Meninski gibi...Dâvâsına adanacak dilciler aranıyor

ADEM BİLAL
Abone Ol

Evet,Osmanlı imparatorluğu Viyana kuşatması için hazırlık yaparken,Viyana’da tarihin en kapsamlı Türkçe sözlüklerinden biriyayınlanıyordu. Hatta Viyana kuşatması esnasında Meninski’ninmatbaası da büyük zarar görmüş, çıkan bir yangın matbaadakipek çok basılmış eseri ve bu arada yayına hazırlanan tekciltlik Latince-Türkçe sözlüğe ait müsveddeleri telef etmişti.

Meninski neticede bir Cizvit papazıydı. Eğitimini Cizvitlerin kalesi olan Roma’daki Collegio Romano’da almış, ünlü Şark uzmanlarının yanında özel olarak yetiştirilmişti. Bu sözlüğü elbette Türkçeye duyduğu sevgiden dolayı telif etmemişti. Ömrünü niçin bu işe vakfettiğini kitabının önsözünde şöyle anlatacaktı: “Kitabıma Şark Dilleri Hazinesi adını verdim, çünkü bu başlık ancak bir Sezar’a, Avusturya Sezar’ına yakışır. Çünkü sen Sezar’sın. Atalarının eski toprakları olan Şark, umudunu sana bağlamıştır.”

Fransuva Mesinyen yahut Menin, genel kabule göre 1623 yılında Fransa’nın Lorraine bölgesinde Totainville kasabasında doğdu. Polonyalı Türkolog Stanislaw Stachowski ölüm belgelerinde doğum tarihinin 1620 olarak yazılı olduğunu söyler. Çok parlak ve zeki bir öğrenci olarak daha küçükken dikkatleri üzerine çekti. Yetenek avcısı Cizvitler onu Roma’ya gönderdiler. Burada Şark dilleri uzmanı Rahip Giattini’nin yanında özel olarak yetiştirildi; Arapça, Farsça ve Türkçe öğrendi.

Polonyalı Prens Michal Kazimierz Radziwill’in bir Roma seyahati esnasında genç Fransuva ile tanışması dönüm noktası oldu. Fransuva’nın dil yeteneğinden oldukça etkilenen Prens, genç adamı ikna edip Varşova’ya götürdü. Burada annesi Fransız olan Polonya Kraliçesi Ludwika Maria Gonzaga’nın etrafında kümelenmiş hayli kalabalık bir Fransız diasporası zaten mevcuttu. Bu, her açıdan Fransuva için ayrı bir talih oldu. Fakat kısa sürede Lehçe öğrenmeyi ihmal etmedi. Hatta 1649 yılında Lehçe bir gramer kitabı kaleme aldı. Dil yeteneği bilhassa Türkçe biliyor olması, İstanbul ve Kırım’a elçi olarak gönderilen W. Bieczynsky’nin maiyetine girmesini sağladı.

Genç Fransuva İstanbul’da

Genç Fransuva, Bieczynsky’nin maiyetinde tercüman olarak 1653 yılında İstanbul’a ayak bastı. Talihi burada da yaver gitti. Osmanlı sarayındaki Polonyalı mühtedi Ali Ufkî Bey ile tanıştı. “Mecmua-i Sâz ü Söz" adlı nota ve güfte mecmuasının müellifi, Türk mûsikîsinin önde gelen ustalarından Ali Ufkî Bey’e mülâzemet ederek Türkçesini çok ileri seviyeye taşıma imkânı buldu. Bununla da yetinmedi.

Ali Ufki bey

İlerlettiği Türkçesi ile halkın içine girdi, Türk kültürüne ve diline tamamen nüfuz etmeye çalıştı. Tercümanlık vazifesinde öyle başarılı oldu ki, iki yıl sonra Polonya’nın İstanbul’daki baş tercümanlığına terfi etti.

Daha sonra bir müddet için başkent Varşova’ya geri çağrıldı. İstanbul’a geri döndüğünde ise Polonya Büyükelçisi unvanını taşıyordu. Hizmetlerinden dolayı Polonya vatandaşlığı ile şereflendirildi, asalet unvanı verildi, Menin olan soyadı Meninski’ye çevrildi.

1661 yılında Avusturya devletinin hizmetine giren Meninski, Birinci Leopold’un danışmanı ve saray tercümanı oldu. İstanbul’da maslahatgüzarlık görevinde bulundu, Kudüs’ü ziyaret edip unvanları arasına bir de Kudüs şövalyesi unvanını ekledi. Daha sonra hariciye işlerinden emekli olup Viyana’ya yerleşti ve kendini tamamen telif işine verdi.

Bir opus magnum doğuyor

Alanında opus magnum olarak gösterilen “Thesaurus Linguarum Orientalium / Şark Dilleri Hazinesi” adlı çift sütün halindeki 3040 sayfalık muazzam Türkçe-Arapça-Farsça sözlüğü 1680 yılında Viyana’da bastırdı. Basım masraflarını bizzat Avusturya hükümdarı Leopold üstlenmiş, Viyana’nın Rossau semtinde özel olarak kurulan matbaa için Nürnberg’den Johann Lobinger usta getirilmişti.

  • Evet, Osmanlı imparatorluğu Viyana kuşatması için hazırlık yaparken, Viyana’da tarihin en kapsamlı Türkçe sözlüklerinden biri yayınlanıyordu. Hatta Viyana kuşatması esnasında Meninski’nin matbaası da büyük zarar görmüş, çıkan yangın matbaadaki pek çok basılmış eseri ve bu arada yayına hazırlanan tek ciltlik Latince-Türkçe sözlüğe ait müsveddeleri telef etmişti.

Meninski neticede bir Cizvit papazıydı. Eğitimini Cizvitlerin kalesi olan Roma’daki Collegio Romano’da almış, ünlü Şark uzmanlarının yanında özel olarak yetiştirilmişti. Bu sözlüğü elbette Türkçeye duyduğu sevgiden dolayı telif etmemişti. Ömrünü niçin bu işe vakfettiğini kitabının önsözünde şöyle anlatacaktı.

Avusturya hükümdarı I.Leopad

‘Şark umudunu sana bağlamıştır’

“Kitabıma Şark Dilleri Hazinesi adını verdim, çünkü bu başlık ancak bir Sezar’a, Avusturya Sezar’ına yakışır. Çünkü sen Sezar’sın. Atalarının eski toprakları olan Şark, umudunu sana bağlamıştır.”

Birinci Leopold, uyduruk Mukaddes Roma İmparatoru sıfatını taşıyor ya; Osmanlı’nın hâkimiyeti altındaki toprakların neredeyse tümü de eski Roma sınırları içerisinde. Yani diyor ki, ben kitabıma Şark Dilleri Hazinesi adını verdim. Çünkü bir gün gelecek, sen Roma’nın varisi olarak Osmanlı’yı dize getirip tekrar Şark’a hâkim olacaksın.

Mukaddes Roma bahsine fazla girmeye gerek yok. Voltaire’in meseleye ilişkin sözünü verelim yeter. Bakın, Almanların bu iddiasıyla Fransız filozofu nasıl dalga geçiyor.

“Ce corps qui s'appelait et qui s'appelle encore le saint empire romain n'était en aucune manière ni saint, ni romain, ni empire.”

  • Türkçesi şöyle:
  • “Şu kendisine Mukaddes Roma İmparatorluğu diyen ve demeye devam eden güruh yok mu, bu güruh ne mukaddes, ne Roma, ne de imparatorluk."
  • Fakat Meninski’deki şu adanmışlığa bakar mısınız?

Adam Türk’ün diline, kültürüne, bütün hayatına nüfuz edebilmek için yıllarca İstanbul’dan Arap çöllerine değin Osmanlı topraklarını arşınlıyor ve ömrünü vakfedip Türkçe’nin en büyük sözlüklerinden birini hazırlıyor. Önsöz kısmına da işte bunları yazıyor.

Hâl-i pür melâlimiz

Peki, bizde vaziyet ne durumda? Macar İbrahim Müteferrika’nın matbaasında basılan ilk eser diye pek övündüğümüz Vankulu Lügati, asırlar önce yaşamış İsmail el-Cevheri’ye ait Tac-ül Lüga isimli meşhur Arapça lügatin tercümesi. Dilimizin en kapsamlı sözlüklerinden Okyanus namıyla maruf Kamus-ul Muhit de tercüme. Asırlar öncesinin âlimlerinden Firûzabâdî’ye ait. Ocak 2020’de Türkiye Bilimler Akademisi tarafından nihayete erdirilen 10 ciltlik Tarihi ve Etimolojik Türkiye Türkçesi Lügati’ni yine Meninski gibi Viyanalı bir âlime, Andreas Tietze’ye borçluyuz.

Ali Emirî Efendi

Dilimize ait ilk ve en mühim sözlük olan Divanu Lügat-it Türk’ü, nasıl mutlu bir tesadüf eseri bulduğumuzu hatırlayalım. Eski Maliye Nazırı Vânizâde Nazif Paşa’nın yakını olan hanımefendi Sahaf Burhan Bey’e getirmese, o da Ali Emirî Efendi gibi işin ehline gösterme zahmetine katlanmasa kim bilir, belki de British Museum’un kapısını çalacaktık.

Niye Meninski’nin hayatını hikâye ettiğimiz anlaşılmıştır inşallah. Zira Türkiye’nin eksiği tam da bu. Meninski gibi dâvâsına adanacak dilciler aranıyor!