Türkiye seçimleri sonrası dünya ve balkanlar
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 14 Mayıs’ta seçimleri kaybedeceği üzerine hesap yapan Batılı güçler, 2 Ekim 2022’de yapılan seçim sonuçlarına aldırmadan SDA ve kadrolarını medyatik linçe uğrattı. SDA’yı hükümetten atmak için bir dizi hamleler yapıldı. Uydurma yolsuzluk söylentileri ile Boşnak-Hırvat federasyonunda nüfusun yüzde 75’ini oluşturan Boşnakların hükümette yer almaması gibi absürt bir sonuç ortaya çıktı. Yakın geçmişte savaş suçu ve soykırımdan mahkûm olmuş kadrolar hükümetlerde söz sahibi olarak öne çıktılar.
Cumhurbaşkanı Erdoğan liderliğindeki iktidarı değiştirmek amacıyla batı dünyası, 14 Mayıs’tan önce adeta bir koro gibi çalıştı. Dikta rejimi kurma yakıştırması ile saldıran küresel medya, 14 Mayıs’taki Türkiye seçimini son 10 yılın en önemli olayı ilân etmişti. Pandemi ve Rusya-Ukrayna savaşı ile dünyayı etkisi altına alan ekonomik krizin Türkiye’de 21 yıldan beri devam eden iktidarı devireceği saplantısı, Batıda beklenti ötesi ortak bir kanaate dönüşmüştü.
Washington ve Brüksel’den tam destek alan içerideki muhalefet de çok ümitlenmişti. 6 Şubat gecesi yaşanan Kahramanmaraş merkezli asrın depremi felaketinin, 1999 Marmara depreminde olduğu gibi hükümetin gönderilmesini kolaylaştıracağı düşüncesi de öyle. Ancak beklenenin aksine Türkiye tüm kurumları, belediyeleri ve STK’larla örnek bir çalışma gösterdi ve depremzedelerin mağduriyeti asgariye indirildi.
70’li yıllardan bu yana Türkiye’deki seçimleri yakından takip etmiş bir kişi olarak, Batı dünyasının Türkiye’deki seçimlere doğrudan bu kadar taraf olduğuna ilk defa şahit olduğumu söyleyebilirim. Cumhur ittifakı içerideki rakipleri kadar dünyadaki küresel güçlerle de mücadele etmek zorunda kaldı. Bundan önceki seçimlerden farklı olarak, Suriyeli sığınmacılara karşı söylemlerin de seçim kampanyalarına konu edildiğine dikkat çekmek isterim.
14 Mayıs 1950’den 14 Mayıs 2023’e
14 Mayıs 1950 tarihinde yapılan seçimler Türk demokrasi tarihinin dönüm noktalarından biridir. Türk milleti, 73 yıl önce verdiği oylarla çeyrek asırdan beri devam eden tek parti idaresine son verdi. Tek parti diktasının baskılarına yıllarca sabırla direnen Türk milleti, dünya demokrasi tarihine örnek teşkil edecek barışçı bir yöntemle kimsenin burnunu kanatmadan iktidarı değiştirme başarısı göstermişti. O yıllarda Türkiye’deki nüfusun yarısı okuma yazma bilmiyordu ama okul yüzü görmeden Anadolu irfanı ile yetişmiş, iradesini oy sandığına yansıtmayı beceren bir millet vardı.
Fakat milletin iradesi ile uzlaşmak istemeyen hatta bu iradeyi küçümseyip yok sayan bir zihniyet, 27 Mayıs 1960 ile darbeler sürecini başlattı. Türk milleti, 15 Temmuz 2016 gecesi meydanlara dökülerek 27 Mayıs’ta başlayan darbeler sürecine nihai tokadı indirdi. Devamında ise referandumla parlamenter sistem yerine cumhurbaşkanlığı yönetim sistemini getirdi ve böylece iradesinin doğrudan sandığa yansımasının yolunu açmış oldu. Artık kısa ömürlü ve istikrarsız koalisyonlar dönemi sona ermişti.
2002’den beri girdiği bütün seçimleri kazanan Cumhurbaşkanı Erdoğan, dünya demokrasi tarihine geçecek şekilde bir kere daha hem 14 Mayıs hem de 28 Mayıs günü seçmenden güçlü bir destek almayı başardı.
Osmanlı’nın dağıldığı günlerden bugüne Türkiye sınırları dışında yaşayan ve dünyanın dört bir tarafında zulme uğrayan milyonlarca Müslüman mazlum, Türkiye’deki seçimin sonucunu merak ve endişe ile bekledi. Cumhur ittifakının ilk turu önde kapatması ile derin bir nefes aldı.
Kim kazandı? Kim kaybetti?
Her şeyden önce bu seçimlerin en büyük kazananı Türk demokrasisi. Yüksek katılma oranı, büyük bir olgunluk ve sükûnetle cereyan eden seçim süreci, Türkiye demokrasisini beğenmeyen Batılı ülkelere adeta bir ders niteliği taşımakta. Türk seçmeni demokratik bir tavırla bölgede barış ve istikrarın devamından yana oy kullandı.
21 Mayıs’ta Yunanistan’da yapılan seçimlerdeki katılma oranının %60’ı geçmediği dikkate alınırsa, Türkiye’de demokrasinin ne kadar kökleştiği ortaya çıkar. Fransa, Almanya hatta ABD gibi ülkelerde seçimlere katılımın %50-60’ larda kaldığı bir vasatta, Türk demokrasisi %90’a varan yüksek katılım oranıyla örnek alınacak bir olgunluğa ulaşmıştır. Hatta AB üyesi komşumuz Bulgaristan’da son 2 buçuk yılda 5 kez seçim yapıldı ve %40 civarındaki katılma oranıyla halkın kendi demokrasilerine ne denli az güvendiği anlaşıldı.
- ABD–Türkiye ilişkileri nasıl bir yola girecek?
- 2011 sonrasında Suriye’de yaşanan çatışmalar sebebiyle Türkiye-ABD ilişkileri sıkıntılı bir döneme girdi. Irak’tan sonra Suriye’deki kaostan kaçan 3 milyon civarındaki sığınmacı, güney sınırımızdan ülkemize giriş yaptı. Rusya, İran ve ABD’nin nüfuz mücadelesi yaptığı bölgede, Türkiye, güney sınırları boyunca oluşturmaya çalıştığı 20 km’lik güvenli bölge teziyle gerek BM de gerekse ABD nezdinde ilgi ve destek görmedi. Ancak Türkiye sınırlarını koruma konusunda kararlı durdu. Bir dizi askeri harekâtla daha fazla sığınmacının ülkeye girişine müsaade edilmedi.
- Özellikle 15 Temmuz işgal girişiminin başarı ile savuşturulmasından sonra ABD ile Türkiye birçok konuda olduğu gibi Suriye konusunda da ters düştü. Ankara’nın, Rusya’dan S-400 hava savunma sistemi almasından sonra ABD- Türkiye ilişkileri daha da kötüleşti. 2022 Şubat’ında başlayan Rusya-Ukrayna savaşı sonrası Türkiye, batı dünyasından bağımsız dış politikalar uygulaması sebebiyle olsa gerek ABD yönetimi, Türkiye’ye karşı yaptırım uygulamaya başladı. Azerbaycan toprağı Karabağ’ın Ermenistan işgalinden kurtarılması ise hem ABD hem de AB ile aradaki gerginliği daha da artırdı.
- 2020’de ABD başkanlığına seçilen Joe Biden, Türkiye’yi istediği çizgiye çekmek ve Erdoğan yönetimini değiştirmek için her yola başvuracağını açıkça beyan etmekten çekinmedi. Bunun için de 14 Mayıs seçimlerini beklemeye başladı. Ancak Washington’ın Türkiye ile ilgili yaptığı hesaplar Ankara’dan geri döndü. Türk milleti 40 yıldır ülkesinin bütünlüğünü tehdit eden silahlı teröre, geliştirdiği yerli silahlarla ciddi darbeler vurdu. Özellikle İHA ve SİHA’larla sınır ötesinde yuvalanmış terör yuvaları dağıtıldı. Neticede hem ABD hem de diğer batılı devletler, 14 Mayıs sonrasında ağız değiştirerek seçimi kazanan Erdoğan ile masaya oturmak zorunda olduklarını kabul ettiler.
- Bosna-Hersek’te yeni hükümet ve Belgrad’da protestolar
- 20 yıldan beri Ankara, Bosna-Hersek’in bağımsızlığını ve Aliya İzzetbegoviç’in mirası siyasi parti SDA’yı desteklemeye özen göstermektedir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 14 Mayıs’ta seçimleri kaybedeceği üzerine hesap yapan batılı güçler, 2 Ekim 2022’de yapılan seçim sonuçlarına aldırmadan SDA ve kadrolarını medyatik linçe uğrattı. SDA’yı hükümetten atmak için bir dizi hamleler yapıldı.
- Uydurma yolsuzluk söylentileri ile ne yazık ki Bosna-Hersek’te çoğunluk nüfusu oluşturan Boşnaklar, önce devlet düzeyindeki hükümetten dışlandılar, devamında ise yüksek temsilci C. Schmidt‘in antidemokratik seçim kanunu dayatmaları ile federasyon hükümetinden atıldılar. Başka bir deyişle Boşnak-Hırvat federasyonunda nüfusun %75’ini oluşturan Boşnakların hükümette yer almamaları gibi absürt bir sonuç ortaya çıktı.
- Yakın geçmişte savaş suçu ve soykırımdan mahkûm olmuş kadrolar Bosna-Hersek’te hükümetlerde söz sahibi olarak öne çıktılar. Türkiye’nin Bosna-Hersek’te yaşanan bu tutarsız gelişmelere karşı âcilen bir tavır koyması, mağdur edilen Boşnak milletine sahip çıkması bekleniyor.
- Balkanlarda son günlerde gündemi en fazla meşgul eden konulardan birisi de Belgrad’da Vladislav Ribnikar adlı ilköğretim okulunda yaşanan silahlı cinayet olayıdır. 13 yaşındaki bir öğrenci, adı geçen okulda evinden getirdiği silahla ateş açtı ve 8 çocuk ile bir okul görevlisini öldürdü. Bu yaşananlar, ABD’de belli aralıklarla vuku bulan okul facialarına çok benziyor.
- Sonrasında bir araçtan açılan ateşle 10’a yakın kişinin ölümüyle sonuçlanan başka bir kanlı olay, tüm ülkeyi ayağa kaldırmış durumda. Meydanlara toplanan yüz binleri aşan kitleler bu ölümleri protesto ediyor. Bu protestoların zamanla siyasi bir nitelik kazanıp kazanmayacağı ise merakla bekleniyor.