Suriye’de çöken Baas rejimine bir bakış

Haber Merkezi
FEYZA GÜMÜŞLÜOĞLU
Abone Ol
Suriye’de çöken Baas rejimine bir bakış

Adından da anlaşılacağı üzere Baas Partisi iki ideolojik akımın; milliyetçilik ve sosyalizmin alaşımı bir ideolojinin temsilcisiydi. Elbette alaşımın iki ideolojik parçası Baas kurulmadan çok önce doğdukları Batı coğrafyasından Arap coğrafyasına 19. yüzyılın sonu itibariyle taşınmıştı bile. Bu taşınmanın hikâyesine şimdilik girmeyelim ve bu iki farklı ideolojinin Baas Partisi tarafından anlaşıldığı hallerine bakmakla yetinelim.

“Yıllar geçecek,

Ve Baas, güzel bir rüya olarak kalacak,

O yılların ötesine…”

Filistinli Şair Kamal Nasser bu satırları yazarken bugünleri görebilseydi acaba ne düşünürdü?

Suriye’de 8 Aralık 2024 itibarıyla 61 yıllık Baas rejimi sona erdi, yepyeni bir sayfa açıldı. Peki, çöken tam olarak neydi? Baas’ın ideolojisi, Beşar Esed dönemi ve dış dünyayla ilişkileri nasıldı? Ortadoğu postasında bundan sonrasını daha iyi öngörebilmek için geçmişi anlamak gerektiğinden yola çıkarak Baas’a daha yakından bakacağız.

Baas ideolojisi

Suriye’de 8 Aralık 2024 itibarıyla 61 yıllık Baas rejimi sona erdi, yepyeni bir sayfa açıldı.

Baas Partisi. Tam adı ile Hizb’ul Ba’as el-Arabi el-İştiraki. Veya tam Türkçe karşılığı ile Arap Sosyalist Diriliş Partisi.

Adından da anlaşılacağı üzere Baas Partisi iki ideolojik akımın; milliyetçilik ve sosyalizmin alaşımı bir ideolojinin temsilcisiydi. Elbette alaşımın iki ideolojik parçası Baas kurulmadan çok önce doğdukları Batı coğrafyasından Arap coğrafyasına 19. yüzyılın sonu itibariyle taşınmıştı bile. Bu taşınmanın hikâyesine şimdilik girmeyelim ve bu iki farklı ideolojinin Baas Partisi tarafından anlaşıldığı hallerine bakmakla yetinelim.

Parti tüzüğünün ilk maddesi partinin en temel prensibini bütün netliği ile ifade eder. “Araplar tek bir millettir. Bu milletin tek bir devlet altında yaşaması ve kendi kaderini kendisinin özgürce tayin etmesi en tabii hakkıdır.” Bu ifade ile Baas Partisi’nin milliyetçiliğini Arap dünyasında aynı dönemde yeşeren yerel milliyetçiliklerden ayırmak gerekir ki yerel milliyetçilik ‘vataniyye’ kelimesi ile tarif edilir. Mısır milliyetçiliği, Suriye milliyetçiliği, Filistin milliyetçiliği gibi. Baas milliyetçiliği ise etnik temelli bir milliyetçiliktir ki ‘kavmiyye’ kelimesi ile karşılanır ve bütün Arapların bağımsızlığını ve tek bir siyasi çatı altında birleşmesini savunur. Nitekim parti tüzüğü partiyi “harakat qawmiyya” olarak tarif eder. Tüzüğün ‘millet’ kelimesini karşılamak üzere ‘ümmet’ kelimesi kullandığını not edelim.

Parti tüzüğü Baas’ı ayrıca ‘sosyalist’ veya Arapça tercih ettiği kelime ile ‘iştirâkî’ bir parti olarak tarif eder. Bu kelime Arapça’da paylaşma anlamına gelen ‘şe-re-qe’ kökünden türetilir ve Türkçedeki kullanımına yakın olarak ‘ortak olma’ mânâsına gelir. Ancak bu komünizm ile karıştırılmamalıdır. Baas sosyalizmi özel mülkiyete karşı olmayan, ancak daha eşit dağılımı savunan bir ideolojidir ve kamusal mülkiyeti savunan komünizmden farklıdır. Ayrıca toplumun üyeleri arasında kardeşliğe yaptığı vurgu ile de sınıf çatışmasına vurgu yapan komünizmden ayrılır. Ancak şunu da eklemeliyiz: Baas’ın sosyalizmi, sosyal demokrat çizgiye de uzaktır. Tüzüğüne göre Baas partisi devrimci bir partidir. Sosyalist bir düzenin inşası ancak devrim ve mücadele ile mümkündür.

Beşar Esed dönemi

Hafız Esed 2000 yılının Haziran ayında ölünce yerine o zamana kadar adı pek bilinmeyen oğlu Beşar Esed geçti. Başlangıçta genç, iyi eğitimli bu adamla alâkalı beklentiler yüksekti. Nitekim Beşar da ilk günlerinde bu beklentileri karşılayacak açıklamalar yaptı. Başkan olarak yaptığı ilk konuşmada, şeffaflıktan ve demokrasiden bahsetti. Böylece Şam Baharı (Rebii Dimaşk) başladı. Şam’da siyasi ve sosyal problemlerin tartışıldığı, Komünist Partisi’nden Baas Partisi üyelerine kadar birçok farklı kesimin buluştuğu onlarca forum yapıldı. Şam Baharı’nın verdiği ümitle 27 Eylül 2000 günü 99 Suriyeli entelektüel bir araya gelerek bir açıklama yayımladı. Açıklama, olağanüstü hâlin kaldırılması, siyasi suçluların salıverilmesi, sürgündeki Suriyelilerin geri dönmelerine izin verilmesi, Baas Partisi siyasi tekelinin kaldırılması ve fikir özgürlüğü gibi temel hak ve özgürlüklere yasal koruma talepleri içeriyordu. Bu açıklamaya Beşar’ın ilk tepkisi olumlu oldu. 2000 yılının Kasım ayında yüzlerce siyasi suçlu salıverildi ve Mezze hapishanesi kapatıldı.

Hafız Esed 2000 yılının Haziran ayında ölünce yerine o zamana kadar adı pek bilinmeyen oğlu Beşar Esed geçti.

Ancak Baba Esed’in ölümü ile başlayan Şam Baharı sadece bir yıl sürdü. 2001 yılı sonbaharında yeni bir tutuklama dalgası başladı. Ülkedeki forumlar tek tek kapatıldı. Ve Beşar kendi gücünü sağlamlaştırma adımları attı. Bu doğrultuda babasına sadık kalmış bazı isimler tasfiye edildi. Bu isimlerden birisi de Savunma Bakanı Mustafa Tlass’tı. Tlass 2004’te Savunma Bakanlığı’ndan alındı. Hafız Esed’in diğer bir Sünni destekçisi Başkan Yardımcısı Abdul Halim Haddam da aynı yıl istifa etti.Haddam 2005’in Aralık ayında Suriye’den kaçtı. Tlass ailesi ise altı yıl sonra ülkeyi terk etti.

2011 yılına girilirken Beşar, 10 yıllık iktidarında ne ekonomik reformları ne de insan hakları reformlarını hayata geçirmişti. Yaptığı, babasından devraldığı haliyle şiddete programlanmış rejimi devam ettirmek oldu. Hâlbuki daha reformist bir ajanda ile 2011 yılı Mart ayında kapısını çalacak Arap Baharını daha farklı atlatabilirdi. Neticede Suriye 13 yıl sürecek bir iç savaşa sürüklendi ve Suriye halkı büyük bir bedel ödedi. Esed rejiminin bu kadar uzun süre dayanabilmesi elbette aldığı dış destekle mümkün oldu. Özellikle İran ve Rusya’dan.

Rusya ve İran ile ilişkiler

Suriye’nin Rusya ve İran ile ilişkileri ayrı bir yazıyı hakedecek genişlikte. Şu kadarını söylemekle yetinelim: Suriye-Rusya ilişkilerinin temelleri Soğuk Savaş döneminde atıldı. Suriye Baas-öncesi dönemde bile Sovyetler Birliği’nden askeri ve ekonomik yardım almaya başlamıştı. Baas iktidarı döneminde ilişkiler askeri, ekonomik, hatta kültürel olarak daha güçlendi. Güçlenen ilişkilerin en net göstergesi 1971’de Sovyetlerin Tartus’ta deniz üssü açması oldu. Bir de Suriye’nin bütün Arap devletleri ile zıt düşerek, 1979’da Sovyetler Birliği’nin Afganistan’ı işgalini kınamaması.

1991’de Sovyetler Birliği’nin dağılışı önemli bir dönüm noktası oldu. Zira takip eden yıllar boyunca Rusya kendi iç sorunları ile boğuştu. Hatta Tartus’taki deniz üssü nâdir kullanımlar dışında kapalı kaldı. İlişkiler 2000’li yıllarda tekrar canlandı. Rusya 2005’te Suriye’nin Sovyetler döneminden kalma borcunun yüzde 73’ünü sildi ve Tartus üssünü yeniden canlandırmaya girişti. Üs, Arap Baharı boyunca Rusya’nın Suriye’ye sağladığı askeri yardımların giriş noktası oldu. Rusya’nın Suriye iç savaşına müdahil olması ise 2015 Eylül’ünde oldu. Rusya’nın müdahalesi Esed rejimin en zayıf kaldığı, hatta yıkılmasına ramak kaldığı anda geldi ve ona can suyu oldu.

Suriye’nin Rusya ve İran ile ilişkileri ayrı bir yazıyı hakedecek genişlikte. Şu kadarını söylemekle yetinelim: Suriye-Rusya ilişkilerinin temelleri Soğuk Savaş döneminde atıldı. Suriye Baas-öncesi dönemde bile Sovyetler Birliği’nden askeri ve ekonomik yardım almaya başlamıştı. Baas iktidarı döneminde ilişkiler askeri, ekonomik, hatta kültürel olarak daha güçlendi. Güçlenen ilişkilerin en net göstergesi 1971’de Sovyetlerin Tartus’ta deniz üssü açması oldu.

Suriye’nin İran’la ilişkilerine gelince… 1979 devrimi öncesi dönemde İran ve Suriye soğuk savaşın iki farklı kampında konumlandı. 1979 devrimi ile bu durum değişti. Yeni rejimin katı anti-Amerikancı ve antiisrail duruşu iki ülkeyi yakınlaştırdı. Suriye, İran’daki yeni rejimi tanıyan ilk Arap devleti oldu. 1982’de taraflar kritik işbirliği anlaşmaları imzaladı. İlişkiler, takip eden yıllarda daha da güçlendi. 2000’ler itibariyle İran ve Suriye, Irak, Lübnan ve Filistin’de destekledikleri örgütlerle, Libyalı bir gazetenin tabiriyle ‘direniş ekseni’ni oluşturuyordu. 11 Eylül terör saldırıları sonrası Amerika’nın Ortadoğu bölgesinde takındığı saldırgan tavır iki ülkeyi ilişkileri daha da geliştirmeye itti. Arap Baharı patladığında Suriye, İran’ın sadece Ortadoğu’da değil, bütün dünyadaki en yakın müttefikiydi. Nitekim İran, Esed rejimine Arap Baharı boyunca sunabileceği desteğin her türlüsünü sundu. İran’ın bu desteği Suriye savaşının daha da uzamasına yol açtı.

Türkiye ile ilişkiler

Yine başlı başına bir yazı konusu. Kısaca değinirsek: Türkiye-Suriye ilişkileri Soğuk Savaş boyunca gergin kaldı. 1990’lı yılların sonunda ise taraflar savaş noktasına geldi. Hatay konusu, tarafların farklı kamplarda konumlanması, Türkiye’nin israil ile nispeten iyi ilişkileri, Suriye’nin topraklarında PKK’ya açtığı alan başlıca sorunlardı. Bu geçmişe karşın 2000’li yıllar Türkiye-Suriye ilişkilerinin tanınmayacak boyutta iyileşmesine şahitlik etti. Ticaret hacmi arttı. Taraflar 2009 yılında karşılıklı olarak vize uygulamasını kaldırdı, ortak askeri tatbikat gerçekleştirdi. Suriye ile ilişkilerde katedilen mesafe, Türkiye’nin Suriye’de Arap Baharı ile başlayan sokak protestolarına karşı tutumunu bile etkiledi. Türkiye Mısır’da Mübarek rejimine karşı göstermediği sabrı, Esed rejimine karşı gösterdi. Mübarek’e protestolar başladıktan bir hafta sonra istifa çağrısı yapan Türkiye, Esed’e aynı çağrıyı dokuz ay sonra yaptı. Ancak rejimin muhalefete karşı daha da fazla şiddete başvurması ilişkileri daha fazla sürdürülemez hale getirdi. Protestolar başladıktan bir yıl iki ay sonra Türkiye Şam’daki elçiliğini kapattı, Suriyeli diplomatları ise sınırdışı etti.

8 Aralık 2024’te bir devrin sonu geldi. Şam’ın muhaliflerin kontrolüne geçmesi ve 61 yıllık Baas rejiminin devrilmesi sonrası 14 Aralık 2024’te Türkiye'nin Şam Büyükelçiliği'nde Türk bayrağı göndere çekilerek 12 yıl aradan sonra elçilik faaliyetleri yeniden başlamış oldu.

  • Bu ay Ortadoğu’da neler oldu?
  • — 2 Ocak: Yeni yönetimin ilk ziyareti Suud’a
  • Suriye'deki Geçici Hükümet'ten bir heyet resmi ziyaret için Suudi Arabistan'a gitti.
  • Suudi Dışişleri Bakanlığı'nın daveti üzerine gerçekleşen ziyarette, Geçici Hükümet'in Dışişleri Bakanı Esaad Hasan Şeybani, Savunma Bakanı Murhef Ebu Kasra ve Genel İstihbarat Teşkilatı Başkanı Anas Hattab heyette yer aldı.
  • Heyet, Suudi Savunma Bakanı Halid bin Selman başkanlığındaki bir grup bakanla görüşmelerde bulundu. Toplantıya Dışişleri Bakanı Faysal bin Ferhan da katıldı. Yeni yönetimle birlikte Suriye’deki İran etkisinin azalmasının Riyad yönetimini bu ülkeyle güçlü ilişkiler kurmaya ittiği, Suudi Arabistan’ın Suriye’nin yeniden inşası sürecinde etkili bir rol oynayabileceği değerlendirmeleri yapıldı.
  • — 9 Ocak: Avn, yemin ederek görevine başladı
  • Lübnan, iki yıldan fazla süren boşluğun ardından cumhurbaşkanını seçti. Lübnan Meclisinde 13’üncüsü düzenlenen cumhurbaşkanı seçimi oturumunun 2. turunda yeni cumhurbaşkanı belirlendi. İlk turda sonuç alınamayan oturumun 2. turunda yapılan oylamada Genelkurmay Başkanı Avn, 99 oy aldı.
  • Avn, yapılan oylamada seçilmesinin ardından Meclis'e geldi.
  • Milletvekillerinin huzurunda yeni cumhurbaşkanı olarak yemin eden Avn, burada yaptığı konuşmada Lübnan'da yeni dönemin başladığını, ülkesinin içinden geçtiği yönetim krizinin siyasi ve ekonomik değişiklileri zorunlu kıldığını söyledi.
  • Mişel Avn.
  • Lübnan'da 31 Ekim 2022'de 13. Cumhurbaşkanı Mişel Avn'ın görev süresinin dolmasından bu yana farklı siyasi kesimler birbirlerinin adaylarına karşı çıkarak cumhurbaşkanlığı seçimini bloke etmişti.
  • Hizbullah yanlısı ve karşıtı siyasi blok arasındaki rekabetten dolayı yeni cumhurbaşkanı daha önce yapılan 12 oturuma rağmen bir türlü seçilmemişti. İsrail'in 7 Ekim 2023'ten sonra Gazze'ye başlattığı saldırı ve Lübnan-İsrail sınırında yaşanan çatışmalar da Lübnan'da cumhurbaşkanlığı seçimi gündemini geri plana düşürmüştü.