Sığınacak tek kapı O (c.c.)
Bize düşen, Allah-ü Teâlâ’ya mutlak bir güven duymak. Gerisi gelir çünkü. Rabbimizi bilip ona kulluğumuzu gereğince yerine getirelim. O’nun rızasını gözetelim. Sonra çalışalım, kazanalım ve tasadduk edelim. Beden ve ruh sağlığımıza ihtimam gösterelim. Gözümüzü asıl kazanca, cennete dikelim.
Beyrut patlaması öncesi Lübnanlılar kendi aralarında paralarını artık bankalara yatırmaktan vazgeçip evlerinde saklamayı konuşuyorlardı. Çünkü bankalar müşterilerine günde 100 dolarlık bir sınırlama getirmişti. Ne kadar paranız olursa olsun, günlük 100 dolardan fazla para çekemiyordunuz.
Peşinden meşhur patlama geldi, başkentin yarısını kül etti. Paralarını bundan sonra evlerinde saklayacaklarını söyleyenlerin artık başlarını sokacak evleri de kalmamıştı. Evler, dükkânlar, koca işletmeler birer enkaza dönüştü.
- Benzer bir durum Suriye’de de yaşandı. Evimiz, arabamız, ticaretimiz, resmi görevlerimiz, arazilerimiz, tarlalarımız, hâsılı bütün imkânlarımız mevcutken kendimizi güvende hissediyor, bütün bu serveti çocuklarımıza miras bırakacağımızı düşlüyorduk. Ansızın her şeyimizi yitirdik. Kendimizi bir anda tepemize varil bombaları yağarken bulduk. Esed, Ruslar, İranlılar, Hizbullah çeteleri ve onlara destek veren Arap devletleri birer hayalet gibi peşimize düşmüş, canlarımızı almak istiyorlardı.
Canımızın derdine düştük, her şeyimizi kaybedip hayata sıfırdan başlamayı göze alarak hicret ettik.
Korona süreci yüzünden dünyada milyonlar işinden gücünden oldu. Şirketler kapandı, koca kurumlar iflas etti. İnsanlar bir yandan sevdiklerini yitirirken bir yandan ayakta kalma savaşı verdi. Herkes gözünü başka bir dünyaya açıp şaşkınlık içinde yeni şartlara alışmaya çalışırken bu manzara bizim açımızdan son derece sıradandı. Çünkü biz zaten her şeyimizi çoktan yitirmiş, hayata sıfırdan başlamıştık.
Bırakın büyük felaketleri, küçücük hâdiseler bile kısacık bir sürede her şeyi elimizden almaya yeter. Çatısını yenilemek isterken evi yanıp küle dönen insanları gördü gözlerimiz. Dediğim gibi büyük hadiselere gerek yok. Bir anda tüm hayatımız değişebilir. İnsanlar basit bir şeye kızıp kavga etmeye başlıyor, bazen neticesi maalesef ölüm oluyor. Sabah neşeyle koşturduğu işinden akşam çıkarılmış, yıkılmış bir halde evine dönebiliyor. Hiç hesaplamadığı bir hastalık gelip yakasına yapışabiliyor.
- Hayatımda bu gibi hadiselere çokça şahit oldum. Merkezi Suudi Arabistan’da bulunan bir medya kuruluşunda on yıldan fazla yöneticilik yaptım, meşhur tutuklamalar esnasında sahibi gözaltına alınınca bir anda işsiz kaldım. Daha önce Suriye’de de benzer hâdiseler başıma geldi. Fakat ben güçlü bir insanım. Her hâdiseden payıma düşen dersi çıkarmaya bakıyor, tamamen geleceğe odaklanıyorum.
Şahsî hayatımda yaşadıklarım bir yana, çoğu kez Arap coğrafyasına baktığımda içimi umutsuzluk kapladığı oluyor.
Irak, Suriye, Lübnan, Filistin, Yemen ve Libya… Buralarda vaziyet yaman. Fakat diğerleri de emin ellerde değil. Yolsuzluk, yoksulluk, zulüm ve hırsızlıklar coğrafyamın yakasını bir türlü bırakmıyor. Belki de bu yüzden Türkiye’nin kazandığı başarılar bir nebze olsun içimizi ferahlatıyor, gülmeyen yüzümüzü güldürüyor. Dünya sistemine karşı nasıl savaş verileceğini bizlere öğretiyor.
Uzun zamandır bu mesele kafamı fena halde kurcalar oldu. Neredeyse tamamen umudumu yitirdiğim, korkuya kapıldığım anlar yaşadım. Bir gün tesadüfen bir dostla karşılaştım. Bir süre aynı medya kurumunda mesai harcamıştık. Bazı sıkıntılardan sonra işyerinden ayrılınca bana önüne çıkan muhteşem fırsatlardan bahsetti. Gülümseyerek dedi ki: “İşimi bırakmak zorunda kaldığım sıkıntılar benim için güzel imkânların kapısını açtı.”
- Kurban bayramına kendimi son derece çaresiz hissederek girdim. Bu durum sağlığımı ve bir yazar olarak üretkenliğimi de etkiledi. Eski dostları arayıp çareler araştırmaya başladım. İşini yitirmiş pek çok kişiyle telefon görüşmesi yaptım. Amacım onların halini hatırını sormak, bayramlaşmak ve deneyimlerini dinleyip kendime buradan umut ve ilham çıkarmaktı.
Sonu mutlu biten hikâyeler, buldukları yeni işler, hayatlarını tamamen değiştiren başarılar beni gerçekten etkiledi. Telefonu elimden bırakıp gülümsedim.
Evet, bu dünyada her şeyden emin olmanız mümkün değil. Evinizi, işinizi, sağlığınızı hatta Allah korusun ailenizi bile kaybedebilirsiniz. Savaştan, çatışmadan uzakta yaşamak size her şeyi garantilemiş olmuyor.
Şu dünyada emin olacağımız tek şey, Allah’a duyduğumuz güven. Herkesin ömrü, kudreti ve rızkı sadece Allah-ü Teâlâ’nın ellerinde. Mutluluğumuz ve huzurumuz diğer insanlara bakarak ölçülecek şeyler değil. Sadece bize ait, bize has şeyler. Herkesin mutluluğu kendine has çünkü. Hiçbir şey için elimizde senet yok. Bugün var diye bel bağlanan her şey, yarın olmayabilir.
Bize düşen, Allah-ü Teâlâ’ya mutlak bir güven duymak. Gerisi gelir çünkü. Rabbimizi bilip ona kulluğumuzu gereğince yerine getirelim. O’nun rızasını gözetelim. Sonra çalışalım, kazanalım ve tasadduk edelim. Beden ve ruh sağlığımıza özen gösterelim. Gözümüzü asıl kazanca, cennete dikelim.