Sultan Abdülhamid’in Afrika siyaseti ve Osmanlı Hilafeti
Sultan Abdülhamid şüphe yok ki Osmanlı Devleti tarihinde müstesna bir yere sahip devlet adamı ve İslâm dünyasının halifesidir. Fevkalade sancılı bir dönemde, 93 Harbi arifesinde tahta geçmesine karşın siyasi olaylara suhûletle yaklaşarak devletin menfaatlerini korumak için gayret sarfetmesi Afrika basınında yer bulmuş bir hakikattir.
Osmanlı Devleti’nin Hilafet müessesesini 400 yıla aşkın hakkıyla yürüttüğünü sadece Osmanlı arşiv belgeleri değil, Afrika’nın ücra köşelerinde mevcut olan kaynaklar da ortaya koyar. I. Cihan Harbine kadar Osmanlı Hilafeti hakikaten dünyanın ücra köşelerine kadar Müslümanlara hitap edebilmiştir. Özellikle Sultan Abdülhamid döneminde Osmanlı Hilafetinin Afrika’daki tesirlerine baktığımızda cemiyetler arası çok başarılı bir sosyal bağın kurulu olduğu görülür. Coğrafi mesafelere rağmen Osmanlı Devleti, dünyanın her bir köşesinde mevcut olan Müslüman topluluklarla irtibat içerisinde olmuş ve Hilafet müessesesinin her mânâda hakkını vermiş.
Bilhassa Sultan 2. Abdülhamid devrinde milliyetçilik akımlarının imparatorluğu tehdit ettiği bir dönemde Panislamizm (İslâm Birliği) fikrine bağlanan Osmanlı Hükümeti, Uzakdoğu’ya ve Afrika’ya temsilciler göndererek İslâm dünyasını örgütlemeyi tasavvur etmiştir. Bu gaye ile Sultan 2. Abdülhamid’in Yıldız İstihbarat Teşkilatı’na hizmet eden bazı Osmanlı münevverleri neredeyse tüm Asya ve Afrika’yı gezerek istihbarat toplamışlardı.
- Şüphe yok ki Osmanlı Halifesi 2. Abdülhamid, son yüzyılının en büyük devlet adamlarından biriydi. Onun sadece Batı devletleriyle olan münasebetleri değil, aynı zamanda Çin, Sibirya, Japonya ve hatta William Redhouse’un ifadesiyle Afrika’nın en ücra yerlerindeki emirliklerle dahi ikili münasebetler kurmaya muvaffak olmuş bir devlet lideri olması hasebiyle de analiz edilmesi gereken bir tarafı vardır.
Sultan 2. Abdülhamid’in Afrika siyasetindeki başarısının sırrını anlamak için onun selefi olan Osmanlı padişahlarının Afrika’ya olan eğilimlerini de bilmek gerekir. Öyle ki, Sultan Abdülhamid’den evvel Sultan Abdülaziz ya da Sultan Abdülmecid’in Afrika kıtasındaki faaliyetleri olmasaydı Abdülhamid’in o coğrafyada bu denli başarı sağlaması beklenemezdi.
- Zira bazı devlet projeleri vardır ki, başarı elde etmek için o uğurda belki 40-50 yıl zemin hazırlamak icap eder. Mesela 1852 yılında, Güney Afrika’daki Müslüman cemaatlerine ilk defa Sultan Abdülmecid döneminde gönderilmeye başlanılan Mushaf-ı Şerifler, henüz bu tarihten 20 yıl önce kölelikten kurtulmuş Müslümanlar için büyük bir lütuf olarak addedilmişti. Daha sonra kısıtlı imkanlar yüzünden Port Elizabeth şehrinde tamamlanamayan bir camiye Osmanlı Devleti’nin Cape Town Fahri Konsolosu Petrus Emanuel Roubaix aracılığıyla gönderilen yardımlar Osmanlı Hilâfeti’nin Afrika’nın en ücra köşelerine kadar duyulmasına vesile olmuştu.
Ebubekir Efendi Çığır Açar
1862 yılında Ümit Burnu’na İslâm eğitimi için gönderilen Ebubekir Efendi ile Afrika kıtasının ucunda Osmanlı Hilâfeti’ni temsilen yapılan faaliyetlerle Osmanlı-Afrika ilişkileri başka bir boyut kazanmıştır. Bu tarih, Osmanlı Devleti’nin Sahraaltı Aftika’sında hakimiyeti açısından bir milattır. Barkan’ın tabiriyle bir “kolonizatör Türk dervişi” gibi bilmediği ufuklara yelken açan Osmanlı ulemasından Seyyid Ebubekir Efendi ve halefleri, Güney Afrika’da hâlen izleri görülen bir kültür mirası bırakmıştır.
Güney Afrika’da ilk kız ve erkek İslâm mekteplerini açan, yerli lisanı öğrenip o dilde ilmihal yazan Ebubekir Efendi, eğitim faaliyetleriyle Güney Afrika, Mozambik ve hatta Zimbabve topraklarına kadar nam salmış bir ilim adamı olarak tanınmıştı. 1880 yılında Cape Town’da vefat ettiğinde, yetiştirmiş olduğu binlerce öğrencisinin cenazesini defnetmek için Tana Baru Mezarlığı’na getirdiği Güney Afrika gazetelerinde yer almıştı.
- Sultan Abdülhamid’in Güney Afrika ve havalisindeki başarılı siyaseti, Müderris Ebubekir Efendi’nin ektiği bu eğitim tohumlarına ve kültür mırasına dayanır.i Osmanlı Devleti, Ebubekir Efendi’nin vefatıyla bölgeden geri çekilmeyip bilakis onun öğrencileri ve çocuklarıyla Afrika’da bir istihbarat ağı kurmuştur.
Sultan 2. Abdülhamid’in Afrika Siyaseti
Sultan 2. Abdülhamid döneminde Afrika’da İslam dünyasını etkileyen en tesirli olay şüphesiz Mısır’ın İngiltere tarafından işgalidir. Bu dönemde Osmanlı Devleti’nin Mısır’ın işgali öncesi Afrika’dan istihbarat toplayıp çeşitli önlemler aldığı, Afrika’daki liderlerle yaptığı yazışmalardan anlaşılmaktadır. Sultan Abdülhamid’in başarılı faaliyetlerini gölgelemek için Afrika basınında zaman zaman onun imajının zedelenmek istendiği de dönemin haberlerinden anlaşılmaktadır. Sultan Abdülhamid’in Afrika’daki imajı hakkında en önemli ipuçlarını çeşitli Afrika ülkelerinde yayınlanmış olan gazeteler vermektedir. Güney Afrika’da Hintli Müslümanların çıkardığı Indian Opinion gazetesi ya da Mısır’da çıkan es-Selâm gazetesi onu İslâm Halifesi olarak müspet bir cepheden kaleme almışlardır.
Oysa Güney Afrika’da yayınlanan The Christiaan Express ya da Zimbabve’de yayınlanan Rhodesan Herald gibi İngiltere hükümetinin propagandasını yapan misyoner gazeteler tehlikeli, muhteris ve despot bir Sultan silueti çizmektedir. İşte bu noktada yine Osmanlı Devleti’nin Afrika’daki kurmay kadrosunun iş başında olduğu görülmektedir. Kıyaslama yapılabilmesi açısından bu iki ayrı kaynağa bakıldığında hakikaten Sultan Abdülhamid’in örgütlenmesini bilen zeki ve ileri görüşlü bir İslâm halifesi olduğu görülecektir.
- Afrika gazetelerinden ve arşiv belgelerinden anlaşıldığı kadarıyla Sultan Abdülhamid’in itibarını Afrika’da müspet yönde etkileyen en önemli faktörlerden birisi Hicaz Demiryolu Projesidir. Tam manasıyla Ümit Burnu’ndan Mısır’a kadar çeşitli ülkelerdeki gazetelerde yer alan yerel yayınlarda Hicaz Demiryolu Projesinin İslâm dünyasında uyandırdığı yankıyı görebilmek mümkündür. Afrika’yı baştan sona kadar işgal etmek arzusuyla hareket eden Britanya İmparatorluğu için bir risk teşkil eden Hicaz Demiryolu Projesi, İslâm dünyasında bir birlik beraberliğe neden olmuştu.
Afrika’yı baştan sona sömürme gayesiyle işgal eden İngilizlere karşı Osmanlı Hilafetine sarılan yerli Müslümanların Sultan Abdülhamid’in 25’inci yılında tahta çıkışını kutlamaları, Mozambik, Zimbabve ve Güney Afrika gazetelerinde yer almıştı. Bu dönemde dikkat çeken hususlardan birisi de sadece Müslümanların değil Güney Afrika’ya o dönemde gelen Çinli veya Hindu kökenli gayrimüslimlerin de Osmanlı Devleti’ni desteklemeleridir. Bunun sebebi elbette mazlumların haklarını savunan bir İslâm imparatorluğunun her kesimden milleti kucaklamasından ileri geliyordu.
Sultan Abdülhamid’in Afrika’da imajını müspet yönde etkileyen diğer bir faktör ise onun Afrikalı Müslüman liderlerle olan yakınlığıdır.
Afrika’daki camilere Kuran göndermesi, maddî yardımlarla fukara halka destek olması ve hatta Güney Afrika’da okullar açması onun Afrika kamuoyunda hürmetle anılmasına neden olmuştur. Osmanlı Devleti’ne hizmet eden Güney Afrikalı Müslümanlardan Osman Ahmet ve Muhammed Dollie gibi Malay ya da Hintli Müslümanlara hizmetlerine binaen “Efendi” unvanı vermesi yerli halkın sahipsiz olmadığını ortaya koymuştu. Hicaz Demiryolu projesi için onlarca Mozambikli, Moritoslu, Madagaskarlı, Güney Afrikalı Müslümana Hicaz Demiryolu madalyası göndermiş olması halkın halen Sahraaltı Afrikasında konuştuğu hatıralardan birisidir.
Devleti Suhûletle Yönetti
Sultan Abdülhamid şüphe yok ki Osmanlı Devleti tarihinde müstesna bir yere sahip devlet adamı ve İslâm dünyasının halifesidir. Fevkalade sancılı bir dönemde, 93 Harbi arifesinde tahta geçmesine karşın siyasi olaylara suhûletle yaklaşarak devletin menfaatlerini korumak için gayret sarfetmesi Afrika basınında yer bulmuş bir hakikattir. Büyük bir kargaşa ortamında tahta çıkan 2. Abdülhamid döneminin iç ve dış politikaları, Osmanlı coğrafyası ve bir bütün olarak İslâm dünyası üzerinde kalıcı izler bırakmıştır. 2. Abdülhamid’in politika anlayışının geri planında Avrupa ülkelerinin imparatorluğu bölme ve parçalama planlarına ilişkin müdahaleleri ve buna karşın devletin bekasını korumaya yönelik mücadeleleri yatmaktadır. Diğer yandan devlet politikalarının halkın çoğunluğunun kültürel eğilimlerine uyması gerektiğine inanması nedeniyle 2. Abdülhamid, toplum yapısına uygun politikalara eğilim göstermiştir.