Ömrüne ve dâvâna vefâ göstereceksin!

SÜMEYYE ELBEY
Abone Ol

Kıssadan hisse: Tefsir gibi doğrudan kelimeler ve anlamlarla ilgilenen bir ilmin henüz kapısında bizi karşılayan bu hâtıra der ki; eğer bir şekilde vefâ görmek istiyorsan, önce ömrüne ve dâvâna vefâ göstereceksin! Öyle ki, sen bu dünyadan gittiğinde bile senin dâvâna vefâyla sahip çıkan ömürler olsun.

‘İslam medreselerinde okutulan dersler arasında kendisine her daim yer bulan bir eserdir Celâleyn Tefsiri. Bu önemli eserin değindiği meselelerin hacmi gibi dikkat çeken özelliklerinin yanında bir de bilinmeye değer hikâyesi vardır.

Rivayet odur ki; ‘İmam Celâleddîn el-Mahallî bir tefsir yazmaya niyet eder ancak tefsirini Fatiha süresinden değil de Kehf süresinden başlatır. Zaman içinde ortaya çıkan bu tefsiri tamamlama ihtiyacı hâsıl olunca, bu sefer de baş kısmından yazmaya başlar. Başlar başlamasına ama ömrü vefâ etmez...’

Tefsir hocasının ağzından dökülen bu kelimeler bir milletin dil ve anlam dünyasına ayna tutuyor âdeta. Kendi başınayken bile mânâ denizi olan ömür ve vefâ kelimeleri yan yana geldiğinde tam bir dil zarafeti sunar bize.

  • Ömrün vefâ etmemesi... Bir yandan öldüğünü söyleyememe naifliği, diğer yandan ölene kadar istikamet üzere olduğunu ifade etmenin güzelliği.

Ömür vefâ etmemişse çok açıktır ki, kişi sözünde durmuş, yapılması gerekeni yapmış ancak ömür vefâsızlık edip, onu yarı yolda bırakmıştır. Pek tabii aklımıza şu soru gelebilir ‘ömür belirsiz bir zamanda bitecek o halde ondan nasıl bir vefâ bekleyebiliriz?’ Evet, bu gerçeklik bu ve bunun gibi daha pek çok şeyi önümüze koyabilir.

Bir düşünelim, vefâ deyince yanına kimi yakıştırıyoruz? Eş, evlat, arkadaş, hoca vs.… Bugünün gözlüğüyle bakınca bunlar bile çok uzakken, ömürden vefâ beklemek bize hayal gibi gelse de işin aslı öyle değil.

Ömür vefâ etmemişse çok açıktır ki, kişi sözünde durmuş, yapılması gerekeni yapmış ancak ömür vefâsızlık edip, onu yarı yolda bırakmıştır.

Bizim kıyısında ömür geçirdiğimiz şanlı İslam medeniyetinde vefâ, yolun kendisiydi. Yol, vefâ olunca yolcuya da vefâ gösterilir, hakkı gözetilirdi. Çünkü onlar, Efendimizin (s.a.v.) asırları aşan örnekliğini doğru anlamış ve hayatlarını buna göre tanzim etmişlerdi. Peygamberimizin vefâ adına ortaya koyduklarını okuyan, anlayan ve her dakikasını ihtimamla ilme adayan İmam el-Mahallî’ye de vefâ gösterilecekti.

  • Hayy olan Allah, fani ömrü biten bu vefâlı kuluna bir ömür daha verircesine öyle bir talebe nasip ediyor ki, o talebe İbn-i Küttap lakaplı İmam Celâleddîn es-Suyûtî’den başkası değildir.

El Mahallinin rahlesinden geçen es-Suyûtî hocası vefat ettiğinde 13-14 yaşındadır ve küçük yaşına rağmen hocasının eserini onun üslubuyla tam 40 günde tamamlar. Üslûp benzetmedeki mahareti ise takdire şayandır. Öyle ki kendi ismiyle yazılmış küçük not olmasa, hangi kısmın kimin tarafından yazıldığı belli olmayacak derecededir.

Kendisine pay çıkarmadan derin bir vefâ ile nihayete erdirilen bu eser, ‘iki büyükler’ mânâsında ‘Celaleyn’ ismiyle meşhur olmuştur. Celaleyn tefsirinin bu kadar sevilip her dönem okutulmasının bir nedeni, belki de kelime aralarına işlenmiş bu yüce duygudur.

Kıssadan hisse: Tefsir gibi doğrudan kelimeler ve anlamlarla ilgilenen bir ilmin henüz kapısında bizi karşılayan bu hâtıra der ki; eğer bir şekilde vefâ görmek istiyorsan, önce ömrüne ve dâvâna vefâ göstereceksin! Öyle ki, sen bu dünyadan gittiğinde bile senin dâvâna vefâyla sahip çıkan ömürler olsun.