Mariupol ve unutulan bir Türk toplumu

HABER MASASI
Abone Ol

Uzun yıllar Azerbaycan Folklor Enstitüsü’nde yöneticilik görevini yürüten Ali Şâmil Hüseyinoğlu’nun yol izlenimlerini anlatan iki kitabını herkese tavsiye ederiz. İlki, 2021 yılında Folklor Enstitüsü yayını olan “Parçalanmış Türkistan’ı Gezerken.” Kitap, yazarın Türk dünyasındaki sempozyumlara katılmak amacıyla Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Türkmenistan’a yaptığı seyahatlerde başından geçen hâdiseleri, bu ülkelerin geçmişiyle bugünkü sosyal ve siyasi ahvâlini, Türkistan coğrafyasında yaşayan halkın niçin birlik olamadığını ve daha birçok meseleyi dile getirmek üzere kaleme alınmış.

İkinci kitap ise 2022 basımı olan “Yol Defterimden.” Bu kitap da yine sempozyumlar vb. ilmî toplantılar vesilesiyle yazarın Kuzey Kafkasya, Ukrayna, Moldova ve Güney Kore seyahatlerine dair notlardan oluşuyor. Her şeyden önce Ali Şâmil’in iyi bir gözlemci olduğunu, eski Sovyet coğrafyasındaki Türk topluluklarına dâir gözlemlerinin kesinlikle okunması gerektiğini söyleyebiliriz.

Mariupol Rus bombalarıyla harabeye döndü.

“Yol Defterimden” kitabının 24. sayfasını açtığınızda ise enteresan bir bölüm dikkat çekiyor. Latif ve şirin Azerbaycan Türkçesi ile kaleme alınan satırlar, Anadolu Türkçesi ile tastamam şöyle diyor:

Ali Şâmil Hüseyinoğlu’nun burada bahsettiği Kafkasya Urumları. Ağırlıklı olarak Gürcistan’ın güneyinde yer alan Kvemo Kartli bölgesinde bulunan Tsalka (Parmaksız) şehrinde yaşayan ve son yirmi otuz senedir yoğun bir göç ile Yunanistan’a yerleşip, neredeyse hiç kalmayan bir toplumdan bahsediyoruz. Rus devleti, bu insanlara Çarlık döneminden bu yana Yunan muamelesi yaptığı gibi okullarda anadil olarak Yunanca dersler okuttu. Ağır bir şekilde Yunanlılık bilinci aşıladı. Oysa bu toplum Kıpçak-Oğuz karışımı Türklerden oluşuyor. Atadan, dededen Türk oldukları için de son derece temiz bir Türkçeleri var. Rusların bütün çabalarına rağmen Türkçeyi konuşmaya devam ettiler. Ta ki Sovyetler çöküp Yunanistan’a göç başlayıncaya kadar...

Mübadele ile Anadolu’dan Yunanistan’a göç eden Karaman ve Kıpçak Türklerinin başına ne geldiyse, Kafkasya’dan göçen Urum Türklerinin başına da bugün maalesef aynısı geliyor. İlk nesil Türkçe konuşmaya devam etse de, ikinci nesilden itibaren ağır bir şekilde Yunanlılaşma kaçınılmaz oluyor.

Kitabın 204. sayfasında ise Ukrayna coğrafyasına uzanıyoruz. Ali Şamil’in Ukrayna yolculuğu esnasında eşi ile girdiği diyalog, üzerinde durmayı ayrıca hak ediyor.

  • Türkçe konuşan Urumlular
  • "Resmi istatistikte Yunan yani Grek olarak kayıtlı olan bu insanlar kendilerine “Urumlu” diyorlar. Sıradan Urumlular ile sohbetimiz hoş geçiyor. Coşku içerisinde destanlardan parçalar, nağıllar/halk hikâyeleri, atasözleri okuyorlar. Ses kayıt cihazım olmadığı için söylediklerini kalemle yazmaya çalışıyorum.
  • Hayatına Türkçe konuşarak başlayan, okula gidene kadar birçoğu esasen Türkçe konuşan, kilisede Ortodoks papazın okuduğu duayı anlamayan bu topluma, benim doğduğum bölge olan Gökçe’de yaşayan Türkler ve Ermeniler ‘Urumlular’ diyorlar. Gürcüler ise onları ‘Berzen’ olarak adlandırıyor. Yanılmıyorsam, bu Gürcü dilinde “yeni gelen” demek. Hayırda şerde, evde sokakta birbiriyle Türkçe konuşan bu halkta öyle bir fikir oluşmuş ki, tarihin hangi dönemindeyse bir vakitler Yunanca konuştuklarını düşünüyorlar. Güya Osmanlılar, Bizans’ı yendikten sonra bunlara şart koşmuşlar. Ya dininizi, ya da dilinizi değiştireceksiniz demişler. Urumlular da dinlerine bağlı olduklarından dillerini değiştirmişler.
  • Urumluların okumuşları ile yakınlık kurmamızın ise bir imkânı yok. Türk karşıtı görüşlerine, gerçekler vasıtasıyla cevap vermeye kalktığımızda kabul etmek istemiyorlar. “Osmanlı devletinde yaşayan Yunanlıların hiçbiri dilini değiştirmediği halde siz niçin değiştirdiniz” sorusuna, ciddi ve mantıklı cevap verme yerine seslerini yükseltip öfkeleniyorlar, 19. ve 20. yüzyıllarda Rusya’da neşredilmiş kitaplara dayanarak beni inandırmaya çalışıyorlar. Fakat Osmanlı Sultanlarının, Urumluların dilini değiştirmesi hakkında geçerli/resmî bir delil ve kaynak gösteremiyorlar.
  • Osmanlı devletinde İslâm’ı kabul edenlerin cizye vergisinden muaf olduğunu, dilini değiştirip dinini koruyanlara ise hiçbir vakit karışılmadığını defalarca söyledim. “Mâdem öyle, cizyeden kurtulmak için Urumlular dinlerini değiştirselerdi, niçin dillerini değiştirdiler” soruma cevap sadedinde sinirleniyorlar. Açıkça görüyorum ki, Urumlular da Gagavuzlar, Çuvaşlar, Kreşni Tatarları ve başka toplumlar gibi Hristiyan inancına sahip Türklerden ibaret. Ancak Rusya ve Avrupa devletlerinin uzun zamandır yürüttüğü propaganda onlarda Türklere karşı bir nefret oluşturmuş.

Urum Türkü teyzemiz.

Mariupol diye bir şehir

Ukrayna savaşı başladı başlayalı dünyanın gözü kulağı âdeta bir şehre kilitlenmiş durumdaydı. Üç ay boyunca sınırlı imkânlarıyla Ruslara direnen şehir, son olarak Azovstal çelik fabrikasının düşmesiyle düşmanın eline geçse de, şimdiden adını savaşın kahramanları arasına yazdırmış durumda. Direniş ve kahramanlık ne kadar büyük olduysa, düşmanın acımasız bombardımanı ve sivil kayıplar da o denli büyük oldu. Peki, Ukrayna’nın medar-ı iftiharı olan Mariupol şehrinde hangi millet yaşıyor, bunu düşündünüz mü?

Bir kere şehrin 1779 yılında kurulduğunu, 1770’e kadar Kırım dolayısıyla Osmanlı toprağı olduğunu bileceğiz. Kazaklar burada tutunmaya çalışsalar da kalıcı olamamışlar, Tatar baskınlarıyla her defasında ezilip gitmişler. Şehir, 1779 yılında Rus İmparatoriçesi Maria Feodorovna’nın adına ithafen kuruldu deniyor ya, işin hikâye tarafı bu.

  • Ukrayna kimin yurdu?
  • “Yol boyu Türk menşeli çay, dere, tepe ve arazi isimlerine rast geliyorduk. Bunların çokluğu, eşimi şaşkınlığa düşürdü. ‘Ukrayna’da, Türk menşeli yer isimleri neden bu kadar çok?’ diye sorduğunda, ‘Çünkü buralarda bir zamanlar Kıpçak ve Hun atalarımız at oynattılar’ cevabını verdim. Hâlâ şaşkınlıkla bakmaya devam edince ilave ettim. ‘Tarih dersinde okuduğun İskitlerin ve Polovetslerin/Kumanların yaşamış olduğu yerlere doğru yol alıyoruz. Onlara rast gelmesek de buralara vurdukları mühürlere; yer isimlerine, Kazaklaşmış, Ukraynalı olmuş ve Urumlaşmış torunlarına rast geliyoruz.”

Yerlisi Urum Türkü

Azovstal çelik fabrikası Avrupa'nın en büyüğüydü.

Peki, Mariupol adı nereden geliyor? Kırım Hanlığı’nın başkenti Bahçesaray’ın Mariampol mahallesinden. Müslüman toprağındaki bir Ortodoks yerleşimi burası. Bir miktar Yunan asıllı bulunsa da, halkın çoğunluğu Türkçe konuşan Urumlardan oluşuyor. Rusya 1779 yılında Mariupol şehrini kurunca, Mariampol başta olmak üzere Kırım’da ne kadar Ortodoks varsa şehre yerleşmesini emrediyor. Zorunlu bir iskân politikası uyguluyor yani. 20. yüzyılda çelik fabrikası ve diğer endüstri tesisleriyle dışarıdan hatırı sayılır göç alsa da şehrin ilk sakinleri ve yerlileri, Urum Türkleri.

Mariupol’daki Urum Türkleri, Kafkasya’daki kardeşleri gibi toplu bir şekilde Yunanistan’a göç etme tehlikesiyle karşı karşıya kalabilir. Savaş dolayısıyla gidenler oldu zâten. Yunan devleti bunları bilhassa Türk sınırına yakın bölgelere yerleştiriyor. Türkiye’ye karşı Türklerden bir set çekiyor yani. Tıpkı geçmişte olduğu gibi. Sayıları da az buz değil. 150 ila 200 bin gibi bir rakamdan söz ediliyor. Durumun vahâmetine bir örnek verirsek; bakın şu teyzenin Yunan olduğu yazılı mesela.

Bugünkü Yunanistan nüfusunun yaklaşık beşte birini, mübadele ile giden Karaman ve Kıpçak Türklerinin oluşturduğu söyleniyor. Yakın zamanda göçen 50- 60 bin nüfusluk Kafkas Urumu’na, şimdi bir de 200 bin kişilik Ukrayna Urumu’nun eklendiğini düşünün. Kendi insanına sahip çıkmayan, düşmana kaptıran kaç millet vardır sizce?