Mandalinalar: yükselen değer-siz faşizm

MEHMET ÖNDER
Abone Ol

Salgınla birlikte durulan suların yeniden kaynamaya başlaması insanoğlunun kendiyle meşgulken ‘öteki’ne ne kadar uzak olduğunu çok acı bir şekilde gösteriyor. Batı’nın ünlü düşünürlerinin bu kendilik ve öteki ayrımına dolayısıyla da faşizme dair korkularında haklılık payı olduğunu üzülerek yeniden görüyoruz.

Zaza Urushadze

Korona süreciyle birlikte ‘faşizm yükselişe mi geçecek?’ sorusu çok sık sorulmaya başlandı. Soğuk savaş sonrası toplumları bölüp parçalamak adına yeniden işlevli bir araç haline gelen faşizm, ne yazık ki arkaik bir utanç olmaktan çıkıp günümüze taşınan bir gerçeğe dönüştü. Bugün tüm dünyada ırkçı ve faşizan yaklaşımlar, yükselen bir değer haline geliyor.

Başta coğrafyamız ve Orta Doğu olmak üzere toplumları millet idiyeti ya da mezhep ayrımı gerekçesiyle bölmek isteyen akıl, kana boğduğu topraklardan kaçan göçmenler üzerinden ırkçı bir dil geliştirerek faşizmin ateşini harlıyor.

Sözde salgınla birlikte durulan suların yeniden kaynamaya başlaması, insanoğlunun kendiyle meşgulken ‘öteki’ne ne kadar uzak olduğunu çok acı bir şekilde gösteriyor. Batı’nın ünlü düşünürlerinin bu kendilik ve öteki ayrımına dolayısıyla da faşizme dair korkularında haklılık payı olduğunu üzülerek yeniden görüyoruz. Bu gelişmeleri takip ederken 2014’te karşılaştığım, sonra pek çok defa seyrettiğim; sinema dersi verdiğim atölyelerde katılımcılara seyrettirdiğim ve üzerine uzun uzun konuşup özeleştiriler yaptığımız bir film geldi aklıma. Yönetmeni, 2019 yılında genç yaşta hayatını kaybetti ama arkasında ırk asabiyesi ve militarizmin anlamsızlığını çok sade bir üslupla sunan Mandalinalar’ı bıraktı. Sizlere Gürcistan’dan tüm dünyaya “durun kalabalıklar, bu yol çıkmaz sokak” diyen Mandalinalar filminden bahsedeceğim.

Ötekiyle Anlaştığımız Film

Zaza Urushadze, Mandalinalar filmiyle 29. Varşova Film Festivalinde ''En İyi Yönetmen Ödülü''yle, 87. Akademi (Oscar) Ödülleri'nden ''Yabancı Dilde En İyi Film'' kategorisinde adaylıkla ve çeşitli festivallerden toplam on bir ödülle ayrıldı.

2012 Gürcistan-Estonya ortak yapımı bir savaş filmi olan Mandalinalar (Tangerines), yönetmen Zaza Urushadze'nin beşinci filmi. Yönetmen diğer dört filmiyle adını duyuramamış olsa da Mandalinalar filmiyle 29. Varşova Film Festivalinde "En İyi Yönetmen Ödülü"yle, 87. Akademi (Oscar) Ödülleri'nden "Yabancı Dilde En İyi Film" kategorisinde adaylıkla ve çeşitli festivallerden toplam on bir ödülle ayrıldı.

Mandalinalar, 90’lı yılların başında başlayan Gürcü-Abhaz savaşı sırasında Estonya’nın bir köyündeki iki komşunun yaşadığı hikâyeyi konu alır. Savaş başlayınca İvo ve Margus adlı iki arkadaş dışında, bütün köy halkı Estonya’ya kaçar. İkilinin tek uğraşı mandalinadır. Margus'a göre savaşın takma adı "Turunç Savaşı"dır. İvo ve Margus'un savaşın ortasında sürdürdükleri bu ortaklık, yakın bir bölgede yaşanan çatışma sonucu farklı bir boyut kazanır. Ağır yaralı olarak buldukları Gürcü asker Niko ve Çeçen asker Ahmed'i kurtarıp İvo'nun evine götürdüklerinde savaş dışarıdaki bir gerçeklik olmaktan çıkar ve evin içine, ilişkilere yansıyan bir değişken olur.

  • "– Derdin ne genç adam? Sürekli öldürürüm, öldürürüm... Bu hakkı sana kim verdi?
  • + Savaş.
  • – Budala."

"Hilâfet kırmızı haritaya mâni oluyordu"
Gerçek Hayat

Çeçen asker Ahmed, paralı asker olarak bölgeye savaşmaya gelir. Ahmed ve Gürcü asker Niko, devletlerin ya da sistemlerin militarist-faşist politikalarıyla yetişmiş gençlerdir. Filmde yıkımın, kötülüğün, fenalığın öznesi konumundadırlar. Bu yıkıma ve kavgaya ev sahipliği yapan İvo, kalbinin ve aklının dengesini kurabilen, kibirden uzak, cesaretiyle güven veren bir karakterdir. Ahmed ve Niko’nun karşısında ideal olanın, "bilgeliğin" (burada İvo'nun tıpkı Hz. İsa gibi marangoz olması, yönetmenin bilgeliği ve bilgiyi kendi inancıyla yorumlama biçimi de diyebiliriz) sembolüdür. Askerlerden biri güçlü bir öfkeyle hareket ederken, diğeri milliyetine bağnaz bir idiyet kurar ve her ikisi de kendi eylemlerinin doğruluğuna inanır. Yönetmen Urushadze ise İvo gibi bir denge öznesini ortaya koyarak, seyirciye askerlerin eksikliğini, aklın ve kalbin birlikteliğinin gereğini ustaca gösterir.

İyiye Dair Ümit: Turunçlar

Çatışmaların ve savaşın kasvetli, gürültülü ve karışık ortamında, görüntü Yönetmeni Rein Kotov, turuncu ve yeşilin ahenkle birbirine karıştığı mandalina bahçelerini hayatın huzurla akışına bir delil gibi sunar.

Çatışmaların ve savaşın kasvetli, gürültülü ve karışık ortamında, görüntü Yönetmeni Rein Kotov, turuncu ve yeşilin ahenkle birbirine karıştığı mandalina bahçelerini hayatın huzurla akışına bir delil gibi sunar. Bu bahçelerde seyircinin ruhu sükûnet içinde gezme fırsatı yakalar. İvo'nun evinde gördüğümüz kuzine, kuzine üzerindeki çaydanlık, biraz ekmek ve peynir, küçük bir radyo, basit eşyaların zarafetiyle donatılmış odalar, mutfak raflarındaki tabak çanak yerleşimi, tezgâh üzerinde duran turşu kavanozları, İvo’nun kendine kurduğu samimi ve sade hayat savaşının içinde iyiye dair beslenen umutların adeta sembolleri gibidir.

İnsan hakikatte neyi biriktirir?
Gerçek Hayat

Sanat filmlerinde, hayatta olduğu gibi sert kırılmalara sebep olan bir mesele vardır; insanın kendi gerçekliğinin dışına çıkması. Bu durum, nesnel gerçekliğe kendini kapatmış, kurmaca-sanal bir gerçeklik oluşturup ona inanmış insanın, gerçeğin sert duvarına çarpma hali olarak özetlenebilir. Bu çarpışma bazı durumlarda kaçınılmazdır, özellikle savaşın yakınlarında yaşayan insanlar için bu kırılma mutlaka gerçekleşir, tıpkı Mandalinalar’da olduğu gibi. Askerlerin militarist-faşist benlikleri; İvo'yu, Margus'u ve birbirlerini tanıdıkları anda yani bir başka doğruya şahit oldukları anda çözülmeye başlar. Bu çözülme filmdeki en önemli kırılma noktasıdır.

Bir Barış Ütopyası

Yönetmen ''barış'' temasını güçlendiren hadiseleri, bahsedilen kırılmadan sonra, seyirciye daha cömert sunar.

Yönetmen "barış" temasını güçlendiren hadiseleri, bahsedilen kırılmadan sonra, seyirciye daha cömert sunar. İlerleyen sahnelerde büyük bir patlama sesinden sonra Margus'un evinin tamamen yandığı görülür. Gürcü askerlerin yanlışlıkla evi bombaladığı düşünülür. Böylece yönetmen barışı istemeleri için, karakterlere (İvo, Margus, Ahmet ve Niko’ya) ortak bir kayıp, acı verir. Artık "İvo ile Margus’u savaştan korumak" gibi karakterleri bir araya getiren ortak bir amaç oluşur.

Film ilerledikçe bu dörtlünün savaştan kurtulup huzurlu hayatlarına adım atışını görmek isteriz ama öyle olmaz; Çeçenler İvo'nun evine geldiklerinde, kendi yandaşlarının Ahmed'in ölüm emrini vermesi ve Niko'nun düşmanı için hayatını tehlikeye atarak beklenmedik şekilde ölmesi, karakterlerdeki aydınlanmanın en müşahhas delilidir.

Sonlara gelindiğinde yönetmen Zaza Urushadze kendi "ideal barış ütopyası"nı, filmin en başarılı sahnelerinden biriyle ortaya koyar.

  • -Yani oğlunu Gürcüler mi öldürdü?
  • -Evet, ama ne fark eder ki?
  • -Nasıl yani? Oğlunun mezarının yanına bir Gürcü gömdün?
  • -Ahmed, fark eder mi?
  • -...
  • -Cevap ver!
  • -Hayır, fark etmez.

Filmin son diyalogları bize merhum Mehmet Akif’in o ders niteliğindeki dörtlüğünü hatırlatıyor...

  • “Ne Araplık, ne Türklük kalacak aç gözünü!
  • Dinle peygamber-i zişanın ilahî sözünü!
  • Ayrılık hissi nasıl girdi sizin beyninize?
  • Fikri kavmiyeti şeytan mı soktu zihninize?”