Muhteris, yalancı, kâtil
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Astana ve Soçi’de verdiği hiçbir sözü tutmadı. ABD, Kudüs-ü Şerif’i İsrail’e peşkeş çekmeye çalışırken sessiz kalarak destek verdi. Batıda pek çok istihbarat elemanını zehirleyerek infaz ettirdi. Türk Cumhuriyetlerindeki KGB eskisi yöneticilere destek vererek, Türkiye ile güçlü bağ kurmalarına engel oldu. Söz verdi tutmadı. İmza attı gereğini yapmadı. Üç-beş asırlık sıcak denizlere inme ve Türklerin önünü kesme hayalinden de hiç vazgeçmedi.
İlk işi, SSCB’nin yerini alan Rusya Federasyonu’nun ilk başkanı Boris Yeltsin’in altından kalkamadığı Çeçen direnişini tasfiye etmek oldu. Emrine girmeyen işadamlarının varlıklarına el koydu. ABD’nin Afganistan ve Irak işgalleri konusunda sessiz kaldı. Gürcistan’ı böldü. Ermenistan’ı destekleyerek Karabağ işgalinin bitmesini engelledi. Kırım’ı işgal etti. Suriye’de yaklaşık bir milyon insanın katledilmesini sağladı. Türkiye’deki Kafkas liderlerini bir bir infaz ederek korku saldı. ABD ve Avrupa seçimlerine müdahale etmekle itham edildi. Kurduğu medya organları ile Türkiye ve Erdoğan düşmanlığını besledi.
Son olarak da Libya’da bir eşkıyayı destekleyerek Türkiye ile karşı karşıya geldi.
PKK-PYD’nin Moskova’da büro açmasına izin verdi. İran, İsrail ve ABD ile birlikte Suriye’de sözde PKK devleti kurulması için siyasî, iktisadî, askerî, istihbarî ve lojistik destek sağladı.
TÜRK VE MÜSLÜMAN DÜŞMANI
Astana ve Soçi’de verdiği hiçbir sözü tutmadı. ABD, Kudüs-ü Şerif’i İsrail’e peşkeş çekmeye çalışırken sessiz kalarak destek verdi. Batıda pek çok istihbarat elemanını zehirleyerek infaz ettirdi. Türk Cumhuriyetlerindeki KGB eskisi yöneticilere destek vererek, Türkiye ile güçlü bağ kurmalarına engel oldu. Söz verdi tutmadı. İmza attı gereğini yapmadı. Üç-beş asırlık sıcak denizlere inme ve Türklerin önünü kesme hayalinden de hiç vazgeçmedi.
Kimden söz ettiğimizi biliyorsunuz. O, Yahudi-Masonların kurduğu Fransa ve ABD’den sonra üçüncü devlet olan ve dağılan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB)’nin istihbarat örgütü KGB’nin yetiştirdiği sinsi bir câsus. Sevimli gözükmek için kendini ne kadar zorlasa da içi yüzüne yansıyan güvenilmez bir lider. Büyük çoğunluğu Yahudi olan ve Rothschildlerin büyük hükümranlık alanı Rus derin devletinin has adamı.
Muhteris, kurnaz, sinsi, acımasız, öldürtmekten çekinmeyen, ilkesiz, Türk ve Müslüman düşmanı.
O, Yahudi tahakkümü altındaki mâzisi karanlık Rus devletinin satranç tahtasındaki görünür şahı. Gücü şahsından değil, her şeyi askerî güç kullanarak çözmekle meşhur derin devletinden alıyor.
İşte o; Halep, Hama, Humus, Guta, Şam ve son olarak da İdlib’de çoluk-çocuk, genç-yaşlı, kadın-erkek, kar-kış demeden Sünni Müslüman halka acımasızca bomba yağdıran, Türkiye’ye yönelik kürüme operasyonu yapan bir ruhsuz. Onu ve devletini; Rusya’ya yönelik Türkiye’de neşredilmiş az sayıdaki ve belki de en iyi eser olmaya aday “Deli Petro’dan Putin’e Derin Rusya” kitabının yazarı, Türk-İslam Araştırmaları Merkezi Başkanı Telman Nusretoğlu’na sorduk. Keyifle okuyacağınız ve başkalarının da okumasını arzu edeceğiniz pek faydalı bir mülakat çıktı ortaya. O halde buyurun!
Telman bey, öncelikle yeni neşredilen ‘Derin Rusya’ kitabınızı tebrik ederek başlayalım. Deli Petro’dan Putin’e uzanan Rusya’yı birkaç cümle ile özetlemek gerekse neler söylerdiniz?
Tebrik için teşekkür ederim. Asırlardır Türkiye başta olmakla tüm Türk dünyası için stratejik sorunlar üretmeye devam eden Rusya’nın tarihten günümüze içindeki güç odakları, derin yapılanmaları zayıf ve güçlü yönleriyle doğru anlaşılmasına katkı sunmak adına bu çalışmayı ortaya koyduk.
Maalesef etno- demografik yapıdan coğrafi bilgilere Rusya’nın bizi bildiğinin yarısı kadar biz Rusya’yı bilmiyoruz.
Bu ülkenin dünyada en çok Türk ve Müslüman nüfus barındıran Hristiyan devleti olduğunu, asırlar boyu Türk kavimleriyle temas halinde bulunduğunu, Kazan Hanlığının işgal edildiği 1552 tarihine kadar her yönüyle Türk devletlerinin etki alanı içinde olduğunu, Sokullu Mehmet Paşanın Volga- Don kanalı projesinin başarılı olması hâlinde ise tarihin farklı akıp gideceğini, Batının Osmanlıyı durdurmak için, kuvvetlendirmeye çalıştığı bir Rus gücünün de olamayacağını düşünürsek Rusya’nın bütün yönleriyle incelenmesi ve buna göre politikalar üretilmesi bütün Türk dünyası için elzem hâle geliyor.
Şunu bilmemiz lazım ki, coğrafi güç ve tabiî zenginlikler, emperyal birikim, istihbarat ve silahlı kuvvetler bakımından Rusya ne kadar güçlü devlet görüntüsü verse de, demografik yetmezlikten etnik konfigurasyona, küresel sermayenin içerideki uzantılarının etki gücüne, ekonomi ve idarecilik sistemine kadar ciddi açmazları, istikrarsızlık üretme potansiyeli de var.
RUSYA, DEVLET-İ ALİYE’Yİ DURDURMANIN ÖNEMLİ BİR CEPHESİ
Osmanlı’nın asırlardır sıcak denizlere inme hayali içinde yanıp tutuşan Ruslar yüzünden yıkıldığı dile getirilir. Bu teze katılır mısınız?
Evet, Türk İslam âleminin son cihan devleti olan Osmanlı’nın yıkılmasında Rus yayılmacılığının ciddi rolü olmuştur. İstanbul fethedildikten sonra Ortodoks dünyasında arayışlar başlamış, ‘Moskova Üçüncü Roma olmalıdır’ fikri giderek Ortodoks Slav dünyasında ağırlık kazanmıştır. Bu dini-ideolojik paradigma Rusya’nın sıcak denizlere inme stratejisiyle bütünleşmiş, 1683 Viyana bozgunu sonrasında Osmanlı’ya karşı yeni haçlı ittifakı oluşunca da siyaseti ve askeriyesi üzerinde Alman etkisi günden güne artan Rusya, Devlet-i Aliyeyi durdurmanın önemli bir cephesi hâline gelmiştir. Kafkasya’dan Orta Asya ve Orta Doğuya asırlarca yayılan Rus-Türk mücadelesinin nedenlerini, şifrelerini iyi okumak lazım. Bu gün karşı karşıya kaldığımız Kırım, Karabağ, İdlib, Libya meselesini de bütün bu mücadelenin bir uzantısı olarak görmeliyiz. Coğrafyamıza da, tarihimize de milletimize de bir bütün olarak bakmak tarihi hafızamıza uygun kuşatıcı vizyon geliştirmek zorundayız.
‘PUTİN’İ RUS DERİN DEVLETİ YETİŞTİRDİ’
Türkiye ve özelde de Erdoğan’la iyi ilişkiler içinde olduğu iddia edilen ancak Türk kamuoyunun pek güvenmediği Putin nasıl bir karakterdir?
Sovyet vatanseverliği, Rus düşüncesinde kendine yer edinen emperyal bakış gençliğinde Putin’in düşünce ve duygu dünyasını beslemiş, bu yüzden de lise yıllarından itibaren KGB’de çalışmaya hevesli olmuştur. Leningrad Üniversitesi’nde okuduğu yıllardan itibaren KGB saflarına katılan Putin’in Rus derin devleti tarafından yetiştirildiği, bulunduğu bütün görev ve yerlerin hiçbirinde rastlantı sonucu bulunmadığı hayat serüveni incelendiğinde daha iyi anlaşılmaktadır.
PUTİN; PRAGMATİK, ÖNÜNE ÇIKAN FIRSATLARI İYİ DEĞERLENDİREN BİR SİYASETÇİ
Kanaatimce hem o, hem de Rusya’daki farklı güç merkezlerinin çıkarlarını uzlaştıran, eşgüdüm içindeki faaliyetlerini sağlayan bir arbitr (Rusca hakem) rolünü sürdürüyor. Putin; pragmatik, önüne çıkan fırsatları iyi değerlendiren, Rus devletinin çıkarlarıyla küresel güç odaklarının kırmızı çizgisini doğru hesap eden, buna göre politikalar belirleyen bir siyaset adamıdır. Bunu Suriye’deki tutumundan, İsrail ile ilgili oldukça ihtiyatlı yaklaşımlarından, PKK-PYD devleti projesinde neredeyse Amerika’yla paralel siyaset izlemesinden de görmek mümkündür.
‘RUSYA’NIN GÖREVİ TÜRKİYE’NİN YÜKSELİŞİNİ DURDURMAK’
Rusya’nın 2015’de Suriye’ye girmesi ile dengeler değişti. Öte yandan aynı Rusya şimdi Libya’da ve her ikisinde de Türkiye’nin karşısında. Sizce Putin’in gerçek derdi ne? Sadece sıcak denizlere inmek mi, yoksa Türkiye’nin önünü kesmek mi?
Rusya, Suriye ve Ortadoğu’da süper güç olma hevesini test etmekle birlikte Türkiye’nin yükselişini durdurmak, dengelemek görevini de iyi icra etmektedir. Biliyoruz ki, Suriye sorununa çözüm, savaşın durdurulması, Astana süreci ve bu süreçte Türkiye’nin kilit rolüyle mümkün olmuştur.
Yeni anayasanın yazılması, muhalefetin de katılımıyla uzlaşı hükumetinin kurulması sürecinin hızlandırılması gerekirken, Rusya tarihî karakterine uygun olarak bütün pimi çekilmiş bombaları Türkiye’nin kucağına atarak, güç kullanmak yoluyla muhalefet ve Türkiye’yi devre dışı bırakarak askeri yöntemle Suriye sorununu çözmeye, Ankara’yı kendisine mahkûm bırakmaya çalışıyor.
Libya’da da yine Türkiye’nin karşısında konuşlanarak aslında tarihi misyonunu nasıl başarıyla icra ettiğini ortaya koyuyor.
Ortadoğu’da yaşananları Rusya-İsrail ilişkileri, küresel sermayenin Rusya üzerindeki etkileri bağlamında da değerlendirmekte yarar var. Ancak şanlı Türk Ordusu’nun, kökleri tarihin derinliklerine uzanan Türk devletinin İdlib ve Libya’daki bu oyunu bozacağına, er veya geç Rusya’nın Türkiye’nin bölgedeki kilit rolünü kabullenmek zorunda kalacağına eminim.
YAHUDİLER RUSYA’DA HEP ETKİN OLAGELDİ
Masonların ilk olarak Fransa’yı ele geçirdiği, ardından Amerika Birleşik Devletlerini kurduğu, sonra Çarlık Rusya’sını yıkarak SSCB’yi kurdukları bilinir. Kitabınızda masonların ilk locayı 1731’de kurduklarını, 18. asırdan itibaren çok etkili olduklarını belirtiyorsunuz. Sizce bu etki hâlen sürüyor mu?
Rus ekonomisi ve siyaseti üzerindeki Yahudi etkisi modern Rusya’yı anlamak için üzerinde geniş durulması gereken başka bir önemli konudur. Bu konuyla ilgili ayrıntılı bilgi sunmakta yarar var.
Yahudi tacirlerden ibaret yerleşimciler Hazarlarla Rusların temaslarına paralel olarak Ruslarla tanışmaya, ‘Kiyev Rusyası’ döneminden itibaren Rus şehirlerine gelerek yerleşmeye başlamışlardır. Rus knezleri hazinelerinin zenginleşmesi için Yahudilerin Rus topraklarındaki ticaretini teşvik etmiştir.
Eski Rus yıllığı Nestor, Kiyev’de museviliği kabul etmiş Türk kökenli Hazarların oluşturduğu Yahudi mahallesinden, zengin Yahudi tüccarların şehrin merkezinde evler inşa etmesinden bahseder.
XI –XII asırlarda baş veren isyanlarda özellikle halkın knez aileleriyle birlikte bu zengin Yahudi tüccarların evlerini yağmalayarak kendilerini öldürmeleri, Monamahın teşebbüsüyle Veçe’de toplanan knezlerin toplumdaki gerginliği azaltmak için Yahudilerin Rus topraklarından sürgün edilmesine yönelik kararlar aldıkları da yıllıkların bize verdiği ilginç bilgiler arasında yer almaktadır.
YENİDEN YAHUDİ MESELESİ
Altın Ordu döneminde Yahudilerin Rus topraklarındaki etkisinin azaldığını, Rus Ortodoks klişesinin İstanbul’dan bağımsızlığını ilan ettikten sonraki dönemde ise yine radikal tarikatlarla mücadele kapsamında Yahudi meselesinin tekrar gündeme geldiğini anlıyoruz. Yalancı Dmitriler zamanında yine Yahudilerin darbe ve isyan teşebbüslerinin merkezinde yer aldığına dair Rus tarihçilerinin verdiği bilgilerden bahsedebiliriz.
Hatta bu karışıklıklar ve Rus kilisesinden kopmalarda Yahudileri suçlu gören Romanovlar 1613 yılında iş başına geldikten sonra Yahudi tacirlerin Moskova topraklarına girişini yasaklamış, yalnız Ortodoks Hristiyanlığı kabul etmeleri halinde onlara Moskova’da oturma izni verilmiştir.
Çarlık idaresinin Rusya tarafından ilhak edilen Ukrayna topraklarında yeniden Yahudi meselesiyle karşılaştığını, köylü isyanlarında Yahudi zenginlerin hedef alındığını görüyoruz. Deli Petro’nun ölümü sonrasında II. Petro ve Anna İvanovna dönemlerinde Yahudilerin sarayda etkilerini artırarak tedricen Rus topraklarında ticaret yapma yetkisine sahip oldukları anlaşılıyor.
BEYAZ RUSYA’DA GİZLİ İSRAİL DEVLETİ
II. Katerina’nın 5 Aralık 1762 tarihinde yabancılara Rusya’da yerleşme hakkı tanıyan fermanından sonra Novorossiya başta olmak üzere Yahudi tüccarlarının Rus knezliklerinde ticaretlerini genişletmeye, Batı Avrupa topraklarından Rusya’ya yerleşmeye başladığı görülüyor. Reç Pospolita devletinin zayıflayarak parçalanmasından sonra Polonya Yahudileri âdetâ Rus topraklarına akın etmeye başlamışlardır.
1785 yılında çıkarılan şehir yönetimiyle ilgili yasada etnik ve dinî kimliğine bakılmaksızın herkese şehir yönetimlerinde temsil olunma imkânının tanınması Yahudilerin siyasi ağırlıklarının tekrar artmasına neden olmuştur.
1. Aleksandr zamanında senatör Derjavinin Beyaz Rusya’ya sefer ederek oradaki Yahudi yerleşim birimleriyle ilgili rapor hazırlaması, Yahudilerin gizli İsrail devleti kurması, Talmut yasalarıyla idare edildikleri yönündeki verdiği bilgiler, Çarlık yönetimini yeniden Yahudi meselesi üzerinde düşünmeye, onları dağıtarak farklı guberniyalara sürmek istikametinde karar almasına neden oldu.
RUSYA’DA ALTIN, PETROL VE PARA YAHUDİ’DEN SORULUR
Yalnız 1. Aleksandr, Napolyon ile paralel olarak Yahudi sermayesini yanında tutmak için onlara kendi dini yasalarıyla icmalarını kurma hakkı ve bazı başka imtiyazlar da tanımış oldu. 19. asrın ikinci yarısından itibaren hızlanan sanayi devrimiyle birlikte Yahudiler altın madenlerinden petrol sanayine kadar pek çok stratejik alanda Rusya’da söz sahibi olmaya başladılar. 2. Aleksandr’ın toprak, mahkeme ve askeri reformaları Yahudi sermayesinin Rusya üzerinde etkisini daha da artırdı.
DÜNYA SİYONİZM KONGRESİ’NE KATILAN 197 DELEGEDEN 66’SI RUSYA’DAN
Askeri ve mülkü okullarda okuyan Yahudi öğrencilerin sayısında hızlı bir artış gözlemlendi. Üniversitelerde kurulan gizli devrimci örgüt ve cemiyetlerde Yahudiler kritik roller üstlenmeye başladılar. Yahudi zenginlerinin de desteğiyle Yahudi devrimci gençler sol örgütlerin liderleri seviyesine yükseldi. 1897 yılında Teodor Herz başkanlığında Basel’de gerçekleştirilen Dünya Siyonizm Kongresi’ne katılan 197 delegeden 66’sı Rusya’dan katılmıştı.
İLK SİYONİST PARTİ RUSYA’DA KURULDU
1897 nüfus sayımına göre Rusya topraklarında 5 milyon 175 bin Yahudi yaşamaktaydı. Poaley-Siyon adlı ilk Siyonist Parti 1899’da Rusya’da kurulmuştur. Minsk’de dünya siyonizm kurultayı yapılmış, 1904-1906 senelerinde Siyonist-Sosyalist partiler kurulmuştur. Siyonizm’in önemli ideolojik silahlarından biri olan Marksizm, Rusya ve Avrupa’da günden güne etkisini artırmıştır.
Bu süreçle birlikte Avrupa ve Rusya’da Yahudi karşıtlığı eğilimi de artmaya başlamıştır.
3. Aleksandr’ın ekibinde yer alan devlet adamlarından N. İgnatyev, P. Kutaysov gibi şahsiyetler Yahudilerin ticaret ve sanayini büyük ölçüde kontrolleri altında tuttukları için toplumda onlara karşı nefretin artığını ifade ediyorlardı. Artık 20. asrın evvellerinde Rusya’daki büyük bankaların çoğu Yahudilerin elindeydi. Bazı bölgelerde onlara karşı yer yer katliamlar yapılsa da Slavyancı ekolün aydın ve yazarları başta olmakla Rus aydınlarının ekseriyeti bu tutumu yazılarında haklı göstermeye çalışıyordu.
Onların bazıları hatta Yahudilerin ülkeden kovulmasını, onlara mülk edinme hakkı verilmemesini öneriyorlardı. Üniversitelerde okuyan Yahudilerin sayısında sınırlamalar olmuştur.
Yahudi yazarların verdiği bilgilere göre 1881-1914 arasında Rusya’dan 1 milyon 980 bin Yahudi farklı ülkelere göç etmek zorunda kalmıştır.
Birinci dünya savaşında Yahudilere yöneltilmiş en büyük suçlamalardan biri Rusya’da yaşayan Almanlarla işbirliği yaparak ellerinde olan malları piyasaya sürmemek, ülkede açlık ve kıtlık oluşturmak yoluyla istikrarı bozmak ve halkı isyana teşvik olmuştur.
BOLŞEVİK DEVRİMİ ARDINDA YAHUDİLER VARDI
İlginçtir ki sol grupların da liderleri arasında Yahudiler ağırlıktaydı. 2. Nikola’ya sunulan raporlarda Moskova Petersbug, Sibirdeki silahlı devrim teşebbüsü gösteren kadet, eser gibi grupların ekseriyetine Trotski, A. Parvus, V. Şantser gibi Yahudilerin liderlik ettiği bildirilse de Nikolay alınacak önlemlerin ülke boyu Yahudi katliamlarına yol açacağı endişesiyle bu konuda adım atamamıştır.
Fakat Bolşevik devrimi sırasında 2. Nikolay’ın ona ve Ortodoks Rusya’ya karşı gerçekleştirilen bütün öldürücü eylemlerin arkasında Yahudi aklının durduğunu yakın etrafındaki kişilere ifade ettiği biliniyor.
20. asrın evvellerinden başlayarak Yahudilerin yaşadıkları kenar bölgelerden Moskova, Petersburg başta olmak üzere büyük şehirlere toplandıkları, ekonomide, siyasi teşekküllerde, liberalizm, demokrasi ve özgürlük yanlısı basında söz sahibi oldukları bilinen bir vakıadır.
Bolşevik devrimiyle birlikte Çarlık rejimini oluşturan elitlerin tasfiye edilmesi, yurt dışına kaçmasıyla birlikte boşluk oluştuğunu ve Yahudilerin bu boşluğu maharetle doldurmaya çalıştığını ifade edebiliriz.
Parti yöneticileri, entelektüeller, sanat adamları arasında Yahudi kökenliler oldukça etkin bir konuma yükselmiştir. Ünlü devrim liderleri G.E.Kamenev, Y.G.Şklovski, G.L Zinovyev, L.Trotski bunlar arasındadır.
Sosyalist örgütler, özelikle Bolşevikler arasındaki iç çekişmelerde, Stalin-Trotçki mücadelesinde Yahudilerin etkinliği hakkında kitapta bilgi verdik. Kızının da hatıralarından Stalin’in Yahudilere karşı olumsuz bir bakış açısına sahip olduğunu anlıyoruz. Stalin’in ölümünden sonra ülkenin ilim ve kültür hayatından karar verici siyasi mercilere kadar tekrar ciddi etki üretmeye başladıklarını görüyoruz.
YAHUDİ MASONLAR RUSYA’NIN HÂKİMİ
Sovyetlerde İ.Brodskiy, İ.Dunayevskiy, B.Golşteyn, Volfenzon, Sverdlin, K.Çukovskiy, V.Ginzburg, L.Zilber gibi halk sanatçısı, yazar, bilim adamı, tabip gibi tanınan ünlü isimler Yahudi kökenlidir. L.D. Landau, Y.B.Zeldoviç, A.F. İoffe gibi fizikçiler Sovyet nükleer silahının da mucidi olmuştur. SSCB’nin çöküşü sonrasındaki özelleştirme sürecinde Sovyet devletinin servetleri hesabına zenginleşen oligarşi grubunun içinde de yine Berezovski, Gusinski, Çubays gibi Yahudi kökenli önemli isimler ağırlıktadır.
Petrolden bankacılığa, sanayi, devlet ve medya yönetimine kadar Yahudi kökenlilerin Rusya’da ciddi bir ağırlığı vardır. Putin Rusyasının işte bu gerçeklikleri dikkate alarak, dengeleri gözeterek, küresel Yahudi lobilerinin, finans merkezlerinin gücünü hesaba katarak bölgesel ve küresel siyaset geliştirdiğini anlamak lazım.
RUSLARIN EFENDİSİ ROTHSCHİLDLER
Bazı kaynakların Rothschildlerin ABD’ye karşı denge oluşturması için Putin’le ittifak kurdukları yönündeki görüşler hakkında neler söylersiniz?
Rothschildler 19. asırdan itibaren Rus finans sektörü ve petrol sanayisinde hâkim konuma yükselmiştir. Özellikle 77-78 Rus- Osmanlı savaşı sonrasında Batum’un serbest ticaret limanı olması şartıyla Rusya’ya bırakılması bir nev’i bu liman şehrinin Rothschildlere bırakılması anlamına geliyordu.
Çünkü hızlı bir şekilde Bakü’den Batum’a demir yolu inşaatını gerçekleştiren Rothschildler Rusya’nın ciddi ihtiyaç duyduğu petrol taşıyan vagonlar getirerek Rusya ve Azerbaycan petrollerinin Avrupa pazarlarına taşınmasında kilit konuma yükseliyordu. Rothscildler bu dönemden itibaren hem de dünya siyonizm lobisinin hedeflerinin gerçekleştirilmesi acısından Rusya’da pozisyonlarının kuvvetli hale getirilmesine özel önem vermişlerdir.
FRANSA-RUSYA-İSRAİL ÜÇGENİNE DİKKAT
Çarlık Rusya’sının Rothscildlerle ilişkileri, Rusya’daki gizli faaliyetleri hakkında Rus arşivlerinde oldukça çok sayıda bilgi ve belgeler bulunmaktadır. Putin dönemine geldiğinde ise Rothscildler Rusya münasebetlerini özellikle İsrail–Rusya, Fransa-Rusya, Rusya ve küresel finans merkezleri ilişkisi, Rus sermayesi ve elitlerine yön veren çevreler kontekstinde incelersek bu ailenin Rusya üzerindeki etkisini sürdürdüğünü rahatlıkla ifade etmek mümkündür.
En son Macron’un Avrupa’nın güvenliğini Rusya ile birlikte kuralım beyanını, isterse de Netanyahu’nun Ortadoğu’da buna Rusya’nın kilit rolüne vurgu yapan sözlerini bu bağlamda değerlendirmek lazımdır.
Kitabınıza “Rusya’yı arşınla ölçmek akılla anlamak zordur” cümlesi ile başlıyorsunuz. Astana süreci ve Soçi mutabakatları ve sonrasında hiçbir sözünde durmayan, Suriye rejimi ve İran’ın masum insanları katletmesine havadan destek vererek Suriye halkını Türkiye’ye doğru kürüyen Putin Rusya’sını “Türkiye yeterinde doğru anlayamadı” diyebilir miyiz?
Tarihten günümüze bütün yönleriyle Rusya’yı daha iyi tanıma noktasında Türkiye’de yeteri kadar çalışmanın yapılmadığı ayrı bir konudur.
Fakat Ortadoğu’da sergilenen emperyal oyunlar, gerçekleştirilmek istenen sözde Kürt devleti, terör koridoru projesinin arkasındaki güçleri ve hedefledikleri Ortadoğu dizaynını, Türkiye’nin neden esas hedefe oturtulduğunu anlarsak Rusya’nın bölgede yapmak istediklerini, zor jeopolitik denklem içinde Ankara’nın kuşatmayı yarmak için uğraştığını daha iyi anlarız.
TÜRKİYE BÜTÜN TÜRK-İSLAM ÂLEMİNİN KARARGÂHIDIR
Amerika’nın müttefiki Türkiye’yi Suriye’de yalnız bırakarak Rusya’ya alan açtığını görmemek mümkün değil. Ankara Amerika’nın iç ve dış operasyonlarını bertaraf edebilmek için zaman zaman Rusya ile daha yakın işbirliğine mecbur olmuştur. Rusya tarihinin daha çok zorbalık ve kaba güç üzerinden inşa olunduğunu, ancak kendi çıkarlarına odaklandığını, paylaşmak istemediğini de unutmamak, buna göre politikalar belirlemek lazım. Türkiye bütün Türk-İslam âleminin karargâhıdır. O yüzden omuzlarındaki yük ağır, düşmanları da çoktur.
KGB DE AYNI DOĞRULTUDA ÇALIŞIYORDU
Rusya’nın medya stratejisini sorsak, neler söylemek istersiniz?
Rusya’nın medya stratejisiyle ilgili aşağıdaki hususların önemli olduğunu düşünüyorum.
- Rus istihbaratının küresel faaliyet istikametlerinden birisi de Sovyet döneminde olduğu gibi gerekli zamanlarda dezenformasyon ve algı oluşturabilmek için medya kuruluşları, ajanslar kurarak, dış basından kalemler devşirerek kamuoyunu Rusya’nın milli çıkarları doğrultusunda manipüle etmektir.
- Hedef ülkelerdeki kültürel-ideolojik eğilimlere, imkanlara göre oraya nüfuz edecek enstrümanlar üretmek Moskova için oldukça önemlidir.
- Kendi vatandaşlarıyla birlikte eski Sovyetler Birliği coğrafyalarından gelen vatandaşlar, onların kurduğu şirketler, medya kurumları, araştırma merkezleri üzerinden etki üretmeye çalıştığını, özellikle bazı kavramları kullandığını, cemaatlere, etkili şirketlere, radikal gruplara sızarak onları yönlendirmeye çalıştığını tahmin etmek mümkündür.
- Nitekim Sovyet döneminde de KGB’nin aynı hedefler doğrultusunda çalıştığını biliyoruz.