Türkiye-Mısır: Normalleşme pazılı tamamlanırken
Bölgedeki normalleşme pazılında eksik olan parçaların birer birer yerine oturmasıyla tablo daha net ortaya çıkacaktır. Bu tabloda hiç kuşkusuz en eksik parçalardan biri Türkiye ile Mısır’dı. Bölge devletleri arasındaki ilişkiler şüphesiz eskiye nazaran çok daha hızlı ilerleyecektir.
Türkiye ile Mısır arasındaki ilişkilerin yeniden normale dönmesi, bölgenin normalleşme sürecinin son ve en önemli halkalarından biriydi. Uzun zamandır duraksamalar yaşayan ve diğer bölge ülkelerine kıyasla oldukça ağır seyreden normalleşme sürecinin en kritik aşamaları geçtiğimiz ay itibariyle katedildi.
Hatırlatacak olursak, ilk olarak Mısır Dışişleri Bakanı Semih Şükri, Kahramanmaraş merkezli depremlerin büyük yıkıma uğrattığı Türkiye ve Suriye'yi ziyaret etti. Şükri'nin ziyareti, Türkiye ile Mısır arasında 10 yıl sonra bir ilk niteliği taşıdı.
Mısır Dışişleri Bakanı, Suriye'deki temaslarında ise Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile görüştü. Ziyaret, Suriye’de 2011 yılında iç savaşın başlamasından bu yana Mısır tarafından Şam’a yapılan en üst düzey ziyaret oldu.
Söz konusu ziyaret temelde ‘insânî yardım’ amacı taşısa da yalnızca Kahire ve Şam arasında değil, aynı zamanda Şam ve diğer Arap başkentleri arasında yakın gelecekte gerçekleşmesi beklenen ikili siyasi temasların da sinyalini verdi.
Bu noktada deprem felaketinin, Mısır’ın iki ülke ile yakınlaşma seyrini hızlandıran bir kilometre taşını temsil ettiği söylenebilir.
Nitekim Mısırlı bakanın da işaret ettiği üzere bölgedeki gerilimi çeşitli yönlerden bir bütün olarak azaltma çabaları var ve belki de afet diplomasisi bu yönleri daha ileri noktalara taşımak için uygun bir fırsat sundu.
Mart ayında Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun 11 yıl aradan sonra Kahire'ye yaptığı resmi ziyaret de normalleşme sürecinde diğer bir kritik dönüm noktası oldu.
Türkiye-Mısır normalleşmesi: Nereden nereye?
Bölgeye ait resmin Türkiye ve Mısır arasındaki ilişkiler kısmına odaklanıldığında, iki ülkenin dışişleri bakanlarının görüşmesi sonrası yapılan açıklamalar önemli mesajlar içeriyor. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu zor dönemlerde bu tür ziyaretlerin unutulmayacağının altını çizerken, Mısırlı mevkidaşı Samih Şükri ise ortak tarihi bağlara sahip iki ülkenin ilişkilerini düzeltmesi için ortak bir yol haritası üzerinde çalışması gerektiğini vurguladı. İki bakan da gerek ikili ilişkiler gerekse de bölgesel siyasette Ankara ve Kahire’nin birbirine ihtiyaç duyduğunu vurgularken, ülke liderleri -Erdoğan ve Sisi- düzeyinde de görüşmenin olacağının işaretini verdi.
Esasında Türkiye ve Mısır arasında bu noktaya gelinmesi çok da kolay olmadı. Yaklaşık iki yıldır devam eden bir sürecin neticesinde buzların erimeye başladığını söylemek mümkün. 2020'nin yaz aylarında istihbarat birimleri düzeyinde başlayan Türkiye-Mısır görüşmeleri, 2021’de diplomatik kanallar aracılığıyla devam etti. Süreçte zaman zaman duraksamalar olsa da iletişim kanalları açık tutuldu. Erdoğan ve Sisi’nin 2022 yılı Kasım ayında Katar'da düzenlenen Dünya Kupası töreninde, Katar Emiri Şeyh Temim’in arabuluculuğunda uzun yıllar sonra ilk kez el sıkışması, sürecin en kritik gelişmesiydi. Katar, söz konusu turnuva sırasında ‘spor diplomasisi’ gücünü de kullanarak Türkiye-Mısır normalleşmesine önemli bir katkı yapmış oldu.
Türkiye ve Mısır arasındaki normalleşmeyi hızlandırmanın en önemli motivasyonlarından biri, her şeyden önce daha geniş çaplı bölgesel normalleşme dalgasının gerisinde kalmama isteği denebilir. ABD'nin son dönemde izlediği Ortadoğu politikaları ve Rusya’nın Ukrayna işgali ile birlikte bölgedeki gerginlikler yerini ittifaklara bırakmaya başladı. Türkiye ve Mısır, bölgenin en önemli aktörlerinden ikisi olarak bu sürecin daha fazla dışında kalmak istemedi.
Normalleşmeyi hızlandıran diğer bir faktörün de ekonomi olduğunu not etmek gerek. Ciddi bir ekonomik sıkıntıdan geçen, finansman ihtiyacı duyan ve özellikle Körfez ülkelerinden eskisi gibi bir destek bulamayan Sisi yönetimindeki Mısır, düşmanca politikalar güdecek bir lükse sahip değil. Normalleşmenin ekonomik ve jeopolitik açıdan getirisi, sürecin dışında kalmaya göre çok daha fazla.
Diğer yandan Arap Baharı sürecinde iki ülkenin arasının açılmasında etkili olan Müslüman Kardeşler dosyasının, değişen konjonktüre bağlı olarak eski önemini yitirmesi de şüphesiz ilişkilerin düzelmesini mümkün kılan diğer bir önemli etken. Bu noktada, başından beri Kahire yönetiminin ‘Türkiye’deki İhvan üyelerinin iâdesi’ şartının belki biraz yumuşatılarak söz konusu isimlerin daha düşük bir profil çizmesi ile yetinilmesi veya bu kişilerin rotayı Avrupa’ya kaydırması beklenebilir. Bugün gelinen noktada İhvan meselesinden daha önemli olan Libya dosyasında ise nasıl bir orta nokta bulunacağı ise merak konusu.
Mısır-Suriye ilişkisinin seyri
Resmin Mısır-Suriye ilişkileri kısmına odak yapıldığında da yine benzer bir tablo ortaya çıkıyor. Mısır’ın son dönemde artan bölgeselcilik üzerinden Suriye ile ilişkilerini geliştirmek istediğini söylemek yanlış olmaz. BAE ve Bahreyn gibi Körfez ülkeleri aracılığıyla 2018’den bu yana Şam yönetiminin yeniden Arap dünyasına ‘kazandırılmaya’ çalışıldığını hatırlatalım. Nitekim Beşar Esed'in son aylarda BAE'ye ve Umman'a yaptığı ziyaretler, son dönemde sürecin ne kadar ivme kazandığını ortaya koydu.
Öte yandan BAE, Bahreyn ve Umman’ın yanı sıra, uzun yıllardır Suriye rejiminin Arap dünyasına tekrar entegrasyonu fikrine karşı çıkan Suudi Arabistan’ın da bu süreçteki pozisyonunu yumuşatması bir başka kritik dönemeç. Krallık, Suriye ile diplomatik ilişkileri yeniden başlatmaya hazırlanıyor ki, bunun sinyalleri de aslında daha önce gelmişti. Şubat ayında Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı, Arap dünyasında Suriye'yi izole etmenin işe yaramadığı ve mültecilerin geri dönüşü de dâhil olmak üzere en azından insânî meselelerin ele alınması için bir noktada Şam ile diyalog kurulması gerektiği konusunda ‘görüş birliği oluşmaya başladığını’ belirtmişti.
Tüm bu süreçleri birbirinden ayrı olarak düşünmemek, bir bütün olarak değerlendirmek gerekiyor. Bölgedeki normalleşme pazılında eksik olan parçaların birer birer yerine oturmasıyla tablo daha net ortaya çıkacaktır. Bu tabloda hiç kuşkusuz en eksik parçalardan biri Türkiye ile Mısır’dı. Bölge devletleri arasındaki ilişkiler şüphesiz eskiye nazaran çok daha hızlı ilerleyecektir.