Komplo teorisi
Sorulması ve cevaplanması gereken, dünyanın modern zamanlarda bir takım senaryolar rehberliğinde nasıl yönlendirilebilir hâle geldiğidir
Modernitenin insanlığın genel, normal, hakiki, hakikatli seyrinden bir sapma olduğu ve insanın asli karakterinden -çokça söz edilen insan doğasından- fıtratından bir sapma olduğu, açıkça ortada. Ancak esas mesele bunun nasıl olup da bu hale geldiği/gelebildiğidir. İnsanda, insan zihninde, zihniyetinde, toplumda, doğada gözlemlenen bu sürecin/süreçlerin yönlendirici bir irade olmadan, oluşabilmesi mümkün değil. Yani bu toplumsal süreç, hayali öznenin ortaya çıkmasının başlıca sebeplerinden.
Modern dünya tertipler dünyasıdır
Modern zamanlarda, tarihin başka bir evresinde görülmediği kadar tertipler veya tertip olduğu zannını uyandıran hâdiseler görülmekte. Bu hâdiseler karşısında herkes şu soruları sormakta: Bu olanlar bir komplo mu? Şayet bu bir komplo ise, bu komplonun fâili kim ya da kimlerdir? Maksatları nedir? Bu gibi hâdiselerle dünyaya istikamet verilmekte midir? Ama asıl mühim olan bunun nasıl mümkün olduğu. Sorulması ve cevaplanması gereken, dünyanın modern zamanlarda bir takım senaryolar rehberliğinde nasıl yönlendirilebilir hâle geldiği.
Bir tarafta dünyada ve Türkiye’de olup bitenlerin doğallığında cereyan ettiğini, diğer yanda ise perde-arkası kimi öznelerin marifeti ile ve olayların görünürdeki sebep ve gâyeleri haricinde, gizli-örtülü bir maksatla gerçekleştirildiğini düşünenler var. Bunlar olayların göründüğü gibi olmadığı kanaatindedir. Şâyet böyle karanlıkta olan bir fâil sözkonusu ise, bu fâil, lüzumu hâlinde lazım gelen bütün usûlleri kullanmakta. Çünkü “oyunun” “senaryosunu” yazan, hayata geçmesi için “kuralını da” kendisi koymakta.
Komplo teorileri ve insan psikolojisi
İnsanlar, modern tarihte ve günümüzdeki kritik ve karanlık meselelere dair müzakerelerde, dünya ve Türkiye’de olup bitenlerin göründüğü gibi olmadığı şeklindeki izah biçimine karşı, belki de bir parça haklı olarak şunları sormaktadırlar: Tarih özellikle modern tarih boyunca yaşanan politik mücadeleler boşuna mıdır? Özellikle ideolojilerin rehberliğinde gelişen ve karakteri ideolojik olan hareketler, bir tür ideal-dava uğruna teşebbüs edilen hareketler olarak telakki olunmaktadır. Bu durumda bir dâvâ uğruna hareket boşuna mıdır? Ve/veya ne yapsak boşuna mıdır? İnsanların tüm bu gayretleri boşuna mıdır? Soruları sorulmakta.
Dolaysıyla burada tüm bu insan topluluklarının ve insanların teşebbüsleri, gayretleri sanki küçümsenmekte ve hatta hiç yerine konulmakta; şeklinde bir düşün oluşmakta. Modern zamanlarda insanların önemli bir bölümü hayatlarının bir bölümünde, özellikle gençlik yıllarında, bu tür ideolojik karakterli hareketlerinin, kendi ideolojilerine göre dâvâların peşinde koşmuşlar, içlerinde bulunmuşlar. Bu sebepten kendi gayretlerinin dolaysıyla da şahsiyetlerinin dahi küçümsendiği, hiç yerine konulduğu kanaati kendilerinde oluşmakta. Kimsenin çaba ve gayretinin ve dahi şahsiyetinin küçümsenmesini ve hatta hiç yerine konulmasını kabul edemeyeceği açık. İşte insanların dünyada ve Türkiye’de olup biten hâdiseleri bir tür alay istihza olan komplo teorisi yaftalamasına itibar etmesinin sebeplerinden birisi de bu.
Zihinler nasıl bulandırılıyor
Ayrıca yine istihza maksadı ile “komplo teorisi” denilen şey şudur. ‘Dünyada da, Türkiye’de de işler göründüğü gibi değil’ diyenlerle, ‘bu işlerin arkasında uzaylılar var’ söylemler bir ve aynı mertebede mütalaa edilmekte. Ve insanların zihnine de bu şekilde empoze edilmekte. Bu da bir tür zihin yönlendirme operasyonu.
Burada modern dünyanın neden ve nasıl komplolar dünyası olduğuna olabildiğine dair kısaca şunlar bilinmelidir:
- 1-Adı ‘aydınlanma’ olmakla birlikte, modernite, hakikatin yerine insanı, vahyin yerine rasyonel aklı merkeze alır. Bunun sonucu, göklerle olan irtibatın zayıflamasıdır. Netice, ‘Nûr’dan tedrici ve izafi bir uzaklaşma, zulmete çekilmedir, karanlığın artması.
2- Modern düşüncede ve felsefede özne kavramının bizatihi kendisi de sorun ve sorunludur; ortaya çıkışı da ayrıca incelenmeli.
3- Sürekli parçalanma modern dünyanın bir özelliğidir. Hayali özne ile ortaya çıkan ikilik de bir tür şirkin tezahürü gibi görülebilir. Bu, belki egemenlik ilişkisinde de, böyle bir parçalanmayı beraberinde getirmekte.
4- Modern dünyanın egemen güçleri, hakikat ile irtibatını koparmasının zarûrî bir neticesi olarak kendisini aydınlığın temsilcisi, taşıyıcısı ve yayıcısı, ifşa edicisi olarak ilan eder. Karanlık alana geçildiği için zorunlu olarak, ‘hal’inin aksi bir beyanda bulunmaktadır. Yalan beyan sadece bireysel ahlak sorunu değildir. Bir üst bağlamda yalan kişinin ve/veya bir insan topluluğunun hakikatle olan bağının, şu yahut bu düzeyde kopmasıdır.
5- Bu sebepten hakiki fâilin perde arkasında olması ise onun tercihi olmaktan ziyade, içinde bulunduğumuz çağın özelliği ile irtibatlı. Karanlığın arttığı bu çağda, bunun fâili de karanlıkta olmak durumunda, bir nevi zorunda.
6-. Görünürdeki fâilin ise, iradesi dâhilinde veya iradesi haricinde, bazen de, kısmen iradesi dâhilinde kısmen de iradesi haricinde belirli bir rolü oynayan, bir tür ‘imal edilmiş’ ‘fâil’ olduğunu anlamak önemlidir. Buna ‘hayali özne’ demek de, mümkün.
7- Bunu mümkün kılan, öncelikle fâilinin ideolojik karakteri. İdeoloji, vahiy ile irtibatı kopmuş ve/veya zayıflamış beşeri düşünce formu, kapalı devre bir düşünce sistemidir. Bu, bu tür yapıları zihnî açıdan bir cendereye sokmakta. İdeolojilerin modern dünyada, büyücü bir işlevi olduğu söylenebilir. Çünkü ideolojilerin marifeti ile birey ve toplumlarda, hakikaten acayip bir zihin yapısı, çarpık ve garip bir dünya algısı/kavrayışı görülmekte. Uç örneklerde bu durum bireylerin ve hatta toplulukların ‘mankurtlaşması’ hâlini dahi alabilmektedir. Dine dayalı ideolojilerde durum biraz farklıdır ve ayrıca ele alınması gerekir. Yine de onlar da aynı bağlamda değerlendirilebilir.
8- İdeolojiler ile birlikte, kurgulanmaya müsait bir iktisadi sistem olan kapitalizmin ve ulus-devletin ve ulusçuluğun/milliyetçiliğin ortaya çıkışı ve toplumsal hayatı belirlemeye başlaması da, kurguların hayata geçmesinin zeminidir.
- 9- Bu zeminle birlikte, görünürdeki ‘hayali fâil’ iradesi dâhilinde veya iradesi haricinde, bazen de, kısmen iradesi dâhilinde kısmen de iradesi haricinde, çoğunlukla ve büyük ölçüde karanlıkta, yani perde arkasında olan, ‘hakiki fâil’in, plan ve projelerinin hayata geçmesinin vasıtasıdır. Hayali fâilin, bu vasıta olma durumunun dışına çıkması için, sadece durumun idrakine varması da, yeterli değildir. Şartların ne derece buna müsaade edeceği de, elbette önemlidir.
10- Ayrıca Dünya’nın egemen mahfillerinin prensibinin kaostan düzene olması da burada anlam kazanmaktadır. Herhangi bir ülkede veya bölgede veyahut bir bütün olarak dünyada düzen kuruluyor derken bunun bilinen ve anlaşılan mânâda düzen olmadığı/olamayacağıdır. Kaosun amirlerinin hakiki manada bir nizam oluşturmaları mümkün değildir. Her ne kadar sinarşi (birlikte, uyumlu yönetim) iddiasında olsalar da, anarşi ortaya çıkarmaları yani fitnenin ateşleyicileri olmaları kaçınılmazdır. Ayrıca kaosu idare eden amir merkezler hakiki merkezler değildir. Bizatihi kaosun idare edicisi de kaosun bir parçası olmak durumundadır. Teşvik ettiği, yaygınlaştırdığı kaos bizatihi teşvik edenin de içine sirayet eder. Daha doğrusu onun varlığında, zihniyetinde, ruhunda içkindir. Ve onu da parçalayacaktır.
11- Bu bağlamda söylenmesi gereken, dünyada ve Türkiye’de özellikle modern zamanlarda olup biten hâdiselerin göründüğü gibi olmadığı şeklinde ve de ayrıca bunların görünürdeki fâillerinin hakiki fâil olmadığıdır. Hayali fâilin kendisinin de bir iradesi olmakla birlikte kendisinin inşa süreci de dâhil olmak üzere hareket alanı, parametreleri, zihniyeti, metodolojisi büyük ölçüde bu hakiki özne tarafından tanımlanmakta ve belirlenmekte.