Son 20 yılda Türkiye-Türk dünyası ilişkileri: Durgunluktan yükselişe
Halk ve devlet olarak Türk Cumhuriyetleri, Türkiye’nin son 20 yılda kazandığı gücün ve kazanımların devam ettirilmesini istiyor. Bu devamlılığı sadece Türkiye’nin bekası için değil, aynı zamanda Türk Dünyasının bekası için de önemli bir adım olarak görüyor.
Son 30 yıldır Türk Cumhuriyetlerine yönelik dış politikasında inişli çıkışlı dönemler yaşayan Türkiye, ikili ilişkileri ve uluslararası kuruluşlardaki konumunu güçlendirerek bölgenin önemli jeopolitik oyuncularından biri hâline gelmeyi başarmıştır. Doksanlı yıllarda ve hatta 2000’li yılların başında bile Türkiye ile Türk Cumhuriyetleri arasındaki “kısıtlı kültürel ilişkilerin” bugün “Türk Birliği”, “Türk Devletleri Teşkilatı” seviyesine dönüşmesinin çok uzun bir mazisi yok aslında. Kısa sürede gösterilen gayret ve çabalarının sonucu olarak bugün Türkiye, Orta Asya ve Kafkasya’da Rusya ve Çin’le rekabet edecek bir güç konumuna geldi.
Dört ana hedef
2002 yılında koalisyon hükümetlerin başarısızlığından kurtulan Türkiye, Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliği döneminde, Türk Cumhuriyetleri’ndeki etkisini gözle görülür şekilde artırmayı başardı. Orta Asya ve genel olarak Türk Cumhuriyetleri’ne yönelik diplomatik girişimlerde Türkiye dört ana hedefi öncelik olarak belirledi:
1. Devletlerarası ilişkilerin geliştirilmesi
2. Özel sektörün ticaret potansiyelinin genişletilmesi
3. Akademik işbirliğinin güçlendirilmesi
4. Toplumlar arasındaki etkileşimi geliştirmek.
“Güçlü Rusya” yerine “Güçlü Türkiye” algısı
2009'da Türkiye, bölgede daha güvenli bir dış etki aktörü olarak hareket edebileceği kurumsal bir temel oluşturmayı başardı. O yıl, Nahçıvan’da Türk dili konuşan devlet başkanları yıllık zirvesinin formatı, Türk Keneşi olarak da adlandırılan Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi'ne dönüştü. Türk Keneşi’nin oluşmasıyla birlikte Türkiye, bölgede kurumsal bir güç olarak varlığını daha da genişletmeye başladı. Son dönemde küresel ve bölgesel alanda önemli bir oyuncuya dönüşen Türkiye’nin savunma sanayi alanında yaptığı atılımlar ile Suriye, Libya ve Karabağ’da olaylara direkt müdahil olması, Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinin de dikkatini çekmiştir. Bölgesindeki olaylara “sert güç” olarak müdahale eden ve bu konuda zaferler kazanan Türkiye’nin bu başarısı Türk dünyasında “Rusya her zaman galip gelir” algısının değişmesine de neden olmuştur. 150 yıldır Orta Asya’da konumunu güçlü tutmayı başaran Rusya’nın Ukrayna’daki başarısızlığı, Türk Cumhuriyetlerinin dış politika paradigmasında da değişikliğe yol açmış, “güçlü Rusya” algısı bir nebze olsun sarsılmıştır. Bu algı değişikliği hâliyle Türk dünyasında “Türk Birliği”nin kurulması yönünde düşüncelerin yeniden yeşermesine yol açmıştır.
Orta Asya’da Çin ve Rusya ile rekabet edebilen bir ülke
Bağımsızlıklarını kazandıkları ilk yıllarda Türk Cumhuriyetleri, her ne kadar Batı bloğunun ilgisiyle karşılanmış olsalar da Sovyetler Birliği’nin ana mirasçısı Rusya tarafından hep kıskaç altında tutulmuşlar. Bu sebepten dolayı Türk Cumhuriyetlerinin bazıları tamamen Rusya eksenli dış politika çizgisinde devam ederken, bazıları da denge politikası yürütmeyi başarmıştır. Son yıllarda Türkiye’nin uluslararası düzende siyasi ve askerî açıdan önemli bir güç haline gelmesi, Türkiye ile Türk dünyası arasındaki ilişkinin stratejik derinlik kazanmasında en önemli faktör olmuştur. Türkiye ile ortak tarih ve kültüre sahip bölge ülkeleri için Çin ve Rusya yerine din, dil, ırk olarak kendilerinden birisi olan güçlü Türkiye ile entegrasyon, beklenen ve arzu edilen bir durum olarak ortaya çıkmıştır. AK Parti’nin iktidara geldiği 2002 yılından bu güne kadar Türkiye ile Türk Cumhuriyetleri arasındaki ilişkiler inişli çıkışlı bir süreçten geçmiş olsa da bugün özellikle Türk Devletleri Teşkilatı çatısı altında artan bir ivmeyle ekonomik, siyasi ve askerî açıdan ilişkiler en iyi dönemlerini yaşıyor diyebiliriz.
Azerbaycan ile ilişkiler
2003 yılında Haydar Aliyev’in vefat etmesinden sonra iktidara gelen mevcut Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’le birlikte Azerbaycan-Türkiye ilişkileri hep yükselen bir hızla bugün en iyi noktasına gelmiştir. Aliyev ve Erdoğan arasındaki şahsi dostluk ve kardeşlik bağı şüphesiz iki devlet arasındaki ilişkilerin bu seviyeye gelmesinde en önemli faktörlerden biri olmuştur. Azerbaycan petrolünün ve doğal gazının Batı pazarlarına ulaştırılması yönünde iki ülkenin verdiği çabalar sonucu bugün Bakü-Tiflis- Ceyhan boru hattı ve TANAP projesi bu dönemde hayata geçirilmiş, iki ülke arasındaki ekonomik ilişkiler, karşılıklı yatırımlar üst seviyeye çıkmıştır. İkinci Karabağ Savaşı sırasında Türkiye’nin Azerbaycan’a verdiği askerî, siyasi destek sonucunda iki kardeş ülke arasındaki ilişkiler çok farklı bir boyuta ulaşmıştır. 44 günlük savaş sonrası işgalden kurtarılan tarihî Şuşa kentinde imzalanan beyanname, Türkiye ile Azerbaycan arasında imzalanmış olan ve içerisinde "müttefiklik" kelimesi geçen ilk belge olmuştur. Bu tarihî beyanname ile birlikte taraflar, tüm önemli konularda uluslararası ve bölgesel kuruluşlarda birbirlerini tam destekleyeceklerini taahhüt etmişler. Bugün Azerbaycan, devlet ve halk olarak Türkiye’nin Erdoğan liderliğinde başlattığı bu yürüyüşün, bölgesel güvenlik açısından ve Azerbaycan’ın güçlü kalması açısından devam etmesini destekliyor.
Kazakistan ile ilişkiler
Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrası Kazakistan’ın bağımsızlığını tanıyan ilk ülke olan Türkiye, bugün birçok uluslararası kuruluş çatısı altında beraber hareket ediyor. Erdoğan’ın liderliği döneminde iki ülke arasındaki ilişkiler olabildiğince yüksek seviyeye çıkmış, karşılıklı askerî ve ekonomik yatırımlar artmıştır. Özellikle 2009’da iki ülke arasında imzalanan Stratejik Ortaklık Anlaşması ve 2012’de kurulan Yüksek Düzeyli Stratejik İş Birliği Konseyi, siyasi ilişkilere yeni bir boyut kazandırmıştır. Türk dünyasıyla ilgili kültürel ve ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi yolunda Türk Dili Konuşan Ülkeler Parlamenter Asamblesi (TÜRKPA), Uluslararası Türk Kültür Teşkilatı (TÜRKSOY), Türk Devletleri Teşkilatı, Türk İş Konseyi, Türk Akademisi, Türk Kültür ve Mirası Vakfı gibi kurum ve kuruluşların kurulması ve gelişmesinde Türkiye-Kazakistan iş birliği büyük önem arz etmiştir. 2022 yılının Ocak ayında patlak veren kitlesel protesto gösterileri sonrası iktidarın iplerini tamamen eline alan Kasım Comart Tokayev döneminde Türkiye-Kazakistan ilişkileri farklı bir evreye girmiştir. Özellikle Rusya-Ukrayna savaşı sonrası ortaya çıkan bölgesel konjonktürden dolayı Kazakistan, Türkiye’ye daha fazla yaklaşmıştır. Türkiye’nin Kazakistan Silahlı Kuvvetlerini güçlendirmesi, yeni modern silahlarla teçhiz etmesi ve Kazakistanlı askerlerin Türkiye’nin askerî okullarında eğitim alması, iki ülke ilişkilerinin stratejik derinlik kazanmasına neden olmuştur. Kahramanmaraş depremi sonrası Kazakistan devletinin ve halkının Türkiye’ye verdiği destek, iki ülke ilişkilerini dostluktan öte bir seviyeye taşımıştır.
Özbekistan ile ilişkiler
35 milyonluk nüfusu ve ekonomik potansiyeli ile Orta Asya’nın en kilit ülkesi olan Özbekistan’la Türkiye’nin ilişkilerini iki ayrı dönem olarak değerlendirmek lâzım. Özbekistan’ın kurucu Cumhurbaşkanı İslam Kerimov döneminde iki ülke ilişkileri maalesef yeterli şekilde gelişmemiş, Türkiye’nin verdiği çabalara rağmen Kerimov yönetiminin sergilediği tutumdan dolayı iki kardeş ülkenin ilişkileri beklenen düzeye çıkamamıştır. İslam Kerimov’un Eylül 2016’da vefat etmesinin ardından yönetime gelen yeni Cumhurbaşkanı Şevket Mirziyoyev sadece Türkiye ile değil, Orta Asya’nın diğer ülkeleri ile de ikili ilişkilerin geliştirilmesi için özel çaba sarf etmiştir. Kerimov’un yaptığı hataları telafi etme konusunda gayretler gösteren Mirziyoyev, Türk Birliği düşüncesi altında Türkiye ile farklı bir ilişki modeli geliştirilmesi konusunda dikkatleri üzerine çekmiştir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 17-18 Kasım 2016 arasında Özbekistan’ı ziyaret etmesiyle başlayan üst düzey görüşme trafiği, Mirziyoyev’in 25 Ekim 2017’deki Türkiye ziyaretiyle devam etmiş ve bu ziyaretler karşılıklı olarak sürdürülmüştür. Bu görüşmeler sonucunda Türkiye ile Özbekistan arasında yüksek düzeyli stratejik iş birliği konseyi kurulması kararlaştırılmıştır.
Kırgızistan ile ilişkiler
Kırgızistan ile Türkiye arasındaki ilişkiler esas itibarıyla 1991’den itibaren oluşmaya başlamış, ülkede birçok defa “devrim” ve iktidar değişikliği olmasına rağmen ilişkiler neredeyse aynı düzlemde devam etmiştir. Güçlü devlet yapısının oluşturulamadığı Kırgızistan’da siyasi istikrarsızlık iki ülke arasındaki ilişkilere de etkisini göstermiştir. Buna rağmen 2011 yılında iki ülke arasında vizelerin kaldırılması, yüksek düzeyli stratejik iş birliği konseyinin kurulması, eğitim, kültür, ticaret, askerî ve ekonomik alanlarda iş birliğinin geliştirilmesi için önemli adımlar atılmıştır. Kırgızistan Tacikistan’la yaşadığı sınır sorunlarında Türkiye’nin desteğini görmüş, Kahramanmaraş depreminde de halk ve devlet olarak Türkiye’nin en zor gününde yanında olmuştur. Kırgızistan, FETÖ yapılanmasının en güçlü olduğu ülkelerden birisi olarak dikkat çekiyor. FETÖ yapılanması başta eğitim olmak üzere Kırgızistan’da ciddi güç kazanmış, bürokrasi ve siyasetteki yapılanmaları ile birçok alanda Türkiye aleyhinde algı operasyonları yaparak iki ülke ilişkilerinin gelişmesine ciddi darbe vurmaktadır.
Türkmenistan ile ilişkiler
Bağımsızlıklarını kazanan Türk Cumhuriyetleri arasında en kapalı ülke olarak dikkat çeken Türkmenistan, kendine has yönetim tarzından dolayı sadece Türkiye ile değil, bölgenin tüm diğer ülkeleriyle de mesafeli bir ilişki kurmuştur. İlk başlarda Türkiye ile başlatılan sıkı ve samimi ilişkiler, daha sonra hem Saparmurat Niyazov döneminde hem de Gurbanguli Berdimuhammedov döneminde tek düze bir şekilde devam etmiştir. İnşaat alanında Türk firmalarının çok büyük projelere imza attığı Türkmenistan’la diğer alanlarda çok ciddi bir mesafe kaydedilmemiştir.
Türkiye’nin ısrarlarına rağmen başta Türk Devletleri Teşkilatı’na tam üye olmaktan kaçınan Türkmenistan’da, oğul Serdar Berdimuhammedov’un Cumhurbaşkanlığı döneminde de Türk Birliğine destek veren kurumsal yapılara mesafeli davranmaya devam ediyor. Bu ve benzeri sebeplerden dolayı iki ülke ilişkilerinin arzulanan düzeye ulaştığını ve stratejik derinlik kazandığını söylemek oldukça zor.
Halk ve devlet olarak Türk Cumhuriyetleri, Türkiye’nin son 20 yılda kazandığı gücün ve kazanımların devam ettirilmesini istiyor. Bu devamlılığı sadece Türkiye’nin bekası için değil, aynı zamanda Türk Dünyasının bekası için de önemli bir adım olarak görüyor.