Pandora’nın kutusu tekrardan açılıyor

EROL YARAR
Abone Ol

Dünyada siyâsî ve iktisâdî kartlar insanlık tarihi boyunca yenilenerek tekrar tekrar açılmış ve dağıtılmıştır. Farklı zaman dilimlerinde oyunun kuralları aynı kalmış ancak oyuncular, araçlar, taktikler ve bazen de takımlar değişmiştir. Tarihin sayfaları bu değişimlerle doludur; hatta belki de tarih bu değişimlerden ibarettir. 1945 yılında Almanya’yı devirip, Berlin’de kutlama yapan Sovyet, ABD ve İngiliz ittifakı 3 sene içinde siyâsî ve iktisâdî bloklara ayrılarak yaklaşık 40 yıl sürecek soğuk savaş dönemi başlatmışlardı. Artık ABD ve Sovyetler Birliği birbirinin düşmanı olmuştu veya öyle gözükmeleri gerekiyordu.

Bir tarafta Stalin gibi eli kanlı, acımasız bir diktatör yönetimindeki komünizm, diğer tarafta ise demokrasi ve tüm ‘özgürlükleri’ temsil eden ABD sistemi. Bu düşman ikili, Birleşmiş Milletler’in kuruluşunda anlaşarak, oyunun kurallarını birlikte koydu ve veto hakkı alarak Güvenlik Konseyi’ni yani uluslararası en üst karar organını yönetip yönlendirecek güce ulaştı. Dünyanın iyi ve kötü polisleri böylelikle ortaya çıkmış oldu.

İkisinin de taraftarları vardı ve birbirlerine husumetleri âzamî seviyedeydi. Bu ikilinin uzay rekabeti, nükleer korkularla kıyamet senaryolarına dönüştü. Hollywood’un bu ikilinin görünen ve görünmeyen çatışmalarını konu ettiği filmler, en çok seyredilen ve gelir getiren filmler haline geldi.

Moskova kötülükler yuvasıyken, New York hayatın ve eğlencenin merkeziydi. Yıllar sonra bu görüntü aniden değişti. 80’li yıllarda Gorbaçov adındaki Sovyet lideri tarafından hayata geçirilen ve tüm dünyayı hayrete düşüren Perestroyka yani değişim (yeniden yapılanma) politikası, önce sempatik bir uygulama olarak başladı, ancak hızla kontrolden çıkarak önce iktisadi gerilemeye dönüştü, sonra da aniden tüm Sovyet sisteminin anlaşılamaz bir biçimde ortadan kalkmasıyla sonuçlandı.

Tüm komünistler şaşırdı; ideolojilerinin merkezi çökünce ideallerini savunacakları bir dava kalmadı ya da en azından mesnetsiz bir iddiaya dönüştü. Diğer taraf ise, ‘’Komünistler Moskova’ya’’ diye sürgün sloganları atarken, biz dâhil tüm dünya yeni ve büyük fırsatlar için Moskova’ya gider oldu.

1989 yılındaki ilk Moskova ziyaretimde iki şey dikkatimi çekti. Birincisi, tüm otobüslerde ABD ve Rus bayraklarının birlikte bir çerçeve oluşturarak her görünen köşede yerini almasıydı. İkincisi ise yoldan geçerken şâhit olduğum bir uzun kuyruktu. ‘’Bu ne kuyruğu?’’ diye sorduğumda aldığım ‘’McDonald’s’’ cevabıyla şoke olmuş, bu kadar yıldır çekişen iki toplumdan Rusya tarafının bu noktaya âdetâ ışık hızıyla nasıl geldiğine şaşırmıştım.

30 yıl boyunca bu kaynaşma artarak devam etti. On binlerce batılı firma Rusya’da aktif hale geldi. Lüks mağazalar açıldı. McDonalds’ın Rusya’daki restoran sayısı 850’ye kadar çıktı. Rus oligarklar, Batılı finans merkezlerinde futbol takımları dâhil nice çılgın yatırımlar yaptılar. Rus turistler, lüks ve sefahate düşkün olduklarından, en çok harcama yapan turistler olarak turizm sektörünün en sevdiği müşteriler oldular. Özetle, Ruslar batılı devlet ve aristokrasilerinde en üst seviye ilişkilerin içine girdiler ve entegre oldular.

İlk çeyrek kârları 100 milyar doları aşan şirketlerin savaştan rahatsızlık duyduklarına dair yaptıkları açıklamalar timsah gözyaşlarıdır. İngiliz petrol şirketi BP’nin finans patronu Murray “Ne yapacağımızı bilemeyeceğimiz bir nakit bolluğu içindeyiz’’ diyor. Sadece 3 ayda BP 6.2 milyar dolar, Shell 9 milyar dolar, Amerikan EXXON ise 8.8 milyar dolar kâr açıkladı. Yani ‘7 Kardeşler’ diye geçmişte ünlenen ve dünya politikasına yön veren şirketlerin keyfi yerinde.

Biden’ın selefi Trump son başkanlık seçiminden 2 yıl önce, Biden’ın oğlunun Rusya’da ne işler çevirdiğini ABD Büyükelçisinden öğrenerek seçim malzemesi yapmaya çalışınca kıyamet koptu. Hem Trump’ın hem de Biden’ın Rusya’da ne işi -hatta ne işlerivardı acaba?

Görünen veya sahnelenen oyunla, sahne arkası ilişkiler daima çok farklı olur. Sahnede kavga edenler, sahne gerisinde birbirlerine kanka diyecek kadar yakın arkadaş olurlar. ABD ve Rusya ilişkileri de genellikle böyle olmuştur. İki ABD başkanının ikisinin de Rusya ile iyi (duygusal ) ilişkileri ve menfaatleri var, ama sahnede büyük bir kapışma yaşanıyor.

Öncelikle bu savaş nereden çıktı, kim çıkardı gibi sorular yerine, bu savaştan kim kârlı çıkacak ve çıkıyor sorusuna odaklanmak lazım. Bir örnek vermek gerekirse, dünyada savaş sonrası başlayan enerji krizi ve buna yol açan petrol ve doğalgaz fiyatındaki artışlar en çok kime fayda sağladı?

Rusya savaşı çoktan finanse etti

Dünyanın en büyük petrol ve doğalgaz ihracatçısının Rusya olduğu basit bilgisine sahipseniz birinci tarafı görmüş olursunuz. Rusya bu savaş sayesinde kasasını doldurdu ve Avrupa’dan tahsil ettiği parayla savaşın maliyetini çoktan çıkarmış durumda. Ahvale biraz daha yakından bakarsak, farklı bir manzarada Rusya’nın hasımı konumundaki ülkeler de var. Dünya petrol piyasalarına yüzyılı aşkın süredir yön veren Batı dünyasının en büyük petrol ve enerji firmaları da Rusya gibi para basıyor.

İlk çeyrek kârları 100 milyar doları aşan şirketlerin savaştan rahatsızlık duyduklarına dair yaptıkları açıklamalar timsah gözyaşlarıdır. İngiliz petrol şirketi BP’nin finans patronu Murray “Ne yapacağımızı bilemeyeceğimiz bir nakit bolluğu içindeyiz’’ diyor. Sadece 3 ayda BP 6.2 milyar dolar, Shell 9 milyar dolar, Amerikan EXXON ise 8.8 milyar dolar kâr açıkladı. Yani ‘7 Kardeşler’ diye geçmişte ünlenen ve dünya politikasına yön veren şirketlerin keyfi yerinde.

Yurt içinde de benzer manzaralar var. Silah lobileri memnun; kamu bütçelerinden ayrılan paylarla ABD ve Avrupa, Ukrayna’ya yardım adı altında milyarlarca dolar silah gönderiyor ve yenilerini test ediyorlar.

Almanya tekrardan silahlanmaya fırsat buldu.

Bölgede oluşturulan korku, işlevsiz kaldı denen NATO’nun genişlemesini sağlıyor. Mevcut üye ülkelere daha çok üs ve silah satılacak (Örnek: Yunanistan’daki yeni üsler! Dikkat!). Buğday fiyatları yılın ilk 5 ayında dolar bazında yüzde 60 arttı; kripto paralar yüzde 60 değer kaybetti (hizaya sokuluyor).

Ekim sayısında bahsettiğimiz, global enflasyon tsunamisinin sahile vurmasıyla fakirleşme kaçınılmaz bir gerçek haline geldi. Global enerji krizi, pandemi krizini takiben global ekonomik krize dönüştü; belirsizlik (oyunu seyredenler için) had safhada. Çözüm kısa vadede gözükmediğinden iktidarların işi zor, muhalefetlerin ise işi kolaylaştı. Şikâyet edecek ve kötüleyecek, kaşıyacak çok malzeme var.

Servet transferi olacak

Ukrayna’nın Donetsk bölgesindeki Soledar kasabası yakınlarında bir buğday tarlasında Rus Tochka-U balistik füzesinin kalıntıları görülüyor.

Aslında dipten yeniden yapılanmayı gerekli kılan ABD-Çin kapışması; global kriz ve yüksek enflasyonla servet transferine yol açacak, bu da kartların yeniden karılması ile neticelenecek.

Üretim merkezleri ve modelleri değişiyor. NATO bitti derken yeniden dirildi ve uzun yıllardır sürdürülen strateji neticesinde dışarıda bekletilenler şimdi koşarak içeri giriyor. Yeşil mutabakatı ağzına alan yok. Almanya kömürle işleyen elektrik santrallerini açmayı planlıyor. Artan gıda fiyatları değil, tedarik güvenliği öncelikli gündem haline geldi.

Sabit gelir gruplarının huzursuzluğu sandıklara yansıyacak; engelleme metotları mümkün ama kolay değil. Hiçbir iktidar riskli adım atamayacağı için tribünlere konuşma devam edecek. Bu da, gerçek enflasyon tartışmalarının süslenip rafa kaldırılması demek.

Pandoranın kutusu yeniden açılıyor; akıllı devletler ve şirketler büyürken vatandaşların gelir kaybı, sosyal hassasiyetlerin tırmanmasına ve muhalefetin yaraları kaşımasına zemin hazırlayacak. Kısır tartışmalara giren, öngörüleri ve kadroları güçlü olmayan ve zamanında tedbir almayan ülke, iktidar ve firmalar eriyecek.

Dar gelirli ne yapmalı derseniz, tüm ekstra harcamaları kesmeli, yerli malı öncelemeli, çalıştıkları ekmek teknelerini yaşatmak için âzamî gayret göstermeli, millet olarak bütünlüğü muhafaza etmek başlıca yapılması gerekenler.

İşverenler olarak biz ise yatırımları hızlandırmalı, ülkemizin önüne gelen iş fırsatlarını (hatta çok büyük iş fırsatlarını) değerlendirerek daha fazla aş ve iş oluşturmalı, ihtiyaç sahiplerine daima destek olarak çalışanların güven ve huzurunu muhafaza etmeliyiz.

Zor zaman iyi kaptan ister

Ülkemizin Arap ülkeleriyle özelde Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri ile iktisaden yakınlaşması, Mısırla gelişen ilişkiler, global sorunların yanında ortaya çıkan güzel gelişmelerdir. Yatırımları yavaşlatmadan ihracata ve ithal ikame politikalarına devam etmek zorundayız. Gelişmiş ülke reçetelerini emsal almamamız menfaatimiz gereğidir. Ülkemiz iktisadını yavaşlatacak reçetelerden uzak durmak elzemdir.

Ezcümle, zor zamanlar iyi kaptanlık ister. Denizde tarihin en büyük fırtınası var. Azami dikkat ve işbirliği lazım. Kötülükleri içinde barındıran Pandoranın kutusu yeniden açıldı, kötülükler etrafa yayıldı.

Vesselam…