Sığınmacı mı, muhacir mi?
Malum, ABD öncülüğünde Batılı koalisyon güçlerinin “demokrasi ve özgürlük” vaadi eşliğinde el attıkları coğrafyalardaki yıkımlar sonucu tüm dünyanın en önemli problemlerinden birisi, sığınmacılar ya da mülteciler. Vatanlarından kendi rızaları dışında ayrılmak zorunda kalan modern zaman mağdurlarının büyük bir çoğunluğunun Müslüman olması ise basit bir tesadüften ibaret değil. Kelimeler önemlidir, yerinden yurdundan edilmiş insanlara “sığınmacı” kavramı ile etiketlenerek uluslararası dolaşıma sokulması bile başlı başına bir algı operasyonu. İnsanların vatanlarını yık, bombala, yok et, onları bulunduğu yerden ayrılmak zorunda bırak, sonra da “sığınmacı” diyerek onları bir kez daha aşağıla. Bize göre onlar sığınmacı değil yurtlarından ayrılmak zorunda kalmış muhacirlerdir. Ve her muhacire bir de ensar gerekli.
Günlük hayatındaki refahının önemli bir payını, sığınmacı diye tabir ettiği insanların ülkelerinin sömürülmesinden elde eden batı insanı, televizyon ekranında izlediği trajedinin yanı başında bitivermesinden o kadar mutsuz ki depresyona giriyor.
Ne yazık ki bu oryantalist kafaya ülkemizde de fazlasıyla rastlamak mümkün.
Gönlünü ve aklını kiralamış, kıblesini Batı yapmışları anlıyoruz da kendini İslam dairesi içinde görenler arasındaki özelde Suriyeli, genelde mülteci düşmanlığını kavramakta zorlanıyoruz.
Peygamberi Muhacir olan bir dine mensup olduğu hâlde, kitabında muhacirlere iyi davranılmasını emreden bir Allah’ın kulu olarak, bu düşünceye sahip olanları yine Rabbimize havale etmekten başka bir şey gelmiyor elimizden.
Günlük siyaset, ekonomik kaygılar ya da başka hiçbir gerekçe bir Müslümanın, muhacirlere yönelik negatif duygu ve düşüncelerine mazeret olamaz.
Muhacire laf edenin vay haline
Kendine göre pek çok sebep sıralayacak olanlara ben de Rabbimizin emrini hatırlatırım:
- “Allah, Peygamberine rahmetiyle yöneldiği gibi, içlerinden bir kısmının gönülleri hemen hemen eğrilmek üzere iken o zorluk zamanında Peygamber’e tâbi olan Muhacirler ile Ensar’ı da tövbeye muvaffak kıldı ve tövbelerini kabul buyurdu. Çünkü Allah, kullarına karşı çok şefkatli, çok merhametlidir.” (Tövbe 11)
Bugün muhacirlere laf edenlerin vay haline, ayet o kadar açık ki…
- Melekler, dininin emirlerini yerine getirmeyerek kendilerine yazık ederken canlarını aldıkları kimselere: “Sizler ne işle meşguldünüz?” diye sorarlar. Onlar: “Biz, düşman yurdunda dinimizi yaşamaktan âciz bırakılmış, gerçekten zayıf kimselerdik” derler. Melekler de onlara: “Allah’ın arzı geniş değil miydi? Orada uygun bir yere hicret etseydiniz ya!” derler. Onların varacağı yer cehennemdir. Orası, son durak olarak ne fena bir yerdir. (Nisa 97)
Allah bulunduğu yerde yaşamaya, dininin gereklerini yerine getirmeye imkânı kalmayanları hicret etmek ile adeta görevlendiriyor.
- Hatırlayın ki, bir zamanlar siz yeryüzünde zayıf ve hor görülen azınlık bir gruptunuz; insanların sizi her an yakalayıvermesinden korkuyordunuz da Allah size sığınacağınız bir yurt nasip etti, sizi bizzat yardımıyla destekleyip güçlendirdi ve sizi temiz ve hoş rızıklarla rızıklandırdı. Umulur ki şükredersiniz. (Enfal 26)
Muhacirlere de, yeni gittikleri yere uyum sağlamayı, orasını kendilerine nasip eden Rablerine şükretmeyi emrediyorlar. Mazlumken zalimlik yapmalarını yasaklıyor. Buna rağmen milyonlarca muhacirin olduğu bir ülkede, üç beş tanesinin serkeşlik yapması hayatın doğal akışı içinde olacaktır ancak bunlara bakıp muhacirleri toptan yargılamak Müslüman vicdanı ve Allah’ın emirleri ile bağdaşmaz.
- Zulme maruz kaldıktan sonra Allah yolunda hicret edenleri dünyada mutlaka en güzel bir yere yerleştiririz. Ahirette verilecek mükâfat elbette çok daha büyüktür. Keşke bunu bilselerdi. (Nahl 41)
Muhacirlere ne büyük bir nimet vaat ediyor Allah-ü Teâlâ. Bu dünyada güzel bir yeri nasip ettiği gibi esas hediyenin Ahirette olduğunu belirterek, sabrın ve tevekkülün ödülünün büyüklüğünü belirtiyor. Ki, bu ödülden muhacire destek olan ensarın da nasipleneceği muhakkaktır.
- Bu ganimet mallarında fakir Muhacirlerin de hakkı vardır ki, onlar yurtlarından çıkarılmış, mallarından mahrum bırakılmışlardır; onlar Allah’ın lütfu ve rızası peşindedirler ve Allah’ın dinine ve Peygamberine yardım etmektedirler. Onlar, imanlarında ve üzerlerine düşen vazifeleri yerine getirmede samimi ve dürüst olanların ta kendileridir. (Haşr 8)
Yine her şeyi ile açık ve net bir ayet. Rabbimiz, muhacirlerin misafir oldukları beldedeki üretimden, hizmetten paylarının olduğunu açıkça belirtiyor. Kur’an’ı Kerim’de daha pek çok ayette yine muhacirlere ve onlara yapılacak muameleye yönelik atıf var.
Niye yazdık bu satırları?
Çünkü kimi zaman etrafımızda, kimi zaman şahsiyetini bildiğimiz kişilerin sosyal medya paylaşımlarında kesif bir muhacir karşıtlığı görüyoruz. Dediğim gibi bu ülkenin inanç değerlerinin uzak olanlara sözümüz yok, onları ebedî âleme havale ediyoruz, ancak kendini İslam dairesinin içinde görenler arasındaki bu psikolojiye karşı derin bir isyan hissediyoruz.
Yurdundan çıkmak zorunda kalan bir Peygamberin ümmeti olarak, bugün gerek dindaşlarımız, gerekse dindaşımız olmayan mazlumlara yönelik bu nefret dalgasının iman ile aynı göğüste bulanamayacağını düşünüyorum.
O nedenle başta Suriyeliler olmak üzere Afganlısından Somalilisine tüm misafirlerimiz bu ülkede muhacirdirler.
Bu ülkenin Müslüman ahalisi de onlar için birer ensar.
Ve bir ümmet olabilmek için bu ne büyük bir nimet.
Biz bir dünya gücü olacaksak, bu hayalimizi onlar ile birlikte gerçekleştireceğiz.
Nokta!