‘Plandemi’nin bel kemiği: PCR
Alman ve Hong Kong üniversitesinden ‘uzmanlar’, daha koronavirüsün ne olduğunun bile bilinmediği 21 Ocak’ta virüsü tespit etmek ve teşhis koymak için PCR testi yapılmasını önerdi. Teklifi inceleme gereği bile duymayan DSÖ, 23 Ocak’ta tüm dünyaya virüs tespiti için PCR testleri yapması talimatı verdi. 16 Mart’ta DSÖ lideri Tedros’un ‘test yapın, test yapın, test yapın’ çağrısının arkasındaki gerçek amaç ise, 8 ay sonra ortaya çıktı. Bugün aşı kartellerinin elinde silah hâline gelen ‘plandemi’nin bel kemiğini, 21 Ocak’ta yazılan işte o rapor oluşturuyordu.
Dünya Sağlık Örgütü 11 Mart’ta koronavirüs salgınını pandemi olarak ilan ettikten sadece 5 gün sonra, 16 Mart’ta örgüt başkanı Tedros Adhanom Ghebreyesus Cenevre’deki örgüt merkezinde kameralar karşısına geçmiş ve dünyaya şu çağrıda bulunmuştu: “Tüm ülkelere çok basit bir çağrımız var; test yapın, test yapın, test yapın! Ellerinizi yıkayarak ve fizikî mesafeyi artırarak bu virüsten kurtulamayız. Çok daha fazla test yapın, pozitif çıkanların temaslılarına da test yapın.”
Virüsün ortaya çıktığı ilk günlerde çok pozitif bir tablo çizen, salgın ilan etmek için 3 ay bekleyen, maske kullanımı hakkında sürekli çelişkili açıklamalar yapan DSÖ liderinin tüm bu çabalarının altında Çin’i koruma amacı olduğu sonradan ortaya çıkmıştı. Virüsü tespit ettiği söylenen ve ısrarla tavsiye edilen PCR testleriyle ilgili bu çağrısının altındaki gerçek neden ise aylar sonra netliğe kavuştu.
Haklarını yemeyelim, DSÖ lideri Tedros’un salgın ilanının hemen ardından testler konusunda bu kadar ısrarcı davranması, koronavirüsle ilgili çelişkili durumları en başından beri dile getiren bilim adamlarının dikkatini çekmişti. PCR testlerinin virüsü tespit etmekte yeterince güvenilir olmadığını söyleyen bu bilim adamları, virüse özel ‘spesifik’ bir test geliştirilmesi için çağrıda bulunmuşlardı.
Fakat bu çağrıyı yapan bilim adamları da, korona hakkındaki mantıksız uygulamalara itiraz eden diğer bilim adamları gibi ‘komplo teorisyenliği’ ile itham edildi ve büyük medya organları tarafından deli gömleği giydirilerek susturulmaya çalışıldı.
11 Ay sonra gelen itiraz: Test yapmayı kesin
DSÖ lideri Tedros’un 16 Mart’ta tüm dünyaya ‘sürekli ve herkese yapın’ diye tavsiye ettiği ve o günden bu yana yüz milyonlarca insana yapılan PCR testleriyle ilgili geçtiğimiz günlerde bir bilim adamı grubundan sert bir itiraz yükseldi. Aralarında virolog, moleküler genetik uzmanı, farmakolog, biyolog, immünolog gibi alanlarda uzmanların bulunduğu 22 bağımsız bilim adamı, detaylı bir rapor hazırlayarak DSÖ’ye sundu ve PCR testlerinin koronavirüsü tespit etmekte başarısız hatta yanıltıcı olduğunu delilleriyle ortaya koyarak dünya genelinde bu testlerin kullanımının durdurulmasını istedi.
Bu kapsamlı inceleme raporunu 27 Kasım’da açık kaynaklardan tüm dünya ile paylaşan 22 bilim adamı, itirazlarını her biri detaylı kanıtlarla desteklenmiş 10 madde ile sıraladı.
Nereden çıktı bu PCR testi?
DSÖ lideri Tedros’un 16 Mart’ta yaptığı birkaç dakikalık konuşmada adını 19 kez andığı PCR testlerinin koronavirüs için de kullanılması fikri, virüsün duyurulmasıyla hemen hemen aynı günlere denk gelmişti.
- Ocak ayında Almanya’daki Charite ve Çin’e bağlı Hong Kong üniversitesi ortak bir çalışma yaparak, o günlerde adı SARS-CoV-2 olan Covid-19 için PCR testlerinin kullanılabilmesi için çalışmalara başladı. Charite üniversitesinden doktorlar Victor M. Corman ve Christian Drosten, çok kısa sürede tamamladıkları bu çalışmayı 23 Ocak’ta Avrupa Hastalık Önleme ve Kontrol Merkezi’nin (ECDC) bilimsel dergisi Eurosurveillance’ta yayınladılar. Bu yayın DSÖ tarafından da derhal kabul edildi ve o günden itibaren tüm dünyada koronavirüsün tespiti için PCR testlerinin yapılması ‘kanun’ haline geldi.
Zaten PCR testlerinin güvenilir olmadığını açıklayan 22 bilim adamı ve onların öncülük ettiği bilimsel akımın “Anti-PCR” itirazı da bu yayınla başlıyor.
Bu acele neden?
PCR testlerini Covid-19 için kullanma fikrini ortaya atan doktorlar Corman ve Drosten, bilimsel çalışmalarının arka planını açıklarken şu ifadeleri kullanıyorlar: "Yakın zamanda ortaya çıkan yeni virüs (koronavirüs) salgını, sanılandan daha büyük ve kapsamlıdır. Ne yazık ki, elimizde virüsün üzerinde çalışılabilir örnekleri de yoktur ve bu durum halk sağlığı laboratuvarları için büyük bir sorun teşkil etmektedir. Üstelik virüs, uluslararası seyahatler nedeniyle şimdiden dünya çapında yayılmıştır.”
Anti-PCR raporu, 2 bilim adamının bu sözlerinin, kendi kendilerini çürüttüğünü ortaya koyuyor. Çünkü rapordaki bu sözler 21 Ocak 2020'de kaleme alınmıştı. O gün, dünya genelinde koronavirüsten ölenlerin toplam sayısı 6 (altı) kişiydi. Ve Çin merkezli virüsün dünyaya yayıldığına dair hiçbir belirti yoktu. Fakat Çin ve Alman üniversitelerinin ortak çalışmasıyla PCR testlerinin dünya çapında yapılması için alelacele bir rapor hazırlanmış, Avrupa Hastalık Önleme ve Kontrol Merkezi de bu raporu sadece 1 gün inceleyip yine alelacele bir şekilde 23 Ocak’ta yayınlama kararı almıştı.
Ellerinde virüs bile yokken, testini geliştirdiler
Anti-PCR raporunu kaleme alan bilim adamlarının bir diğer itirazı ise, Alman ve Çinli araştırmacıların ellerinde hiçbir koronavirüs örneği olmadığı halde bu testi önermelerine.
- 23 Ocak’ta Eurosurveillance dergisinde Çinli ve Alman doktorlar tarafından yayınlanan “Gerçek zamanlı PCR ile 2019 yeni koronavirüsün tespiti” raporunda bu durum açıkça itiraf ediliyor. Raporda kullanılan ifadeler şöyle: “Mevcut 2019-nCoV (koronavirüs) vakasında, virüs izolatları (izole edilmiş virüsler) veya enfekte hastalardan alınan numuneler şu ana kadar uluslararası halk sağlığı topluluğunun kullanımına sunulmamıştır. Testlerde, 2003 SARS-CoV ile yakın genetik ilişki sağlandı ve sentetik nükleik asit teknolojisinin kullanımıyla desteklendi.”
Yani Çinli ve Alman bilim adamları şunu itiraf ediyor: Biz tüm dünyaya PCR testi kullanmasını söylediğimizde, elimizde hiç koronavirüs yoktu. Yani gerçek bir virüs üzerinde çalışamadık. Virüs Çin’de çıkmasına rağmen Hong Kong’daki çalışmalar sırasında bile Çin bize hiç hasta örneği vermedi. Hastalığın 21 Ocak’ta tüm dünyaya yayıldığını iddia etmiştik ama testlerde kullanmak için bir tek hasta bile bulamadık.
‘Rapor hata ve kusurlarla dolu’
Anti-PCR raporunu yazan bilim adamları, PCR testini dünyaya dayatan uzmanların işlerini bu kadar ‘ciddiye almalarını’ da sert şekilde eleştiriyor. Dahası, ellerinde hiç koronavirüs örneği yokken PCR testi yaptığını iddia eden ekibin, aynı nedenlerle ‘doğrulama testi’ yapamaması da, bilimsel bütün kanunları altüst ediyor. 22 bilim adamı bu durumu raporlarında “Ne sunulan test ne de rapor, kabul edilebilir bir bilimsel yayın için gereksinimleri karşılamıyor. Ayrıca yazarların ciddi çıkar çatışmalarına da değinilmiyor. 1 gün içinde kabul edilen çalışmada doğrulama testlerinin bulunmaması, çalışmada düşük kalitede olduğunu; bilimsel yetersizlikler, hatalar ve kusurlar içerdiğini ortaya koyuyor” sözleriyle açıklıyor.
PCR testi nedir? ve asıl önemlisi ne değildir?
İngilizce açılımı ‘Polymerase Chain Reaction’ olan PCR testi, Türkçe’de de ‘Polimeraz zincir reaksiyonu’ olarak biliniyor. Adı her ne kadar koronavirüs ile özdeşleşse ve geniş kesimler tarafından Covid-19 tespitinde kullanılmak üzere geliştirilmiş bir test olarak bilinse de, asıl işlevleri arasında koronavirüsün tespiti yok. Hatta PCR testinin temel mantığı, koronavirüs gibi organizmaların tespiti için uygun bile değil. Çünkü PCR testleri, tam olarak DNA moleküllerinin üzerinde çalışmak için tasarlanmış testlerdir. Ve koronavirüs, içinde DNA zinciri ya da molekülü olmayan bir organizmadır.
Samanlıkta iğne aramak için önce samanlık oluşturulur
- PCR testlerinin tekniği, insan genetiği hakkında araştırmalar yapan Kary Mullis tarafından 1985’te bulundu. Bir anemi türü üzerinde çalışan Mullis ve ekibi, DNA moleküllerini incelemek için çıktıkları yolda bu ‘zincirleme reaksiyon testini’ keşfetti. Hatta bu keşifle 1993 yılında Nobel ödülü bile aldılar.
PCR testi, bugün ‘insan organizmasının şifresi’ olarak adlandırılan DNA moleküllerindeki zincire odaklanır. O zincirin içindeki özel bir bölgeyi ele alır, çeşitli zincirleme reaksiyonlarla o bölgeyi çoğaltır, çoğaltır, çoğaltır ve akıl almaz miktarda çoğalttıktan sonra elde ettiği DNA yığını içinde ulaşmak istediği şeyi aramaya başlar. Bu işlem, samanlıkta iğne aramaya benzer. Ama işin püf noktası, ne kadar çok samanı incelerseniz, iğneyi bulma şansınız da o kadar artar. Bu yüzden söz konusu DNA molekülü akıl almaz miktarda çoğaltılır. Hatta öyle ki, eğer DNA moleküllerini yeterince çoğaltırsanız (PCR testleri ile bu çok kolaydır) o samanlıkta atalarınızın geçirdiği ve sizin genlerinize sadece gölgesinin gölgesi düşen hastalıkları bile POZİTİF olarak tespit edebilirsiniz. Çünkü her bir çoğaltmada (yani Zincir Reaksiyonda) bir önceki DNA sayısı ikiye katlanır ve görülmeyecek derecedeki önemsiz unsurlar bile görünür hale gelir.
En büyük sorun: Koronavirüs’te DNA yoktur
PCR testleri, yalnızca DNA üzerinde inceleme yapabilir. Konusu DNA olduğu için de, kanser araştırmalarından genetik hastalıklarına hatta ‘Firavun mumyalarının kimliğine’ kadar yüzlerce alanda kullanılabilir. Fakat koronavirüs, bünyesinde DNA barındıran bir organizma değildir. Korona ve birçok virüs, RNA tabanlıdır ve PCR testleri bu virüsleri inceleme yeteneğine sahip değil. İşte burada da yine ‘bilim’ devreye giriyor. Önce bir enzim (revers transkriptase) yardımıyla RNA molekülünden bir ‘tamamlayıcı DNA’ molekülü (c-DNA) elde edilir. Daha sonra zincirleme reaksiyonlarla çoğaltılan bu tamamlayıcı DNA üzerinde incelemeler yapılır. Ve 22 bilim adamının itirazı da işte tam bu noktada başlar.
Virüs halen izole edilemedi
Bilim adamlarının, PCR testlerinin güvenilir olmadığına en büyük delilleri, hâlen ortada tam olarak izole edilmiş saf virüs bulunmamasından kaynaklanıyor. Virüsün ilan edilmesinden yaklaşık 10 gün sonra Çin virüsü izole ettiğini iddia etse de, bilim çevrelerinde aşılar için bile elde izole edilmiş virüs bulunmadığını öne süren büyük bir kesim var. Zaten bu durumu, PCR testlerini koronavirüs için zorunlu kılan Dr Corman ve arkadaşları da itiraf ediyor. Alman ve Çinli uzmanlar, 21 Ocak’taki raporlarında, koronavirüs bulamadıkları için 2003 yılında Çin’de ortaya çıkan SARS-Cov virüsünü kullandıklarını söylüyorlar.
- Anti-PCR ekibi ise bu itirafın ardından hemen yeni bir itirazı dillendiriyor.
- Hata payı yüzde 97
PCR testleri, teste adını veren ‘zincirleme işlemlere’ dayanır. Her PCR testinde, eldeki DNA moleküllerini çoğaltmak için peş peşe reaksiyonlar yapılır. Bilim adamlarına göre virüs tespit edilip izolasyonu sağlansa bile, bu ‘peş peşe reaksiyonlar’ 35 döngüyü geçerse virüsle alakalı olmayan çok sayıda farklı sinyal tespit edilebilir. Yani DNA moleküllerini her seferinde ikiye katlayan bu reaksiyonlar 35’ten fazla olursa, virüse ait izler kaçınılmaz olarak karşımıza çıkar. Bilim adamları, gelişmenin can alıcı kısmının da burada olduğunu belirtiyor: “Avrupa ve ABD'deki bütün büyük laboratuvarda, 35 döngüden fazlası kullanılıyor. Bu şartlarda bir kişi PCR ile pozitif olarak test edilirse, söz konusu kişinin gerçekten enfekte olma ihtimali yüzde 3'ten azdır. Yani PCR testinin yanlış pozitif çıkma olasılığı yüzde 97'dir.”
PCR testleri, 2009’da yanlış alarm vermişti
ABD’nin New Hampshire, Massachusetts ve Tennessee eyaletleri, 2004 ile 2006 yılları arasında PCR testleriyle ilgili ilginç tecrübeler yaşadı. 3 eyalette farklı zamanlarda solunum güçlüğü çeken bazı bebekler ve onlarla temaslı sağlık çalışanlarına yapılan PCR testlerinde, yüzlerce vakanın boğmaca hastalığına yakalandığı tespit edildi. PCR testlerinin sonuçlarına bakılarak bu eyaletlerde farklı zamanlarda ‘boğmaca salgını’ olduğu teşhisi yapıldı. PCR testi pozitif çıkan vakaların bazıları, hiçbir semptom göstermiyordu ve çok azı 2 haftayı bulan solunum sıkıntısı çekiyordu.
PCR testlerini doğrulamak için kültür testleri yapıldı. Boğazdan alınan sürüntülerle yapılan kültür testleri, PCR testlerinin ne kadar yanıltıcı olduğunu ortaya koydu. Mesela Tennessee’de boğmaca semptomları gösteren yaklaşık 1500 kişi takip edildi. Bunlardan 317 kişiye PCR testi yapıldı. Sonuçta test yapılan insanların 43’ünün (yüzde 14) pozitif olduğu tespit edildi. Boğmaca için en sağlıklı tespit şekli olan kültür testi uygulandığında ise, sadece 1 bebeğin gerçekten boğmaca olduğu görüldü.
Keçiler ve meyveler ele verdi
Bazı bilim adamları şubat ayından bu yana PCR testlerinin güvenilmezliği konusunda uyarsa da, DSÖ ve aşı çalışmalarına başlayan kartellerin medyası nedeniyle onların sesi çok duyulmamıştı. Fakat mayıs ayında Tanzanya’dan gelen bir haber, tüm dünyanın aklına şüphe düşürmeyi başardı.
Tanzanya Devlet Başkanı, bir keçi, bir koyun ve iki farklı tür tropikal meyveden aldığı örneklerin üzerine insan isimleri yazarak koronavirüs tespiti için laboratuvara gönderdi. Çin’den gelen kitlerle yapılan testler sonucunda hem meyvelerde hem de keçide sonuçlar pozitif çıktı. Sonuçları bizzat açıklayan devlet başkanı, kısa sürede ABD, DSÖ ve Çin’in büyük tepkisini çekti. ABD, Tanzanya’ya seyahat yasağı koydu. Fakat meyve testinin sonuçlarının nasıl pozitif çıktığını kimse açıklayamadı.
Plandemi’nin temelleri testlerle atıldı
DSÖ’nün pandemi/plandemi oyununu sahneye koymasından bu yana, gelişmeleri sorgulayan ve DSÖ’nün her açıklamasını mutlak doğru olarak kabul etmeyen bilim adamları, bu yaşadıklarımızın bir ‘pandemi’ değil ‘plandemi’ olabileceği yönünde sık sık uyarılarda bulundu. Daha virüs hakkında hiçbir şey bilmezken tüm dünya maske tartışmasına sürüklendi. Maske muamması devam ederken koronavirüs tedavisinde kullanılan ilaçlarla ilgili ABD ve Çin arasındaki savaşın ortasında kaldık. Hangi ilacın daha iyi olduğuna karar vermeye vakit bulamadan da kendimizi aşı tartışmalarının ortasında bulduk. 22 bilim adamının PCR testleri hakkındaki raporu ise, eksik taşları yerine oturttu: Eğer bütün dünyayı aşılamak istiyorsanız önce bir pandemiye; etkili bir pandemi oluşturmak için yeterince vaka sayısına; istediğiniz vaka sayısına ulaşmak için de kendi tekelinizde tuttuğunuz testlere ihtiyacınız vardır. Bir test bir vakayı, bir vaka bir pandemiyi, bir pandemi ise milyarlarca aşıyı doğurur.