Köpek dilemması
Bazı insanlıktan nasibini almamışların hayvanlara yaptığı eziyetler medyada çok fazla görünür olmaya başlayınca, geçtiğimiz yıl hükümet Hayvanları Koruma Kanunu’nda önemli değişiklikler yaptı. Bu değişikliklerin bazıları da gerçekten caydırıcı oldu. Kanuna göre, toplanan sahipsiz köpekler bakımevlerinde aşılanarak kısırlaştırılıyor ve sahiplendirilemeyen köpekler alındıkları ortama geri bırakılıyor. Ancak bu yol tıkanmış durumda. Başıboş köpekler her gün katlanarak büyüyen ölümcül bir kâbusa döndü. Bu işten çıkar sağlayan bazı çevrelerin kitleleri boğan sesi yüzünden geri dönülmez bir noktaya ulaşmasına ramak kalan bu meselede ABD ve Avrupa ülkeleri yüksek para cezaları, hayvanların barınaklarda tutulması ve uyutulması usûllerini deniyor. Türkiye’de ise kafalar epey karışık. Peki, bu mesele nasıl çözülebilir ve İslam’ın bu konudaki hükmü ne? Dr. Akif Dursun cevaplıyor.
Diğer taraftan dün saldırgan olmayan bu hayvanları bugün saldırganlaştıran şey ne? Mesela köpekleri etkileyen frekans oyunları söz konusu olabilir mi? Yüksek teknoloji uzmanı Tuncay Uludağ’a göre bu yaşanıyor. Uludağ, başta WiFi, GSM ve hatta yeni nesil araçlarda kullanılan frekansların hayvanların beynini ısıttığını, böcekler ve kuşlar gibi küçük hayvanların bu frekanslarla öldüğünü daha büyük kedi köpek gibi hayvanlarınsa saldırganlaştığını söylüyor. Tuncay Uludağ’a göre bu frekanslarla sadece hayvanlar öldürülüp veya saldırganlaştırılmıyor. Aynı durumdan insanlarda etkileniyor ve netice olarak insan da ya hastalanıyor, yâhut da saldırganlaşıyor. Uludağ bu durumu şu cümle ile özetliyor: “Yolda duran bir köpeği çevireyim. Frekansı vereyim. Köpeğin anında saldırganlaştığını görebilirsiniz. Hayvan anında rahatsız oluyor, stres oluyor.”
Veteriner hekim Prof. Dr. Memduh Gezici kedi-köpek edinme modası ve hayvanların putlaştırılmasına dikkat çekiyor. Gelinen nokta hakkında endişelerini dile getiren veteriner hekimi Ali Öztop “Hayvanların insanlara tercih edilir hâle gelindiğini ve bir hayvanın öldürdüğü insan hakkında, ‘ölürse ölsün’ denildiğini belirtiyor. Sokak hayvanlarından hangi kurum mesul ve bugüne kadar ne yapıldı, neler yapılamadı, hepsi dosyamızda…
Geçtiğimiz kasım ayında Bitlis’te sahipsiz köpek tarafından ısırılan 10 yaşındaki Mustafa Erçetin kuduz nedeniyle ölünce, Türkiye, uzun süredir gözardı ettiği bir meseleyi tekrar tartışmaya başladı: Kısırlaştırılıp sokağa bırakılan köpeklerin saldırganlığı değil sadece üremesi baskılanıyor.
Toplumda travmaya neden olan sahipsiz köpek hususunun kaynağını, çözümünü ve İslam’ın bu konudaki yaklaşımını uzmanlara sorduk. Ancak mütehassısların görüşünden önce bazı rakamları vermekte fayda var:
• Sağlık Bakanlığı verilerine göre önemli bir kısmını koronovirüs nedeniyle evde geçirdiğimiz 2021 yılında kuduz şüphesiyle sağlık kurumlarına başvuranların sayısı 250 binin üzerinde ve bunların çoğu köpek ısırmasından kaynaklanıyor.
• Öte yandan İçişleri Bakanlığı İç Güvenlik Strateji Başkanlığı tarafından 13-21 Ocak 2022’de “Sokak Hayvanlarına Bakış ve Toplumsal Güvenlik Algısındaki Yerleri” anketi yapıldı. 12 şehirde 1.105 kişi ile yapılan ankette, “Sokak hayvanlarını tehlikeli buluyor musunuz?” sualine,
- Tehlikeli buluyorum: %34.3
- Tehlikeli bulmuyorum: %45.1
- Emin değilim: %20.6 çıktı.
Köpek sorununun kaynağı emperyalizm
Her yıl başta çocuklarımız olmak üzere yüz binlerce insanımızın sahipsiz köpek saldırısına uğradığı, onlarcasının hayatını kaybettiği ülkemizde, anketten çıkan sonuç gerçekten çarpıcı. Konuyla ilgili Gerçek Hayat’a konuşan Selçuk Üniversitesi Veterinerlik Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Memduh Gezici bu meseleyi emperyalizmin bir neticesi olarak değerlendirdi ve şunları söyledi:
“Bu konu aslında modern insanın temelleriyle ilgili bir şey. İngiltere ve diğer Avrupa ülkelerinin başını çektiği emperyalist bloklar önce Afrika’yı, Amerika’yı bitirdi, yetmedi Avustralya’yı, Hindistan’ı, sonra da yetmedi Ortadoğu’yu... Bu sırada insanlara o kadar büyük zulümler yapıldı ki resmen insan ırkı zulümde zirveye çıktı. Bu zâlim insanların çocukları da zâlim oldular ve bu da onların karakterinde bencilliği getirdi. Diğer insanlara karşı merhamet duymayan, sorumluluğu sadece kendine olan zalim insanlar kendi hayatlarını da mahvetti.
Sistem onlara kendisi dışındaki insanlara güvenmemeyi, başkalarına acımamayı öğretti ve yalnız yaşamak zorunda bıraktı onları. Ama yalnız kalan bu insanların sevmeye, sevilmeye ve yalnızlık duygusundan kurtulmaya ihtiyacı vardı. Böylece ev hayvanı edinme furyası başladı.
Kedi-köpek edinme modası
Bu köpek-kedi edinme modasında Avrupa ve Amerika başı çekti. Bizde bu alışkanlık yoktu. Bu insanlar o kadar zâlim insanlar ki edindikleri kedi ve köpekleri eve hapsetti. Hâlbuki köpeğin dışarıda serbest dolaşması lazım. Köpek ancak böyle mutlu olur. Ama bu zâlim insan köpeği aldı eve hapsetti. Yani köpek zülüm altında ama bu kamufle ediliyor. Dışarıya çıkarınca “oğlum kızım” diye köpeğe öyle bir sevgi gösterisinde bulunuyor ki sanıyorsun bu köpeği çok seviyor. Hâlbuki öyle bir şey yok. Kapalı kapılar ardında acaba, hapsetme zulmünün dışında köpeğe başka hangi zulümler yapılıyor, bilinmiyor ki?
Kâfirler bize bunu da bulaştırdılar. İnsanlar köpekler için mi, köpekler insan için mi? Bizim dinimize göre bütün yaratılanlar insana hizmet içindir. Yani köpekler insan içindir. İnsan köpekler için değildir. Ama ülkemizde de Avrupa’da olduğu gibi köpekler insanları geçti. Köpeklerin hak ve özgürlükleri insan hak ve özgürlüklerini geçti. Dolayısıyla sokakta bir köpek bir kişiye saldırdığında o kişi köpeğe asla cezasını veremez.
Köpeği putlaştırdılar
Bu duruma düşmemizin nedeni dinimizin emirlerini yapmamaktır. Bizim dinimiz her türlü canlıya merhameti emreder. Bu zâlim insanlar köpeğe her türlü zulmü yapıyorlar. Fakat köpeği putlaştırdıkları için köpeğin her türlü zararına karşı kimsenin elinden bir şey gelmiyor.
Bir köpek diyelim ki çocuğa yaklaştı. Köpek aslında çocuğu sevdiği için yaklaşıyor ama çocuk internette telefonda korku filmi izlediği için köpekten korkuyor. Köpek ona yaklaştığı zaman çocuk canhıraş kaçıyor. Köpek de onu kovalıyor. Köpek çocuğa zarar vermese bile çocuğu kovalaması çocukta korkunç bir travma oluşturuyor. Çocukluk çağındaki bu travma hayatı boyunca onu mahvediyor. Buradaki en önemli problem çarpıklık ve zulümdür. Biz Allah‘ın emirlerine, Efendimizin (s.a.v.) sünnetine uygun yaşamadığımız için, kâfirleri taklit ettiğimiz için zulme muhatap olduk. Şu anda sokaklarımızda köpeklerin hürriyeti var. Çocuklarımız, insanımız köpekten korkuyor ama hiçbir şey yapamıyoruz. Çünkü Avrupa’dan aldığımız emirlere göre biz hayvan refahını kanunlaştırdık. Zaten biz köpeklere zarar veren bir millet değiliz ama kâfirler kendilerindeki pislikleri bize de yutturdular.
Kapalı kapılar ardında kâfirler köpeklere hangi zulümleri yapıyor kimse bilmiyor ama sokakta bir zulüm olduğu zaman kıyamet kopuyor.
Kâfirler alışkanlıklarını bize yutturdular. Pisliklerini, fıtrat bozukluklarını bize empoze ettiler. Peki, kendi pislikleri nelerdir? Onlar merhametsiz zâlim insanlar. Zâlim ve merhametsiz oldukları için de diğer insanlarla beraber olamıyorlar. Allah-ü Teâlâ bu insanlara bir insanın arkadaşlığını nasip etmiyor. Bir kadına bir bebeğin anneliğini nasip etmiyor. Ama kadın olduğu için sevmeye sevilmeye ihtiyacı var. O da gidip kedi köpek temin ediyor. Köpeğe diyor ki “bu benim kızım, oğlum.”
İnsan önüne geçirdiler
Şimdi hanımefendiler geliyor veteriner kliniğine, kızım, oğlum diyor. Yani onu putlaştırmış. Onu insan yerine koymuş. Hâlbuki o köpek insana hizmet edecek. Bundan dolayı biz köpekleri dışarıda besleriz ve bu çoban köpeğidir, bekçi köpeğidir. Hırsızlara karşı korur ama asla insana saldırmaz insana saldırmaması için de biz onu bağlarız.
Öte yandan veterinerler de köpekleri kedileri putlaştırmışlar. Çünkü köpek onların velinimetleri. Ne kadar çok kedi köpek olursa o kadar çok para kazanacaklar. Veteriner fakültelerindeki hocalar “hayvan refahı” diye bir konuyu kanunlaştırdılar. Peki, niye hayvan refahı var? Çünkü üretilen kedi köpek mamalarının satılması gerekiyor. Sokaklara gittiğimiz zaman bir sürü kedi köpek maması görüyoruz ama orada duruyor. Kediler köpekler yemiyor onu. Çünkü o kadar toklar ki dönüp bakmıyorlar.
Hâlbuki bu toplumda o kadar aç gezen ve sevgisiz büyüyen çocuk var ki... Bu toplumdaki çocukların anneleri var ama öksüzler, babaları var ama yetim yetişiyorlar. Bunların sevgiye güvene güzel alışkanlıklara ihtiyacı var ama insanlarımız kedi köpek peşinde. Çocukları kimsenin duyup gördüğü yok.”
- 10 yıl sonra 60 milyon köpek
- - Türkiye’de 10 milyon sahipsiz köpek olduğu tahmin ediliyor. Hükümetin 2021 yılı araştırmasına göre ise eğer önlem alınmazsa bu sayı 10 yıl içinde 60 milyona çıkacak.
- - TBMM verilerine göre 2019’da Türkiye’de tüm yerel yönetimler tarafından kurulmuş olan toplam 91.955 hayvan kapasiteli 254 adet hayvan bakımevi bulunuyor.
- - Sokak hayvanlarının sayısının azalmaya başlaması için yüzde 70'inden fazlasının kısırlaştırılması gerekiyor. Bir dişi köpeğin altı ayda bir beş yavru doğurması ve yavrularının da aynı şekilde devam etmesi durumunda 5 yıl içinde soyundan 5 bin civarında köpek üreyeceği hesaplanıyor.
- - Yine İçişleri Bakanlığı’nın anketinde sorulan bir soruya verilen cevaplar ilginç: “Sizce sokak hayvanları toplanıp barınaklara götürülmeli midir?” sorusuna “Evet götürülmeli” diyenlerin oranı yüzde 39.3, “Hayır, doğal hallerinde bırakılmalı” diyenlerin oranı yüzde 45.1, “Emin değilim” diyenlerin oranı ise yüzde 15.7 oldu. Bu rakamlar toplumun büyük çoğunluğunun bu hayvanlardan rahatsızlık duymadığını gösteriyor.
- ‘Veteriner hekimim ben bile korkuyorum’
- Türkiye’deki sahipsiz köpek ve hayvan barınaklarının sayısına bakıldığında arada uçurum olduğu görülüyor. Milyonlarca köpek sokaklarda dolaşıyor. Ancak hatırı sayılır oranda insanın bu durumdan rahatsız olmaması yine çok şaşırtıcı. Bir hayvanın öldürdüğü insan hakkında, “ölürse ölsün” diyecek kadar ileri gidenler olduğunu hatırlatan veteriner hekimi Ali Öztop şöyle devam etti:
- “Bir şekilde köpek saldırganlaşmış mesela, o köpekle karşı karşıya gelindiğinde olabilecekleri neyle telafi edeceksiniz? Adamın biri diyor ki “hiçbir şey yapma otur bekle.” Tek bir hayvan olsa belki bazı tedbirler işe yarayabilir ama üzerinize bir köpek sürüsü geldiğinde bahsedilen yöntemler işe yaramaz. Ben veteriner hekimim, ben bile kendi adıma konuşuyorum, korkuyorum.
- Kısırlaştırmak saldırganlığı önlemez
- Köpeklerde sürü davranışı vardır. Koloni oluşturup, onarlı, on beşerli grup hâlinde dolaşıyorlar. Sürü hâlinde köpekleri gördüğünüzde oturup onların sizi koklamasını beklemenizi tavsiye etmem. Zaten en ufak bir tepki verdiğinizde diğer sürüdeki köpekler de kendilerine saldırılıyormuş gibi davranacaktır. Beş, altı tane köpek de insanı paramparça eder.
- Karnı aç olan köpek saldırganlaşır
- Öte yandan şehir dışında yaşayan vatandaşlar da mustarip. Bu hayvanlar kâh karnını doyurabiliyor, kâh doyuramıyor. Bunlara sistematik bir gıda dağıtımı yapılmadığı için karnı aç olan köpeğin sinir sistemi zayıflıyor ve yine saldırganlaşıyor.
- Çoğunluğun sesini boğan azınlık
- Çoğunluğun sesini boğan, sesi çok çıkan “hayvansever” bir kitle var. Bunlara kamu sağlığı açısından pabuç bırakılmaması lazım. Onları da rencide etmeden bir düzenleme yapılmalı. İşte deniyor ki “hayvanları kısırlaştırıyoruz.” Siz kısırlaştırdığınız hayvanın saldırganlığını önlemiş olmuyorsunuz ki onların üremelerini baskılamış oluyorsunuz. Mevcut saldırganlığa yönelik yapılacak en kesin şey, köpek bakım alanları oluşturup orada kısırlaştırmak ve bakımlarını orada yapmaktır. Bunun dışındakiler palyatif çözümler olur, sorunu çözmez.”
- “Sahipsiz hayvanların yeri sokaklar değil barınaklardır"
- 2021 yılında AK Parti’nin teklifiyle Hayvanları Koruma Kanunu ile Türk Ceza Kanunu'nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, TBMM Genel Kurulu'nda kabul edilerek yasalaştı. Bu yasayla belediyelere yeni sorumluluklar yüklendi. Kanuna göre belediyeler Büyükşehir belediyeleri, il belediyeleri ve nüfusu 25 bini aşan belediyeler, sahipsiz veya güçten düşmüş yâhut da tehlike arz eden hayvanların korunması ve bakımının yapılması ile rehabilitasyonunun sağlanması amacıyla hayvan bakımevleri kuracak.
- Bu hayvanlar, ilgili belediyeler tarafından hayvan bakımevine götürülecek. Hayvan bakımevi kurma zorunluluğu olmayan belediyeler ise sorumluluk alanındaki bu hayvanları en yakın hayvan bakımevine götürecek.
- Büyükşehir belediyeleri, il belediyeleri ve nüfusu 75 bini aşan belediyeler 31 Aralık 2023, diğer belediyeler ise 31 Aralık 2025 tarihine kadar hayvan bakımevlerini kuracak.
- Belediyeler, üç yıl süreyle hayvan bakımevleri kurmak ve rehabilitasyon işlemlerini gerçekleştirmek için kesinleşmiş en son bütçe gelirlerinin binde beşi oranında kaynak ayıracak. Bu oran büyükşehir belediyelerinde binde üç olarak uygulanacak. Barınak kurulması için Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da belediyelere çağrıda bulundu: “Sahipsiz hayvanların yeri sokaklar değil barınaklardır" dedi; “Tüm belediyelerimize sahipsiz hayvanları sokaktan alarak hem vatandaşlarımızın güvenliğini sağlayacak hem de bu canları koruyacak adımları süratle atmaları çağrısında bulunuyorum" diye de ekledi.
- Ancak sahipsiz hayvan sayısı mevcut barınak kapasiteleri ile kıyaslandığında bunun epey güç bir hedef olduğu görülüyor.
- Frekanslar köpekleri saldırganlaştırıyor
- Sahipsiz köpeklerin saldırganlaşmasıyla ilgili teknoloji uzmanı Tuncay Uludağ’ın da kulak verilmesi gereken tespitleri var. Uludağ, başta WiFi, GSM ve hatta yeni nesil araçlarda kullanılan frekansların hayvanların beynini ısıttığını, böcekler ve kuşlar gibi küçük hayvanların bu frekanslarla öldüğünü daha büyük kedi köpek gibi hayvanlarınsa saldırganlaştığını söylüyor:
- “Vücudumuzdaki tüm atomların serbest elektronları vardır. Bu elektronlar örneğin 4G’ye bağlı bir telefonun 2.6 GHz frekansına mâruz kaldığında saniyede 2 buçuk milyar kez bir sağa bir sola hareket ediyor. Bu da vücudumuzda elektromanyetik bir ısınma yaratıyor. Frekansın dalga boyu canlının boyuna ulaştığı zaman onu ısıtırsınız öldürürsünüz. Mesela 80 Ghz dalga boyu ortalama 3.7 mm. Bu dalga boyu böcekler için direkt ölüm demek.
- Dalga boyu ne kadar küçükse, insan ve canlılara verdiği zarar da o kadar büyük olur. Çünkü böcekler bu frekansın verdiği enerjiyi absorbe edemez. İnsanlar bile 1.5 derece farkı absorbe etmekte zorlanıyor. Bu arada kuş ölümleri ve köpeklerin saldırgan olması altında da yüksek frekans etkisi var. Frekans yükseldikçe, dalga boyu kısalır. Dalga boyu ışık hızının frekansa bölünmesi ile bulunur. Dalga boyu canlı boyuna ya da hücre boyuna yaklaşınca büyük zarar verir. Hayvan beyninde ek ısı ise saldırganlık demek.
- Frekanslar hayvan beynine girdiğinde milyarlarca kez gidip gelerek beyindeki sıvıyı ısıtıyor. Küçük hayvanlarda bu ölümle sonuçlanıyor. Köpeklerde saldırganlaşmaya, insanlarda başta stres ve yorgunluk ile adı konulmamış birçok hastalığa yol açıyor. İnsanın beynini sürekli ısıtmak dengeyi bozuyor.
- Telefonları sık kullananları beyinlerin sağ bölgesinde ısınma görürsünüz. Telefon elinizde uzun süre kullandığınızda elinizin ısındığı fark edersiniz. Fakat farklı bir ısı hissi verir, çünkü bu ısı telefon sıcaklığından gelmez. Bunun nedeni telefonunuz ile baz istasyonu arasındaki iletişimi sağlayan frekanstır.
- Elektromanyetik radyasyon, sıvı oranı yüksek olan çocuklara, biz yetişkinlerden çok daha fazla zarar verir.
- Sadece 2.4 Ghz düşük güçlü bir frekans bile çocuğun yumuşak kafatasından beynine, incecik derisinden ise kanına geçerek, yapı taşlarını saniye 2.4 milyar kez titreştirir. Bu titreşime dayanamayan birçok çocuğun hücreleri bozulur.
- Şu anda elektrikli arabaların hepsinde 56-72 GHz standartlaştı. Bu araçlar Soli radarlar kullanıyor birbirini tanımak için, çevre algılamak için etraflarını tarıyorlar. Bu frekanslar cep telefonlarına nazaran katbekat zararlı.
- Köpekler neden araba kovalar
- Araçlarda da kullanılan ok şeklinde düz antenler var. Mesela ben şu anda yolda duran bir köpeği çevireyim. Frekansı vereyim. Köpeğin anında saldırganlaştığını görebilirsiniz. Hayvan anında rahatsız oluyor stres oluyor. Böceğe verin anında ölüyor. Bitkilerle deney yaptım. Bitkiye verdim frekansı, bitkiyi kuruttu.
- Nemli yapraklı bitkiyi 15 dakika frekansa maruz bıraktım kıtır kıtır oldu kurudu.
- Çiplerin zararı var mı?
- Evcil hayvanlara takılması zorunlu hale getirilen çipler ISO1178 RFID dediğimiz, 134.2 Khz frekansında çalışan Pasif RFID etiketler. Temassız kredi kartı, kimlik kartı ve personel kartlarındaki aynı teknolojiyi kullanır.
- Hayvanlar için bir zararı yok. Bu çip normalde çalışan bir şey değil. Okuyucu, üzerine frekans gönderdiği zaman bu frekans ile kendini anlık şarj ederek, aldığı kısa enerji ile içindeki benzersiz kimlik numarasını gönderir. Okuma 5-10 cm gibi kısa mesafeden yapılır. Fakat özel antenler ile okuma mesafesi 20 metre ve üstüne çıkabilir. Genelde bu antenler kapı girişlerinde ve direklerde kullanılıyor. Antenli yerlerden hayvan ile geçtiğinizde, yerinizin bilinmesi dışında şuan için bir sorun yok gibi.
- Sahipsiz hayvanlar resmî olarak da sahipsiz
- Vatandaşların çığ gibi büyüyen sahipsiz köpek sorun karşısında kafasının karışık olduğu gibi yetkililerin de “yetki” ve “yetkili” konularında kafası karışık.
- Hayvanları Koruma Kanunu ve Hayvanların Korunmasına Dair Uygulama Yönetmeliği’ne göre; sahipsiz hayvanların korunması, bakılması ve gözetilme görevi konusunda il çevre ve şehircilik müdürlükleri, belediyeler, il hayvan koruma kurulu, geçici özel bakımevleri, sorumlu veteriner hekim, hayvan sahipleri ve yerel hayvan koruma görevlisi görevlendirildi. Dolayısıyla da sahipsiz köpeklerin sorumluluğunun hangi kurumda olduğu tam olarak belirlenmedi.
- Diğer yandan sahipli hayvanların çevreye ya da insanlara zarar ve rahatsızlık vermesi durumunda hayvan sahipleri kanunla sorumlu tutuldu. Ancak sahipsiz hayvanların çevreye ve insanlara vereceği zarar ve rahatsızlıklardan hiçbir görevli kişi ya da kurumun sorumluluğu düzenlenmedi.
- Ayrıca çevre, tabiat ve hayvanlara karşı işlenen suçların önüne geçmek, vatandaşların bu konuda duyarlılığını artırarak bu mücadeleye paydaş etmek için HAYDİ (Hayvan Durum İzleme) adı altında bir mobil ihbar aplikasyonu oluşturularak 28.07.2020 tarihinde hizmete girdi. Görüldüğü gibi hayvan polislerinin hayvanların korunmasına yönelik görevleri bulunuyor ancak hayvanlardan insanlara gelen zarar ve saldırılara yönelik hiçbir görevi bulunmuyor.
Ulemanın ittifakı: “Kelb-i akûr” öldürülebilir
Buraya kadar Türkiye’deki mevcut durumu aktarmaya çalıştık. Peki, İslam Hukukunda saldırgan köpeğin hükmü nedir?
Bu soruyu da İstanbul Medeniyet Üniversitesi Hukuk Fakültesi İslam Hukuku Öğretim Üyesi Dr. Akif Dursun cevapladı:
Saldırgan köpek için fıkıh kitaplarımızda “kelb-i akûr” tanımı kullanılır. Bu terim hem kuduz köpekleri hem de insanlara veya evcil hayvanlara saldıran köpek ve bu cinsten olan hayvanları ifade eder. Bu tür saldırgan köpek cinslerinin öldürülebileceği hususunda da ulemanın ittifakı oluşmuştur.
Çünkü bu hususta çeşitli hadisler vardır (Müslim, Hac 75, No: 1200; Nesâî, Menâsiku‘l-Hac, 82, 88, No: 2828, 2887). Hatta Harem bölgesinde ve ihramlı iken bile öldürülebileceği ifade edilmiştir (Serahsî, Mebsût, 4/90). Böyle bir köpeğin fiili saldırısı anında öldürülebileceği hususunda bir şüphe yoktur. Ancak potansiyel olarak bu özelliği olanlar ancak zann-ı galiple saldırma tehlikesi olursa öldürülebilirler. Saldırgan köpeği beslemek de hoş görülmemiş ancak çoban veya bekçi köpekliği gibi meşru bir sebeple besleniyorsa sahibinin gerekli tedbirleri alması istenmiştir.
Hiyerarşinin tepesinde insan vardır
Saldırgan olmasa da sokaklarda başıboş gezen çok sayıda köpek vatandaşları korkutuyor. Dinimiz bu hususta ne tavsiye eder?
İslâm haksız yere herhangi bir hayvanın öldürülmesine hatta bitki ve cansızlara bile zarar verilmesine izin vermez. Ancak dünyadaki yaratılış hiyerarşisinde en üstte insan vardır. İnsan mükerremdir ve Allah’ın halifesidir. Bu sebeple hayvanlarla insanlar arasında bir tercih yapmak gerektiğinde insan tercih edilir. Eğer bir yerde köpekler çoğalır ve insanlar için tehlike arz ederse yetkililer en uygun tedbiri almakla yükümlüdür.
Bir dönem Medine’de köpek sayısı çok fazla artıp halk için tehlike boyutu artınca Peygamber Efendimiz (s.a.v) çok sayıda köpek için itlaf emri vermiştir. (Müslim, Büyu, 43-48, No: 1570-1572; İbn Ebî Şeybe, Musannef, 11/225-227).
Köpeklerin öldürülmeleri ile ilgili çeşitli rivayetleri değerlendirdiğimizde o dönemde başka türlü bu problemin giderilmesi imkânı olmadığından bu yola başvurulduğu anlaşılmaktadır. Bu bize idarenin itlaf dâhil her tür tedbiri alabileceğini göstermektedir.
Kural, yırtıcı hayvanların başıboş olarak gezmelerinin ve insanlara zarar vermelerinin engellenmesidir.
Günümüzde hayvan refahı, hayvan hakları gibi konular çok tartışılıyor. Hayvan sevgisi konusunda ölçü ne olmalı?
İslâm tüm yaratılmışlara merhamet perspektifinden bakılmasını istemiştir. Büyüklerin ifadesi ile hakiki Müslümanlık “tazim li emrillah, şefkat li halkillah” ile mümkündür. Yani Allah’ın emirlerine âzâmî dikkat ve Allah’ın yarattıklarına şefkat, Müslümanın kemâle ermesinin yoludur. Burada öncelik Allah’ın emirlerine olan tazim yani onlara saygı duyup gereğini yerine getirmektedir.
Tedbir şart
Hayvanlara sevgi ile alakalı hem Peygamber Efendimizden (s.a.v) hem de sahabeden çok sayıda rivayet vardır. Nakledildiğine göre Hz. Peygamber (s.a.v) Mekke’nin fethine giderken yolda yavrularını emziren bir köpek görmüş, bunların başına bir nöbetçi görevlendirerek herhangi bir zarar gelmesini engellemiştir (Vakidî, Kitabu‘l-Megazî, 2/804.). Sahabilerden Ebû Hüreyre’nin bu lakabı almasının sebebi çok sayıda kedi ile ilgilenmesidir.
Garip gurebanın hakkı hayvanlara verilmez
Ancak tekrar ifade etmek gerekirse bu durum Allah’ın haklarını ve kul haklarını ihlale yol açmamalıdır. Mesela evde hayvan beslenmesi sebebiyle yeterli temizlik olmazsa, namaza engel olursa Allah hakkı; aç, fakir, garip insanlara aktarılacak kaynak hayvanlara aktarılırsa bu da kulların hakkını ihlal olur.
Hayvan sevgisi insan sevgisinin önüne geçmemeli
Herhangi bir yaratılmışa Allah’tan fazla sevgi duymak yasaklanmıştır. Bir Müslümanın sevgi hiyerarşisinde önce Allahu Teâlâ, sonra Rasülullah (s.a.v) olur. Ondan sonra mü’min olmak şartıyla dilediği insanları sıralayabilir. Hayvan sevgisi insan sevgisinin önüne geçmemelidir. Bu sıralama kaybedilince çok sayıda arıza çıkmaktadır. İnsanların öldürülmesine ses çıkarmayan çok sayıda kişi, bir hayvan için ortalığı ayağa kaldırmakta hatta insan aleyhine bile olsa hayvan savunuculuğuna devam etmektedir. Haksız yere öldürülen her canlı için ayağa kalkalım ama öncelikleri de karıştırmayalım.
Köpeği başkasına saldırtanın hükmü nedir?
Fıkıh kitaplarımızda bir hayvanı sevk ve idare eden kişinin bu sırada hayvanın sebep olduğu zararları tazmin edeceği belirtilmiştir. Binicisi veya çekip götüren ya da arkadan süren birisi olan bir atın verdiği zararı bile bu şahısların tazmin edeceği ifade edilmiştir (İbn Abidin, Reddü’l-Muhtar, 6/603-604). Saldırgan yani ısırdığı bilinen bir köpeği sahibi bağlamazsa veya gerekli tedbiri almadığı için köpek evden çıkıp giderse verdiği zararın tazmin edileceği de açıkça belirtilmiştir (Kudûrî, Tecrid, 12/6132; İbn Kudâme, Muğnî, 12/543).
Hayvanın saldırısından sahibi mesuldür
Bu hükümlerden anladığımız kadarıyla kişi kendisinden istenen koruma vazifelerini ihmal eder de sahip olduğu hayvan bir şeye zarar verirse; mesela, bir köpeği gezdiren kişinin tasma elinde iken köpek bir insana zarar verirse o kişi bunu tazmin edecek, gerekiyorsa diyet ödeyecektir.
Bir köpeği sahibi başkasının üzerine saldırtırsa bu durumda köpek, kendi iradesi bulunmadığından, bir alet gibi değerlendirilebilir. O zaman bu köpeğin verdiği zararlar doğrudan saldırtan kişiye atfedilecektir. Eğer köpek insanlara saldırmak hatta öldürmek üzere eğitilmiş bir köpek ise ve saldırdığı kişinin bir uzvu kopar ya da ölürse, saldırtan kişinin niyetine bakmaksızın, saldırtana kısas ve keffaret gerekecek, kısas uygulanamazsa diyete dönecektir. Çünkü bu amden/kasten öldürme kapsamındadır. Köpek böyle eğitimli değilse bu durumda saldırtan kişinin niyetine bakılacaktır. Niyeti karşısındaki sadece korkutmak ise verdiği zararlar sebebiyle tazminat veya diyet ödeyecektir.
Kasıt varsa ceza şiddetlenir
Yaralama ve öldürme niyeti varsa bu sefer kasıt unsuru dikkate alınarak gerekli ceza verilecektir. Burada şunu da ifade edelim ki, tazminat veya diyete hükmedilse bile devletin ayrıca bir ceza belirleme yetkisi vardır. Bu hususlarda İslâm âlimlerinin genel eğilimine baktığımızda şiddetli bir cezanın, mesela uzun süreli hapis cezasının bile verilebileceği söylenebilir.
Evde köpek beslemenin hükmü nedir?
‘Köpek besleyenlerin her gün sevaplarından iki kırat eksilir’
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “Av ve çoban/zirâat köpeği dışında köpek besleyenlerin her gün sevaplarından iki kırat eksilir.” buyurmuştur (Buhârî, Sayd, 6; Müslim, Büyu, 50, No: 1574). Bu hadis çok meşhur bir hadistir. Hemen tüm hadis kitaplarında yer almıştır. Rivayetlerin bazısında bir kırat denmektedir. Bu minvalde başka hadisler de vardır. Hatta Hz. Peygamber (s.a.v), Ensar‘dan evlerinde köpek bulunanların bu sebeple evlerine ziyarete gitmediği nakledilmiştir (Ahmed, Müsned, 2/327).
‘Köpek olan eve rahmet meleklerinin girmez’
Büyük ihtimalle Ensar’dan olan sahabiler bahçeleri için köpek besliyorlar fakat köpeğin eve girip çıkmasına engel olmuyorlardı. Böyle olan yerlere Peygamber Efendimiz gitmemiş ve bunun gerekçesini de açıkça söylemiştir. Ayrıca köpek olan eve rahmet meleklerinin girmeyeceği de ifade edilmiştir. Nitekim Cebrail aleyhisselamın evde bulunan köpek yavrusu nedeniyle Peygamber Efendimizin (s.a.v.) odasına girmemesi hadisesi meşhurdur (Buhârî, Libâs 94).
Köpek beslemenin istisnaları
Bu hadislere istinaden İslam alimleri meşru bir sebep olmaksızın köpek beslemeyi mekruh görmüşlerdir. Meşru sebepler ise biraz önce zikrettiğimiz hadiste, av, çoban köpeği, bağ bahçeyi bekleyen köpekler olarak sayılmıştır (İbnü’l-Hümâm, Fethu’l-Kadîr, 7/118-119).
Buradan hareketle, bunların içine diğer bekçi köpekleri, körlere refakat eden köpekler ile narkotik, arama kurtarmada vb. hizmetlerde kullanılan köpekler dahil edilebilir. Evde yalnızlığı gidermek, süs, kendisiyle arkadaşlık etmek gibi sebepler meşru görülmemiştir. Çünkü bir insan için ünsiyet kurulacak, yalnız giderilecek varlık başka bir insandır.
İslam, yalnız yaşamayı uygun görmemiş, ailenin olabildiğince geniş olmasını, cemaat halinde yaşamayı teşvik etmiştir. Ancak illa evde bir hayvan beslenmek isteniyorsa, kuş, balık gibi hayvanlar beslenmelidir. İslâm âlimleri meşru sebeple beslenen köpeğin dahi eve sokumaması gerektiğini ifade etmişlerdir. Bunun tek istisnası evin içinde de köpeğin koruma sağlıyor olması, başka türlü korunma imkânı olmamasıdır. (İbnü’l-Hümâm, Fethu’l-Kadîr, 7/119; İbn Abidin, Reddü’l-Muhtar, 5/275)
Köpeğin salyası buna bağlı olarak da artığı da pis kabul edilmiştir (Serahsî, Mebsût, 1/48). Hatta köpeğin ağzının değdiği kabın, birisi toprakla olmak üzere yedi kez yıkanmasına dair hadis bulunmaktadır. (Müslim, Taharet, 89, 92 No: 279) Ancak Hanefî âlimler başka rivayetleri de göz önüne alarak yedi kere yıkamayı müstehap kabul etmiş ancak onlar da kabın kalp mutmain olana kadar yıkanmasını istemişlerdir. (Kasânî, Bedâî, 1/87-88). Yani temizlik ve sıhhat açısından da evde köpek beslemek mahzurludur.
Köpek eve hapsedilemez
Evde köpek beslemenin bir diğer yönü de bunun hayvan açısından da fıtratına uygun olmaması durumudur. Genel itibariyle hayvanların evde hapsedilmeleri, beslenme ihtiyacı karşılansa bile, uygun görülmemiştir. Her canlının kendi tabiî ortamında olması doğru olanıdır.
İslam fıtrat dinidir ve başta insanın fıtratı olmak üzere her canlının fıtratının/yaratılış kodlarının korunmasını ister. Evde beslenen hayvanların en azından bir bölümünde, hele bir de muhtevasının ne olduğu belirsiz yemler, mamalarla beslenirse fıtrat değişikliği olmaktadır. Bu ise yasaklanmıştır. Fazlaca beslenen kedilerde bile bu durum görülmekte, normalde avcı olan ve fare gibi hayvanları avlaması ile meşhur olan kediler obez hale gelip tembelleşmektedirler.
Köpek ticareti caiz mi?
Şafiî, Mâlîkî ve Hanbelî alimleri tarafından köpeğin alım satımı caiz görülmemiştir. (Cemâl el-Malatî, el-Muʿtaṣar mine’l-Muḫtaṣar, 1/364; Cezerî, Dört Mezhebe Göre İslam Fıkhı, 3/1379-1380) Hanefî âlimleri ise beslemesi meşru olan yani bir ihtiyaç sebebiyle bulundurulmasına izin verilen ve bu şekilde eğitilebilecek köpeklerin alım satımını caiz görmüşlerdir. Beslemesi meşru olmayanın ise alım satımı da câiz değildir. Yani kendisinden izin verilecek şekilde istifade edilemeyecek süs köpeği veya saldırganlığı meşhur köpeklerin alım satımı caiz değildir. (Zeylâî, Tebyînü’l-Hakâik, 4/125)