Unutulmuş bir zarif sanat: Kündekârî

SAMET TINAS
Abone Ol

Dekoratif maksatla yapılan bir doğramacılık tekniği kündekârî, Farsça asıllı bir kelime olup orijinal imlâsıyla ‘kendekârî’ şeklinde yazılır. Heykeltıraşlık, hakkâklık, kalemkârlık gibi plastik sanatları adlandıran bu geleneksel sanat, Osmanlı Türkçesinde “kalemkârî” şeklinde de adlandırılmıştır. Farsça künde (tomruk, masif ağaç kütlesi) kelimesinden etkilenilerek bir kündekârî terimi ortaya çıkarılmış ve genelde ince marangozluk kapsamına giren ahşap sanatları, özelde de dekoratif doğramacılık sanatı için kullanılmıştır.

Genellikle parçaları çerçeveye alan çıtalarla kenar tahtaları ve göbekler oyma-kabartma arabesk motiflerle, bazen de sedef kakmalarla süslenmiştir.

Kündekârî sekizgen, beşgen, yıldız gibi geometrik şekillerde kesilmiş küçük ahşap parçalarının çivi ve tutkal yardımı olmaksızın yalnızca birbirlerine geçirilmeleriyle düz yüzeyler elde etmeyi hedefleyen bir tekniktir. Bu teknik sayesinde nem ve ısı değişikliğine maruz kalan yekpâre ağaç levhalar eğrilme ve çarpılmalara karşı direnç kazanır. Bu sanatta daha çok ceviz, meşe, şimşir, armut, abanoz ve gül ağaçları tercih edilir. Tekniğin temeli küçük ağaç parçalarının damarları, dolayısıyla eğrilme yönleri birbirine zıt gelecek şekilde yivler ve girinti-çıkıntılarla birleştirilmesi esasına dayanır. Genellikle parçaları çerçeveye alan çıtalarla kenar tahtaları ve göbekler oyma-kabartma arabesk motiflerle, bazen de sedef kakmalarla süslenmiştir.

Daha çok kapı, pencere ve dolap kanatlarıyla minber ve kürsülerde uygulanan kündekârînin en güzel örnekleri XII. yüzyılda Mısır, Suriye-Filistin ve Anadolu’da hâkim olan Türk-İslâm sanatlarında, sonraki yüzyıllarda ise sadece Anadolu’da görülür.

“Başarı Berekettedir”
Gerçek Hayat

Erken örneklerin başlıcaları arasında Suriye-Mısır’da Seyyide Nefîse Hatun ve Seyyide Rukıyye camilerinin mihrapları ile Sâlih Talâi Camii’nin kapısı, Eyyûbî dönemine tarihlenen İmam Şâfi’nin sandukası, Melik Sâlih Türbesi’nin kapısı ve İbn Tolun Camii’nde Sultan Lâçin’in minberi bulunmaktadır.

  • Anadolu’daki erken örnekler arasında da Konya Alâeddin Camii, Aksaray Ulucamii, Harput Sâre Hatun Camii, Siirt Ulucamii, Birgi Ulucamii, Malatya Ulucamii, Bursa Ulucamii, Manisa İvaz Paşa Camii ve Niğde Sungur Bey Camii minberleri yer almaktadır (Erdem Yücel, “Kündekârî”, DİA, s. 553).

Yapılması gayet zahmet isteyen kündekârînin Anadolu’da uygulanan üç taklit tarzı bulunmaktadır.

Yapılması gayet zahmet isteyen kündekârînin Anadolu’da uygulanan üç taklit tarzı bulunmaktadır. Ancak bunların taklit oluşu gerçek kündekârîden daha kolay olduğu mânâsına gelmez. Taklit denilmesinin sebebi sadece ona benzetilmiş olmasından dolayıdır.

Bunların ilki çakma-kabartma kündekârî denilen ahşap levhalar üzerine içleri yine genelde arabesk motiflerle doldurulan geometrik şekiller kabartma olarak ve birbirinden ayrık biçimde işlenmiş, aralarına ayrıca hazırlanan çerçeve çıtaları çivilerle çakılmıştır. Bu tekniğin başlıca örnekleri Ankara Alâeddin Camii, Kayseri Ulucamii’nde görülebilir. İkincisi ise çakma-yapıştırma kündekârî olarak isimlendirilir. Buradaki bütün parçalar ayrı ayrı hazırlanıp ahşap levha üzerine tutkal ve çivi yardımıyla yerleştirilir. Ankara Ahî Elvan Camii’nin minberi, Merzifon Çelebi Sultan Medresesi’nin dış kapısı bu türe en iyi örneklerdendir.

  • Sonuncusu ve kabartma kündekârî olarak isimlendirilen sistem ise ahşap levhanın kündekârî izlenimi verecek şekilde kabartmalarla süslenmesinden oluşur. Aslında teknik açıdan kündekârî ile en küçük bir ilişkisi bulunmadığı halde bu adla anılmasının sebebi sadece görünüm itibariyle ona benzemesidir. Bu tarzda kabartmaların yüksekliği diğerlerine oranla daha düşük seviyededir.

Kayseri Ulucamii, Ankara Hoca Paşa Camii, Karamanoğlu İbrâhim Bey İmareti, Ermenek Akmescid ve Beyhekim Mescidi kapıları bu teknikte yapılmış eserler arasındadır. Taklit kündekârî tekniklerinin her üçünde de yekpâre levha kullanıldığı için zamanla çatlama ve yarılmalar meydana gelmiştir (Erdem Yücel, agm, s.553).