Para politikası ve ülke ekonomisi

EROL YARAR
Abone Ol

İktisat politikaları öne alınıp aslolan yapı kaynaklı politikalar ertelenirse kısa vadede ağrı kesici alıp hastalığı yendiğini sananlar gibi yanılgı büyük olur. Bir müteşebbisi dahi kaybetmek telafisi güç neticelere sebebiyet verir. İstihdam, ihracat geliri, vergi geliri ve tüm çevresinin ülkemiz için kaybı mânâsına gelir. Sanayicimiz üretim için yurt dışına çıkmaya başlamışsa, her masada küçülme uygulamaları ve senaryoları varsa bu yüksek frekansta alarm demektir ve acil tedbir gerekir.

Son merkez bankası kararı ile faizler sabit kaldı. Bunun yorumunu TCMB’den dinlersek ‘ana eğilimin belirgin bir değişim sergilemediği’ cümlesiyle 16 aylık uygulama neticesinde istenen noktada olunmadığı ortaya çıkıyor. Yüksek faizin ekonomideki tahribatının enflasyona galebe çalamadığı, özetle acı reçetenin hastayı henüz iyileştirmediği ifade ediliyor.

Diğer yandan Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, programın başarılı olduğunu, enflasyon düşürme hedefine ulaşılmakta olduğunu, rezervlerin ve uluslararası kredibilitenin arttığını söylüyor. Rezervlerin arttığı açık bir gerçek ve enflasyon düşme eğilimi gösteriyor, yurtdışı kredi rakamlarımız da yükseliyor. Peki, bütün bu parasal gelişmelerin piyasaya ve genel ekonomiye yansıması ne şekilde oluyor?

Ekonomik durumun özeti mahiyetinde olan bütçemiz (sekiz aylık) açık veriyor ve bu hızla giderse 2 trilyonu (55-60 milyar dolar) bulacak. Bu sorun daha fazla kaynak ihtiyacı ve bunu sağlamak için para basma, dış ve iç borç vs. mânâsına gelecek.

Firmalar yurtdışına taşınıyor

Piyasaya bakıldığında konkordatolarda çok büyük artış var. Firmalar iş kaybına uğradığı için uygulanan tasarruflar ve bunun getirdiği işçi çıkarmalar, güçlü TL, düşük YP (yabancı para) politikasının getirdiği başta tekstil olmak üzere yurtdışına fabrika taşımalar, önümüzdeki süreçte hızlanarak devam edecek görünüyor.

Bir programın başarılı olması, içinde birbiriyle çatışan unsurların bulunmamasına bağlıdır.

- Yüksek faizlerle beslenen mevduatlar,

- Erken emeklilikle güçlenen fertler,

- Yüksek bütçe açıklarına yol açan icraatlar,

- Finans maliyetinin yükselmesiyle artan fiyatlar,

Enflasyonun hızla düşmesini matematik olarak imkânsız kılar.

“Bir taraftan sık, diğer taraftan bolca ver” mânâsına gelen bu uygulamanın âcilen tadili gerekmekte. Var olan tasarruf mevduatlarına reel enflasyonun iki katı faiz veya kâr payı adı altında kaynak aktarmak (Ağustos ayı enflasyonu 2.5, aylık faizler ve kâr payları 5) kaynağı olanı tüketime iterek enflasyonu azdırır.

Zengin daha zenginleşecek

Sıfır otomotiv satışlarının hızını kesmemesi ve hizmet sektörü fiyatlarının yüksek kalması bunun işareti. Diğer yandan kaynağa ihtiyaç duyan ve para maliyetleri bir yılda beş katına çıkmış olan faizi ve kâr payını veren kişi ve kurumları da zayıflatır, hatta öldürür.

Yılsonuna kadar faizlerin düşmeyeceği öngörülüyor, bunun mânâsı ihtiyaç sahibinden zengine servet transferi devam edecek, zengin daha zengin olacak demek.

Yatırım ortamını iyileştirerek gelişmeyi temin dikkatli ve kontrollü yapıldığında enflasyona yol açmazken, tasarruflara yüksek, reel ve garantili getiri yatırım ortamını bozar, yatırımcıyı rantçı yapar ve tadili zor sorunlara yol açar.

Bütün bu sorunlar sıcak para ile yurtdışından finanse edilirse ekonomik yapı çok kırılgan olur, döviz ve borsa dengeleri bir uydurma haberle bile değişir. Bize gerekli olan istikrar ve sağlıklı sürdürülebilir gelişmedir ve bunun yolu, sürdürülebilir yatırım ve sağlıklı işletme politikasından geçer.

Hastalık ağrı kesici ile yenilmez

İktisat politikaları öne alınıp aslolan yapı kaynaklı politikalar ertelenirse kısa vadede ağrı kesici alıp hastalığı yendiğini sananlar gibi yanılgı büyük olur. Bir müteşebbisi dahi kaybetmek telafisi güç neticelere sebebiyet verir. İstihdam, ihracat geliri, vergi geliri ve tüm çevresinin ülkemiz için kaybı mânâsına gelir. Sanayicimiz üretim için yurt dışına çıkmaya başlamışsa, her masada küçülme uygulamaları ve senaryoları varsa bu yüksek frekansta alarm demektir ve acil tedbir gerekir.

Bu gelişmeleri uygulanan politikanın sonucu olarak normal görmek ise akıl tutulması olur. Sanayiciye “dişinizi sıkın” demek kolaydır ama uygulayan için bu, giden gemiyi durdurmaya benzer.

Para politikası kısa vadede netice vermesi beklenen bir politikadır, sanayi politikasının ise başarısı yıllar alır. Neticelerinin hızlı gelmesi beklenen bir politika uzun süreç alıyorsa iki ihtimal vardır, ya reçete yanlış yahut uygulama aksıyor demek.

Özetle, ülkemizden çok iyi para kazanan yurtiçi ve yurtdışı finans lobisinin methiyelerine kanmadan, acil olarak sanayimizi güçlendirecek yapısal hamlelere geçmemiz, gelişmede ise %5’in üstünde bir sürekliliği tekrardan inşa etmemiz gerekiyor.