‘Küçük insan’ sömürüsü ve köpekleştirme
Sokak hayvanlarının parçaladığı çocuklardan çok, hayvana acıyan, onu korumaya yönelen insan acaba hangi saikle hareket ediyordu? Ne oldu da hayvan, insanın yanında daha izzetli hâle geldi? Hayvan hakları için kurulan dernekler, vakıflar parayı nereden buluyorlar? Kim bunlara nakit akışı sağlıyor?
İnsan haklarının, Birleşmiş Milletlerin 1948 yılında hazırladığı “İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi” ile varlık bulduğu kabul edilir. BM, 1945 yılında Rusya (SSCB), Çin, Fransa, Birleşik Krallık ve ABD tarafından oluşturulmuş bir yapı. Sözde oluşturulma gayesi; 2. Cihan Harbi sonrasında dünyayı silahsızlandırarak sulhu sağlamak ve kültürel işbirliği oluşturmak.
Lâkin bu ülkeler dünyayı silahsızlandırmak şöyle dursun silah üretimi yapıp, dünyaya dağıtan ülkeler oldular. Samimiyetsizlik bununla da sınırlı değildi. 20. yüzyılın ilk yarısına kadar ‘İnsânat Bahçeleri’nde kendilerine benzemeyen insanları teşhir ettiler. Bildiri’nin imzalanmış olması önemli değildi. Çünkü anadan üryan teşhir edilen insanlar kendilerinden değildi.
İnsan Hakları Evrensel Bildirisi 1948’te ABD tarafından imzalanmış olmasına rağmen 1960-1970’lerde hâlâ siyahî vatandaşlar oy kullanma hakkına ve eğitim hakkına sahip değillerdi.
Hey bir de çocuk varmış
Yıllar sonra 1989’lara gelindiğinde “Batı Uygarlığı” çocuğu hatırladı. Birleşmiş Milletler 1989’da çocuklar için ‘Çocuk Hakları Sözleşmesi’ni hazırladı. 1948’de insan hakları için yapılan çalışmadan takriben yarım yüzyıl sonra...
Çocuğun bu kadar geç hatırlanması da çocuğa verilen değer ve kıymet için değildi. Çocukların sanayide çalıştırılmaya başlanması sonrasında zaman içinde çocuk iş gücüne ihtiyaç kalmaması dolayısıyla ortaya çıkmıştı. İngiltere beş yaşındaki çocukları sanayide çalıştırmış, sanayi masalarına çocukları kaçmamaları için zincirlemiş ve onlara “küçük insan” demişti.
Amerika hâlâ çocuk hakları sözleşmesini imzalamadı. Çünkü
- Çocukları idam ediyor,
- Organ mafyasına satıyor,
- Fuhuş sektöründe kullanıyor.
Haberiniz olsun engellliler de varmış
Yıllar 2006’yı gösterdiğinde ise sanayide iş kazaları dolayısıyla engelli şahısların sayısı artmış, dolayısıyla düzenleme yapmak ihtiyacı hâsıl olmuş ve Engelli Hakları tanımlanmıştı.
‘Engelin varsa insan değilsin’
Oysa 20. yüzyılın ortalarına dek epilepsi (sara) hastası dâhil engelli kabul ettiğimiz insanı, öjenik (insanların genetik açıdan ıslah edilmesini savunur) akıma mensup sözde bilim adamları tarafından kısırlaştırılmış ve öldürülmüştü.
Batı uygarlığının insan tasavvuru ile İslam medeniyetinin insan tasavvuru hiçbir zaman aynı olmadı.
Batı için insan, Antik Yunan anlayışındaki yarı tanrılardı. Onlar, tanrının insandan olan çocuklarıydı ve tanrılarla mücadele eden güçlü varlıklardı. “Hak” da sadece onlar için söz konusu olabilirdi. Hak sahibi ‘onlar’dı ve kime, ne kadar hak dağıtılacaksa ancak ‘onlar’ın izni ile olabilirdi. Bu asilzâdeler kimi zaman din adamı, kimi zaman feodal toprak beyleri, kimi zaman krallar, kimi zaman başkanlar oldular.
Onlar hakkı korumak için sözleşme hazırlamadılar, onlar diğer devletleri sözleşme ile tehdit etmek için hazırladılar. İnsan haklarının ihlâl edildiği gerekçesi ile pek çok devlete müdahale edebiliyorlar.
İslâm 7. asırda insanı yeniden tanımladı. İnsan köle olamazdı, nitekim Hz. Musa (a.s.) Firavun’a köle olan insanlar için gönderilmişti. İnsan, izzetinefsi olan şerefli bir varlıktı. Cinsiyete göre bir ayrılık da dahil olmak üzere birbirleri arasında üstünlükleri yoktu. Tek fark takvada idi.
Tanrıların çocuğu değil, Allah’ın halifesi
İnsan “tanrıların çocuğu” değil, yeryüzünde Allah (c.c.)’ın halifesi idi. Kur’an-ı Kerim ve Sünnet-i Seniyye ve Veda Hutbesi gibi bir metin varken, İslam medeniyetinin “İnsan’ın hakkı” için sayfalarca metin hazırlamaya ihtiyacı yoktu ve kıyamete dek olmayacak da. Çünkü bu hususta da Batı’nın bugün de söylemeye cesaret edemediği ne varsa hepsini 14 asır evvelinde söylemişti. Hakkı doğuştan vermiş; şu, bu diye parçalayarak, ayırarak tevhitten de koparmamıştı. Kaldı ki bu hakları veren bizatihi Yüce Yaratıcıydı.
Akıl ve kalp köleleştirildi
21.yüzyıla geldiğimizde ise insanın aklî ve kalbî tekâmülünü tamamlaması beklenirken, “İnsan” insan olma vasıflarından uzaklaşarak; sosyal medya, moda, kitaplar, eğitim müfredatı gibi araçlarla aklını ve kalbini köleleştirdi ve bu kölelikle manipüle edilebilen bir varlığa dönüştü. İslâm buna kalkan olmak için vardı. İslâm insanı eşrefi mahlukat olarak korumak için gelmişti.
Sokak hayvanlarının parçaladığı çocuklardan çok, hayvana acıyan, onu korumaya yönelen insan acaba hangi saikle hareket ediyordu?
Ne oldu da hayvan, insanın yanında daha izzetli hâle geldi?
Dünyanın muhtelif bölgelerinde insan hakları ihlâl edilerek insanlar işkenceyle öldürülürken (Doğu Türkistan, Filistin…), ucuz iş gücü olarak kapitalist sisteme köle olurken (Çin, Tayvan, Vietnam, Afrika ülkeleri…) hak savunucuları, koruyucuları neredeler?
Hayvan hakları için kurulan dernekler, vakıflar parayı nereden buluyorlar? Kim bunlara nakit akışı sağlıyor?
Acaba “tanrıların çocukları” köleleştiremedikleri, öldüremedikleri “öteki insanları” hayvan hakları ile aynı haklara sahip insana mı dönüştürüyorlar?