Pestisite özgürlük dulavrat otuna ölüm
İster ‘tarım ilacı’ masalıyla satılan zehirler olsun, ister verilimlik yalanıyla atılan sentetik gübreler olsun, ister topraksız tarım adıyla geliştirilen sentetik ürünler olsun, isterse de organize hayvancılık sanayii denilen yerlerde üretilen sentetik et, süt ve yumurtalar yüzünden olsun kazananı şirketler, kaybedeni ise insanlar ve devletler oluyor.
Bir sebzeden zehirleneceğiniz hiç aklınıza gelir miydi? Gelmiyorsa gelmeli. Hele ki kimyanın, genetiğin, biyolojinin bir silaha dönüştürüldüğü günümüz dünyasında bunu hiçbir zaman akıldan çıkarmamalı.
Gelenekten kopma, kazançtan başka bir şey düşünmeme hırsı, tabiattaki her şeyi düşman olarak telakki etme yanlışından en büyük zarar gören yine insanın kendisi...
Endüstrileşme ile birlikte tabiat ve tabiattaki canlılarla yapılan savaşta kaybeden yine savaşı başlatan insan. Buna rağmen kimse pes etmeye niyetli değil.
Ömer Kayani’nin yazısında üzerinde durduğu aklın, Rahmanî olanı ne yazık ki insanlığı önemli ölçüde terk etmiş.
Rahmanî aklın yerini alan şeytanî akıl da yaprak bitleri ile beslenen uğur böceğinden böcekleri kovan gelincik çiçeğine kadar her şeyi düşman olarak tanımlayıp savaşıyor.
O çetin savaşta savunmaya geçen bitkiler ve hayvanlar bir sonraki sezona daha güçlü olarak dönüyorlar. Yahut da savaşın sürmesinden çıkarı olan devlet ve şirketler daha etkililerini veya yeni türlerini ülkelere havadan veya karadan salıyorlar.
Neticesinde toksik ölümcül kimyevi maddeler her yıl daha da artan bir nispette meyve ve sebzelere boca ediliyor. Toprak verimsizleştikçe daha fazla kimyevî gübre atılarak toprak iyice çoraklaştırılıyor. Ardından da ‘topraksız tarım’ adlı kimyevî sentetik üretimi pazarlıyorlar.
- İster ‘tarım ilacı’ masalıyla satılan zehirler olsun, ister verilimlik yalanıyla atılan sentetik gübreler olsun, ister topraksız tarım adıyla geliştirilen sentetik ürünler olsun, isterse de organize hayvancılık sanayii denilen yerlerde üretilen sentetik et, süt ve yumurtalar yüzünden olsun kazananı şirketler, kaybedeni ise insanlar ve devletler oluyor.
Bir de insan zehirlenince kimse gerçek fâile işaret edemeyip, mâsum bir bitkiyi suçlu ilan ederek kurtulmaya çalışıyor. İbret almak ve ders çıkarmak yerine laboratuvarın gelişmişliği ile övünen propaganda haberlerine müracaat ediliyor.
İnsanlığın bugünü ve geleceğine doğrultulan bu silahlara karşı bir babayiğit de çıkıp gerçeği olanca çıplaklığı ile ifşa etmiyor, edemiyor.
Birebir konuşmalarda gerçeği söyleyenler, milletin huzuruna çıkıp hakkı haykıramıyorlar. Çünkü önlerinde suçluluk ve makam mevki endişesi gibi dünyevî engeller var.
İyi ama bu kimyevî maddelerin bir faturası olan zehilenme, engelli doğum, kanser, kısırlaşma ve ölümlerin muhasebesini yapmak gerekmez mi? SGK’nın Hazine’ye her yıl artarak devam eden 10 milyarlarca dolarlık yükü daha ne kadar karşılanacak yahud karşılanabilecek? Karşımızdaki deniz olsa dayanmaz!
Sormak gerekir ki, pestisit kaynaklı zehirlenmenin faturasını tıbbî bir bitki olan dulavratotuna kesince mesele kapanmış mı oluyor? Biz bu sayımızda ıspanak tartışmasını ele aldık. Gereğini yapma sırası devlette!
Elbette ülkemiz ve dünyanın meselesi ıspanak tartışmasından ibaret değil. Sayfalarımızda diğer gündemlere ait çok mühim dosyalarımız var. Haftaya zehirsiz bir gündemle buluşabilmek niyazı ile vesselam!