Reisi’yi ne öldürdü?

TAHA KERMANÎ
Abone Ol

19 Mayıs’ta İran’ın Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve Dışişleri Bakanı Hüseyin Emirabdullahiyan’ın da içinde bulunduğu helikopter, Azerbaycan sınırına yakın bir konumda düştü. Haberin servisinden henüz dakikalar geçmişti ki ardından bir sürü çelişki dolu tuhaf hâdiseler peş peşe gelişti. İran basınının kazaya ilişkin yayınladığı yalan haberler ve Tahran yönetiminin arama kurtarma operasyonundaki acziyeti hâdiseye dair resmî açıklamaların inandırıcılığına ciddi gölge düşürdü. Devrim Lideri Ali Hamaney’in geçmişteki ve şimdiki tavrı ile açıklamaları, arama kurtarma çalışmaları ile cenaze törenleri arasındaki tutarsızlık, hâdisenin kaza olmadığına ilişkin ihtimalleri güçlendirdi. Diğer yandan anayasa gereği kısa bir sürede yeni cumhurbaşkanlığı seçimi, İran siyaset kazanının kaynamasına yol açtı. Devrim Lideri'nin yerini alması beklenen adayların peş peşe sahneden çekilmesiyle dikkatler Hamaney sonrası rejimin geleceğine yönelmiş durumda.

İlk dakikadan yalan söylediler

19 Mayıs Pazar günü İbrahim Reisi kalabalık bir üst düzey heyet ile Tahran-Bakü ortak projesi Kız kalesi su barajının açılışını yapmak üzere Azerbaycan sınırına gitmişti. Burada Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev ile bir araya gelen Reisi, ikinci Karabağ ve sonrasında gerilen İran-Azerbaycan ilişkilerini onarmayı hedefliyordu. Baraj açılışından sonra Tebriz rafinerisinde başka programa katılmak için yola çıkan İbrahim Reisi’nin helikopteri oraya varamadı. İran medyası saat 16:00 civarında bölgede bir helikopterin düştüğüne dair haberler paylaşmaya başladı. Yaklaşık bir saat sonra İçişleri Bakanı resmen hadiseyi doğrulayıp Cumhurbaşkanı'nı taşıyan helikopterin kaza yaptığını açıkladı. Ancak öncesinde Devrim Muhafızları Ordusu'na yakınlığıyla bilinen Fars News haber ajansı, sosyal medyada kaza ile ilgili çıkan haberleri ‘dedikodu’ olarak nitelemiş, helikopterin sisli havadan dolayı acil iniş yaptığını, Cumhurbaşkanı Reisi’nin hayatta olup heyetin karadan Tebriz’e gitmek üzere yola çıktığı yalanını paylaşmıştı.

Ancak bu çelişkili açıklamaların daha başlangıcıydı. İbrahim Reisi'nin ofisinin başkanı ve birlikte yola çıkan üç helikopterin birinde bulunan Gulam Hüseyin İsmaili'nin Salı günü yaptığı açıklamayla mesele daha da ciddileşti. Açıklamanın can alıcı noktası hava durumuyla ilgiliydi. İsmaili "Hava pürüzsüz ve tamamen şeffaftı. Yolumuzda sis yoktu, sadece ay istikametinde küçük bir bulut vardı" diyordu.

Oysa İsmaili’nin aksine rejim tüm propaganda gücü ile havanın sisli olduğu ve hadisenin hava şartlarından ötürü meydana geldiğini iddia ediyordu. Hatta Tebriz Milletvekili Mesit Pezeşkiyan, meterolojinin turuncu uyarı verdiğini ileri sürmüştü. Doğal olarak kamuoyu ve olayı takip eden herkesin aklında şu soru belirdi: Madem hava şartları kötüydü, Cumhurbaşkanı’nın helikopterinin uçması için kim, niye ısrar etti?

Kamuoyunu işkillendiren başka bir detay ise hâdiseden saatler sonra bile Hamaney’in Tebriz’deki temsilcisi Muhammed Ali Al-e Haşem ile telefon iletişimi kurmasıydı. Bu iddia ilk olarak İbrahim Reisi'nin ofisinin başkanı Gulam Hüseyin İsmaili tarafından ileri sürülürken başkaları tarafından da tekrarlandı. Hatta Al-e Haşim'in kazadan 3-4 saat sonrasına dek yetkililerle defalarca bağlantı kurduğuna vurgu yapıldı. İran Dışişleri Bakan Yardımcısı Mehdi Safari, pazar günü arama operasyonu yapıldığı sırada Tebriz Cuma imamının ambulans sesi duyduğunu söylediğinden bahsetti.

Devrim Muhafızları Ordusu "Aşura" kolordusu komutanı Asğer Abbasgolizade'nin "Bugün saat 15:30 sıralarında Ayetullah Al-e Haşem aradı ve bir kaza yaşadıklarını ifade ederek yardım gönderin dedi" şeklindeki açıklaması ise daha sonra Devrim Muhafızları Komutanlığı tarafından yalanlandı.

Cumhurbaşkanlığı Genel Başkan Yardımcısı Mohsen Mensuri de Pazar akşamı "yolculardan ikisiyle çeşitli vesilelerle temasa geçildiğini" söyleyip, peşinden "hâdisenin umut veren noktalarından biri hem helikopter yolcuları hem de uçuş ekibinin yakınlarıyla temasa geçilmiş olması, olayın ciddiyetinin çok yüksek olmadığını gösteriyor. Çünkü helikopterde bulunan iki değerli kişiyle defalarca iletişim kuruldu" açıklamasını yaptı.

İran televizyonu “Kazanın Rivayeti” adıyla yayınladığı belgeselde hâdise sonrasında yapılan telefon bağlantısına dair görüntüleri defalarca gösterdi. Bütün bunlar, sınırlı bir coğrafyada, üstelik saatler sonrasına değin telefon bağlantısı kurulduğu halde neden enkaz yeri tespit edilemedi sorusunu gündeme getirdi. Arama kurtarma çalışmalarının sahiciliğine gölge düşürdü.

Türk İHA’sı Akıncı.

Reisi’nin cenazesini bile bulamadılar

Ayrıca arama kurtarma operasyonunda uzman olmayan ekiplerin varlığı da şüpheleri artırdı. Aşure kolordusu komutanı Asğer Abbasgolizade, "Yoldaşlar Aranıyor" adlı belgeselde, hâdisenin duyulduğu ilk dakikalarda Besic ve Devrim Muhafızları'ndan arama operasyonu için ekip talep edildiğini söylüyor. Bu durum elbette uzman olmayanların yardıma çağrılmasını gösteriyor. Bu arada İsmaili, civardaki Süngün Bakır Madeni'nde uzman ekiplerin bulunduğunu iddia etmişti.

İran televizyonunun yayınladığı belgeselde kazadan sonra pilotun telefonunu Hamaney'in Tebriz temsilcisi Al-e Haşem açıyor. Defalarca telefon iletişimi kurulmasına rağmen gerekli olan minimum 3 baz istasyonu yerine sadece 1 tane olduğu için kaza konumunun net tespit edilmediği ileri sürülüyor. 15 saat süren arama çalışmalarının en ilginç noktasına ise Türk İHA’sı Akıncı damga vuruyor.

İranlılar saatlerce geçmesine rağmen cumhurbaşkanı ve heyetinin düştüğü yeri tespit edemeyince yabancı ülkelerden yardım istediler. Türkiye Millî Savunma Bakanlığı konu ile ilgili “İran makamlarınca Dışişleri Bakanlığımız aracılığıyla yapılan talebe istinaden İran Cumhurbaşkanı ve heyetinin kaza kırıma uğrayan helikopterinin arama kurtarma faaliyetlerine katılmak üzere bir Akıncı İHA ve bir gece görüş kabiliyetli Cougar tipi helikopter görevlendirilmiştir” duyurusunu yaptı.

Akıncı, Tebriz semalarında göreve başladıktan sonra Anadolu Haber Ajansı vasıtasıyla canlı görüntüleri yayınladı. Milyonlarca kez izlenen görüntüler İran basınının da ilgisini çekti. Daha sonra Türk basını, enkaz mahallinin Akıncı tarafından tespit edildiğine dair haber paylaşınca İran basını da bu haberi yayınlamadı. Artık herkes İran Cumhurbaşkanı Reisi’nin düştüğü yerin Türk İHA’sı tarafından bulunduğunu biliyordu, İranlılar dâhil herkes bu konuda hemfikirdi.

Ancak haber geniş bir şekilde yayılmaya başlayınca işler değişti. İran Kızılay Başkanı Pir Hüseyin Kulivend, Türk İHA’sının arama kurtarma çalışmalarına katıldığını inkâr ederek yabancı devletlerin bir iştirakinin olmadığını, bunun bir dedikodu olduğunu söyledi. Kulivend yaptığı açıklamada, enkaz mahallini İran Kızılay’ına ait bir İHA'nın bulduğunu belirtti.

Türk İHA’sı Akıncı, Tebriz semalarında göreve başladıktan sonra Anadolu Haber Ajansı vasıtasıyla canlı görüntüleri yayınladı. Milyonlarca kez izlenen görüntüler İran basınının da ilgisini çekti. Daha sonra Türk basını, enkaz mahallinin Akıncı tarafından tespit edildiğine dair haber paylaşınca İran basını da bu haberi yayınlamadı. Artık herkes İran Cumhurbaşkanı Reisi’nin düştüğü yerin Türk İHA’sı tarafından bulunduğunu biliyordu, İranlılar dâhil herkes bu konuda hemfikirdi.

Çelişkiler, İran Genelkurmay'ına ait bildiriyle daha da yüzeye çıktı. İran devletine ait haber ajansı IRNA “İran Genelkurmayı'ndan Türk İHA'sının başarısız olmasına ilişkin duyuru” başlığıyla yaptığı haberde Türk İHA'sının, "bulut altındaki noktaları tespit ve kontrol" ekipmanının bulunmadığı için helikopterin düştüğü yeri doğru bir şekilde bildiremeyip Türkiye'ye döndüğünü yazmıştı.

İranlı yetkililer, Akıncı’nın İran sahasına izinsiz girip bilgi topladığını, enkaz yerini 10 Km yanlış tespit ederek İranlıları yanılttığını söylemekle kalmadı, yayınlanan teşekkür mesajında Türkiye Cumhuriyeti bayrağına yer verilmediği gibi daha sonra ise resmî bayrak yerine Osmanlı Devleti’nin bayrağı konularak adeta dalga geçildi. Gerçi Türkiye Cumhuriyeti Osmanlı’nın devamı bir devlet, bayraklar arasında da küçük bir yerleştirme farkı var o kadar. Ama mühim olan İran’ın niyet ve kompleksi…

Terbiyesizlik hatta nankörlüğü de aşan bu tavrın arkasında, çizilen karizmayı toparlama çabası ve tabii ki Türkiye kıskançlığı var.

Sabotaj mı kaza mı?

Arama kurtarma çalışmalarının ilk saatlerinde Devrim Lideri Hamaney'in “İran halkı endişelenmesin, ülkenin işlerinde herhangi bir aksama yaşanmayacaktır" cümlelerini kurması da ilginç elbette. Hamaney'in bu hâdise ile Kasım Süleymani’nin ölümüne verdiği tepki arasında dağlar kadar fark var. Süleymani’yi ağlayarak anmıştı, oysa Reisi’nin ölümüne çok da üzülmüş görünmüyor.

Reisi’nin adı her zaman Hamaney’den sonra Devrim Lideri koltuğuna oturacak adaylar arasında geçti. Elbette tam olarak neler olduğunu bilmiyoruz, ancak kamuoyu nezdinde Reisi'nin ölümünden sorumlu tutulan “olağan şüpheli” Hamaney’in oğlu Mücteba olarak görünüyor. Bu iddiayı doğrulamak şimdilik imkânsız fakat şöyle de bir gerçek var. Reisi’nin ölümüyle Mücteba’nın önü açılmış oldu.

İran anayasasına göre maksimum 50 gün içinde yeni cumhurbaşkanı için seçim yapılması gerekiyor. İran Yüksek Seçim Kurulu Sözcüsü Mohsen Eslami’nin açıklamasına göre 28 Haziran'da 14. Cumhurbaşkanlığı seçimleri yapılmış olacak. Reisi’nin yası tutulmadan rekabet başladı bile. Kimlerin bu yarışa gireceğine Hamaney karar verecek. 85 yaşındaki Hamaney devletin tüm kurumlarını yıllardır yokluğundaki geçiş süreci için dizayn ediyor. İtaatkâr ve iradesiz kul sıfatıyla bilinen İbrahim Reisi tam da bu yüzden cumhurbaşkanlığı makamına getirilmişti.

Kâğıt üzerinde devrim liderini seçip denetlemekle yükümlü uzmanlar meclisi seçiminde hiçbir muhalif görüşe müsaade edilmemesi Hamaney sonrasına dair siyasî mühendisliğin bir parçası. Anlaşılan o ki, Reisi’nin başını yakan, adının gelecekte devrim liderliği için geçmesi oldu. Seleflerinin, Hasan Ruhani, Mahmud Ahmedinejad ve Muhammed Hatemi’nin resmî cenazede görünmemeleri ise önemli bir detaydı.

Ali ve Müctaba Hamaney ile Reisi.

1 Mart 2024'te yapılan son parlamento ve uzmanlar meclisi seçiminde katılım oranının yüzde 41'e gerilemesi, hatta Tahran gibi büyükşehirlerde yüzde 20'lere kadar inmesi önümüzdeki seçimin nasıl geçeceğiyle ilgili ipuçları veriyor. İran halkıyla devletinin arası tarih boyunca hiç bu kadar açık olmamıştı.

İbrahim Reisi gerek yargı erkinde gerekse cumhurbaşkanlığı döneminde muhaliflere karşı acımasızlığıyla biliniyor. Rejimin kılıcı olmuştu âdeta. Dolayısıyla birçokları için bir nefret simgesiydi. Neticede rejimin düzenlediği cenaze törenleri kimseyi aldatmasın. Şii kültürünün parçası olan cenaze törenleri rejim açısından müthiş bir propaganda vesilesi.

İran rejiminin Türk İHA'sı konusundaki nankörlüğü bazılarının gözünü açmış mıdır, bilemiyoruz. İran rejiminin gerçek yüzü nihayet görülmüştür diye umuyoruz. Halen göremediğini söyleyenler varsa bunu iyi niyete yormak bir zamanlar mümkün olabilirdi. Ama bugün için çok geç. Yaşanan onca hadiseden sonra...

Reisi’nin adı her zaman Hamaney’den sonra Devrim Lideri koltuğuna oturacak adaylar arasında geçti. Elbette tam olarak neler olduğunu bilmiyoruz, ancak kamuoyu nezdinde Reisi’nin ölümünden sorumlu tutulan “olağan şüpheli” Hamaney’in oğlu Mücteba olarak görünüyor. Bu iddiayı doğrulamak şimdilik imkânsız fakat şöyle de bir gerçek var. Reisi’nin ölümüyle Mücteba’nın önü açılmış oldu.

Abone olmak için: www.birlikte.com.tr/gercek-hay...