Türklerin gözüyle Filistin’in manda yılları

PROF. DR. CELİL BOZKURT
Abone Ol

Filistin’in kaderi, Birinci Dünya Savaşı’nda Filistin Cephesinde cereyan eden Osmanlı-İngiliz mücadelesinden sonra şekillendi. Osmanlı ordusu, insan ve malzeme sorunlarına rağmen uzun bir süre İngiliz ordusuna karşı dengede bir mücadele verdi. Fakat 1916 yılında Hicaz’da patlak veren Şerif Hüseyin ayaklanması ve Siyonistlerin ayrılıkçı faaliyetleri, Osmanlı ordusunun tedricen zayıflamasına neden oldu.

1915 yılında Siyonist Yahudilerin Hayfa’da kurduğu NİLİ casusluk örgütü, Osmanlı ordusu hakkında bir çok hayâtî bilgiyi İngiliz istihbaratına ulaştırdı. Buna rağmen Osmanlı ordusu, 1917’nin Mart ve Nisan aylarında vuku bulan Birinci ve İkinci Gazze Muharebesinde İngiliz ordusunu yenmeyi başardı. Fakat General Edmund Allenby komutasındaki İngiliz ordusunun 31 Ekim 1917 tarihinde başlattığı Üçüncü Gazze Muharebesi sonunda Gazze 7 Kasım’da İngiliz işgaline girdi.

Gazze’nin düşmesiyle birlikte savunması kırılan Kudüs, 9 Aralık’ta İngiliz işgaline mâruz kaldı. Filistin’de son Osmanlı savunması, General Liman Von Sanders komutasında Yıldırım Orduları Gurup Komutanlığı tarafından yapıldı. Mersinli Cemal Paşa komutasındaki 4. Ordu, Mustafa Kemal Paşa komutasındaki 7. Ordu ve Cevat Paşa komutasındaki 8. Orduların oluşturduğu Yıldırım Orduları, İngilizlerin 19 Eylül 1918’de başlattığı Nablus Muharebesi’nde büyük hezimete uğradı. Binlerce şehit ve esir veren Türk ordusu, Yıldırım hızıyla kuzeye çekilerek Filistin ve Suriye’ye veda etti.

İçeride Filistin hesaplaşması

Yüzbaşı Cevat Rifat Bey

Mekke ve Medine’nin ardından Filistin’in de elden çıkması Osmanlı Devleti’nin “İslam’ın bayraktarı” imajına büyük darbe vurdu. Mukaddes toprakların büyük bir hezimetle terk edilmesi, Türk kamuoyunda derin bir infial uyandırdı. Türk basını, Mütareke Döneminde Filistin hezimetini ve nedenlerini sorgulayan yayınlar yaptı. Filistin savunmasına katılan Yüzbaşı Cevat Rifat Beyin Tasvir-i Efkâr gazetesinde yayımlanan “Suriye Hezimeti ve Feciası Sebebleri” adlı tefrika, Mustafa Kemal Paşa tarafından tepkiyle karşılandı.

Mersinli Cemal Paşa’nın polemiğe dahil olmasıyla büyüyen tartışma bir Filistin hesaplaşmasına neden oldu. Fakat Mütareke Döneminde vuku bulan işgaller nedeniyle Filistin hesaplaşması, tarafların sağduyulu davranması nedeniyle yerini Millî Mücadele’ye bıraktı.

Filistin, Birinci Dünya Savaşı’nın ardından Milletler Cemiyeti tarafından İngiltere’nin mandasına verildi. 1920-1948 arasında süren manda döneminde Filistin, uzun süreli Arap-Yahudi çatışmalarına sahne oldu. 1920 ve 1921 yılında Filistin’in farklı şehirlerinde çıkan çatışmalarda çok sayıda Arap ve Yahudi katledildi.

Filistin’de Yahudilere bir “yurt” kurmayı öngören Balfour Deklarasyonu’nu üstlenen İngiltere, açıkça Yahudilerin yanında yer aldı. İngiltere, bu süreçte dünyanın farklı ülkelerinden binlerce Yahudi’yi Filistin’e yerleştirdi.

Beyaz kitap ve Filistin Devleti vaadi

Yahudilerin nüfusuyla birlikte artan mülkiyeti karşısında Araplar günden güne infiale geliyordu. Kudüs Müftüsü Hacı Emin el-Hüseyni liderliğinde örgütlenen Araplar, 1933 ve 1936 yıllarında büyük bir ayaklanma başlattı. İngilizlerin, Arap ve Yahudileri uzlaştırmak amacıyla 1938 yılında düzenlediği Londra Konferansı, başarısızlıkla sonuçlandı. Bunun üzerine İngiltere Hükümeti, 1939 yılında yayımladığı Macdonald Beyaz Kitabıyla 10 yıl içinde Filistin’e bağımsızlık vererek burada bir bağımsız Filistin Devleti kurmayı kararlaştırdı.

Haganah, Irgun, Stern gibi Yahudi terör örgütleri

Beyaz Kitap, özellikle Yahudiler tarafından şiddetle reddedildi. Siyonist hareketin başkanı Haim Weizman, İngiltere Sömürge Bakanı Macdonald’ı “ihanetle” suçladı. Yahudi Ajansı Başkanı ve aynı zamanda İsrail’in ilk başbakanı olacak olan David Ben Gurion ise Filistin’de “militan Siyonizm” döneminin başladığını duyurdu. Gerçekten de Yahudilerin Haganah, Irgun ve Stern gibi Yahudi terör örgütleri, Araplara ve İngiliz idaresine karşı kanlı terör faaliyetlerine girişti.

General Edmund Allenby komutasındaki İngiliz ordusunun 31 Ekim 1917 tarihinde başlattığı Üçüncü Gazze Muharebesi sonunda Gazze 7 Kasım’da İngiliz işgaline girdi.

Türk kamuoyunda Filistin

Filistin, 1929 yılına kadar genç Türkiye Cumhuriyeti’ni pek ilgilendirmeyen bir dış politika meselesiydi. Her ne kadar Filistin, bir Osmanlı bakiyesi olsa da Türk Hükümeti, Ortadoğu’yla bağlarını çoktan koparmıştı. Fakat 1929 yılında patlak veren Ağlama Duvarı çatışmasından sonra Türk basını, Filistin’deki Arap-Yahudi çatışmalarına ilgi duymaya başladı.

Basın, Filistin’le ilgili haberleri genellikle Anadolu Ajansı kaynaklı olarak veriyordu. Bunun yanında Times, Dailiy Herald ve Daily Maily gibi İngiliz gazeteleri de haber kaynağı olarak kullanılıyordu. Filistin’le ilgili en çok haber yapan Türk gazetesi Cumhuriyet’ti. Filistin’deki çatışmaların 1936’dan itibaren şiddetlenmesi üzerine Cumhuriyetin muhabirleri başta Kudüs olmak üzere Kahire ve Beyrut gibi şehirlere giderek olayları yakından görme fırsatı buldu. Muhabirlerin Filistin’den gönderdiği “V. Mihri” imzalı mektuplarda Filistinli Araplardan “mücahit” diye bahsetmesi dikkat çekicidir.

Genel siyasete dokunacak haberleri yasak

Kudüs'ün İngilizlere teslim edilişi

Türk gazeteleri, Filistin’le ilgili yazılarında tarafgirlik yapmaktan kaçınırken mümkün mertebe tarafsız bir değerlendirme yapıyordu. Bunda memleketin genel siyasetine dokunacak haberleri yasaklayan 1931 Tarihli Matbuat Kanunu’nun rolü büyüktür. Türk köşe yazarları, Şerif Hüseyin ayaklanmasının Araplara pahalıya mâl olduğu ve İngiliz-Yahudi işgaline zemin hazırladığı hususunda hemfikirdi.

Filistin’le ilgili en çok kalem oynatan dış politika yazarı Cumhuriyet gazetesinde Muharrem Fevzi Togay’dı. Bunun yanında Tan gazetesinde Ömer Rıza Doğrul, Son Telgraf’ta Ahmet Şükrü Esmer, Son Posta’da Selim Ragıp Emeç ve Hâkimiyet-i Milliye’de Zeki Mesut Filistin’le ilgili düzenli bilgiler veriyordu.

Yazarlara göre İngilizler, Yahudileri Araplara tercih ederek Siyonizm’e açıkça destek veriyordu. Zâten Kudüs Müftüsü Hacı Emin el-Hüseyni’nin İngiliz manda idaresinden Osmanlı idaresindeki hakları geri istemesi bunu ispatlıyordu.

Filistinli Araplar, Yahudilerle mücadelede Atatürk’ün liderliğinde sürdürülen Millî Mücadele’yi örnek alıyordu. Cumhuriyet’in Kudüs muhabiri, Kudüs Müftüsü Hacı Emin el-Hüseyni’nin Atatürk’ün İngilizlere yaptığı gibi silahlı bir mücadeleyi benimsediğini aktarıyordu. Bu durum, Filistinli Arapların Türkiye ile duygu bağlarının devam ettiğini ve belki de Türkiye’den bir yardım istediğine işaret ediyordu.

Türk kamuoyunun duyarsızlığına Filistin'den sitem

Buna karşılık Türk kamuoyu, Filistin sorununa karşı tarafsız kalmayı tercih etti. Bunda Osmanlı ordusunun maruz kaldığı Şerif Hüseyin ayaklanması ve bunun Türk kamuoyunda yarattığı acı hatıralar etkili oldu. Hükümete yakın Cumhuriyet, 1935 yılında İngiliz Star gazetesinde Türkiye’nin Filistin’le ilişkisini konu edinen bir haber üzerine “…Türkler, kendi topraklarından başka yerlerin muhafazası için bir damla kan dökmemek lazım geldiğini Umûmi Harpte aldıkları acı derslerle öğrenmişlerdir” diyordu.

Aynı gazete, Hacı Emin El-Hüseyni’nin Daily Telgraph’ta Filistinli Arapların İngilizler yerine bir Türk mandasını istediği yönünde çıkan bir haber için “…Bugün ve yarın ne bir Türk mandası ne de Türkiye’nin İngiltere siyasetine müteveccih bir politikası mevzubahis olabilir. Filistin hakkındaki temennimiz de Filistin’in imparatorluktan ayrılan bütün memleketler için olduğu gibi saadeti ve refahıdır” diyerek kamuoyunun duyarsızlığını vurguluyordu.

Türkiye Yahudileri ve Filistin

Türkiye Yahudileri, Lozan Antlaşması’nın kendilerine tanıdığı azınlık haklarından feragat ederek Türkiye Cumhuriyeti kanunlarına tâbi oldu. Yahudiler, Türkiye’de Avrupa’da olduğu gibi bir Yahudi aleyhtarlığına mâruz kalmadan huzur içinde yaşadılar. Fakat Filistin’de patlak veren Arap-Yahudi çatışmalarına bigâne kalmayıp gelişmeleri yakından takip ettiler.

Türkiye Yahudileri, 1929’da patlak veren çatışmanın ardından Filistin’deki dindaşları için lobi faaliyeti yaparak para yardımında bulundu. Cumhuriyet gazetesinin 2 Eylül 1929 tarihli nüshasında, İstanbul’un ileri gelen bazı Yahudilerinin Filistin Yahudilerine gizli yollardan yardım topladığı ve Yahudi basının bunu kasıtlı olarak gizlediğine dikkat çekiliyordu. Gazete, Hahambaşı Becerano’nun bunu yalanlamasına rağmen iddiasında ısrar ediyordu.

Siyonist Türkiye'de yasaklandı

1934 yılında Trakya’nın bazı şehirlerinde Yahudilere yönelik yapılan bazı saldırılar, Yahudilerin yeniden durumunu değerlendirmesine enden oldu. Trakya Olaylarından sonra bazı Siyonist Yahudiler, Türkiye’de Filistin’e göçleri teşvik eden örgütler kurmaya başladı. Bu dönemde Filistin’e ilk Yahudi göçleri de başlamış oldu.

Osmanlı Döneminde ayrılıkçı bir akım olarak görülen Siyonizm, Cumhuriyet döneminde yasaklandı. Türkiye Cumhuriyeti, Filistin’e karşı tarafsız olduğundan Yahudilerin Siyonizm ve Filistin’le ilgili propagandalarına izin vermedi. Bundan dolayı Türkiye’de Siyonizm propagandası gizli veya gayri meşru yollardan yapıldı.

Kudüs-i Şerif sancağında müstahdem jandarma zabitan ve efradı

  • Tek Parti Hükümeti Filistin’i İngiltere’nin iç meselesi olarak gördü
  • Türk dış politikası, iki dünya savaşı arasında Lozan statüsünün devamı ve Avrupalı devletlere karşı bir denge kurma yönünde oluştu. Tek parti hükümeti, Filistin mandasını İngiltere’nin bir iç sorunu olarak gördüğünden Filistin’e karşı duyarsız kaldı. Bu nedenle Türkiye’nin İslâmî dayanışma bağlamında Filistinli Müslüman Araplara bir desteği veya yardımı olmadı.
  • 1931 yılında Kudüs’te toplanan İslam Konferansı’na davet edilen Türkiye, konferansa “şeriatçı” olduğu gerekçesiyle katılmadığı gibi içeriğine de sert tepki gösterdi.
  • Dönemin Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras, konferans hakkında, “Bu kongre hakkında bize de davetnameler gönderilmiştir. Fakat milletleri terakki yolundan alıkoyan, bu itibarla müessif neticeleri artık münakaşa mevzuu olmayan böyle teşebbüslerle Cumhuriyet Türkiye’sinin bir alâkası olmayacağı tabiidir.” diyordu.
  • Kudüs Müftüsü Hacı Emin el-Hüseyni Arap Yüksek Komitesi Reisi sıfatıyla Cumhurbaşkanı Atatürk’e yazdığı 19 Temmuz 1937 tarihli uzun bir mektupta, İngilizlerin Arapların haklarını çiğnediğinden bahisle Filistin’in taksimi kararından vazgeçilmesi hususunda yardım istedi. Yine 1938 yılında Atatürk’e yazdığı başka bir mektupta, Filistin’i Yahudileştirmek isteyen İngilizlere karşı kendisinden Arapların tezine destek vermesini talep etti.
  • Mustafa Kemal Filistin müftüsünün taleplerini reddetti
  • Müftü, çözüm için Yahudi göçünün yasaklanmasını, İngilizlerin Filistin mandasını bırakmasını ve Araplara karşı olan tedhiş siyasetinden vazgeçmesini ve Filistin’de azınlık hukukunun sağlanarak Araplara bağımsızlık verilmesini zorunlu görüyordu. Fakat Müftünün bu talepleri, tarafsız bir politika izleyen Atatürk tarafından olumsuz karşılandı.
  • Müftü Hacı Emin el-Hüseyni, İkinci Dünya Savaşı esnasında Türkiye’ye gelmek istedi. Fakat Müftünün talebi, tek parti hükümeti tarafından reddedildi. Bu nedenle Müftü, yeri geldikçe “Filistin Türk olduğu halde Türkiye Filistin’le alâkadar olmuyor” diye sitem ederdi.
  • Jerusalem, Holy Land, ca. 1895
  • Kudüs müftüsünü reddettiler Haim Weizman'la görüştüler
  • Tek parti hükümeti, Filistin’deki Arap-Yahudi çatışmalarında sadece Araplara karşı değil, aynı zamanda Yahudilere karşı da duyarsız kaldı. Haim Weizman, 1938 yılının Kasım ayında Londra’dan Filistin’e dönerken Türkiye’yi de ziyaret etti. Birkaç gün Türkiye’de kalan Weizman, İstanbul ve Ankara’da resmi temaslarda bulundu. Weizman’ın amacı, Türkiye’nin Filistin’de hüküm süren Arap-Yahudi-İngiliz çatışmasındaki görüşünü öğrenmek ve Nazi Almanya’sından kaçan Yahudileri Türkiye’ye yerleştirmekti.
  • İki yüz bin Alman Yahudisi’nin Türkiye’ye yerleştirilmesini teklif eden Weizman, vaktiyle Theodor Herzl’in Sultan Abdülhamid’e teklif ettiği gibi Türkiye’ye önemli miktarda dış kredi bulabileceğini vadetti. Fakat Weizman’ın bu teklifi, göçün Türkiye’ye getirebileceği ekonomik ve sosyal sorunlar nedeniyle olumsuz karşılandı.
  • ‘Ecnebi Yahudileri memleketimize kabul etmeyeceğiz’
  • Başvekil Refik Saydam’ın 1939 Ocak ayında gazetecilere yaptığı açıklama, Weizman’a kesin bir cevap teşkil etti. Saydam, “Tebaamızdan olan Yahudiler hakkında vatandaş muamelesi yapıyoruz. Bu prensip hiçbir vakit değişmez. Herkes kendi işi gücü ile meşgul olmalıdır. Ecnebi Yahudilere gelince başka memleketlerde tazyike uğramış Yahudileri ne kütle halinde ne de fert fert memleketimize kabul etmeyeceğiz” diyordu.
  • Türkiye, Batılı Yahudilerin Filistin'e taşınmasına yardımcı oldu
  • Tek parti hükümeti, Avrupa’da Alman lider Adolph Hitler’in körüklediği Yahudi mülteciler sorununda bir denge siyaseti takip etti. Bunda İkinci Dünya Savaş öncesi Türkiye üzerinde yoğunlaşan faşist Alman propagandası etkili oldu. Bu dönemde Türkiye, İngiltere ve Fransa örneğinde olduğu gibi Almanya’yı da gücendirecek politikalardan uzak duruyordu. Fakat Türkiye, savaş esnasında uyguladığı “transit geçiş” uygulamasıyla Yahudi mültecilerin Filistin’e geçmesine yardımcı oldu.
  • Türkiye’nin bu tavrı, Filistin’de Yahudileri kayıran bir politika olarak algılanmamalıdır. Çünkü Türkiye’nin Yahudilere karşı tavrı insânî olduğu gibi bunların arasında bulunan nitelikli bilim adamı ve sanatkârları devlet kademelerinde uygun yerlere yerleştirme yönünde oluşmuştu.
  • Türkiye Cumhuriyeti Filistin’deki Arap-Yahudi çatışmalarına, sorunun 1947 yılında Birlemiş Milletlere gelmesine kadar duyarsız kaldı. Fakat sorunun büyüyerek bir Ortadoğu çatışmasına dönüşmesiyle birlikte zorunlu olarak Filistin’le ilgilenmeye başladı.
  • Türkiye, 1947 yılında BM’de Filistin’in bölünmesini reddetti fakat savaş sonrasında uyguladığı ABD endeksli dış politika nedeniyle 1949 yılında İsrail’i tanıyan ilk Müslüman ülke oldu. Türkiye’nin Filistin politikası, Soğuk Savaş’ta uluslararası ilişkilerin gelişimine göre şekillenirken, Türk kamuoyu 1948’de başlayan Arap-İsrail Savaşından itibaren Filistinli Arapları destekleyecektir.