Sivas zamanın devletinin işi miydi?

HABER MASASI
Abone Ol

Yakın siyasi tarihimizin en önemli kırılma noktalarından biri şüphesiz ki Sivas olaylarıydı. Toplumu yatay eksende mezhebî fay hatlarıyla bölerken, dikey eksende de 28 Şubat darbesinin öncülerinin pozisyon alışına imkân tanıyordu. Toplum hafızası üzerindeki travmatik etkisi ise sonraki kuşaklara dahi intikal edecek kuvvetteydi.

Ahmet Nesin: Perinçek mutlaka hesap verecek
Gerçek Hayat

“İnsanların diri diri ateşe verilmesi” üstüne bina edilmiş kıpkızıl ve kara propaganda bir kesimi tamamen mağdur, diğer kesimi de tamamen gaddar göstermek için pervasızca kullanıldı. O gün ve öncesinde gerçekte neler olduğu ise Sol cenahtaki ideolojik grupları, örgütlü yapıları çok fazla ilgilendirmiyordu. Tasfiye edilmesini arzu ettikleri bir akım ve taban terörize edilmiş, suçüstü yakalanmıştı. Sivas’ta yaşanan ölümler, Türkiye’deki İslâmî gelişmenin önünü kesmek, onu boğmak ve mecrasından saptırmak için devasa bir kampanyanın parçası hâline getirildi. Hedeflenen amaç da zaten tam da buydu.

  • Hadiselerin vahameti, topyekûn zanlı konumuna soktuğundan ötürü İslâmî kesimi yıllar içinde kekemeleştirdi. Yargı ve medya kuşatması altında davanın gidişatına müdahil olmak, o günün şartlarında ateşle oynamaktan farksızdı, zaten çok az el de buna meyilliydi. Birilerinin ölmesi gerekiyordu, öldüler.
Birilerinin tutuklanması gerekiyordu, kalemleri fütursuzca kırıldı.

Ölenler kadar tutuklananlar da komplonun kurbanıydılar fakat sahipleri yoktu, zindanlarda çürümeye terk edildiler.

Ayrıca unutulmamalıdır ki ne kurgulayıcılar konuşuyor, ne de fâil olmasa da iç savaş çıkarma girişimine şahit olanlar. Demek ki, hiç birinde vicdan ve Allah korkusu yok. Olsaydı susmamaları gerekirdi. Olsaydı aradan 27 yıl geçmesine rağmen zulme maruz bırakılan masum zanlıların çilesini anlarlardı.

Hadiselerin vahameti, topyekûn zanlı konumuna soktuğundan ötürü İslâmî kesimi yıllar içinde kekemeleştirdi.

Sivas mağdurlarından ve medyanın “Ahmet dede” lakabını taktığı Ahmet Turan Kılıç, tüm sıhhatini kaybettikten sonra ancak affedilebildi. Ama onlarca kişi içeride haksız yere tutuluyor. Yeniden yargılama gerekiyor. Özellikle Ahmet Nesin’in sözleri ve ancak ‘mahkemeye veririm’ dediği belgeler adlî makamları harekete geçirmeli ve Nesin’i çağırmalı. Yahut Sivas davası avukatları gereğini yapmalı.

Kendini “ben bir Osmanlı Yahudisiyim” diye tarif eden işadamı Doğan Kasadolu, bu işten devrin tepe yöneticilerinin sorumlu olduğunu söylüyor. “Bu insanlar en fazla gösteri yürüyüşüne muhalefetten yargılanabilir” diyen Kasadolu şunları ekliyor:

  • “Müslüman kardeşlerimize yapılan bu planlı, programlı zulmü protesto ediyorum. Bu taraflara yapılan bir insanlık suçudur. Bu işi tezgâhlayanların zaman aşımına uğramaksızın her zaman yargılanması gerekir. FETÖ’cüler göstermelik cezalar alırken, ciddi sağlık sorunları yaşayan Faruk Belkavli ve diğer Sivas ile 28 Şubat mazlumları senelerdir cezaevinde tutuluyor. Bu hepimizin vicdanlarını sızlatıyor. O dönemin en üst siyasetçileri bu katliamın sorumluları...
Başbakan Tansu Çiller ve ekibi, tüm tedbirlerin alındığı safsatası ile insanların yakılmasına göz yummuşlardır.

AK Parti iktidarı ve Adalet Bakanlığı’nın yapması gereken şey bellidir. 1980 sonrasında mahkûmiyetle neticelenmiş tüm siyasi dosyaları raftan indirip acilen yeniden muhakeme etmelidir. Malum Yassıada kararları bir kanunla yok sayıldı. Ama tam 60 sene sonra. Geciken adâlet adâlet olmadığına göre; Sivas, 28 Şubat ve diğer haksız yere mahkûm edilmiş kimseler için geç kalınan her gün Türkiye Cumhuriyeti için ayıp ve kayıptır. Harekete geçmeyi engelleyen hiçbir meşru sebep de yoktur.

Sizi pek çok hassas ve gecikmiş soruyu soran ve şimdi ülkenin gündemine taşıyacak dosyamızla baş başa bırakıyoruz.