Türkiye-Irak “Kalkınma Yolu Projesi’’: Yeni İpek Yolu olur mu?
Katar’ın sıvılaştırılmış doğal gazının Fao limanı üzerinden Türkiye’ye ve buradan Avrupa’ya nakli daha az maliyet demektir. Bu bağlamda bu projenin Körfez bölgesindeki limanları bypass etmeyeceğini akılda tutmak gerekir. Fao Limanı Projesi, asıl Çin için yeni bir seçenektir. Çünkü Çin, İpekyolu Projesi’ni İran güzergâhından işletmeye çalışmaktadır. Fakat Batı dünyasıyla İran arasındaki gerilim ve güvensizlik ortamı bu güzergâhı riske atmaktadır. Bağdat hükümetinin Türkiye tercihi, daha güvenli ve daha gerçekçi bir tercih olarak Çin’i de bu noktaya taşıyabilir.
Amerika Birleşik Devletleri ve müttefiklerinin 9 Nisan 2003 tarihinde Saddam Hüseyin iktidarını devirmesinden bu yana Orta Doğu’da cereyan eden değişimlerle beraber Türkiye-Irak arasındaki ilişkilerin de inişli çıkışlı önemli değişime uğradığını söylemek mümkündür. Aslında Türkiye’nin Irak’a yönelik dış politikası değerlendirildiğinde; 1991 yılından 2007 yılına kadar yalnızca güvenlik odaklı olarak PKK terör örgütü sorunu üzerinden yürüdüğünü ifade etmek mümkündür. 2008 yılından bu yana ise Türkiye’nin Irak politikasında terörle mücadelenin yanı sıra ekonomik ve ticari ilişkilerin de ön plana çıktığı görülmektedir.
Ancak iki ülke ilişkilerinde diplomatik alanın geri plana itilmesi halinde sözü edilen ekonomik, ticaret ve güvenlik stratejilerinde riske gireceğini unutmamak gerekir. Bu bağlamda 2008 yılında Ankara-Bağdat diplomatik ilişkilerinde iş birliklerini artırmak amacıyla "Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi" anlaşması imzalanmıştır. Bu durum daha sonra söz konusu anlaşma doğrultusunda Türkiye-Irak arasında enerji, çevre, sağlık, su, sınır kapıları, Kerkük petrol boru hattının yenilenmesi, demiryolu ve kanal bağlantısı, tarım ve ormancılık alanları olmak üzere 48 mutabakat zaptı ile kapsayıcı ilişkilere dönüşen önemli adımlardır.
Dengeli politika mühim
Yukarıda sözü edilen iki ülke arasındaki ilişkileri güçlendirmeye yönelik adımlarla birlikte zaman zaman ciddi krizler de yaşanmıştır. Özellikle Türkiye’nin 2010-2017 yılları arasında Irak dış politikası çerçevesinde izlediği çok yönlü ve dengeli politikaları arka planda tutarak Erbil Kürt yönetimi ve Sünni Araplar üzerinden taraflı bir Irak siyaseti izlemesi, iki ülke arasındaki birçok projeyi ertelemiştir. Aslında Türkiye’nin bahsi geçen dönemde izlediği Irak politikasındaki temel etkenlere bakıldığında, Orta Doğu’da Arap Baharı isyanlarının yaşanmasıyla birlikte bölgesel güç rekabeti bağlamında, İran’ın Irak’taki nüfuzunun azalması için izlenen stratejiler olduğu söylenebilir.
Bağdat’ta, Türkiye’nin Iraklı Sünni Araplar ve Kürtler üzerinden politika üretmeye çalıştığına dair bir algı oluşmuş ve Bağdat, Ankara’nın politikalarını ülkeyi bölmekle suçlamıştır. Şu hususa ışık tutmakta yarar vardır; Irak’ın siyasi ve toplumsal yapısına bakıldığında, herhangi bir bölgesel ve küresel aktörün Irak’ın politik doğası gereği tek bir tarafla siyasi bir denge oluşturması hiç de kolay değildir. Bu sebepten Irak’taki politik denge, sadece ve sadece tüm taraflarla dengeli ve çok yönlü ilişkiler kurarak sağlanabilir. Aksi takdirde tek taraf üzerinde yoğunlaşarak izlenen bir politika kısa vadede başarılı olsa bile orta ve uzun vadede başarı getirmeyecektir. Dolayısıyla Türkiye’nin denge politikası izlemesi karşılıklı işbirliğine katkı sağlayacaktır. Bu bağlamda büyük Fao limanı projesinin Ankara-Bağdat ilişkilerinde gözle görünür ciddi adımların atılması açısından stratejik bir öneme hâiz olduğu söylenebilir.
Büyük Fao Limanı can damarı olacak
ABD ve uluslararası koalisyon güçlerinin Irak’ı işgal etmesiyle birlikte ülkede ve devlet kurumlarında yaşanan büyük yıkımlar ister istemez ekonomik sorunlara da yol açmıştır. İşgal sonrası Irak’ta kurulan hükümetler, ülke ekonomisini petrole bağımlı olmaktan kurtarmanın tek yolunun stratejik projelerden geçtiğini zamanla anlamışlardır. Bu bağlamda Büyük Fao Limanı Projesi ilk defa 2005 yılında Irak hükümeti tarafından gündeme getirildi. Bu projenin Irak milli gelirinde yüzde 40 ile 60 oranında petrole bağımlılığı azaltacağı ifade ediliyor. Bu mânâda Fao limanını Irak ekonomisi açısından can damarı olarak nitelemek mümkündür. Irak hükümeti açısından milli gelirin sadece petrole bağlı olması enerji piyasalarındaki dengesizliklerden ötürü büyük risk taşımakta ve ülke ekonomisini krizlerin eşiğine getirmektedir.
Büyük Fao Projesi’nin 350 kilometrekaresi kentin kara alanında ve 250 kilometrekaresi ise denizin içerisinde yer alacaktır. Bahse konu projenin Irak hükümetine maliyeti 4,6 milyar avrodur. Fao limanı, böylece dünyada 10.sırada yer alacak ve Körfez bölgesinin en büyük ticari limanı olma özelliğini taşıyacaktır. Ayrıca limanın yıllık 99 milyon tonluk kapasitesi de hayli önem arz etmektedir.
Irak hükümetinin büyük ehemmiyet verdiği Büyük Fao Projesi’nin ilk adımı 2010 yılında Güney Koreli şirket Daewoo ile yapılan anlaşmayla atılmıştı. Fakat ülkede yaşanan siyasi krizler, DAEŞ terör örgütünün ülke topraklarının yüzde 40’nı işgal etmesi, petrol fiyatlarındaki sert düşüş ve ekonomik krizler nedeniyle proje akamete uğradı. 2020 yılına geldiğinde söz konusu projenin tekrar hayata geçirilmesi için çalışmalara başlandı ve Daewoo şirketiyle 2 milyar 625 milyon avro’luk yeniden bir anlaşma yapıldı. Projenin ilk ayağının 2025'te tamamlanması planlanıyor.
Türkiye’nin jeopolitik konumu güçlenecek
Büyük Fao limanı, Körfez bölgesini Irak ve Türkiye üzerinden Avrupa’ya bağlayacaktır. Bu yönüyle Türkiye-Irak ilişkilerinde sadece ticari açıdan değil karşılıklı menfaatlerin gereği olarak siyasi açıdan da yeni bir sayfa açacaktır. Bu tür çarpan etkileri de hesaba kattığımızda, Fao projesinin Irak’a faydası ekonomik tahminlerin çok daha üzerinde olacaktır. Böylece Irak’ın petrole bağımlılığı azalacak, öngörülemez kırılgan bir yapıdan daha stabil bir sisteme geçilecektir. Aynı zamanda bu proje dünya ticaretine de ciddi katkı sağlayacaktır. Asya- Avrupa ile Doğu-Batı ticaret aksında Türkiye’nin jeopolitik konumu daha da güçlenecektir.
Bu çerçeveden bakıldığında Büyük Fao Pprojesi ile Türkiye-Irak arasındaki ticaret hacminin 2030 yılına kadar 15 milyardan 30 milyar dolara yükselmesi planlanmaktadır. Ayrıca Türkiye transit bir merkez olmanın ekonomik nimetlerinden faydalanacaktır. Hal böyleyken Türkiye-Irak arasındaki “Kalkınma Yolu Projesi” basit bir tren hattı olarak görülmemelidir. Bu proje ile Irak’ın da içinde Körfez bölgesinin hatta tüm Orta Doğu’nun ticari potansiyeli Türkiye üzerinden dünyaya aktarılacaktır. Bu projenin aksamadan en hızlı şekilde hayata geçirilmesi bölgemiz açısından elzemdir. Kalkınma Yolu Projesi’nin maliyetine bakıldığında 17 milyar dolar olarak belirlenmiştir. 10 milyarı Irak tarafı, 7 milyarı ise Türkiye karşılayacaktır.
Yeni bir İpek Yolu mu?
Katar’ın sıvılaştırılmış doğal gazının Fao limanı üzerinden Türkiye’ye ve buradan Avrupa’ya nakli daha az maliyet demektir. Bu bağlamda bu projenin Körfez bölgesindeki limanları bypass etmeyeceğini akılda tutmak gerekir. Fao Limanı Projesi, asıl Çin için yeni bir seçenektir. Çünkü Çin, İpekyolu Projesi’ni İran güzergâhından işletmeye çalışmaktadır. Fakat Batı dünyasıyla İran arasındaki gerilim ve güvensizlik ortamı bu güzergâhı riske atmaktadır. Bağdat hükümetinin Türkiye tercihi, daha güvenli ve daha gerçekçi bir tercih olarak Çin’i de bu noktaya taşıyabilir.