Srebrenica Boşnak soykırımı ve alınacak dersler

DAVUT NURİLER
Abone Ol

Balkanlar, sonu gelmeyen çatışma, sürgün ve soykırımlarla anılan bir bölge. En çok zarar gören kesim ise kendini anlatma ve savunma konusunda zafiyet gösteren, İslâm dinine mensup Türkler, Boşnaklar ve Arnavutlar. Büyük lider Aliya Izzetbegoviç’in vefatından önce milletine bıraktığı vasiyet ile sözü bağlayalım. “Soykırımları unutmayın, intikam peşinde koşmayın, adâlet arayışından da vazgeçmeyin!”

27 yıl önce Bosna’nın Srebrenica şehrinde yaşanan Boşnak Soykırımı, 2. Dünya savaşından sonra Avrupa’nın şahit olduğu ilk soykırımdır. Kimliği tespit edilmiş 8372 kişinin birkaç gün içinde kurşuna dizilerek öldürüldüğü bu toplu cinayet, Lahey Adalet divanının 2007 yılının şubat ayında verdiği kararla, soykırım olarak tescil edildi. Genel Sekreter Butros Gali’nin yönetimindeki BM üst yönetimi ve Hollandalı barış gücü askerleri, Boşnakları koruma görevlerini yapmak yerine ihanet ettiler.

1992 yılı ekim ayında uluslararası Kızılhaç, Bosna-Hersek’te kötüleşen insânî durumu düzeltmek için çareler arıyordu. Aklına, Irak’ta uygulanan uçuşa yasak güvenli bölge uygulaması geldi. Aynı tedbirin, Bosna’da tatbik edilebileceği gündeme geldi. Kızılhaç başkanı Sommaruga’nın bu teklifi BM’de tartışıldı ve 16 Mart 1993 tarihinde 819 tarihli Güvenlik Konseyi kararı ile Srebrenica, uçuşa yasak “güvenli bölge” ilan edildi. Buna rağmen Avrupa’da 20. asrın en büyük utançlarından biri, Srebrenica Boşnak soykırımı yaşandı.

1995 sonlarında Dayton Anlaşması ile silahların susması ve ülkenin normalleşme yoluna girmesinden sonra, sıra Bosna’da felaketin bilançosunu ortaya çıkarmaya gelmişti. Yıllar geçtikçe, çatışan her üç tarafın verdiği, sayıları yüz bine yaklaşan, çoğunluğu Boşnaklardan oluşan bir kayıp listesi açıklandı. Bu listedeki isimlerin yakınlarının ısrarlı baskıları ile kanlı bilanço ve gerçekler aydınlatılmaya başlandı. ‘Srebrenica ve Zepa anneleri’ adı ile bir dernek kuran Boşnak kadınlar direnişe geçtiler. Yakınlarının hiç olmazsa kemik parçasına ulaşmak amacıyla kamuoyunu ayağa kaldırmayı başardılar. Çeyrek asır geçmesine rağmen kayıpları arama ve toplu mezarları bulma komisyonunun çalışmaları bitmiş değil.

Sırpların soykırımı gizleme ve inkar çabaları

Günümüzde Balkanların en sıcak tartışma konularından biri, Srebrenica’ da yaşananlarla ilgilidir. Avrupa hatta Rusya bile Srebrenica’da yaşananların soykırım olduğunu inkâr etmez. Belgrad’da iktidara gelen hükümetler ve muhalefet ise Srebrenica soykırımını inkâr konusunda ittifak halindedir. Az sayıdaki Sırp siyasetçi ve entelektüel, yaşananların soykırım olduğunu kabul ediyor. Sırp kamuoyu, eski Yugoslavya’nın kanlı dağılma sürecinin en büyük kurbanlarının kendileri olduğuna inandırılmış durumdadırlar.

1995’ten 2000 yılına kadar soykırımın yaşandığı Srebrenica’ya gidip gelmek, hele inceleme yapmak mümkün değildi. İşledikleri suçların farkında olan Bosna’daki Sırp yönetimi, bölgeye giriş çıkışı engellemek için türlü bahaneler uydurmaya devam etti. İlk defa dönemin yüksek temsilcisi Avusturyalı diplomat Wolfgang Petrisch’in başkanlığında uluslararası kalabalık bir heyet, 2000 yılının temmuz ayında Srebrenica’ya olaylı bir gezi yaptı.

Bölgede yaşayan Sırp nüfus, heyetin şehre girmesini önlemek için protesto hatta taşlı sopalı saldırılarla konvoyun girişini engellemeye çalıştı. Ancak muhtemel saldırılara karşı tedbirlerini almış olan heyet, uzun ve zor bir yolculuktan sonra, bugün Srebrenica soykırım anıtının bulunduğu Potoçari akümülatör fabrikasına varmaya muvaffak oldu. 27. yıldönümünü idrak edeceğimiz Srebrenica Soykırımı anma törenleri böyle bir yolculukla başladı.

  • 11 Temmuz soykırım günü ve Clinton'un vaadi
  • 2009 yılının 15 Ocak günü Avrupa Parlamentosu, batı balkanlardaki bazı devletlerin talebi ile 11 Temmuz gününü ‘Srebrenica soykırımını anma günü’ olarak ilan etmiştir. Bu karara, parlamentoda gurubu bulunan tüm ülkelerin olumlu oy vermiş olması, soykırım inkârcısı Sırbistan’a karşı diplomatik bir zafer olmuştur. ABD’nin patronluğunu yaptığı batı dünyasının seyirci kaldığı Bosna felaketinden sonra, özellikle 11 Eylülde New York’ta vaki uğursuz olayın ardından, kaosa sürüklenen orta doğuda yüz binlerce masumun nasıl öldürüldüğünü, BM’nin ise kılını kıpırdatmadığını dehşetle izliyoruz. Bill Clinton’un adalet vaadinin ne BM’de ne de AB’de hiçbir karşılığı olmadığı gün gibi ortada duruyor. Boşnaklar dışında Clinton’un bu vaadini hiç kimse hatırlamıyor. Eski Yugoslavya döneminde Türkiye’ye sürgüne gönderilmiş nesle mensup bir kişi olarak, Srebrenica soykırımını sürekli dile getirmenin önemine işaret etmek isterim. Boşnak milletinin mağduriyetini dünyaya anlatabilmenin en kestirme yollarından biri Srebrenica’da yaşananları Ermeniler gibi, dünya kamuoyunun gözüne sokmaktır. Son bir asır içinde, Boşnak Milleti üç soykırım yaşadı ve unuttu. Unutulan ve unutturulan soykırımlar da maalesef tekrar etti.

Srebrenica soykırım anıtının yapılış hikayesi ve önemi

2003 yılında Srebrenica soykırım anıtı ve kurbanların gömüleceği mezarlığın yapımı tamamlanarak açıldı. Bu açılışa, Türkiye’den zamanın Büyükelçisi Melek Sina Baydur ile bendeniz TİKA koordinatörü sıfatı ile katıldık. Eğer ABD eski başkanı Bill Clinton’un kararlı duruşu olmasaydı, bu anıtın hem yapılması hem de günümüzde tüm dünyanın ziyaretine açık olması sağlanamazdı.

Soykırıma mâruz kalmışların yakını çoğu kadın, binlerce kişinin katıldığı bu tören, anaların gözyaşlarının sel gibi aktığı trajik sahnelerle son buldu. Katılan herkesin yüreğini dağlayan bu gözyaşlarından Bill Clinton çok etkilenmiş olacak ki, yaptığı konuşmada tarihi değeri olan önemli sözler söyledi. Benim hatırımda kalan şu vaadi dikkatlerinize arz etmek isterim: “Bugün burada gözyaşları ile bizi derinden etkileyen kurban yakınlarına adâlet borcumuz var.”

Bu anıt, Srebrenica soykırımının dünyaya tanıtılması için çok önemli bir vesile olmuştur.

Batı politikası yamalı bohça gibi

2. dünya savaşı felaketi sonrası günümüzde AB formatı alan devasa kurum, iki asır boyunca defalarca birbirleri ile savaşan Alman ve Fransızların ortaya koydukları irade sayesinde vücut bulmuştur. Avrupa’da barışın temelinde samimi bir Alman-Fransız anlaşması vardır.

Doksanlı yıllardan beri Balkanlarda barış için gösterilen çabaların hâlâ olumlu bir sonuca ulaşmadığını endişe ile izliyoruz. Balkanlarda da kalıcı bir barış için Sırp-Hırvat anlaşmasının sağlanması şarttır. Ancak Avrupalılar başkaları söz konusu olduğunda demokrasi ve insan hakları gibi evrensel değerleri bir kenara bırakarak kendi menfaatlerine uygun politikalara destek vererek yanlış yollara sapıyorlar.

Bu tutarsız politikaların en bariz misallerine doksanlı yıllarda dağılan Yugoslavya döneminde şahit olduk. 1991 yılında Almanya ve Avusturya, Hırvatistan ve Slovenya’nın bağımsızlığından yana tavır alırken, ABD ve İngiltere bir dönem Yugoslavya’nın birliğini destekleme adına, Sırbistan’ın kurnazca hazırladığı tezlere destek vermişti. Rusya-Ukrayna savaşı konusunda da ortak hareket edilemediğini görüyoruz.

BM ve süper güçlerin Bosna- Hersek konusunda doğru bir tavır almaması sebebiyle Kosova ile Sırbistan arasında patlayan çatışmalar 1999 da, ancak NATO‘nun hava harekâtı ile durdurulabilmişti.

Balkanlar sonu gelmeyen çatışma sürgün ve soykırımlarla anılan bir bölgedir. En çok zarar gören kesim ise kendini anlatma ve savunma konusunda zafiyet gösteren İslâm dinine mensup Türkler Boşnaklar ve Arnavutlardır. Bilge lider Aliya İzetbegoviç vefatından önce milletine bıraktığı vasiyet ile sözü bağlayalım. “Soykırımları unutmayın, intikam peşinde koşmayın, adalet arayışından da vazgeçmeyin.”