Mikrobu bulan hükümdar şeyhi: Akşemseddin

SAMET TINAS
Abone Ol

İstanbul’un fethi esnasında Fatih Sultan Mehmed Han’ın yanında bulunup kendisine manevî destek veren bir isim olarak tanırız O’nu. Tasvir edenler de çoğunlukla göbeğine kadar sakallı bir şekilde canlandırır veya resmederler. İlki eksik ikincisi yanlış bilgidir oysa.

Fatih Sultan Mehmed Han

İlkinden başlayalım… Osmanlı Devleti’nda seferlere iştirâk eden “ordu şeyhliği” diye bir müessese vardır. Ehl-i Sünnet anlayışını tasavvufî bir yorum ile benimseyen Osmanlılar seferlerinde manevî desteği ihmâl etmemiştir. Bu sebepten her sefere bir ‘ordu şeyhi’ katılmış; İstanbul’un fethinde de bu Akşemseddin Hazretleri’ne nasip olmuştur.

Diğer bilgi ise Akşemseddin’in köse olması sebebiyle yanlıştır. Hatta dergâhta bir iki Şemseddin olduğundan, çağırıldıklarında karışıyor; yüzünün sakalsız olması sebebiyle ‘Ak’şemseddin olarak ayırt ediliyordu.

Akşemseddin veya Ak şeyh diye meşhur olmuştur ancak asıl adı Şemseddin Muhammed b. Hamza’dır. Şam’da doğmuş olup Şeyh Şehâbeddin Sühreverdî’nin torunlarından Şeyh Hamza’nın oğludur. Baba tarafından nesebi Hz. Ebubekir’e kadar uzanmaktadır. Küçük yaşta Anadolu’ya gelmiş, iyi bir tahsil hayatından sonra Osmancık Medresesi’ne müderris olmuştur. Yine bu arada iyi bir tıp tahsili yapmıştır.

Gogol’ün Palto’su ile Âkif Emre’nin Paltosu
Gerçek Hayat

Rivayete göre Hacı Bayram-ı Velî’ye intisap etmeyi düşündüyse de vazgeçti ve şöhreti Anadolu’ya kadar yayılmış bulunan Zeynüddin el-Hâfî’ye intisap için Halep’e gitti. Fakat bir gece rüyasında, boynuna takılı bir zincirin Hacı Bayram’ın elinde olduğunu görünce Ankara’ya döndü. Akşemseddin sıkı bir riyâzet ve mücahededen sonra hilâfet aldı. Akşemseddin’in içinde çileye girdiği hücre bugün de Ankara Hacı Bayram Camii bodrumunda mevcuttur ve şeyhin adıyla anılmaktadır. Hacı Bayram-ı Velî’nin vefatından sonra irşad makamına geçmiştir.

İstanbul'un fethi

İstanbul’un fethi esnasında padişahın en sıkıntılı zamanlarında kendisine mektup yazmış ve günümüze kadar ulaşan bu mektupta fethin yakın olduğunu müjdelemiş ve başta Fatih olmak üzere bütün ordunun maneviyatını yükseltmişti. Fetih sonrası Ayasofya’da kılınan ilk Cuma namazının hutbesini de O vermişti. Bir ara koca Fatih tacı ve tahtı terkedip şeyhe bağlanmak ve ondan tarikat ahkâmını öğrenmek istemiş, bunun üzerine Akşemseddin büyük bir dirayet göstererek Fatih’in bu arzusuna engel olmaya çalışmıştı. Lâkin bunu başaramayacağını anlayınca Gelibolu üzerinden Anadolu yakasına geçerek Göynük’e dönmüştü.

  • Şeyhin az bilinen yönü ise kaynaklarda “tabîb-i ebdân” olarak geçmesidir. Devrinin iyi bir hekimi olarak şöhret kazanmış ve tıbba dair eserler kaleme almıştır.

En ilginci de Akşemseddin’in, tıp tarihinde ilk defa mikrop meselesini ortaya atmak ve hastalıkların bu yolla bulaştığı fikrini öne sürmekle, bu alanda kesin bilgiler veren Fracastor adlı İtalyan hekimden en az 100 yıl önce bu konuya ilk temas eden tabip olmasıdır.

Allah rahmet eyleye…