Önce İngiltere sonra Türkiye: Hedefte Müslümanlar ve camiler var

ADEM BİLAL
Abone Ol

Southport cânisinin göçmen olmayıp Ruandalı bir Hıristiyan olduğu gerçeği, yaşı küçük olmasına rağmen yargıcın basiretli kararıyla açıklanmıştı. 1 Ağustos’taki duruşmada yüzünü kazağıyla kapatan câni, 6 yaşındaki Bebe King, 7 yaşındaki Elsie Dot Stancombe ve 9 yaşındaki Alice Dasilva Aguiar'ı öldürmek, 10 kez cinayete teşebbüs etmek ve kesici alet bulundurmaktan suçlu bulunmuştu. Bu gerçek bile gözü dönmüş ırkçıları durdurmaya yetmedi. Mahkemeyi kaale almayıp sosyal medyadan yayılan yalanları referans kabul ederek Müslümanlara ve göçmenlere saldırmak için İngiltere’nin dört bir yanında toplandılar.

Axel Rudakubana.

Anders Behring Breivik.

29 Temmuz’da Southport, 12 Ağustos’ta ise Eskişehir. Biri 18’ine birkaç gün sonra girecek, diğeriyse birkaç ay önce girmiş iki ergen. Her ikisi de çevrelerinde sessiz ve kendi hâlinde gençler olarak tanınıyor. Bugüne değin hiçbir taşkınlıkları olmamış. Ama neticede Southport’ta bir dans kursunu basan Ruanda asıllı Axel Rudakubana 3 küçük çocuğu öldürüp, 8'i çocuk 10 kişiyi yaralıyor. Eskişehir’de cami cemaatine saldıran Arda Küçükyetim ise canlı yayın açarak biri boynundan olmak üzere 5 kişiyi bıçaklıyor.

Mizantropi: İnsanlardan nefret etme hastalığı

Brenton Tarrant.

Her iki gencin de aileleriyle iletişim problemleri yaşadığı ortada. Axel Rudakubana’da otizm spektrum bozukluğu tespit edilmiş, Arda Küçükyetim’de ise mizantropi yani insanlardan nefret etme hastalığı var. Her ikisi de evlerinden pek fazla dışarı çıkmıyor, insanlarla iç içe yaşamayı tercih etmiyor.

Arda Küçükyetim’in kendisini lonewolf (yalnız kurt) olarak vasfettiğini ise bilhassa ifade edelim. ‘Aziz’ olarak anıp kendisine örnek seçtiği tipler de yalnız kurt olarak bilinen Anders Behring Breivik, Brenton Tarrant, Stephen Paddock ve Timothy McVeigh gibi toplu katliamcılar.

Breivik ve Tarrant’ın azılı İslam düşmanı olduğunu sağır sultan bile biliyor. Cami cemaatine saldırma fikrinin 15 Mart 2019’da Yeni Zelanda’da Nur Camii ve Linwood İslam Merkezi’ne saldırıp 51 kişiyi katleden Brenton Tarrant’tan mülhem olduğu gün gibi ortada.

Problemli ergenlerin münferit saldırısı mı?

Yaşananlar iki problemli ergenin birbirinden hayli uzak iki mahalde münferit saldırısı deyip geçilebilirdi, nitekim Breivik, Tarrant ve diğer örneklerde mesele yalnız kurt kavramına hapsedilip “olur böyle vakalar” denilmek suretiyle geçiştirildi.

Fakat birbiriyle alâkasız görünen birçok hâdisenin ilk bakışta görünmeyen bazı katmanlarda gâyet ince bir şekilde elenip sıkı sıkıya dokunduğuna dair emareler giderek yayılıyor. Kim bilir, belki de birileri bütün tuşlara basıyor.

Nitekim Southport saldırısını İngiltere’de doğan, her pazar ailesiyle birlikte soluğu kilisede alan Ruandalı Hristiyan ergen Axel Rudakubana yaptı ama sosyal medyada kısa zamanda 27 milyon görüntüleme alan paylaşımlar, İngiltere’ye sığınmacı olarak gelen “Ali al-Shakati” isminde hayâli bir Müslüman karakteri câni olarak göstermeyi başardı.

Dolayısıyla İngiltere’de yaşayan milyonlarca Müslüman, “minik beyaz çocukları acımasızca katleden lânetli bir gürûh” olarak hedef tahtasına oturtulmuş oldu.

Bir yalan kısa sürede nasıl yayılır?

Sosyal mecrada milyonlarca takipçisi bulunan eski kick boksçu, karambollerin adamı Andrew Tate, Southport cinayetlerini işleyen kişiye ait olduğu iddiasıyla sahte bir resim paylaşmakla kalmadı, mülteci olan şahsın yakın bir zamanda İngiltere’ye kayıkla ulaştığı yalanını kustu. Hâlbuki polis, henüz Ruandalı Hristiyan ergenin adını vermese de ülkede doğduğunu yani mülteci olmadığını çoktan açıklamış bulunuyordu.

Andrew Tate kasten, bilerek yalan üretmişti. Günler sonra Piers Morgan’ın Uncensored/Sansürsüz isimli programına çıkıp yüzü hiç kızarmadan “Ne olmuş yani, belki de yasadışı bir göçmen olduğu konusunda yanılmışımdır” demesi tam mânâsıyla sabır taşını çatlatacak cinsten bir davranıştı.

Tate, açıkça yalan söylemişti ama bunun bir ehemmiyeti yoktu. Onun tarafından paylaşıma sokulan yalanı kime ait olduğu bilinmeyen anonim hesaplar bir anda köpürterek milyonlarca kişiye ulaşmasını sağladılar.

Onlardan biri Channel3 Now isimli bir hesaptı. Rus otomobil yarışlarına ait görüntüleri yayınlayarak sosyal mecralara giriş yapan hesabın kimlere ait olduğu belki bilinmiyordu ama kimlerin hesabına çalıştığı gâyet net olarak anlaşılıyordu. Sosyal medya bunun gibi alâkasız konularda paylaşımlar yaparak ciddi sayıda takipçi toplayan, belli zamanlarda belli paylaşımları yapmaları için kurulan “zombi” hesaplarla doluydu.

Zombi hesaplar ve zombi şahıslar

“Zombi” hesapların yanında insanlığını çoktan yitirmiş “zombi” şahıslar da Southport ile ele geçen “Müslüman Avı”ndan nemâlanmak için harekete geçmeyi bekliyordu. Nitekim cinayetlerin hemen ardından ortalık karışınca “olağan şüpheli” olarak başının belâya gireceğini iyi bilen Tommy Robinson, İngiltere’yi terkedip soluğu Kıbrıs Rum Kesimi’nde almış ve oradan yaptığı paylaşımlarla 800 bin takipçisini Müslümanların üzerine kışkırtmaya başlamıştı.

O “zombi”lerden biri de yarım milyon takipçisi olan ve geçen sene bir kadın gazeteci hakkında ağza alınmayacak sözler söylediği için GB News kanalından kovulan Laurence Fox idi. Fox yine faka basmış ve yalan olduğu âşikâr olan bir paylaşıma destek verip Müslümanlara karşı içinde beslediği kini ortaya koymuştu:

“Bu kadar çılgınlık yeter. İslam’ı İngiltere’den sonsuza dek uzak tutmalıyız.”

Müslüman avına çıktılar

Southport cânisinin göçmen olmayıp Ruandalı bir Hıristiyan olduğu gerçeği, yaşı küçük olmasına rağmen yargıcın basiretli kararıyla açıklanmıştı. 1 Ağustos’taki duruşmada yüzünü kazağıyla kapatan câni, 6 yaşındaki Bebe King, 7 yaşındaki Elsie Dot Stancombe ve 9 yaşındaki Alice Dasilva Aguiar'ı öldürmek, 10 kez cinayete teşebbüs etmek ve kesici alet bulundurmaktan suçlu bulunmuştu. Bu gerçek bile gözü dönmüş ırkçıları durdurmaya yetmedi.

Mahkemeyi kaale almayıp sosyal medyadan yayılan yalanları referans kabul ederek Müslümanlara ve göçmenlere saldırmak için İngiltere’nin dört bir yanında toplandılar.

İngiliz ırkçılarının ilk hedefinin bir cami oluşu elbet sürpriz değildi. Southport şehrinde bir araya gelen ırkçılar, şehirdeki İslam Cemiyeti Camii'ne taşlarla saldırdılar. Burada polisle çatışıp bir polis minibüsünü yakan ırkçılar, 53 polisi de yaraladılar.

Müslüman avına çıkan ırkçı şiddet, 2 Ağustos'ta bu kez Sunderland şehrine sıçradı. Şehirdeki Medine Nurları Camii’ni hedef alan ırkçıları bu kez yine polis karşıladı. 3 polisi yaralayan ırkçılar, şehrin polis karakolunu da ateşe verdi. Bazı kamu binalarını da yakmaya çalıştılar ancak başarılı olamadılar. Aynı gün Hartlepool, Liverpool, Glasgow ve Dover'deki ırkçı kalabalıklar da sokaklara inerek yine bu şehirlerdeki camilerin önlerinde toplanıp taşkınlık yaptılar.

Ertesi gün ırkçı şiddet İngiltere’nin 20 şehrine ve Kuzey İrlanda’nın başkenti Belfast’a dek yayıldı. Yine öncelikli olarak camiler hedef alındı. Müslümanlara ait işyerleri de saldırıya uğramaktan kurtulamadı. Polisle çatışmaya giren ırkçılardan 92’si gözaltına alındı.

4 Ağustos'ta Weymouth, Middlesbrough ve Rotherham kentlerinde toplanan ırkçılar, yine Müslümanları ve göçmenleri hedef alarak saldırıya geçti. Rotherham'da düzensiz göçmen ve sığınmacıların kaldığı bir otelin önünde toplanan ırkçılar, oteli taş yağmuruna tutup sandalye dâhil ellerine ne geçtiyse fırlattılar.

Bu arada sanal dünyanın zombi hesapları yine boş durmadı ve şiddeti körüklemek için yine yalanları servis etmeye başladılar. Hull ve Stoke-on-Trent'te iki ırkçının bıçaklandığı haberinin yalan olduğu polis tarafından duyurulsa da fayda etmedi.

Her zamanki gibi yalan haberlere balıklama zıplayan düşük IQ’lü ırkçılar şiddet eylemlerini daha da artırdılar. Daha sonraki günlerde hâdiseler tesirini giderek yitirirken İngiliz polisinin yaklaşık 400 ırkçıyı gözaltına aldığı ifade ediliyor.

  • İngiliz halkı ırkçı şiddetten bıkmış durumda
  • Ipsos araştırma şirketinin 9-12 Ağustos tarihleri arasında 16-75 yaş arası 1100 katılımcıyla yaptığı "Bölünmüş Britanya" anketi İngiliz halkının endişelerini net bir şekilde açığa çıkardı.
  • Ankete göre;
  • - Katılımcıların %85'i ülkede bir ayrışma olduğuna inanıyor.
  • - %84'ü ülkedeki kamu hizmetlerinin iyi olmadığını düşünüyor.
  • - %83'ü ülke ekonomisinin endişe verici olduğunu söylüyor.
  • - %73’ü ise ırkçı aşırı sağın yükselişini endişeyle takip ediyor. Altı ay önce bu rakam %62 idi.
  • - %84'ü ırkçı şiddet hâdiselerinin yaşandığı bölgelerde asayiş ve kamu güvenliğini tehlikede görüyor.
  • - %57'si ırkçı taşkınlık karşısında polisi başarılı bulurken...
  • - Başbakan Keir Starmer'ı başarılı bulanların oranı %39
  • - İçişleri Bakanı Yvette Cooper'ı başarılı bulanların oranı %30
  • - Ülkedeki politikacıları başarılı bulanların oranı ise %21
  • - Anket neticesinde en güvenilmez bulunan ise sosyal medya şirketleri oldu. Sosyal medya şirketlerini başarılı bulanların oranı %12, başarısız bulanların oranı %60.
  • - İngiltere açısından belki de en tehlikeli durum ise suçun yaygınlığı. İngiltere'de suç işleme ve antisosyal davranışların büyük bir problem olduğunu ifade edenlerin oranı %86 olurken, kadınların %55'inin, erkeklerin ise %42'sinin bir suça kurban gitmekten korktuğu ortaya çıktı.
  • - Bir başka dikkat çeken husus ise siyasetin ayrıştırıcı bir kimliğe bürünmesi. Zira İngiliz halkının yarısı, siyasi görüşlerin ayrıştırıcı olduğunu düşünüyor.