Sıfır faiz caiz midir?
Eğer firma, banka ile kendisi kredi kullanmak üzere bir anlaşma yapsa, yani ürünü taksitli satabilmek için bankadan kredi alsa idi bu itiraz kabul edilebilirdi. Çünkü ürünü firma taksitle satmış olacaktı, fiyatını da ona göre belirleyecekti. Ancak burada firma, bankadan kredi kullanılacağını ve kullanılan kredinin muhatabının müşteri olduğunu söylemekte, alıcı da banka ile sözleşme imzalamaktadır. Hatta kredi onaylanmazsa bu alım-satım gerçekleşmemektedir. Kısaca banka para satışını müşteriye yapmaktadır. Yukarıda ifade ettiğimiz gibi bunun sıfır faizle olması yasağı değiştirmediği gibi ortada sıfır faiz de bulunmamaktadır.
Zaman zaman çeşitli sektörlerde “sıfır faizli” kampanyalar yapılmakta. İlanına göre, filan banka ile anlaşan falan firma, ürününü peşin fiyatına on taksit, sıfır faizle satmakta. Peki, böyle bir satış caiz olur mu? Gerçekten faiz sıfır mı?
Bu soruların cevabını vermeden faizin ne olduğu, hangi durumlarda ortaya çıktığı hususu üzerinde kısaca duralım.
Türkçede “faiz” dediğimiz kelimenin Arapçada karşılığı ribâ’dır ve lügatte “fazlalık, artma, çoğalma” gibi manalara gelir.
Fıkıh kaynaklarımızda kelime manası ile bağlantılı ıstılâhı tarifleri yapılmıştır. Buna göre en genel anlamıyla akit sırasında koşulan ve bir karşılığı olmayan fazlalık şeklinde tanımlanabilir. Bu fazlalık hakiki de olabilir hükmî de. Hakiki fazlalık aynı olan malların takasında bir tarafın fazla olması ile hükmî fazlalık da bu tür malların eşit olarak vadeli takasında gerçekleşir.
Kur’an’da ribâ kelimesi sekiz yerde geçmektedir. Bu ayetlerin nüzul sırasına bakıldığında yasaklamada bir tedricilik gözetildiği görülecektir. Bunlardan faiz hususunda en şümullüsü ve en net yasaklayan ayetler şunlardır:
Faizi yasaklayan ayetler
“Ribâ (faiz) yiyen kimseler, şeytan çarpan kimse nasıl kalkarsa öyle kalkarlar, bu işte onların «alım-satım tıpkı faiz gibidir» demeleri yüzünden, hâlbuki Allah alım-satımı helâl kıldı, ribâyı haram. Bundan böyle her kim Rabbi tarafından kendine bir öğüt gelir de faizden vazgeçerse artık geçmişi ona ve hakkında hüküm Allaha aittir, her kim de döner yeniden alırsa işte onlar ateş ashabıdırlar, hep orada kalacaklardır. Allah faizi mahveder de sadakaları nemalandırır. Hem Allah, vebal yüklenici, ısrarcı kâfirlerin hiçbirini sevmez.” (el-Bakara 2/275-276)
“Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve eğer gerçekten müminlerseniz faiz hesabından kalan bakayayı bırakın. Yok, eğer yapmazsanız o halde Allah ve Resulünden mutlak bir harp olunacağını bilin ve eğer tevbe ederseniz sermayeniz sizindir; ne zalim olursunuz ne mazlum.” (el-Bakara 2/278-279)
Ayetten, alışveriş ile faiz arasında benzerlik olduğu, bu sebeple de bazı insanların kasten veya bilmeden ikisini aynı değerlendirip faizin de alışveriş gibi serbest olmasını savunduklarını anlıyoruz. Bunlardan insanlardan faiz almak isteyip de kasten böyle diyenlere akıbetlerindeki azap hatırlatıldığı gibi faizde ısrar edenlere, Allah ve Resulü tarafından savaş açılacağı ifade edilmiştir.
Ayet az veya çok, pozitif veya negatif tüm faizleri içine almaktadır. Nitekim faizden vazgeçilirse anaparanın borç verene ait olduğunun vurgulanması, anaparaya eklenecek her türlü ilâvenin faiz kapsamına gireceğini ifade etmektedir.
Bazıları bu ayet-i kerimeden sonra nazil olduğu ifade edilen “Ey iman edenler! Kat kat arttırılmış olarak faiz yemeyin; Allah’tan korkun ki kurtuluşa eresiniz” (Âl-i İmrân 3/130) ayetine istinaden yasaklanan faizin kat kat olan tefecilik olduğu dolayısıyla faizin bir kısmını yasak dışında bıraktığını iddia etmektedirler.
“Katladın, riba yaptın”
Öncelikle şunu söylemek gerekir ki bütün müfessirlere göre âyette “kat kat arttırılmış olma” kaydı, faiz yasağının sınır ve şartlarını belirtmek için değil, Arapların o günlerde en çok uyguladıkları faiz türünün açıklanması maksadıyla getirilmiştir.
Resûl-i Ekrem’in kaliteli bir hurmaya karşılık daha fazla miktarda kalitesiz hurma vererek değişim yapan bir sahâbîye, “Katladın, ribâ yaptın” (Müslim, “Müsâḳāt”, 99) buyurması, faizin az veya çok her şeklinin katlama manası taşıdığını göstermektedir.
Zaten bu âyetin nâzil olmasından sonra hiçbir sahâbînin belli oranlardaki faize istisna tanıdığı bilinmemektedir. Ayrıca araştırmacılar tarafından, faiz yasağı indiği dönemde Arabistan’da faiz hadlerinin düşük kabul edilecek seviyede, en fazla %10 olabileceği ifade edilmektedir.
Faiz temelde borç faizi (ribe’d-deyn) ve alım-satım faizi (ribe’l-bey‘) olarak ikiye ayrılır. Borç faizi herkesin bildiği üzere para veya malın belli bir fazlalık ödenmek üzere bir kişiye verilmesidir. Şimdiki tüketici kredileri bu kapsamdadır. Bunun çirkin ve yasak olduğunda hiç kimse tereddüt etmemektedir.
Alım-satım faizi ise “fazlalık faizi” (ribe’l-fadl) ve “veresiye faizi” (ribe’n-nesîe) olarak ikiye ayrılır. Peşin alım-satımda oluşana “fazlalık”, vadelilerdekine de “veresiye” faizi denir. Alım-satımda da faiz olabileceği, Araplar tarafından daha önce bilinmemektedir. İlk defa Resûl-i Ekrem tarafından açıklanmıştır. Hayber Gazvesinde söylendiği nakledilen:
“Altın altınla, gümüş gümüşle, buğday buğdayla, arpa arpayla, hurma hurmayla, tuz tuzla misli misline, birbirine eşit ve elden ele (peşin) satılır. Malların sınıfları değişirse peşin olmak şartıyla istediğiniz gibi satın!” (Müslim, “Müsâḳāt”, 81; Tirmizî, “Büyûʿ”, 23) hadisi farklı varyantlarla birden fazla sahâbîlerden hemen hemen tüm sahih hadis kitaplarında nakledilmiştir.
Bu hadisin varyantlarının birinin devamında, “Müşteri evine girecek kadar bile vade isterse vermeyiniz; çünkü sizin hakkınızda ramâdan (ribâ) korkuyorum, ramâ ise faizdir” (el-Muvaṭṭaʾ, “Büyûʿ”, 34-35; Müsned, II, 109) ifadesi yer alır.
Aynı cinslerde vade olmaz
Bu hadislere istinaden semen (nakit) kabul edilen ve para olarak itibar gören her şey aynı cinsten olduklarında birbiri ile ancak peşin ve eşit miktarda değiştirilebilirler. Aynı durum belli bir ölçü ile satılan, piyasada benzerleri bulunabilen “mislî” denen mallar için de söz konusudur. Aynı cinsler birbiri ile vadeli değişime/satıma konu olamaz. Eğer cinsler farklı olursa nakitler ve mislî mallar kendi aralarında farklı miktarlarda peşin olarak değiştirilmelidir. Bunların vadeli satışları da caiz değildir. Vadeli satış ancak nakitler ile diğer mallar arasında gerçekleşir.
Birkaç örnek verecek olursak:
- Kuyumcuya gidip 100 gr 22 ayar altın verilip 95 gr 24 ayar veya 110 gr 18 ayar altın değişimi yapılamaz. Önce 100 gr 22 ayar altının para karşılığı hesap edilmeli sonra da ne istiyorsa o satın alınmalıdır.
- Altın, gümüş, döviz hiçbir zaman vadeli satışa konu olamaz. Yani bir saat bile olsa daha sonra ödeyeceğim diyerek kuyumcudan altın-gümüş, döviz bürosundan dolar vb. alınamaz.
- 100 adet 1 TL’ye 110 TL kâğıt para ödenemez.
- Bir ton iyi cins makarnalık buğdaya karşı, 1100 kg düşük kalite buğday verilemez.
- Bu yıl sana iki ton baldo pirinç vereyim, sen de bana seneye iki ton kendi tarlanınkini verirsin diye bir satış yapılamaz.
Bunlara göre bir banka sıfır faizle para satsa yani 100 bin TL’yi 10 ay vade ile ayda 10 bin TL ödemek üzere satsa bu da faizdir ve yasaktır.
Borç neden yasak değil?
Burada şöyle bir düşünce akla gelebilir: Borç da buna benzer. O neden yasak değil?
Birincisi, şeriat koyucu karz-hasen dediğimiz güzel bir şekilde borç vermeyi istisna etmiş, onu faize dâhil etmemiş; bunu bir tür teberru (bağış) olarak kabul etmiştir.
İkincisi borç, satış olmadığı için vade olmaz. Borç verenin ifade edeceği bir vadenin bağlayıcılığı yoktur. Yani üç ay sonra ödersin diye borç veren kişi üç gün sonra alacağını isteyebilir. Bu dinen de hukuken de geçerlidir. Vadeli satımda ise verilen süre bağlayıcıdır. Ancak iki tarafın rızası ile kısaltılabilir veya uzatılabilir.
Banka borcu satıştır
Acaba bankaların bu şekilde verdiği kredileri borç kabul etsek olmaz mı, diye bir soru da akla gelebilir. Bunun da imkânı yoktur. Öncelikle bankalar bunu satış olarak kabul ediyorlar. İkincisi de verilen vade tarafları bağlıyor. Özetle:
“Belli bir faiz yüzdesinin baştan tespit edildiği bütün kredi işlemleri, Kur’an ve Sünnet tarafından kesin olarak yasaklanmıştır. Faizin mürekkep veya basit olması, ana paraya eklenen fazlalığın ilk akitte veya vadesi gelip de ödenmeyen borcun vadesinin yeniden uzatılması sırasında konulmuş olması, kredinin üretim veya tüketim amaçlı bulunması, faiz haddinin yüksek veya düşük olması, ana paraya eklenen fazlalığa ribâ, faiz, fayda, nemâ veya gelir payı denmesi, faizin reel veya nominal, pozitif veya negatif olması, faizi ödeyen veya alanın fakir veya zengin yahut şahıs veya kurum olması haram oluş hükmünü değiştirmez.” (İsmail Özsoy, "Faiz", TDV İslâm Ansiklopedisi)
Sıfır faiz aldatmacası
Firmaların bankalarla yaptığı sıfır faizli kampanyalarda aslında ürün alacak kişi bankadan belli miktarı kredi olarak kullanır. Müşteri, banka ile sözleşmeyi imzaladıktan sonra aynı gün veya anlaşmaya göre birkaç gün içerisinde firma parasını biraz eksiği ile alır. Mesela 10 ay vadeli 100 bin TL’lik bir kampanyada, banka ertesi gün 90 bin TL’yi firma hesabına geçer, daha sonra tahsilat işi bankaya aittir. Aslında banka tarafından para satılmakta, aracı olarak da firma kullanılmaktadır.
“Firmanın yaptığı beni ne ilgilendirir? Ben helal bir ürünü bunu üreten firmadan alıyorum. O da bana banka üzerinden taksit yapıyor. Bundan ben neden sorumlu olayım ki?” denilebilir.
Eğer firma, banka ile kendisi kredi kullanmak üzere bir anlaşma yapsa, yani ürünü taksitli satabilmek için bankadan kredi alsa idi bu itiraz kabul edilebilirdi. Çünkü ürünü firma taksitle satmış olacaktı, fiyatını da ona göre belirleyecekti. Ancak burada firma, bankadan kredi kullanılacağını ve kullanılan kredinin muhatabının müşteri olduğunu söylemekte, alıcı da banka ile sözleşme imzalamaktadır. Hatta kredi onaylanmazsa bu alım-satım gerçekleşmemektedir. Kısaca banka, para satışını müşteriye yapmaktadır.
Yukarıda ifade ettiğimiz gibi bunun sıfır faizle olması yasağı değiştirmediği gibi ortada sıfır faiz de bulunmamaktadır.
Son olarak şunu ifade edelim ki, ayette faizle uğraşmaya “Allah ve Rasulü ile savaş” denmiştir. Bu dehşet verici ifade başta olmak üzere Kur’an ve sünnetteki net yasaklayıcı naslar nedeniyle İslam âlimleri, faiz şüphesi olan işlemleri bile yasak kapsamına almışlar, bunları da faiz gibi değerlendirmişlerdir. Kaldı ki doğrudan faiz kabul edilen işlemler…