Ne batı ne doğu, tam bağımsız Afrika
‘Ana vatan’ kavramı hepimiz için mühim. Bilhassa gurbete çıktığımızda burnumuzun direğini sızlatan, içimizi yakan bir mefhum. Kaçımız farkında ilk ve gerçek ana vatanın? İlmî gerçekler, insanoğlunun ilk ana vatanı olarak Afrika’ya işaret ediyor. Evet, Afrika tıpkı bir anne gibi binlerce yıl bütün insanlığı bağrına bastı, bağrında büyütüp gurbet diyarlara yolcu etti. Bunun karşılığı ne oldu peki?
Afrika’nın kanı, canı ve malı yüz yıllarca ‘helâl’ görüldü. Hunharca yağmalandı ve sömürge yapıldı. Sonra kaba sömürgecilik bitti, sahte bağımsızlıklar ve ince ihanetler devrine geçildi. Şimdi sorsan herkes Afrika’nın iyiliğini düşünüyor. ABD’si, İngiliz’i, Fransız’ı, Rus’u ve Çin’i, hepsinin dilinde aynı terane... “Her şey Afrika için!” Fakat gerçek hiç de öyle değil. “Afrika’nın altınlarını, elmaslarını ortak çıkaralım” diyorlar. Yüzde 85’i onların cebine gidiyor, sadece yüzde 15’i Afrika’nın. Darbe olan Nijer’in uranyumunun yüzde 95’i Fransa’ya giderken, yüzde 5’i bu fakir ülkeye kalıyor. Bu talan ve soygun karşısında Afrika hem çok yorgun hem de çok öfkeli.
Biz de Afrika’yı, akademik çalışmalarını Türkiye'de sürdüren Orta Afrika Cumhuriyeti'nden Mamadou Abdoul, Togo'dan Faroukou Mintoiba, Burkina Faso'dan Sanogo Abdoul Fathi ve Sudan'dan Maha Bakhit ile konuştuk.
Afrika gençliğinin yeni mottosu şu: NE BATI NE DOĞU, TAM BAĞIMSIZ AFRİKA!
Nijer’deki darbe Afrika’da safları daha da netleştirmiş görünüyor. Darbeyi yapan askerler Rusya yanlısı tavırlar sergiliyor. Batı cenahının ise buna müdahale hazırlığında olduğu söyleniyor. Komşu ülkelerin tepkileri farklı. Yaşanan süreci nasıl yorumluyorsunuz?
Sanogo Abdoul Fathi: Komşu ülkeler Mali’de 2020, Burkina Faso’da ise 2022 yılında gerçekleşen iki darbe var. Bu darbeler uzun bir siyasi istikrarsızlığın ardından gelişti. Ordu, sivil yönetimleri terörle mücadele noktasında yetersiz kalmakla suçluyordu. Nijer darbesi ise öyle olmadı. Cumhurbaşkanı Muhammed Bazoum daha önce İçişleri Bakanı olarak terörle mücadele konusunda tecrübeli biriydi. Darbenin bir anda gelişi dolayısıyla merak uyandırdı. Darbeci lider Abdurrahman Tiani, cumhurbaşkanlığı muhafız alayının eski komutanı. Bazoum’dan önce ülkeyi 10 yıl yöneten eski Cumhurbaşkanı Mamadu İssoufou’nun yakın arkadaşı ve sırdaşı. Bazoum ile de çalıştı ancak Bazoum tarafından görevden alınacağı söylentileri üzerine darbe yaptığı duyumları var.
Eski Cumhurbaşkanı Mamadou Issouofou’nun darbeyle bir ilişkisi var mı?
Darbeden sonra yaptığı açıklamada bir an önce anayasal düzene geri dönülmesi gerektiğini söyledi. Dolayısıyla darbeyi desteklemediğini belirtmiş oldu. BM, Afrika Birliği ve sahil bölgesinde önemli bir kurum. Bazoum, müzakerelerde hâlen aranan aktif bir siyasetçi.
Afrika gençliği hoşnut değil
Fransa da mesela kendi yaptırdığı darbeleri resmi olarak üstlenmiyor, hatta demokrasiye dönüş çağrısı yapıyor. Böyle bir durum söz konusu olamaz mı?
Afrika’da jenerasyonlar değişti. Afrika gençliği Fransa’nın kendi ülkelerine karşı tutumundan pek hoşnut değil. Yeni bir açılım beklentisi var.
Fransa tamamen gitsin mi diyorlar, yoksa üzerimizdeki yükü hafifletsin beklentisi mi bu?
Fransa’nın bizzat gitmesini değil de Afrika’ya dönük politikasında değişim yapmasını istiyorlar. 50-60 yıl gibi uzun bir süre birlikte olduğun birine bir anda git demenin birtakım neticeleri olacaktır. Fransız büyükelçiliklerine ve kültür merkezlerine düzenlenen saldırıları da bu bağlamda değerlendirmek lâzım. Fransa mevcut Afrika politikasında ısrar ettikçe bu tavır sürecektir, öyle görünüyor. Fransa artık Afrika politikasında bir açılım yapmalı, yeni jenerasyonun beklentilerine cevap vermeli diye düşünüyorum.
Darbelerin arkasında kimler var?
Sahraaltı bölgesi daha ziyade Frankofon ülkelerden oluşuyor. Bunlar Fransa’ya karşı birlikte hareket ederse Fransa’yı yeni bir politikaya zorlayamaz mı?
Faroukou Mintoiba: Afrika’daki darbelerin çoğunda ortak bir nokta vardır. Bu darbeleri halk genelde desteklemez, rutin bir yönetim değişikliği olarak görür. Çünkü bu darbelerin arkasında Fransa gibi ülkeler yer alır. Eğer bir darbe halk nezdinde benimseniyor, destek görüyorsa o zaman buradan darbeyle devrilen yöneticinin Fransa gibi bir sömürgeci gücün temsilcisi olarak görüldüğü neticesi çıkar. Darbeyi yapan ise ülkeyi bu sömürü kıskacından çıkaracak kişi olarak görülür.
Peki, bunun bir örneği var mı? Darbe yaparak bir Afrika ülkesini kurtarmış bir lider mevcut mu?
Öyle biri gerçekte belki yok, ama halkın beklentisi bu yönde oluşuyor. Mesela geçmişe baktığımızda Thomas Sankara böyle biri olarak görüldü. Geçen yılki Burkina Faso darbesi de böyle karşılandı. Darbenin lideri Sankara ile benzer Pan Afrikanist yani Afrika milliyetçisi bir söyleme sahip. Fakat şöyle bir soru karşımıza çıkıyor: Darbeler yoluyla böyle bir şey gerçekleşebilir mi? Mesela benzer darbe sürecinden geçen Mali, Çad ve Burkina Faso’nun Nijer darbesini desteklediğini görüyoruz. Oysa 14 üyeli ECOWAS yani Batı Afrika Devletleri Ekonomik Topluluğu ise darbeye karşı bir tavır aldı.
ECOWAS, Fransa ve dolayısıyla Batı yanlısı bir kuruluş mu?
Evet.
O vakit Batı’ya karşı yapılan bir darbe var burada.
Henüz net olarak kesinlik kazanmış olmasa da Nijer’de Wagner’in varlığı konuşuluyor. Mevcut saflaşma da Fransa’ya karşı yapılan Rusya destekli bir darbeye işaret ediyor.
Batı-Rusya savaşının faturasını Afrika ödüyor
O zaman size şöyle soralım. Olup biten Ukrayna savaşının Afrika’ya taşınması mı demek? Zira ülkeniz Sudan’da üç ayı geçen bir iç savaş yaşanıyor ve Wagner, taraflardan birine açık destek veriyor…
Maha Bakhit: Batı ile Rusya’nın arasındaki sıkıntının faturasını maalesef biz ödüyoruz. Batı, Ukrayna cephesinde Rusya’yı taciz ederken, Rusya da buna karşılık olarak Afrika’yı Batı’ya karşı bir cephe haline dönüştürme peşinde. Sudan bağlamında konuşursak, Cancavid denilen paralı askerleri Rusya destekliyor, iktidarın ardında ise ABD ve Batı desteği mevcut. İki taraf arasındaki savaş kıyasıya devam ediyor. Paralı askerler büyük güç kaybedince, Orta Afrika’da üslenmiş Wagner grubundan silah ve her türlü destek geliyor ve yeniden toparlanıyorlar. Sudan ordusu bu yüzden bir türlü bunlara tam olarak üstünlük sağlayamıyor.
Sudan’daki iç savaş şu anda ne aşamada, kim daha avantajlı? Halk ne durumda, iç savaş halka nasıl yansıyor?
14 Nisan’da çatışmalar başladığında Hızlı Destek Kuvvetleri denilen paralı askerler avantajlı durumdaydı. İlk günlerde stratejik bölgeleri ele geçirmişlerdi. Başkent Hartum içerisinde 100 bini aşkın bir sayıda idiler. Ordu o günlerde çok zayıftı. Şu an ise net bir şey söylemek zor. Bir gün ordu üstünlüğü ele almış görünüyor, diğer gün paralı askerler hamle yapıyor.
Savaş sadece Hartum’da mı, başka bölgelere de yayıldı mı?
Önceleri Hartum’daydı, şu anda Darfur ve diğer bölgelere yayılmaya devam ediyor. Şunu söylemek lâzım. Orta Afrika’dan gelen destek bir gün bitecek ama ordunun içindeki ihanet asıl mesele. İçeride hainler mevcut. Ordu bir mıntıkayı ele geçiyor, bir bakıyorsunuz ertesi gün birçok asker öldürülmüş ve aynı mıntıka Hızlı Destek Kuvvetleri’ne geçmiş. Bir de bunların elinde askeri araç mevcut değil. Vatandaşların araçlarına el koyup, üzerine mitralyöz koyarak askeri araç gibi kullanıyorlar.
Türkiye kimi destekliyor, bu çatışmanın neresinde duruyor?
Enteresan bir şekilde Türkiye’nin kimi desteklediğini henüz anlayabilmiş değiliz. Buna dair resmî bir görüş veya tutum sergilenmiş değil.
Sebebi nedir bunun?
Sanırım sadece Türkiye değil, birçok ülke “Kim kazanırsa onunla temasa geçelim” modunda bir bekleme sürecine girmiş vaziyette. Kazanan taraf ile ilişkiler kaldığı yerden devam edecek, öyle görünüyor. Burhan darbesinde de Türkiye benzer bir tavır takındı. Neticeyi bekledi, yorum yapmaktan kaçındı. Uluslararası ilişkiler böyledir, herkes meseleye kendi menfaatleri açısından bakar. Fakat bir Sudan halkı olarak ordunun yanındayız, paralı askerleri destekleyemeyiz. Çünkü onların herhangi bir resmiyeti, temsil yetkisi bulunmuyor. Ne kadar hatası olsa, içinde ne kadar hain barındırsa da biz resmî kurumların yanında olmak durumundayız.
Sudan’da demografi oyunu
Paralı askerler bugün insanların araçlarına, evlerine el koyuyor. Savaşı kazandılar diyelim, şikâyet edip hakkınızı arayabilir misiniz? Bu mümkün olabilir mi? Adamlar eşkıyalık yapıp evinize el koymuş, kimi kime şikâyet edeceksiniz? Zaten başkent Hartum’un bir kısmı bunların işgali altında. Aralarında Nijer, Mali ve Çad’dan gelmiş paralı savaşçılar var. Bunlar Hartum’a kendi ailelerini getirip, el koydukları evlere yerleştiriyorlar.
Demografiyi değiştirmeye mi çalışıyorlar yani?
Tamamen öyle.
İlginç, uluslararası medyaya yansımayan mühim bir şey söylüyorsunuz.
Bizim medya yazıyor bunu. Hatta bunlar pervasızca video bile çekiyorlar. Yerli ahaliyi evlerinden kovup yerine kendi ailelerini yerleştirdikleri yetmezmiş gibi bir de pişkince “Biz bir şey yapmadık, siz kendi evlerinizi terk ettiniz, biz de yerleştik. Kaçmasaydınız da erkek gibi savaşsaydınız bizimle” gibi saçma sapan sözler söylüyorlar. Silahsız sivil halka silah doğrultup hem evinden ediyor hem de böyle bir yüzsüzlük yapıyorlar. Çadlı bir paralı savaşçı grubunun lideri mesela böyle bir video çekip yayınladı. Daha vahimi, bunlar ele geçirdikleri yerlerde tapu kayıtlarını yakıyorlar. Yani yarın savaş bittiğinde asıl sahibi burası benim dese bile ispat etmesi mümkün olmayacak. O şekilde örgütlü bir kötülük var...
Bu dehşet bir şey, iç savaşı da aşan bir mevzu o zaman.
Sadece bu da değil. Bu yabancı gruplar Çad’dan, Mali’den, Nijer’den akrabalarını getirip, bunlara Sudan pasaportu çıkartıyorlar. Savaştan önce başlamışlardı bu işe. İçişleri Bakanı buna itiraz edip yasaklamaya kalkınca iç savaş başlar başlamaz ilk iş olarak onu görevden aldılar.
Şimdi kafamızdaki resim tamamen değişti. Söylediklerinize göre savaşı başlatan bu o zaman, yani demografiyi değiştirme hamlesi. Doğru mudur?
Evet, aynen öyle.
Rusya aynı şeyi Suriye’de yaptı
Suriye’de benzer bir demografiyi değiştirme hamlesi var. Sünni nüfus ülkeden kovuldu, Lübnanlı Hizbullah milisleri başta olmak üzere ciddi bir Şii nüfus stratejik noktalara yerleştirildi, vatandaş yapıldı. Rusya şimdi aynı şeyi Afrika’da yapıyor demek ki. Peki, Burkina Faso darbesinde Rusların payı var mı?
Sanogo Abdoul Fathi: Rusların Afrika ile ilişkileri 1960’lı yıllardaki bağımsızlık dönemine dek iniyor. Bu dönemde birçok Afrika ülkesi bağımsızlık sürecine girdiğinde yanında o zamanki Sovyetler Birliği’ni buldu. Dönemin soğuk savaş konsepti belki bunu gerektiriyordu. Daha sonraki yıllarda komünizmin kendi iç sorunları ve Sovyetler Birliği’nin yıkılışıyla birlikte Afrika’ya duyulan ilgi kesintiye uğradı. Son dönemde tekrar yoğun bir ilgi görülüyor. İlginçtir, bu ilgide ticaretin payı çok da mühim görünmüyor. Daha ziyade güvenlik ve savunma başlıkları öne çıkıyor.
Afrika Rusya’yı dost olarak mı görüyor?
Bütün bir Afrika değil de Fransa’nın politikalarına öfke duyan bazı ülkelerin Rusya’yı alternatif olarak gördükleri apaçık ortada. Rusya ile yakınlaşmanın da Batı ve bilhassa Fransa’da ciddi bir hoşnutsuzluk yaratacağı aşikâr. Dikkat ederseniz genelleme yapmaktan kaçınıyorum, çünkü her ülkenin kendi iç politikası ve menfaatleri söz konusu. Rusya ile ilişki kuran ülkelerin Fransa’ya gözdağı vermeye çalıştığını söyleyebiliriz. Burkina Faso ve Mali gibi ülkelerin güvenlik amaçlı yaklaşımını, kolayca silah ve mühimmat teminini de buna ilave edebiliriz.
Herkes kendi adamını devşiriyor
Afrika’da darbe yapan askerlerin Fransa yanlısı olanların Fransa’da eğitim gördüğü, Rusya yanlısı olanların Rusya’da eğitim gördüğünü söyleyebilir miyiz, yoksa bunlar devşirme mi?
Mamadou Abdoul: Dediğiniz gibi Fransa’da eğitim görenlerin çoğu Fransa tarafından o ülkeye gönderiliyor. Oraya yerleştiriliyor. Rusya için de aynı şekilde. Çünkü son zamanlarda özellikle altmışlı yıllarda Rusya birçok Afrikalıya eğitim bursu verdi. O zamandan sonra çoğu Afrikalı, Rusya’da eğitim alıp da Afrika’ya geri döndüler. Rusya bu öğrencilere destek vererek hatta şöyle son zamanlarda yaşanan darbelerin çoğu da Rusya’da eğitim alan öğrencilerden oluştu.
Şu anki tabloda Nijer, Sudan ve diğerlerinde bir karmaşa ve kaos var. Bu, Afrika’nın bir çıkışı mı, kurtuluş başlangıcı mı, yoksa yeni bir kargaşaya mı giriyor Afrika?
Yakın gelecekte bir federasyon, daha güçlü bir Afrika birliği olacağını söyleyebilirim, çünkü şöyle bir durum var, çoğu darbeciler zaten Pan Afrikanistler. Onların kendi halkları için çalışan kişiler olduğunu söyleyebiliriz.
Tek çözüm bağımsızlık
Bu çok mu iyimser?
Faroukou Mintoiba: Aslında ben böyle düşünmüyorum, askerlerin rolü ülkeyi yönetmek değildir. Ne kadar Pan Afrikanist olurlarsa olsunlar. Ne zaman ki asker hükümette göreve gelirse ülkede karışıklık oluyor. Sizin sorunuza şöyle bir cevap olabilir. Rusya’nın şu anda Afrika’da bulunması Afrika için bir çıkış yolu mu ya da başka bir kargaşaya mı yol açacak? Çoğu insanın kafasında böyle anlaşılmayan bir şey var. “Batı ile ilişkilerimizin kısıldığı bu dönemde artık kim gelirse onunla anlaşırız!”
Fransa’yı sevmiyoruz tamam, bizim ülkemizde olması da iyi bir şey değil ama bugün Fransa’yı ülkeden kovuyorsun yarın gidip başka bir ülke ile iletişim kuruyorsun, bu nasıl bir şey? Nasıl ki Fransa’yı bizim ülkemizden kovuyorsak, onun gibi gelen başka bir namussuz millet varsa onu da kovmamız gerekir. Bunu kovalım başkasıyla anlaşalım bu şekilde olmaz. Fransa’yı kovduğumuzda yerine gelen ülkenin bize yardımcı olacağını düşünemezsiniz. Rusya da onun gibi yapıyorsa onu da kovalım.
O zaman önümüzde üç tane seçenek var. Birincisi batıyla ilişkileri düzeltmek, ikincisi Rus- Çin aksına geçmek, üçüncüsü iki akstan da kurtulup bağımsız kalmak.
Bizim önümüzdeki en makul alternatif üçüncüsü. Bağımsız olup herhangi bir ülkeye bağımlı olmamaktır. Bunu yapabilmenin yolu da Pan Afrikanist olmaktan geçiyor.
Afrika Birliği Avrupa’nın emrinde
Peki, şu an Afrika birliği Pan Afrikanist mi?
Mamadou Abdoul: Afrika Birliği’nin finansmanı zaten Avrupa birliğinden geldiği için bir Pan Afrikanizm yapısı olduğunu söyleyemeyiz.
Böyle bir yapı nasıl kurulacak, mesela liderlik yapacak bir ülke var mı?
Aslında Nijerya var. Nijerya hem ekonomik olarak hem de nüfus olarak diğer ülkelerden güçlü.
Faroukou Mintoiba: Burkino faso bu liderliği yapabilir ancak baştaki kişinin asker olması işi bozuyor.
Rusya boşluğu doldurmaya başladı
Afrika liderliğine soyunan insanların Wagner gibi karanlık bir örgütle yakın ilişkiler kurması bir ikilem değil mi?
Rusya ile Afrika ilişkileri ne zaman gelişti diye bir soru sormuştunuz, tabi bağımsızlıktan sonra ilişkiler kuruldu fakat çok yoğun bir şey değildi. İlişkilerin geliştiği en yoğun zaman geçtiğimiz on yıl içerisindedir. Ülkelerimizin Amerika’da Fransa’yla ilişkileri bozulunca, Rusya hemen boşluğu doldurmaya başladı.
Sudan Afganistanlaşıyor
Afrika’nın geçmiş deneyimlerine bakarak bir federasyon kurabileceğini veya bir ülkenin önderlik yapabileceğini öngörebiliyor musunuz?
Maha Bakhit: Sudan’ın durumu biraz farklı, çıkabilecek miyiz, kurtuluşumuz var mı bundan emin değilim. Çünkü şimdi diyelim ki savaş bitti ve ordu galip geldi. Ordu içerisinde farklı gruplar var. Şu an şiddetle savaşan ordu, hep İslam hareketlerinden eski rejimin ya da önceki rejimin mensupları… Bunlar sürekli ihtilaf içerisindeler. Ve ilerleme kat eden İslamcı gruplar. Bu savaş bittikten sonra tekrar başlayacağız. Bir savaşı bitirip yeni bir savaşa başlayacağız.
Afganistan’da da öyleydi, Rusları kovdular, Amerikalıları gönderdiler, bu sefer de kendi içlerinde savaşmaya başladılar, onun gibi mi?
Evet maalesef aynen öyle. Mesela Burhan ve onun beraberindekiler uzak duramazlarsa yine başlayacağız.
Nasıl restore edilebilir, bu durum düzelebilir mi?
Ben şu an biraz karamsarım bu konuda.
Burhan giderse çözüme yaklaşılır
Burhan iktidardan gitmek isterse sorun çözülür mü?
Büyük ihtimalle yüzde 70’i çözülebilir.
Türkiye’nin dahil olması meseleyi çözebilir mi?
Sadece Türkiye değil, Katar, Güney Sudan dahil olursa bunlar çözebilir.
Güney Sudan’ın etkisi ne ölçüde ve desteği kime?
Güney Sudan orduyu destekliyor, onun desteği sayesinde sorun çözülebilir. İki ülkenin önemli ekonomik anlaşmaları vardı, Sudan’daki karışıklık iki ülkeye de zarar veriyor.
Sudan halkı paralı askeri istemiyor, orduya destek veriyor, ama dışarıdan desteğe ihtiyaç var, kendi başlarına seslerini çıkarabilecek güçleri yok.
Türkiye konuya müdahil olup, üç günlük ateşkes ilân edilmesini sağlamıştı?
Ateşkeslerin bize halk olarak bir katkısı bulunmuyor, daha kötü oluyor bizim için. Ateşkes olduğunda demek ki uçaklar olmayacak. Ordu olmayacak, paralı askerler evleri kolayca yağmalayabilecek.
Afrika’ya liderlik yapacak ülke istikrarlı olmalı
Sudan özelinde çıkarsak Afrika toparlanabilir mi, bunlara liderlik edebilecek bir ülke var mı?
Liderliği ancak durumu iyi olan ülkeler yapabilir diyebilirim. Ruanda olabilir, Mısır olabilir. Bunların olabileceğini değerlendiriyorum. İstikrarlı bir ülke bulunabilirse liderlik yapabilir, içinde karışıklık olan bir ülke bunu başaramaz.
Mesela Cezayir lider ülke olabilir mi?
Mamadou Abdoul: Cezayir’den öyle bir şey beklemeyiz, mesela Burkina Faso olabilir. Pan Afrikanizmi en çok savunan ülkelerden birisi.
Pan Afrikanizm ve dünya ile entegre olmak
Traore böyle bir liderlik yapabilir mi? Sankara geleneğini devam ettirebilir mi?
Sanogo Abdoul Fathi: Benim analizim şu şekilde, bu konuda bu terimi de belki burada ilk defa kullanacağım. Merkez Pan Afrikanizm ideolojisine inanan biriyim. Pan Afrikanizm, Afrika’nın bağımsızlığı ile alâkalı bir şeyler yapılması gerektiğini söyleyen bir düşünce. Ama Merkez Pan Afrikanizm genel itibari ile bulunduğumuz bu konjonktürde sadece tek bir ülkenin her şeyi yapamayacağı, kendi kendine yetemeyeceği görüşünde. Kazan kazan politikalarının olması gerektiğini düşünüyorum. Bunu yaparken ilk başta kendi potansiyelimizi ölçmemiz gerekiyor, nereye kadar gidebileceğimizi görmemiz gerekiyor.
Bundan sonra çeşitli iş birlikleri ile örneğin Türkiye ile Rusya ile ve bizim geleneksel ortaklarımızla oturup, kimden en fazla neyi alabilirimi bulup, ilişkilerin devam ettirilmesi düşüncesindeyim. İçinde yaşadığımız küreselleşme dünyası bunu gerektiriyor. Gençlere Afrikalı kimliğinin benimsetilmesi kutsal bir şey ancak bunu yaparken dünyadan koparak sadece kendi içimize kapanarak izolasyonist bir politika izlemenin mantıklı ve uzun vadeli yararlı olacağını düşünmüyorum. Milli çıkarı maksimize ederek herkesle ilişki kurulması gerektiğini düşünüyorum.
Çin Afrika’yı borçlandırıyor
Afrika’nın Çin’le ilişkisi nasıl?
Mamadou Abdoul: Çin’le ilişkimiz borç ilişkisi. Genelde Çin, ekonomi, ticaret ve kültürel faaliyetlerde çok fazla görünüyor.
Faroukou Mintoiba: O yüzden Afrika’daki ülkeler devletlerarası ilişkilerde en çok Çin’i tercih ediyorlar. Diyorlar ki, Çin bizim içişlerimize karışmıyor.
Gerçekten karışmıyor mu, yoksa öyle mi gözüküyor?
Mamadou Abdoul: Aslında karışıyor diyebiliriz. Çin bir ülkeye borç veriyor, ondan sonra da o ülkenin en önemli, en stratejik yerlerini ele geçiriyor.
Afrika’nın nüfusu hem avantaj hem de risk
Önümüzdeki 50 yıl içinde Afrika’nın küresel bir güce dönüşeceği yönünde tahminler var. Nüfus artış hızı diğer kıtaların açık ara önünde. Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda?
Faroukou Mintoiba: Afrika’nın nüfusu için çok şey söyleyebiliriz ama bir ülkenin gelişimini tamamen nüfusuna da bağlayamayız. Ama şu da sık sık söyleniyor: Afrika’nın nüfusu ya elinde patlayan bir bomba olacak ya da gelişmesi için büyük bir fırsata dönüşecek. Fakat nüfusu çoğaltmak yetmiyor. Doğurduğunuz çocuğu doğduğu ülkede tutmak gerekiyor. Ayrıca o çocukları eğitemezsek 5 yıl, 10 yıl sonra o çocuklar ne olacak? Sadece bildiğimiz anlamda eğitimden bahsetmiyorum. Tarım yapabilmek için de eğitim gerekiyor. Afrika’nın eğitimsiz nüfusu Afrika için bir tehdittir. Çünkü eğitilmemiş kalabalık bir genç nüfusla neler olacağını kimse bilemez.
Afrika’nın toprakları, her ikisi de 1 buçuk milyarlık Çin ve Hindistan’dan çok daha büyük. Nüfusu onlar kadar yok bile. Toprak zengin, iklim müsait. Buradaki sorun nedir? Eğitim mi yoksa sömürgenin bıraktığı özgüven eksikliği mi?
Eğitimden bahsetmemin asıl sebebi eğitimin şekli. Bize eğitim verilirken hep şöyle deniliyor: “Eğer ileride başarılı olmak istiyorsan, okula gidip diploma sahibi olman gerekiyor. Ancak diplomanı aldıktan sonra düzgün işe sahip olabilirsin.” Ama kimse bize okulda belli bir eğitim aldıktan sonra tarımla uğraşabileceğimizi, başka şeyler yapabileceğimizi söylemiyor.
Okula giden herkesin nihai hedefi bir koltuğa oturmak. Temel problem budur. İş denilince akla hemen bir büroda oturup, masa başında çalışmak geliyor. Okuldan çıkıp kendi işimizi kurabileceğimiz, tarımla ya da ticaretle uğraşabileceğimiz bize öğretilmiyor.
Bir değişim olacaksa bunu gençler yapacak
Sanogo Abdoul Fathi: Afrika şüphesiz yakın gelecekte dünyanın cazibe merkezi olacak. Zaten bu süreç de başladı. Diğer ülkelerle Afrika arasındaki zirveler de bunu gösteriyor. Daha geçenlerde Rusya ile Türkiye ile Japonya ve Çin ile Afrika ülkeleri arasında zirveler gerçekleşti. Bu zirvelerin ortak noktası, kimse Afrika’da geç kalmak istemiyor. Herkes bir şekilde erkenden ilişki kurmanın derdinde.
Ama bu ilişkilerin savaş mantığıyla değil tamamen kazan-kazan mantığıyla olması gerekiyor. Ben dün geldim Burkina Faso’dan. Öncesinde de pek çok Afrika ülkesini gezdim. Şu an itibariyle Afrika ülkelerinin çoğu konuda geç kaldığını görüyoruz. Sadece genel gelişmişlik açısından değil, mesela yeni teknolojiler konusunda da çok geç kaldık. Dolayısıyla tüm dünya ile bağların kopartılıp izole bir politika izlenmesi Afrika açısından çok kötü olur. Aksine düğer ülkeler ve kıtalarla ilişkileri mümkün olduğunca artırmak gerekiyor.
Yakın gelecekte Afrika ülkelerine girecek olan ‘yükselen güçler’ arasında da Türkiye çok önemli bir yere sahip. Mesela Burkina Faso’daki terörle mücadelemizde elimizin daha güçlü olmasının en önemli nedenlerinden biri Türk SİHA’ları. Şu anda en büyük kozumuz bu. İlişkimiz mutlaka devam etmeli. Sadece Türkiye ile değil ve sadece silah alanında da değil. Her ülkeyle, her alanda işbirliğini artırmalıyız. Tabii bunu yaparken Afrika’nın çıkarını en öne koymalıyız.
Genç nüfusun bir bomba mı yoksa bir fırsat mı olduğu ise yine gençlere bağlı. Çünkü mevcut yönetimlerin devam edip etmemesi, yeni yöneticilerin gelmesi gençlerin elinde. Fakat hâlihazırda Afrika’da seçimlerin nasıl kazanıldığını da biliyoruz. Demokratik seçimler Afrika’da maalesef demokrasi dışındaki tüm yöntemler kullanılarak kazanılır.
Mamadou Abdoul: Afrika’da çok fazla genç var ama onları yönetenlerin neredeyse tamamı yaşlı. Ve bir yaşlının o gençleri anlaması çok zor. Bir de eğitim sistemi var. Eğitim sistemi Afrika’yı geride bırakan en büyük etken. Çünkü bize hep Batı’nın bizden ne kadar üstün olduğu öğretiliyor. Batı’ya hayran kalmamız bekleniyor. Bu durum, ancak Afrika’nın kendi eğitim sistemini kurmasıyla değişebilir.
Silaha değil gerçek ihtiyaçlara yatırım yapılmalı
Bunu başarabilen bir ülke var mı?
Ruanda’nın bu konuda başarılı olduğunu söyleyebilirim. İç savaştan bir tecrübe kazandılar. Fransa ve Belçika onları silahlandırdı ve 1 milyona yakın kişi birbirini öldürdü. Bunun sonucunda Ruanda kendi sistemini kurmaya başladı. Fransa’dan uzaklaştı. Fransa sisteminden çıktı ve İngiltere’ye yanaştı. Hatta İngiliz Millet Topluluğuna (Commonwealth) dahil oldu. Ama bu da başka bir sorun. Çünkü bir sömürgeci güçten başka bir sömürgeci güce geçmiş oldu.
Bunun çözümü ise Afrika’nın kendi sistemini kurması. Sadece Afrikalılara çalışacak bir sistem. Bunu başardıktan sonra belki başka ülkelere açılabilir. Afrika’nın şu anda çok fazla iç meselesi var ve bunları çözmeden başka ülkelerle düzgün ilişkiler kuramazsınız.
Mesela bir ülkeye bakıyorsunuz, çok fakir. Ama sürekli silah alıyor. Yiyecek ekmeği yok, ama durmadan silahlanıyor. Silahla insanları doyuramazsınız. Televizyonlarda sürekli bu yeni alınan silahların propagandası yapılıyor. Bununla övünülüyor. Bu sorunları çözmeden başka ülkelerle sağlıklı ilişkiler kuramayız.
Maha Bakhit: Belki bunları çözmenin yolu gençlere şans vermekten geçiyordur. Çünkü her bölgede, her kurumda yöneticiler hep yaşlılardan oluşuyor. Bir de tabi ki eğitim sistemi ve yönlendirme. Çünkü eğitim alan herkesin doğru yolda olduğu anlamı çıkmaz. Mesela belli bir eğitimden sonra insanlar tarım yapmaya ya da madenciliğe yönlendirilebilir. Ama orada herkes doktor ya da asker olmak istiyor. Gençlere yeni şeyler yapmanın mümkün olduğu, başka yolların da bulunduğu gösterilmeli.
Kanaat önderi var mı?
Eskiden Afrika’dan dünya çapında çok fazla kanaat önderi çıkardı. Cezayir’den, Fas’tan, mesela Kaddafi’nin Yeşil Kitabı’nı hepimiz okumuşuzdur. Son yıllarda böyle isimlerin çıktığını görmüyoruz. Afrika’ya fikrî, dinî ya da siyasî anlamda önderlik edebilecek, yol gösterebilecek yeni isimler var mı?
Mamadou Abdoul: Son zamanlarda ismi öne çıkanların çoğu ‘aktivistler’ oluyor. Ve bunların da çoğu şöhretlerini kitaplarına ya da fikirlerine değil medyaya borçlular. Medyatik ünlüler yani. Afrika’da artık onlar konuşuluyor.
Faroukou Mintoiba: Bu konuşulan isimlerin ortak noktası da kendilerini antiemperyalist gibi göstermeleri. Emperyalist güçlere karşı oluşumlar kuran insanlar bunlar. Ve sırf böyle davranıyorlar diye insanlar bu ünlülerin arkasından gidiyor. ‘Madem siz de bu emperyalistlere karşısınız, biz de sizin arkanızdayız’ diyorlar. Halbuki Afrika’nın en ünlü iki antiemperyalist ünlüsü yakın zamana kadar Rusya’daydılar.
Halk sömürü sisteminin farkında değil
Afrika’da Müslüman ülkelerin yanısıra Hristiyan ülkeler de var. Yerel dinler ise kaybolmuş durumda. İnsanlarda ‘hem bizi sömürüyorlar hem de dinlerini dayatıyorlar’ diye bir düşünce yok mu?
Hayır, düşünmüyorlar. Hatta çoğu, dinlerinden dolayı isyan da etmiyorlar. Zaten sömürüldüklerinin farkında değiller. Çünkü herhangi bir eğitim almadıkları için sömürgenin ne olduğunu bilmiyorlar. Bir hipnoz hâlindeler. Batının sömürge tarihi konusunda okullarda bir şey öğretilmiyor zaten.
İnternetin bu kadar yaygın olduğu bu çağda Afrika’nın sömürüldüğünü bilmeyen Afrikalı olabilir mi?
Böyle bir sömürü sisteminin farkında bile değiller.
Mamadou Abdoul: Aslında Afrika’da eğitim seviyesi pek yüksek değil. Herkes eğitime ulaşamıyor. Eğitim alanlar arasında da emperyalistlerin safında duranlar çok oluyor. Çünkü çoğu ya Fransız ya da İngiliz okuluna gidiyor. Oralarda, Batılıların ülkesine nasıl medeniyet getirdiğini öğreniyor.
İşbirliği böyle olmaz
Türkiye’nin Afrika ile ilişkilerini nasıl buluyorsunuz?
Faroukou Mintoiba: Sürekli Afrika ile işbirliğinden bahsediliyor ama biz daha işbirliğinin ne olduğunu bilmiyoruz. İşbirliği dediğin kazan-kazan felsefesiyle olur. Ama bizim Afrikalı devletler ne zaman işbirliğinden bahsedilse başkalarından bir şeyler beklemeyi anlıyor. 3 yıl önce Türkiye-Afrika zirvesi yapıldı. Türkiye, Afrika ülkeleriyle işbirliği konusunda ne kadar istekli olsa da Afrika ülkeleri ‘biz de buna karşılık bunu verebiliriz’ mantığında değil. Öyle olunca da Türkiye yapacağını yapıp gider. 10 yıl kadar önce Çin, Afrika’ya geldi ve ‘sizinle kazan-kazan üzerine bir ilişki kuralım’ dedi. Buna evet diyen Afrikalı ülkelerin hiçbiri Çin’den henüz hiçbir fayda sağlayamadı.
Afrika artık ‘ne alacağım’ değil ‘ne verebilirim’ mi demeli?
Sadece o da değil. Türkiye ile yapılan toplantılardan sonra Türk yetkililer ‘Afrika için ne yapabiliriz’ diye soruyor fakat Afrika ülkeleri bir ittifakla bu soruya doğru düzgün cevap veremiyor. Türkiye teklifini yapar ama teklifine doğru düzgün bir cevap alamazsa bir süre sonra kenara çekilir. Bizimkiler Kazan-kazan ilişkisini tam olarak anlayamıyor.
Sanogo Abdoul Fathi: Afrika kitlesini, Afrikalı liderlerden farklı tutmak gerekiyor. Çin, Afrika ülkelerine geldiğinde masaya koyduğu anlaşmaları imzalayan bir siyasi kitle var ve maalesef bu anlaşmaları imzalayanlar şahsi menfaatlerini toplumun menfaatinin önünde tutuyorlar. Türkiye ile toplantılarda taleplerin olmaması belki de bu taleplerin açıklanmamasından kaynaklanıyordur. Ben kesinlikle ikili ilişkilerde bu taleplerin yapıldığını düşünüyorum.
Afrika ülke değil
Mamadou Abdoul: Ben zaten bu tür zirvelere de karşıyım. Bir ülke ile Afrika arasında yapılacak zirve yanlış olur. Bu tür zirveler iki ülke arasında yapılmalı. Afrika bir ülke değil. Afrika’ya karşı toptancı düşünce değişmeli.
Maha Bakhit: Afrika’daki Türkiye algısına iki yönden bakıyorum. Biri kamu kuruluşları, diğeri de yardım dernekleri. Kamu kurumları genelde Afrikalılara balık tutmayı öğretiyor. TİKA özellikle bunu yapıyor. Yardım kuruluşları ise balık tutmaya engel oluyorlar. Yardımları verip, fotoğraf çektikten sonra gidiyorlar. Oradaki eğitimli kişiler buna çok karşı çıkıyor. Bu durum sıkıntı oluşturuyor. “Türkiye iyi mi, kötü mü? Bize yardım ediyor mu, etmiyor mu?” sorusu soruluyor. Afrika’nın ihtiyacı olan şey, balık tutmayı öğrenmek.
Faroukou Mintoiba: Balık tutmayı öğretmenin en büyük avantajı da bu. Hiç kimse hayatı boyunca dilenci muamelesi görmek istemez. Siz yardım yapmak istiyorsanız bunu daha verimli yapın. “Bugün verdim, yarın Allah kerim” olmaz.