Macron kafatası iade etmekle kurtulamaz - Cezayir’e Şeyh Ahmed’in ruhu gerek

SÜLEYMAN ŞAHİN
Abone Ol

Cezayir, 24 aziz şehidin kafatası ülkeye geldi diye elbet sevinsin, mevzu bu değil. Mevzu, bu aziz şehidlerin kafa yapısının, direniş ruhunun ülkeye ne zaman hâkim olacağı. Şeyh Ahmed’in kafatası şu an Cezayir’de... Peki, Şeyh Ahmed’in direnişçi ruhu nerede?

Macron Fransa cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önce, henüz adayken 14 Şubat 2017’de bir Cezayir ziyareti yapmıştı. Bu ziyarette Cezayir'in Eş-Şuruk televizyonuna konuşmuş, Fransa'nın Cezayir'deki 132 yıllık sömürge yönetimi boyunca yaptığı zulümler gündeme gelince “Bu bir suç, insanlığa karşı işlenmiş bir suç. Gerçekten barbarca. Bu fiilleri işlediğimiz kişilerden özür dileyip yüzleşmek zorunda olduğumuz bir geçmişin parçası. Bu geçmişi halının altına süpüremeyiz” ifadelerini kullanmıştı.

‘Macron Omurgasız Biri’

Fillon ve Macron seçim afişleri

Bu sözleri duyan cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki rakibi, 2007-2012 yılları arasında başbakanlık görevinde bulunmuş François Fillon, Macron hakkında aynen şöyle demişti:

“Tarihimize karşı duyulan bu nefret, bu sürekli pişmanlık hali bir cumhurbaşkanı adayına hiç yakışmıyor. Ayrıca Bay Macron daha geçenlerde sömürgeciliğin olumlu yönlerinden bahsedip duruyordu. Bu da Emmanuel Macron'un omurgasız biri olduğunu gösteriyor. O, sadece insanların duymak istediklerini söylüyor.”

Fillon haksız sayılmazdı. Macron 2016 Ekiminde Le Point gazetesine verdiği mülakatta Fransa'nın Cezayir'deki sömürge yönetimi hakkındaki düşüncesini şu sözlerle dile getirmişti:

  • “Evet, Cezayir'de işkence vardı. Fakat o vakitler orada bir devletin, bir zenginliğin, bir orta sınıfın varlığı da görmezden gelinemez. Sömürgeciliğin gerçeği işte bu. Hem medeniyet, hem de barbarlık unsurları bir arada mevcut.”

Her Zamanki Medeniyet Teranesi

İstanbul Sözleşmesini adam gibi okuyun - Amaç: Transeksüel, eşcinsel bir toplum inşası
Gerçek Hayat

Cezayir'de söylediklerinden dolayı Macron'u eleştiren ırkçı Ulusal Cephe’nin başkan yardımcısı Florian Philippot da zaten Le Point mülakatındaki sözlerin bir benzeriyle Macron'a karşılık verecekti.

  • “Bay Macron! Yollar, hastaneler, Fransız dili ve kültürü mü insanlığa karşı suç? Bırak artık şu pişmanlık ifade eden sözleri!”

Le Point’e “medeniyet de götürdük yani” demişti ya, ırkçılar da aynı şeyi söylüyordu. Bu arada henüz adayken özür dilemekten bahseden Macron, Cumhurbaşkanı seçildikten sonra 6 Aralık 2017’de yaptığı Cezayir ziyaretinde ise bakın, ne diyordu:

''Yaptıklarımızı kabul etmemiz lazım ama Cezayir gençliği sadece geçmişe bakarak yaşayamaz. Geleceğe bakmak ve yeni istihdam yaratmak lazım. Ben buraya geçmişi yargılamak için gelmedim. Bugün için geçmişi mazeret göstermeyin. Benim Fransa-Cezayir ilişkileriyle ilgili vizyonumun geçmişle hiçbir bağlantısı yok. Yeni bir hikâye yazıyoruz.''

Özür Dilememek İçin Kırk Takla

Paris'teki İnsan Müzesi'nde Cezayirli şehidlere ait kafatasları

Şu sıralar yargıyla başı dertte olan Fillon’un kulakları çınlasın. Ne omurgasızlık ama! Kim bilir, belki de mesele Elysee sarayının rahat koltuklarıdır. Neden derseniz, 2012 yılında zamanın Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande da ülkesinin Cezayir'deki sömürge günlerini “haksız ve acımasız” olarak nitelemiş ve fakat o beklenen özür yine de gelmemişti. 1962 yılından bu yana Cezayir insanı öfkeli. Elbette yeterli değil, ancak Fransa'nın en azından kuru bir özür dilemesini bekliyor.

  • Peki, Fransa ne yapıyor? Her zaman topu taca atarak işin içinden sıyrılmaya çalışıyor. Nitekim Macron da öyle yaptı. 6 Aralık 2017’deki Cezayir ziyaretinde ''Geçmişi bırakalım, geleceğe bakalım'' dedikten sonra Cezayir halkının ağzına bir parmak bal çalmayı ihmal etmedi.

2 Bin Kesik Baş

Fransa’nın Cezayir’i işgal ettiği yıllardan kalma elinde 2 bin civarında kafatası bulunuyor. Bu kafatasları ülkelerini savunan Cezayirli direnişçilere ait. Sözümona Liberte – Egalite – Fraternite Fransası, bu kafataslarını Paris'teki İnsan Müzesi'nde tutuyor. Bay Macron, Cezayirli yiğitlere ait bu kafataslarının çok küçük bir kısmını “iyiniyet göstergesi olarak” Cezayir halkına iade etme sözü verdi.

Medeni(!) Fransada’dan Kafatası İadesi

1950'lerde kafaları kesilen Cezayirli direnişçiler

Aradan iki buçuk yılı aşkın bir zaman geçti ve nihayet kimlikleri belirlenerek Paris’teki İnsan Müzesi’nden alınan 24 kafatası ile diğer naaş kalıntıları, 5 Temmuz Cezayir Bağımsızlık Günü’ne bir jest olarak Macron tarafından ülkelerine gönderildi. Cezayir, 3 Temmuz’da 24 şehidini gözyaşları ve buruk bir sevinçle bağrına basarken, bütün halkın hissiyatını “Cezayir’in Kızı” mahlaslı bir Twitter kullanıcısı şu sözlerle ifade ediyordu:

“Şehitlerimizin kafatasları Konstantin şehrindeki hastanenin yöneticisi olan Fransız doktor Edmond Vital tarafından çalındı ve koleksiyon yapıldı. 1874 yılında Vital ölünce bu koleksiyon Paris’te bulunan Doğal Tarih Ulusal Müzesi’ne teklif edildi. Ve 160 yılı aşkın bir süredir bir savaş ganimeti olarak Paris’te tutuluyor.

  • Şunu söylemek lazım ki, tek bir Afrika müzesinin koleksiyonları arasında Avrupalılara ait kafatasları yer almıyor. Modern, medeni Batı’nın gerek Fransa gerekse diğer Avrupa müzelerinde ise halen Afrikalı insanların ürkütücü kafatasları koleksiyonları mevcut ve halen bunları sergiliyorlar.”

Diğerleri Ne Olacak?

Cezayir Devlet Radyosu'na konuşan Cumhurbaşkanı Tebbun’un Arşiv ve Ulusal Hafızadan Sorumlu Danışmanı Abdulmecid Şeyhi de, Paris'teki İnsan Müzesi'nde 18 bin kafatası bulunduğunu, bunlardan yaklaşık 2 bininin Cezayirli direnişçilere ait olduğunu söylüyor, Fransa'nın daha atması gereken pek çok adım bulunduğunu dile getiriyordu.

Kafa Kesmek Sıradan İş

Şeyh Ahmed Bu Ziyan, oğlu Hasan ve Şeyh Musa ed Derkavi'nin kesik başları

Bugün arşivlere bakıldığı zaman Fransızların savaş ganimeti olarak saçlarından tutup havaya kaldırdığı pek çok Cezayirli şehidin kesik başını fotoğraflarda görebilirsiniz. Cezayir'i işgal ettikleri ilk günden defolup gittikleri son güne değin yaptıkları sıradan bir işlemden söz ediyoruz. Nitekim iade edilen 24 kafatası içinde en ünlüsü büyük direnişçi Şeyh Ahmed Bu Ziyan’a ait.

Peki, Şeyh Ahmed kim? Cezayir’in sahil kesimlerini işgal edip güneye, çöl istikametine doğru ilerleyen Fransızlara 16 Temmuz - 26 Kasım 1849 arası, tam 130 gün kan kusturan yiğit bir din adamı, bir âlim. Zeatişe vahasında düşmanın topçu ateşine, kendisinden 5-6 kat fazla sayısına aldırmadan aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu 1500 kişilik ekibiyle karşı duran bir vatansever.

Bu direnişi kıramayan Fransız Generali Herbillon çıldırır, vahada bulunan 10 bin hurma ağacını kestirir. Baktılar ki olmuyor, takviye birlikler gelir. Düşmanın teslim ol çağrısına Şeyh Ahmed geceleri yaptığı ani baskınlarla cevap verir. Cezayir kadınları erkeklerinin yanında yiğitçe dövüşür. Dış savunma hattını geçip köye giren Fransızlara bu kez her ev ayrı bir direniş hattı olur. Bütün evleri tek tek bombalayan işgal gücü, sonunda Şeyh Ahmed Bu Ziyan’ı, oğlu Hasan’ı ve aslen Mısırlı bir âlim olup ilim tahsili için Cezayir’e gelip yerleşen dostu Şeyh Musa ed Derkavi’yi yakalar. Üçünü kurşuna dizdikten sonra kafalarını kesip süngülere geçirir. Daha sonra bu kesik başları bölgenin en büyük yerleşim merkezi olan Bistra’nın pazar yerinde sergiler. 171 yıl sonra ülkesine geri dönen kafataslarından üçü Şeyh Ahmed’e, oğluna ve direnişçi dostuna aittir.

Zeatişe Katliamından Sağ Çıkan Kız

Fransızların 1849 Zeatişe Kuşatma Planı

Bu arada Zeatişe’den 7 yaşlarındaki küçük bir kızdan başka sağ çıkan olmaz. Bütün herkes, kadın, çocuk, yaşlı demeden tek tek öldürülür. Küçük kızın hikâyesi de yürek yakıcıdır. O gün orada bulunan bir şahidin kaleminden aktarmış olalım:

Cezayir'in Kızı tivitleri

“Ateşlenen bomba bir evi havaya uçurup 7 yaşındaki olağanüstü güzelliğe sahip küçük bir kızı havaya fırlattı. Kız yere düştü, bayıldı. Öldüğünü sanıyorlardı, ama hala nefes aldığını fark eden yerli bir işbirlikçi ona baktı, ona tekrar hayat verdi ve kaputuna sardı. Bir komutan, artık anne babası, sığınacak kimsesi kalmayan bu talihsiz küçük kızı kabul etti.”

Hâdiseyi nakleden, kendisinin deyimiyle Afrika ordusunda görev yapmış eski bir Fransız subayı E. Ch. Bourseul. 1851 yılında 35 sayfalık bir hatırat bastırmış. Adı “Zeatişe. Zibanlıların İsyanı. Afrika Savaşının Hatıraları”. Ziban, Cezayir'de Zeatişe’yi de kapsayan Biskra bölgesinin adı.

Bu arada yerli işbirlikçi olarak tercüme ettiğimiz “zouave” kelimesi, Fransız ordusunda savaşan Cezayir asıllı hafif piyadelere verilen isim. Kelimenin kökeni, Fransa’nın Cezayir’i işgali sırasında ülkesine ihanet ederek Fransız ordusuna katılan Zuvava Berberileri’ne dayanıyor. Daha sonra bu yerli işbirlikçilere bazı Arap ve siyahi kökenli gönüllüler de katılıyor.

Küçük kızın hayatta kalmayı olağanüstü güzelliğine borçlu olduğunu konu hakkında yazılan başka kaynaklardan anlayabiliyoruz. Anne babasını, bütün sevdiklerini öldürüp köyünü haritadan silen işgalci bir subayın eline düşmesi ayrı bir facia elbette.

Kendi İçlerinden Bir Şahit

Zeatişe savaşını anlatan Fransız subayının kitabı

Fransız yazar Albert Nettement, 1870 basımı “Belgelere Göre Cezayir’in Fetih Tarihi” adlı eserinde Zeatişe’de yaşananları şöyle tasvir ediyor:

“Zeatişe’nin savunması yerli işbirlikçileri çileden çıkarmıştı. Zaferimiz taşkın davranışlar ve işlenen suçlarla aşağılık bir duruma düştü. Hiçbir şeyin dokunulmazlığı yoktu. Ne cinsiyet ne de yaş önemli değildi. Kan, barut ve savaşın öfkesi bu dehşet verici cinayet sarhoşluğunu üretti. Ne insanlığın mukaddes hakları, ne ilahi merhamet, ne de ahlaki değerler... Hiçbiri mevcut değildi. Annelerin önünde çocukların kafaları duvarlara çarpılarak parçalanıyor, aşağılık fiillere maruz bırakılan kadınlar daha fazla acı çekmemek, bir an önce ölmek için çığlık çığlığa dualar ediyorlardı. Üretilen vahşetin etkilerini çölün tüm vahalarına yaymak için can atan askeri duyurular, Zeatişe’nin yıkım haberini bütün şu ürkütücü detaylarıyla kısa bir zamanda adım adım ilan etti.”

Zeatişe Okul Müfredatında Niçin Yok?

Zeatişe tarih dersinde öğretilmiyor

Velid Ziyani isimli Cezayirli bir Twitter kullanıcısı 2 Temmuz tarihinde şöyle diyordu:

“Şeyh Ahmet Bu Ziyan, 1849 yılında Fransızlar Cezayir'deki sömürge topraklarını genişletmek için Zeatişe’ye saldırdıkları sırada öldürüldü. Zeatişe’ye yaptıkları ilk saldırıda başarısız oldular. Bir ay sonra daha çok adam ve silahla gelip 1500 Cezayirliyi katlettiler.”

Bunun üzerine Ayşe Tasfut isimli başka bir Cezayirli ibretlik bir tespit yapıyordu.

“Size tarih dersinde bunları öğretmezler.”

Bunun üzerine Velid Ziyani şu ifadeleri kullanıyordu:

“Cezayirliler dünyaya bizim hikâyemizi anlatmak için daha iyi işlere girişmeli ve başkalarının bize kendi hikâyemizi anlatmasına izin vermemeli. Çünkü Fransa'nın Cezayir'de yaptığı iş, soykırımdan başka bir şey değil.”

Yerli İşbirlikçiler İle Bu İş Yürümez

Profesör Ammar Ceydel

Cezayirli gazeteci Ali Yahi’nin geçen ay Independent Arabia için yaptığı bir haber, Fransa'nın Cezayir'de işlediği suçlar nedeniyle yargılanması için 10 milyon imza girişimi başlatıldığını konu ediniyordu.

Haberin detayları arasında en dikkat çeken bölümler ise Cezayir Üniversitesi İslâmî İlimler Fakültesi öğretim üyesi Prof. Ammar Ceydel’in yaptığı tespitlerdi.

Cezayir'in daha önce niçin Fransa'yı suçlarını itiraf etme konusunda zorlamadığına ilişkin Prof. Ceydel şöyle diyordu:

“Fransa'nın sömürgeciliğinin kınanması konusunda Cezayir toplumu kararlı bir duruş sergiliyor ve işlediği suçlardan dolayı özür talep ediyor. Ancak toplumun ezici çoğunluğu bu görüşü dile getirse de siyasiler tarafından henüz açıkça ifade edilmiş değil. Halkın iradesi ile siyasilerin iradesi arasında bir ayrışma söz konusu.”

Prof. Ceydel’e göre mevcut başarısızlığın temelinde pek çok sorun yatıyor.

  • ● Birincisi, görünürdeki siyasi güçlerin halk arasında gerçek bir desteği bulunmuyor.
  • ● İkincisi, halkın kaygılarını taşıyan, Fransa'nın Cezayir halkına karşı maddî ve mânevî suçlarından özür dileme talebi başta olmak üzere taleplerini dile getirip devlet politikası olarak uygulamaya koyan bir siyasi irade yok.
  • ● Üçüncüsü, Cezayir'deki bazı yönetici sınıfların çıkarları Fransa ile örtüşüyor. Dolayısıyla kamuoyunun görüşünü siyasi bir karara dönüştürecek irade oluşamıyor.
  • ● Dördüncüsü, pek çok Cezayirli aynı zamanda Fransız vatandaşı. Bunların hem sayısı, hem de gücü oldukça fazla. Mesela bazı akademisyenler sadece Fransızca biliyorlar, bu yüzden Arapça dâhil olmak üzere başka bir dil istemiyorlar.”

Profesör Ceydel’in ifadelerini özetlersek, kısaca “yerli işbirlikçiler ile bu iş yürümez” demek istiyor.

Şeyh Ahmed’in Ruhu Nerede?

Yine Profesör Ammar Ceydel’e göre:

  • ● Yönetici kesimlerde “özür ısrarı Fransa-Cezayir ilişkilerinin geleceğini zedeler” endişesi var.
  • ● Devlet kurumlarında bir yolsuzluk sarmalı mevcut ve herkes menfaati gereği lobicilik peşinde.
  • ● Fransa Cezayir’de kendisine karşı olan tarafları susturma, menfaatine zıt bir durum gördüğünde ülkede kaos çıkarma potansiyeline sahip.

Manzara bu minvalde...

Cezayir, 24 aziz şehidin kafatası ülkeye geldi diye elbet sevinsin, mevzu bu değil.

Mevzu, bu aziz şehidlerin kafa yapısının, direniş ruhunun ülkeye ne zaman hâkim olacağı...

Şeyh Ahmed’in kafatası şu an Cezayir'de...

Peki, Şeyh Ahmed’in direnişçi ruhu nerede?

Ayağına Beton Dök Ve Denize At

Zeatişe Savaşı 1849

1954-1962 yılları arasındaki bağımsızlık savaşında 1,5 milyon, 1830 yılında başlayan sömürgecilik döneminden itibaren ise tam 10 milyon Cezayirli, Fransa'nın şeytana taş çıkaracak yöntemleriyle katledildi. Cezayir direnişinin simge isimlerinden Züleyha Udey, 1957 Ekiminde tutuklandıktan sonra 10 gün en ağır işkencelerden geçirilerek sorgulandı. Ağzından tek kelime alamayan Fransızlar onu elleri kelepçeliyken helikopterden aşağı atarak infaz ettiler. Cesedi ancak 1984 yılında bir çiftçi tarafından bulununca ortaya çıkabildi.

Zeatişe katliamını yapan Fransız generali Herbillon

Bazı cesetleri bulabilmek ise daha zor. Hele de Fransızların tabiriyle “Crevettes Bigeard / Bigeard'ın Karidesleri” yöntemiyle katledilenleri. Niçin böyle deniliyor? Çünkü yöntemi bulan isim, Fransız albayı Marcel Bigeard. Bu yöntemde Cezayirli direnişçilerin ayaklarına beton dökülüyor, sonra da helikopter veya uçakla açık denize atılıyorlardı. Açık denize atma işini sonradan akıl etmişlerdi. Zira Züleyha Udey gibi yüksekten toprağa düşenlerin cesetleri çoğu zaman bulunuyordu. Sonra kıyıya yakın yerde denize atmaya başladılar. Bu kez nadir de olsa birkaç kişinin sahile kadar yüzerek kurtulduğunu görünce vazgeçtiler. Açık denize atılanların cesetlerini kimse bulamazdı. Ayrıca kimse ayağında beton bir ağırlıkla açık denizde yüzerek kurtulamazdı.

Cezayir polisi eski genel sekreteri Paul Teitgen’e göre general Jacques Massu ve albay Marcel Bigeard, pek çok Cezayirli direnişçiyi mahkemeye bile gerek duymadan bu yöntemle infaz etti. Teitgen, kayıp 3 bin 24 Cezayirlinin bu yönteme kurban gitmiş olabileceği görüşünde. Daha sonra general olan Bigeard bu iddiaları hiçbir zaman kabul etmezken dostu general Paul Aussaresses, “Özel hizmetler, Cezayir 1955-1957: İşkence hakkındaki ifadem” isimli 2001 basımı kitabında herşeyi itiraf ediyor. Aradan şu kadar yıl geçmiş ama kitabın maalesef Türkçesi yok. Hamiyet sahibi birileri şu işe el atmalı