Sen iklim değişikliği san, o hava durumunu kontrol etsin

BAKİ M. TOP
Abone Ol

Garip havalar yaşıyoruz. Şahit olduğum bir yağmuru hatırlıyorum. Aniden kapkara kesilen gökyüzü kesintisiz ara vermeden gürüldüyor. Normal bir gök gürlemesi değil. Sanırsınız yüzlerce helikopter bulutların üzerinde dönüp duruyor. Yaz ortasında yağmur, sel, fırtınadan geçilmiyor. Bütün bu tuhaf havaları getirip, kolayca iklim değişikliği ya da küresel ısınmaya bağlamak, meseleyi “baştan savmak” gibi bir şey. Zâten öylesi bir felaketin olduğuna inandırılmak istendiğimiz bir zamanda, bu tam da ekmeğe yağ sürmek olmaz mı?

Alışılmışın dışında iklim olayları

Peki, ne oluyor? Neden alışılmışın dışında iklim hâdiseleri yaşanıyor?

Biraz geriye gidelim. Tarih 17 Haziran 1996. ABD Savunma Bakanlığına bir rapor sunuluyor. “Bir Kuvvet Çarpanı Olarak Hava Durumu-2025, Hava Durumuna Sahip Olmak” isimli rapor, yazıldığı tarihten 30 yıl sonrasını anlatıyor. ABD’nin gelecekte de hava ve uzay kuvveti olarak kalması için ihtiyaç duyacağı kavramları, yetenekleri ve teknolojileri incelemek adına, Hava Kuvvetleri Başkanlığının isteğiyle hazırlanmış.

2025 yılında hava modifikasyonu teknolojisinin ulusal askeri stratejilerde kullanılması hayal ediliyor. Hava durumunu değiştirmeye yönelik en önemli motivasyon ise gittikçe daha vahşi kurtlar sofrasına dönen dünyada, potansiyel düşmanları caydırmak ve onları etkisiz hâle getirebilmek.

Özet olarak rapor, gelecekteki teknolojilerden yararlanarak, “havaya” sahip olabilmenin mümkün olacağını söylüyor. Böyle bir yetenek, savaş alanını daha önce olmadığı ölçülerde kontrol etme fırsatı verecektir. Hava durumuna bağlı olarak, ordu gelecekte muhtemel operasyonları istediği gibi yönlendirebilecektir.

Raporun yazarlarına göre, bu alandan beslenecek muazzam askerî yetenekler ülke güvenliği için gözardı edilecek cinsten değil. Doğal hava modellerinin küçük ölçekli uyarlanması yoluyla; düşmanın operasyonlarını bozmaktan tutun da uzayın bütünüyle kontrolüne uzanan hava durumu modifikasyonu, bir ülkede düşmanı yenmek veya zor duruma sokmak için sınırsız seçenekler sunabilir.

Hava durumu kontrolü için 5 teknoloji

Entegre bir hava durumu kontrolü için beş ana alanda teknolojiye ve yeteneğe sahip olmak gerektiğini söylüyorlar.

  • -Öncelikle, gelişmiş doğru olmayan modelleme teknikleri bilinmelidir.
  • - İkincisi, hesaplama.
  • - Üçüncüsü ise bilgi toplama ve iletim yeteneği gelişmiş olmalıdır.
  • - Dördüncüsü, küresel bir sensör ağına sahip olunmalıdır.
  • - Beşinci ve son olarak da, hava müdahale teknikleri geliştirilmelidir.

Müdahale araçlarının o gün mevcut olmasa da gelecek 30 yıl içinde geliştirilebileceği, olanlarınsa iyileştirilebileceği vurgulanıyor. Bu noktada, istenilen dördüncü şık ilginç. Sanki Elon Musk’ın, dünya yörüngeli bir ağın parçası olarak atmosfere küçük uydular fırlatan “Starlink” projesinden bahsediliyor.

Otuz yıl öncesinden “olgunlaşacak mevcut teknolojiler, gerekli kaynaklara sahip olan herkese, hava durumu modellerini ve bunlara karşılık gelen etkilerini değiştirme yeteneği sunacaktır” denildiğinde, bugün yaşanan eksantrik hava olayları konusunda ilk ne gelir aklınıza? Hava durumunda değişiklik yapabilme yeteneğinin, hem yerel hem de uluslararası semalarda ulusal güvenlik politikasının bir parçası haline geleceği söyleniyor, ötesi var mı?

Peki, bu güç daha farklı şekillerde de kullanılabilir mi? Ne diyor raporu yazanlar “Teknoloji orada ve sadece bir araya getirmemizi bekliyor.” Yani sınır yok. Kesin, gerçek zamanlı, sağlam, sistematik ve küresel bir hava durumu değiştirme yeteneğinin, ülkelere askerî veya sivil hedeflere ulaşmak için güçlü bir kuvvet çarpanı olacağını o zamanlardan biliyorlar.

İnsanlar her zaman hava durumu hakkında bir şeyler yapabilmeyi istemişlerdir. Yüzyıllar boyunca insan, istediği zaman ve yerde yağışı etkileme kabiliyetini arzulamıştır. Bizdeki yağmur dualarına benzer ritüeller, dünyanın farklı coğrafyalarında farklı şekillerde hep olmuştur. ABD’de de 1839 gibi erken bir tarihte gazete arşivleri, nasıl yağmur yağdırılacağı konusunda mucit fikirleri olan insanlardan söz eder.

Hava durumunu değiştirebilme, ister istemez sıradan insanı ürpertiyor. Bu yüzden, hava durumuna sahip olmanın kapsamı tabiatıyla merak ediliyor.

ABD yıllardan beri bunun peşinde

Aslında hava durumuna müdahale öteden beri ABD’nin gündeminde. 1957’de Başkanın hava kontrolü danışma komitesi, raporlarında, atom bombasından daha önemli bir silah haline gelebileceği konusunda uyarıda bulunarak, hava modifikasyonunun askerî potansiyeline vurgu yapıyor.

1977’de BM Genel Kurulu, bu tür çalışmaların farkına varıp, çevresel değişiklik tekniklerinin düşmanca kullanımını yasaklayan bir karar dahi alır. Ortaya çıkan “Çevresel Değişiklik Tekniğinin Askerî veya Diğer Herhangi Bir Düşmanca Kullanımının Yasaklanmasına İlişkin Sözleşme”nin imzacıları, yaygın, uzun süreli veya ciddi etkilere yol açabilecek herhangi bir askerî veya diğer düşmanca hava değişikliği kullanımından kaçınmaya zorunlu kılar.

Havanın sadece askerî operasyonlarda değil her türden eylemde etkisi büyük. Yağmur yağar ekim yapılmaz, sis olur uçak kalkmaz, fırtına olur yola çıkılmaz. Eisenhower, 2. Dünya Savaşı sırasında yaşanan Normandiya çıkarmasını kastederek “eğer kötü hava kalıcı olarak devam etseydi, Nazilerin kıyılarını savunmak için hiçbir şeye ihtiyaçları olmayacaktı” derken bunu vurgular. Kötü hava koşulları savaşta en büyük düşman olarak bilinir.

Hava durumunu değiştirebilme, ister istemez sıradan insanı ürpertiyor. Bu yüzden, hava durumuna sahip olmanın kapsamı tabiatıyla merak ediliyor. Raporun yazarları, yapılabilecek en uç şeyler için tamamen yeni hava koşullarının yaratılması, şiddetli fırtınaların hafifletilmesi veya kontrol edilmesi, hatta geniş kapsamlı ve uzun ömürlü ölçekte küresel iklimin tamamen değiştirilebilmesini sayıyorlar. Daha kolay yapılabilir olanlarsa, bir bölge üzerinde kısa süreler için küçük ölçekli yağış, bulut veya sis oluşturulabilmek.

Yerel bir alanda mesela yağışları artırma veya azaltma yeteneğine sahip olunabileceği ifade ediliyor. Bunun için de orta ölçekli yağışları artırmak kastıyla sirrus bulutları oluşturmak, yaş alanları kurutmak içinse kümülonimbus (fırtına) bulutlarını geliştirmek yeterli. Askeri operasyonlar kadar sivil havacılığı ve kara yolculuğunu da etkileyen sislere müdahale yöntemleri de var raporda. Sis dağıtımının, sisin türüne göre ısıtma veya tohumlama işlemleriyle yapılabileceği vurgulanıyor. Soğuk sis, buz kristallerinin büyümesini destekleyen maddelerle havadan tohumlamayla dağıtılırken, su buharını emen maddelerle yapılacak higroskopik tohumlamanın ise sıcak sisi dağıtmaya yeteceği ifade ediliyor.

Fırtınayı ve yıldırımı silah olarak kullanmak

İnsanın öteden beri korktuğu diğer bir hava durumuysa fırtınalar. Neden oldukları hasarlar bâzen korkunç boyutlarda olabiliyor. Tropik bir fırtınanın 10 bin megatonluk bir hidrojen bombasına eşit bir enerjiye sahip olduğu düşünüldüğünde insanın korkusu da anlaşılıyor. Hava durumu değiştirme teknolojileri, bir fırtına hücresini tetikleme girişimi üzerinde çalışıyor. Bunun için atmosferde bulut oluşturacak ve sonrasında hücre gelişimini fırtınaya sokacak şartların sağlanması gerekiyor. Ayrıca yıldırımın potansiyelini ve yoğunluğunu artırarak, bazı askerî faydaların elde edilebileceği düşünülüyor. Keşfedilecek kavramlar arasında, gök gürültülü fırtınanın temel verimliliğinin artırılmasının yanında, istenen hedeflere yıldırım düşmesinin sağlanması da var.

Görüldüğü üzere, hava durumu değiştirme yeteneği bazı istisnalar dışında, meteorolojik sürece doğru şekilde, doğru yerde ve zamanda enerji veya kimyasalların dâhil edilmesiyle ilişkili bir durum. Müdahale; basitçe bulutları ve yağışları, fırtına yoğunluğunu, iklimi, alanı veya sisi etkilemek gibi hava durumunu çeşitli şekillerde değiştirmek için tasarlamak anlamına geliyor.

Raporu yazanlar, bunların 2025 yılına kadar olacağını tahmin etmişler. Bir şey kalmadı. O vakitten sonra bütün dünyanın veya onun bir kısmının; iklimini, yağışını, fırtınalarını, sisini kontrol edebilecek hava modelleri kullanılıyor olacak.

İlla o yılı beklemek gerekiyor mu? İstenilen teknolojiye ulaşılmışsa tabi ki hayır.

Bütün bu bilgilerden sonra garip hava hâdiselerini kolayca iklim değişikliğine ya da küresel ısınmaya bağlamanın biraz “avallık” olacağını söylemek ayıp olur mu?

Değerlendirmesini, mukaddes inek muamelesi yaptıkları bilimin her ‘hıyar’ deyişinde tuzluğu alıp koşan memleketin akıl danelerine bırakalım.