Unutturulmaya çalışılan Yahudi geleneği: Kan ritüeli

HABER MASASI
Abone Ol

1800’lü yılların sonuna kadar kan ritüeliyle ilgili yüzlerce kayıt tutuldu. Binlerce Yahudi yargılandı ve idam edildi. Bir o kadarı sürüldü. 1900’ler ise artık Yahudi yüzyılı olduğu için ‘kan ritüeli’ kelimesi ‘iftira’ya dönüştü. Bu tarihten itibaren kayda geçen bütün ritüeller, Yahudiler tarafından ‘kan iftirası’ olarak damgalandı ve ritüelle ilgili bilgisi olan ya da bu konuda herhangi bir gerçeği ifşa eden herkes ‘komplocu ve antisemitik’ ilân edildi.

Geçtiğimiz ay New York’taki bir sinagogun altında bulunan gizli tüneller ve o tünellerden çıkan kanlı çocuk döşekleri, Yahudilerin tarihi kayıtlardan silmek için yüz yıldır uğraştıkları bir gelenek olan ‘kan ritüeli’ni tekrar gündeme getirdi. Yahudilerin başta Avrupa olmak üzere yaşadıkları her bölgede uyguladıkları bilinen bu ritüelin geçmişi 2 bin yıl öncesine dayanıyor.

Yahudilerin Yunan tapınaklarında çocuk kurban ettiğine dair ilk kayıtlar MS 1. yüzyıla kadar gidiyor. Özellikle Birinci Haçlı Seferi ve sonrasında artan bu suçlamalar nedeniyle Avrupa’da yüzlerce Yahudi yargılanıp öldürüldü. Kalanlar da sürgüne gönderildi.

İngiltere’den Rodos’a, Hatay’dan Şam’a kadar Yahudilerin yaşadığı her bölgenin tarihinde kayıt altına alınmış yüzlerce ‘kan ritüeli’ bulunuyor. Fakat 1900’lerin başında Avrupa’da kontrolü tamamen ele geçiren Yahudiler, tarihi yeniden yazarken her şey gibi ritüel gerçeğini de çarpıttı.

Tünellerden kanlı çocuk döşekleri, bebek arabaları ve daha pek çok ‘şüpheli’ eşya çıktı.

Kayıtlarda yüzlerce örneği olan ‘kan ritüeli’, bu tarihten sonra ‘kan iftirası’na dönüştü. Tüm vakalar ‘Yahudilere atılan iftiralar’ olarak kayda geçirildi ve Avrupa ansiklopedilerinde ‘Kan ritüeli’nin adı ‘kan iftirası’ olarak değiştirildi. Bugün Gazze’de yaptıklarından çok daha azı için Avrupalı Hristiyanlar tarafından idam edilen Yahudiler, yalanlarla örülen sahte bir tarihle aklanmaya çalışıldı.

New York'un Brooklyn bölgesinde bulunan "Chabad-Lubavitch World Headquarters" adlı sinagogda geçtiğimiz ay garip olaylar yaşandı. Sinagogun altında tüneller olduğunu tespit eden sinagog yönetimi, beton mikserleri çağırarak bu tünelleri kapatmak istedi. Aynı sinagogda dini eğitim aldığı söylenen bir grup ise tünellerin kapatılmaması için olay çıkardı. Zaten onlar olay çıkarmasa bu yaşanan gariplik de dünyanın gündemine gelmeyecekti.

Olaya polis müdahale edince söz konusu tünellerin eski ya da küçümsenecek kadar masum olmadığı ortaya çıktı. Tünellerin ifşa olduğunu gören ve artık geri dönüş olmadığını anlayan Yahudiler, sinagogdan tünellere giden gizli kapıları kırıp, tünellerdeki delil niteliği taşıyan her şeyi kaçırdı. Ve tüm bu anlar kameralar önünde oldu. Tünellerden kanlı çocuk döşekleri, bebek arabaları ve daha pek çok ‘şüpheli’ eşya çıktı. Yahudiler tüm bu eşyaları polisin ve yüzlerce görevlinin gözleri önünde kaçırdı. Polis hiçbir eşyayı delil olarak almadı. Hatta tünellerden kaçan Yahudilerin bile çok azı yakalanabildi.

Tünellerin ifşa olduğunu gören ve artık geri dönüş olmadığını anlayan Yahudiler, sinagogdan tünellere giden gizli kapıları kırıp, tünellerdeki delil niteliği taşıyan her şeyi kaçırdı. Ve tüm bu anlar kameralar önünde oldu. Tünellerden kanlı çocuk döşekleri, bebek arabaları ve daha pek çok ‘şüpheli’ eşya çıktı. Yahudiler tüm bu eşyaları polisin ve yüzlerce görevlinin gözleri önünde kaçırdı.

Neticede hâdise 12 Yahudi’nin gözaltına alınıp salıverilmesiyle sonuçlandı. Polis bilgilendirici bir açıklama yapmadı. Rezalet soruşturulmadı ve ABD merkez medyası, bu olay sanki hiç yaşanmamış gibi üstünü örtmek için elinden geleni yaptı.

İddiaya göre olay, Sinagog’un mevcut resmî yönetimi ile ölen eski liderine bağlı kalan gayrı resmî yönetimi arasındaki bir anlaşmazlıktan kaynaklanmıştı. Sinagogun son yöneticisi olan haham Menachem, İsrail işgal rejimine tam bağlı bir siyonistti ve 1994’te ölene kadar altında tüneller bulunan sinagogda yüzlerce ünlü kişiyi ağırlamıştı. Hatta dönemin ABD Başkanı Reagan, Haham Menachem’in doğum gününü ABD’de ‘ulusal düşünme günü’ ilân etmişti.

Hâl böyle olunca sinagogdaki tünellerle ilgili düzgün bir soruşturma yapılmadı. New York Belediyesi iki gün sonra bir açıklama yaparak sinagog ve çevresindeki bazı binaların güvenlik gerekçesiyle tahliye edileceğini, yasa dışı olarak açılan tünellerde moloz, pislik ve bazı aletler bulunduğunu açıkladı. Ve tahliye işlemlerinden sonra binaların güçlendirilip yeniden Yahudi cemaatine verileceğini duyurdu.

Döşekler Meksikalı işçilerden kalmış!

Ne polis ne belediye ne de hükümetten hiç kimse o tünellerin nasıl ve ne zaman yapıldığı ya da tünellerden çıkan kanlı döşeklerin ne anlama geldiğiyle ilgili açıklama yapmadı ve olay kapatıldı.

Sinagog yönetimi ise bir açıklama yaparak ‘Sinagogda yönetim anlaşmazlığı vardı. Alt kattaki sinagogu kullanan grup, ibadet alanını genişletmek için 6 ay önce tünel açmış. Bizim de yeni haberimiz oldu. Kapatmak istedik. Arbede çıktı. Şu anda sorun yok” dedi. Tünellerdeki kanlı döşeklerin ise tüneli açmak için yardım istedikleri Meksikalı işçilerden kaldığını iddia ettiler. Sonuçta ancak Meksikalıların bu kadar kirli ve kanlı döşeklerde yatabileceği, akıllarına gelen en ‘mantıklı’ açıklama olmuştu.

Resmî kurumları ikna eden bu açıklama, ABD’de Yahudilerin kendilerini kanunlardan üstün görmesinden rahatsız olan milyonlar için yeterli olmadı. Gazze’de soykırımın gözlerini açtığı milyonlarca ABD’li bu tünellerde gerçekte ne olduğu ve neden olayın örtbas edildiğine dair açıklama istedi. Ama elbette kimse tatmin edici bir cevap alamadı.

Bu cevapsızlık gizemi daha da büyüttü. Milyonlarca takipçisi olan ABD’li sosyal medya fenomenleri, bazı Hollywood yıldızları, Hristiyan cemaatleri ve Yahudilerin gerçekten neler yapabildiğini gören duyarlı insanlar, bu tünellerin 2 bin yıllık bir Yahudi geleneğiyle bağlantılı olduğu sonucuna vardılar.

Kan ritüeli

Yahudilerin en önemli günlerinden olan hamursuz bayramı ya da diğer adıyla pesah, İsrailoğulları’nın Hz. Musa önderliğinde Mısır’dan çıkışlarının kutlandığı bayramdır. Nisan ayının ortasında kutlanır. Bugün çok değişmiş olsa da Pesah’ın en önemli ritüellerinden biri, kurban kesmektir. 4 gün boyunca bir keçiye bakılır ve keçi semirmesi için özel olarak beslenir. Son günde bayram için kesilir. Tüm kanı akıtılır. Ardından ayaklar, baş ve iç organlar dâhil hiçbir şeyi atılmadan yenir.

Bu gelenek Yahudiler tarafından yaklaşık bin yıl boyunca sürdürüldü. En azından bugün elimizdeki tarih kitapları böyle söylüyor. Ta ki MS.70 yılında Kudüs’te olduğu iddia edilen ama tüm arkeolojik kazılarda zerre izine rastlanmayan o sözde Büyük Tapınak, Romalılar tarafından yıkılana kadar.

Yahudiler bu tarihten sonra Pesah geleneklerini tamamen değiştirdi. Kurban kanının sadece Kudüs’teki Büyük Tapınağa sunulabileceğine inanan Yahudiler, Pesah’ta kurban kesmeyi ve kan akıtmayı bıraktılar. Daha doğrusu ve Avrupalı tarihçilerin anlattığına göre ‘hayvan kanı’ akıtmayı bıraktılar ve ritüellerini ‘hayvan’ olarak gördükleri ‘Hristiyan çocuklara’ yönlendirdiler. Böylece MS.1. yüzyıldan itibaren ‘kan ritüeli’ uygulanmaya başlandı.

  • Kan ritüeli vahşeti nasıl uygulanır?
  • Wikipedia’nın Yahudi ve Hristiyan kaynaklara dayanarak verdiği bilgiye göre kan ritüeli şu şekilde uygulanıyor:
  • "Ergenlik çağına ulaşmamış Hristiyan bir erkek çocuk kaçırılır veya bazen satın alınıp bir yerde gizlenir. Çocuğun gizlendiği yer, Yahudi cemaatinin önde gelenlerinden birinin evi veya sinagogdur. Çocuk burada ölüm gününe kadar saklanır. Uzak ve yakın diyarlardan törene katılacaklar gelir, işkence ve idam aletleri hazırlanır.
  • Kurban zamanı (genelde gece), kalabalık, infaz alanı olan sinagoga gelir. Çocuk göstermelik mahkemede yargılanır. Çıplak ve bağlı olan çocuk hâkim önüne çıkarılır. En nihayetinde ölümle cezalandırılır. "Mahkeme" sırasında çocuğa çeşitli işkenceler yapılır. İşkence çeşitleri, kötürüm etme, erkeklik uzvunun kesilmesi, iğnelerle vücudu delme, yumruk ve tokat atma, elleri arkadan bağlayıp el bileklerinden tavana asma ve kırbaçlamadır.
  • Sonunda dikenli dallardan yarı baygın çocuğun kafasına taç yapılır ve bağlanır veya çarmıha çivilenir. Çocuğun elleri, ayakları ve cinsel bölgesi başta olmak üzere bedeninden akan kanlar kâse veya bardaklarda toplanır. Sonunda çocuk, kılıç, mızrak veya bir hançer kalbine saplanarak öldürülür. Ölü beden çarmıhtan çıkarılıp gizlenir veya yok edilir, fakat bazen de kara büyü yapmak için kullanılır.”

Kudüs'te soykırım yaptılar

Büyük Tapınağın yıkılma nedeni de yine Yahudilerin fitne ve zulümleriydi. Hz. İsa’nın yaşadığı dönemde Kudüs, Yahudilerin elindeydi ve Yahudiler Büyük Tapınak sayesinde büyük bir servet biriktirmişti. Şehir, Roma tarafından atanan bir vali ve yine Roma’ya bağlı Yahudi bir kral tarafından yönetiliyordu. Fakat Yahudiler şehirde ekonomik üstünlük elde edip, askeri açıdan da güçlenince Roma’ya karşı isyan ettiler. Hz. İsa ve ona inananları ‘kâfir’ olarak gören Yahudiler, Kudüs’teki Yahudi olmayanlara büyük zulümlere başladı.

Yahudilerin en önemli günlerinden olan hamursuz bayramı ya da diğer adıyla pesah, İsrailoğulları’nın Hz. Musa önderliğinde Mısır’dan çıkışlarının kutlandığı bayramdır. Nisan ayının ortasında kutlanır. Bugün çok değişmiş olsa da Pesah’ın en önemli ritüellerinden biri, kurban kesmektir. 4 gün boyunca bir keçiye bakılır ve keçi semirmesi için özel olarak beslenir. Son günde bayram için kesilir. Tüm kanı akıtılır. Ardından ayaklar, baş ve iç organlar dâhil hiçbir şeyi atılmadan yenir.

MS. 66 yılına gelindiğinde Kudüs’te kendilerinden başka herkese ve özellikle Hristiyan ve paganlara zulmeden Yahudiler, daha ileri giderek imparatora verdikleri vergiden şikâyet etmeye başladılar. Bu da Roma için bardağı taşıran son damla oldu. İmparator, Kudüs’e müdahale etti. Büyük Tapınağın hazinesine el konuldu, Yahudi aristokratlar tutuklandı. Kudüs Kralı, Yahudileri bırakıp Roma’ya kaçtı.

Yahudiler Kudüs’te büyük bir isyan çıkardı ve şehri ele geçirdi. MS.70’ten 74 yılına kadar da Kudüs’te tam hâkimiyet sağladılar. Bu 4 yıllık süreci tarihçiler ‘Kudüs’te Roma İmparatorluğuna dair tek bir iz bile bırakmadılar’ diye kayda geçirdi. Yahudilerin gücü ele geçirdikleri bir bölgede ‘iz bırakmadan’ nasıl temizlik yaptığı, bugün Gazze soykırımında tüm dünyanın şahit olduğu bir durum. Yahudiler o zaman da farklı davranmadı. Kudüs’te daha önce Roma İmparatorluğu’nun olduğunu gösteren her şeyi imha ettiler. Resmi binalar, Hristiyan ve paganların ibadet yerleri, mezarlıklar yıkıldı. Yahudilerin ‘hayvan’ olarak gördükleri diğer dinlerin mensupları kılıçtan geçirildi. Kudüs bin yıl sonra Haçlı Seferi’nde göreceği zulmün bir benzerini Yahudilerin elinden çekti.

Hem suçlu hem güçlü hem mağdur

Tarih boyunca sadece masum ve silahsız sivillere gücü yeten Yahudiler için işler 4 yıllığına iyi gitti. MS.74’te Roma İmparatorluğu Kudüs’e girdi ve Yahudileri hak ettikleri cezalara çarptırdı. Kalan Yahudileri ise dünyanın farklı yerlerine sürgüne gönderdi. Yahudi tarihinin sürgünlerle dolu olmasının nedeni, aynı tarihin bu tür katliamlarla dolu olmasındandır.

Başta Yahudilerin komutanı olarak Romalılara karşı savaşan Josef Flavius, yenilgiden sonra saf değiştirerek Romalılara katıldı. Ve daha sonra bir tarihçi kimliğiyle savaşı ve sonradan yaşananları kayda geçirdi. Bugün 'Birinci Yahudi-Roma savaşı' diye bilinen ve Kudüs'ün Yahudilerden temizlendiği ilk olayı kayda geçiren tek tarihçi de Flavius'tur. Kendisi de Yahudi olan Flavius'un anlattıklarına göre Yahudilerin bugün dünyanın başına bela olması; Roma ile girdikleri savaşta yenilmeleri ve oradan dünyaya dağılmalarının sonucudur.

  • Ritüel nasıl zamanla‘iftira’ oldu?
  • Yahudilerin, ilki yaklaşık 2 bin yıl önce kayda geçen kan ritüelleri sonrasında da devam etti. Hem de hiç ara vermeden. Özellikle Birinci Haçlı Seferi’nden sonraki Avrupa tarihi bu ritüelin en kanlı örnekleriyle doludur. Yüzlerce kan ritüeli kayda geçmiş, çok sayıda Yahudi bu suçtan yargılanıp öldürülmüş ve bazıları da sürülmüştür. Fakat 1900’lerin başında Avrupa’da kontrolü ele geçiren Yahudiler, tarihi yeniden yazarken her şey gibi ritüel gerçeğini de çarpıttı. Her döneme ait kayıtlarda sayısız örneği olan ‘kan ritüeli’ 19.yy sonlarında ‘kan suçlaması’ olarak adlandırılmaya başlandı. Elbette bu isim, ritüelin sahibi olan Yahudiler tarafından verildi.
  • 20.yy ise bu suç için tam bir aklama yüzyılı oldu. Tüm olaylar, 1906’da yazılan ‘Yahudi Ansiklopedisi’, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yazılan ‘Soykırım Ansiklopedisi’ ve geçen yüzyılda dijitale aktarılan Britannica Ansiklopedilerine ‘kan ritüeli’ olarak değil, ‘kan iftirası’ olarak geçirildi. Bugün Gazze’de yaptıklarından çok daha azı için Avrupalı Hristiyanlar tarafından idam edilen Yahudiler, yalanlarla örülen sahte bir tarihle aklanmaya çalışıldı. Ansiklopedilerin eksiklerini ise ‘modern Yahudiliğin tarihini yazan adam’ olarak bilinen Yahudi tarihçi Jonathan Frankel gibi sözde tarihçiler tamamladı.

İlk kan ritüeli 1. Yüzyılda

Yahudilerin kan ritüeli ile ilgili ilk kayıtlar MS.1. yüzyıla dayanıyor. İskenderiyeli dilbilgisi uzmanı Apion, Yahudi tarihçi ve komutan Josef Flavius ile yaptığı bir münazarada, Yahudilerin her yıl Tapınakta bir Yunanlıyı esir aldığını, onu şişmanlattıklarını ve sonunda da kurban ettiklerini söyler. Ritüelin detaylarını ise 'Vücudunu kurban olarak sundular, iç organlarını yediler ve tüm Yunanlılara karşı düşmanlık yemini ettiler' şeklinde açıklar.

Yahudiler, Apion'un bu şahitliğini 'düşmanca' olduğu gerekçesiyle inkâr eder. Ama Flavius tarafından kayda geçirildiği için tarihten silememişlerdir. Yine aynı dönemde Demokritos isimli bir Yunanlının itirafları, başka bir dilbilimci Suidas tarafından kayda geçirilir. Demokritos'un itirafında bu ritüel "Yahudiler her yedi yılda bir kurban olarak sundukları bir yabancıyı yakalıyor ve onu, etini parçalayarak öldürüyor" şeklinde geçer.

Yahudilerin kan ritüeli ile ilgili ilk kayıtlar MS.1. yüzyıla dayanıyor. İskenderiyeli dilbilgisi uzmanı Apion, Yahudi tarihçi ve komutan Josef Flavius ile yaptığı bir münazarada, Yahudilerin her yıl Tapınakta bir Yunanlıyı esir aldığını, onu şişmanlattıklarını ve sonunda da kurban ettiklerini söyler. Ritüelin detaylarını ise ‘Vücudunu kurban olarak sundular, iç organlarını yediler ve tüm Yunanlılara karşı düşmanlık yemini ettiler’ şeklinde açıklar.

‘Eğlenmek için çocuk öldürdüler’

4. yüzyılda İstanbul’da yaşamış Romalı tarihçi Sokrates Skolastikos, kendi döneminde yaşanan bir hâdiseyi şöyle aktarıyor.

“Yahudiler Hıristiyanlara başka bir zulüm daha yapar ve cezalandırılırlar. Kısa bir süre sonra Yahudiler, Hıristiyanlara karşı kötü niyetli ve dinsiz uygulamalarını yinelediler ve hak ettikleri cezayı kendi üzerlerine çektiler. Şam’da Chalcis ile Antakya arasında bulunan Inmestar adlı yerde Yahudiler her zamanki gibi çeşitli sporlarla eğleniyorlardı. Bu şekilde birçok saçmalığa düştüler ve sonunda sarhoşluğun etkisiyle Hıristiyanlarla ve hatta İsa'nın kendisiyle alay etme suçuna düştüler.

Haçla ve Çarmıha Gerilmiş Olan'a güvenenlerle alay ederek Hıristiyan bir çocuğu yakaladılar ve onu çarmıha gererek ona gülmeye ve alay etmeye başladılar. Ama kısa bir süre sonra öfkeden o kadar coştular ki çocuğu elleri altında ölene kadar kırbaçladılar. Bu davranış, onlarla Hıristiyanlar arasında keskin bir çatışmaya yol açtı. İmparatorlar durumdan haberdar olur olmaz eyalet valisine suçluların bulunup cezalandırılması emrini verdiler. Ve böylece buranın Yahudi sakinleri, dinsiz oyunlarında işledikleri kötülüğün cezasını ödediler.”

‘Onun kanı bizim ve çocuklarımızın üzerinde olsun’

Yahudiler yüzlerce kan ritüelini kayıtlara ‘iftira’ olarak almak isterken temel argümanları ‘bu iftiraların Yahudileri öldürmek ve sürmek için bahane arayan Hristiyanlar tarafından uydurulduğu’ oldu. Fakat tarih, bize durumun öyle olmadığını yani ritüelin Yahudileri Avrupa’dan kovmak için uydurulmuş bir mit değil, Yahudilerin Avrupa’dan her kovulduklarında arkalarında bıraktıkları bir iz olduğunu gösteriyor. Zaten Yahudilerin Avrupa’da yaşadıkları büyük sürgünlerin hiçbirinin kayıtlarında ‘kan iftirası’na rastlanmıyor.

Yahudilerin kan ritüeline ‘iftira’ demelerinin bir nedeni de kayıt altına alınan çoğu olayın Birinci Haçlı Seferi dönemine denk gelmesi. Halk arasında dini duyarlılığın arttığı ve Hristiyanlarda antisemitizmin doğduğu iddia edilen o dönem aslında Avrupa Yahudilerinin altın çağıydı.

Fransa Kralı 3. Henry 1253'te Yahudilerin rozet takarak kendilerini belli etmelerini zorunlu kıldığında en büyük problemi, Yahudilerin çocuk kurban etmesi değil, tefecilikle kraliyet ailesini borç batağına sokmalarıydı.

İngiltere Kralı I. Edward 1290'da yayınladığı kararnameyle tüm Yahudileri İngiltere Krallığı'ndan sınır dışı ettiğinde de sebep, Yahudilerin ülkenin kanını emmesiydi. Hatta İngiltere bu olaydan sonra 400 yıl boyunca Yahudilerin ülkeye girişini yasakladı. 1306'da Fransa Kralı Philip, bütün Yahudileri Fransa'dan sürüp mülklerine el koyduğunda Papa dâhil ülkenin tamamı onu desteklemişti çünkü Yahudilerin elde ettikleri imtiyazlar herkesi yıldırmıştı. Hatta Philip, Yahudileri ülkeden kovarken sadece üzerlerindeki kıyafetleri almasına izin vermişti çünkü ülkeyi soyan Yahudilerin hırsızlıkla elde ettikleri malları ülkeden çıkarmalarını istemiyordu.

13. yüzyıldaki bu büyük Yahudi sürgünlerinin kan ritüeli ile ilgisi olmasa da bu durum kan ritüellerinin yapılmadığı anlamına gelmiyor. Aynı yüzyılda Belçika’da yaşamış olan Flaman tarihçi Cantimpreli Thomas, o güne kadar yazılmış en geniş kapsamlı ‘kan ritüeli’ belgesin kaleme alıyordu.

Thomas’a göre ‘kan ritüeli’nin kaynağı, Hz. İsa’nın çarmıha gerildiği iddia edilen gün başladı. Yargılamayı yapan Yahudi vali Pilatus, Hz. İsa olduğuna inanılan kişinin kanını akıtmayı reddetmiş, infazı bekleyen Yahudi kalabalık ise ‘Kanını akıt, onun kanı bizim ve çocuklarımızın üzerinde olsun’ diye bağırmıştı. Thomas’a göre Yahudiler bu olaydan sonra Hıristiyanları öldürüp, kanlarını akıtmayı ritüele dönüştürdüler. Thomas'ın söylediğine göre bu şekilde kendilerini iyileştirebileceklerine inanıyorlardı.

Haçlı seferlerinde azgınlık arttı

Yahudiler İngiltere’ye ilk defa 1066 yılında ayakbastı ve bundan tam 100 yıl sonra ülkede tüm ekonomik gücü ele geçirdiler.

Yahudilerin kan ritüeline ‘iftira’ demelerinin bir nedeni de kayıt altına alınan çoğu olayın Birinci Haçlı Seferi dönemine denk gelmesi. Halk arasında dini duyarlılığın arttığı ve Hristiyanlarda antisemitizmin doğduğu iddia edilen o dönem aslında Avrupa Yahudilerinin altın çağıydı. Yahudiler İngiltere’ye ilk defa 1066 yılında ayakbastı ve bundan tam 100 yıl sonra ülkede tüm ekonomik gücü ele geçirdiler.

Kilise faizi yasakladığı için tefecilik yapan Yahudilerin ayinler yapıp çocuk öldürdüklerine dair ilk Avrupa kayıtları da İngiltere’ye ait. Gloucester'lı Harold, Lincoln'lü Küçük Saint Hugh, Bury'li Robert ve Norwich'li William, 11.yüzyılda Yahudiler tarafından kan ritüeli için öldürülen ve o dönem yargılanması yapılıp katilleri cezalandırılan İngiliz çocuklardı. Bunlardan bazıları daha sonra aziz ilân edildiler.

Kara Avrupa’sındaki kan ritüelleri da hemen hemen aynı dönemde arttı. Ritüelle ilgili vakalar Fransa, Almanya, Slovakya, İspanya, Rodos, İtalya, Rusya’da da görüldü. Avrupa’nın her noktasından yüzlerce kan ritüeli kayıt altına alındı. Üstelik Yahudilerin bugün tarih kitaplarına yazdığı gibi bu olayları ortaya çıkaranlar ‘Hristiyan ayak takımı’ değil, kentin ileri gelen eğitimli kişileriydi.

1800’lü yılların sonuna kadar kan ritüeliyle ilgili yüzlerce kayıt tutuldu. Binlerce Yahudi yargılandı ve idam edildi. Bir o kadarı sürüldü. 1900’ler ise artık Yahudi yüzyılı olduğu için ‘kan ritüeli’ kelimesi ‘iftira’ya dönüştü. Bu tarihten itibaren kayda geçen bütün ritüeller, Yahudiler tarafından ‘kan iftirası’ olarak damgalandı ve ritüelle ilgili bilgisi olan ya da bu konuda herhangi bir gerçeği ifşa eden herkes ‘komplocu ve antisemitik’ ilân edildi.

Yahudiler kan ritüeline hiçbir zaman ara vermediler. Kayıtlara geçen son olay, 2005 yılında Rusya’nın Krasnoyarsk bölgesinde yaşandı. 9-12 yaşlarında 5 erkek çocuk ortadan kayboldu. 1 ay sonra cesetleri kanalizasyonda bulundu. Rus uzmanlar olayın bir kan ritüeli olduğu konusunda emindi. Cinayet sonrası Rusya’daki bazı sinagoglarda, Yahudi tarikatların ofislerinde ve Yahudi fırınlarında aramalar yapıldı. Buldukları tek şey ise bazı sinagogların altındaki gizemli tüneller oldu.