Kıtlık bahane, panik ve vurgun şahane
Enerji fiyatlarındaki yükselişin artık vurgunculuğa dönüştüğünü, buna müdahale edilmesi gerektiğini yüksek sesle söyleyenler var. Fransız parlamenter Manon Aubry “Fiyatların artması, vurguncuların daha fazla kazanması anlamına geliyor. Faturayı sıradan insanların ödediği bu sisteme son vermek zorundayız” derken, dünyanın kişi başına en zengin ülkesi Lüksemburg’un Enerji Bakanı Claude Turmes bile AB’nin bir piyasa reformu yaparak “vurguncuları çökertmesi gerektiğinden” bahsediyor.
İngiltere'de koronovirüs kaynaklı ilk ölüm 5 Mart 2020 tarihinde gerçekleşti. 20 Mart günüyse ajanslara şöyle bir haber düştü: “Tüm dünyayı saran koronavirüs paniği, İngiltere’de günlük yaşamı olumsuz etkiliyor. 48 saatlik nöbetinin ardından gittiği markette yiyecek bulamayan yoğun bakım hemşiresi, marketten ağlayarak çıktı.”
Henüz dünyanın hiçbir ülkesinde böyle bir sıkıntı yokken aniden İngiltere’de baş gösteren market raflarının talan edilmesi karşısında Başbakan Boris Johnson bir basın toplantısı düzenledi. “İyi tedarik zincirlerimiz ve çiftliklerimiz var. Lütfen alışverişinizde makul olun ve diğer müşterileri düşünün” diyerek aslında ülkede bir gıda ve tedarik sorunu bulunmadığını, mevcut duruma oluşturulan panik havasının neden olduğunu net bir şekilde ifade etti.
Bir buçuk yıl sonra yine dünyanın hiçbir yerinde görülmeyen ilginç manzaralar ekranlara yansıdı. Adres yine İngiltere idi. Market rafları yine tamtakır kalırken bu kez benzin istasyonları önünde uzun akaryakıt kuyrukları dikkat çekmeye başladı. Bu kuyruklarda uzun süre beklemekten gerilen sinirler nedeniyle nahoş hadiseler meydana geldi.
Yangına körükle gidildi
Bu tablo henüz tam olarak meydana çıkmamışken, 10 Eylül 2021’de İngiltere Yiyecek ve İçecek Federasyonu başkanı Ian Wright, The Mirror gazetesine konuşarak âdeta panik kıvılcımını çakmıştı. “Bu ne ki” diyordu, “Her şey daha da kötüye gidecek. Kalıcı gıda kıtlığına hazırlanın.” Peki, gerekçesi neydi bu kalıcı kıtlığın? Tedarik zincirinin kırılması.
Nitekim aynı gün, 10 Eylül’de atılan BBC manşeti şöyleydi: “Şoför kıtlığı: Bu yıl 50 bin daha fazla ağır vasıta şoförü alımı için test yapılacak.” E, hani Boris Johnson “Telaş etmeyin. İyi tedarik zincirlerimiz var” diyordu? Bu tedarik zinciri bir buçuk yıl içinde kevgire dönerken İngiliz hükümeti ve bütün ilgili meslek kuruluşları uyuyor muydu?
- Şoför sıkıntısı nereden kaynaklanıyor?
- Taşımacılık sektörünün İngiltere’deki temsilcisi Road Haulage Association’a göre, şoför sayısındaki azalma şunlar yüzünden:
- - Emeklilik
- - IR35 olarak bilinen maaş bordolarındaki bazı değişiklikler - Sürücülerin başka sektörleri seçmesi
- - Düşük ücretler
- - Brexit
- - Pandemi
Sadece İngiltere mi?
Burada Brexit dışında İngiltere’ye mahsus bir durum söz konusu değil. Brexit de sadece bir bahane. Nitekim Almanya’da benzer bir açık söz konusu. Alman Lojistik Branşı Birliklerinden yapılan açıklama, ülkede 45 bin ila 80 bin arası ağır vasıta şoförüne ihtiyaç bulunduğunu gösteriyor. Ulaştırma Bakanlığı raporu ise 10 yıl içinde 200 bine yakın şoför açığı olacağını söylüyor. Alman Nakliyeciler Birliği, yılda 30 bin ağır vasıta şoförü emekliye ayrılırken, onların yerine ancak 17 bin kadar yeni personelin göreve başladığını bildiriyor. Avusturya’da da durum pek farklı değil. Salbzurg’taki çöp toplama şirketi Rieger, 10 araçtan birinin şoför bulunamadığı için çalışamadığından dert yanıyor. Lojistik firmaları da aynı dertten mustarip, şehirdeki araçlar parklarda atıl bir şekilde duruyor.
- İngiliz Petrol Perakendecileri Derneği, akaryakıt istasyonlarının çoğunda benzinin tükendiğini söylüyor ama İngiltere Çevre Bakanı George Eustice, “Ülkede yeterli miktarda benzin var” diyerek karşılık veriyor. İngiliz bakan, tıpkı 2020 Martındaki Boris Johnson gibi bir anda estirilen panik havasından şikayetçi. Bakana göre İngiliz toplumu, şuuraltına işlenen “Her şey daha kötüye gidecek” düşüncesi yüzünden ihtiyacının çok ötesinde benzin satın almaya çalışıyor. Market raflarını bir anda yağmalayıp bomboş bıraktığı gibi.
Şoför krizi niçin çözülmüyor?
öne sürmek, koskoca insanlığı aptal yerine koymaktan başka bir şey değil. Çünkü çözülemeyecek bir krizden bahsetmiyoruz. Şoför niçin bulunamıyor diye sorulduğunda alınan cevaplar neler?
- Çalışma şartları ile maaşlar orantılı değil
-Çalışma saatleri çok kötü
- Bilhassa Avrupa’da çevre kirliliğinden sorumlu tutuldukları için toplumdaki imaj sorunu
Bunların hepsi çok rahatlıkla çözülebilir konular. Çalışma şartlarının ağırlığı göz önüne alınarak maaşlar artırılabilir. Çalışma saatlerini, daha fazla şoför çalıştırmak suretiyle vardiya usulüne çevirmek mümkün. İmaj sorunu ise reklam ajanslarının bütçesine biraz katkı yapılarak halledilir. Demek istediğim, ortada aslında çözümsüz bir mesele yok. Tam aksine sadece şikâyet edilen, çözümsüz bırakılarak kartopundan çığa dönüştürülmek istenen bir bahane söz konusu.
Benzin kıtlığı yok panik var
İngiltere’deki akaryakıt sorunu da aynı minvalde. İngiliz Petrol Perakendecileri Derneği, akaryakıt istasyonlarının çoğunda benzinin tükendiğini söylüyor ama İngiltere Çevre Bakanı George Eustice, “Ülkede yeterli miktarda benzin var” diyerek karşılık veriyor. İngiliz bakan, tıpkı geçen yılki Boris Johnson gibi bir anda estirilen panik havasından şikayetçi. Bakana göre İngiliz toplumu, şuuraltına işlenen “Her şey daha kötüye gidecek” düşüncesi yüzünden ihtiyacının çok ötesinde benzin satın almaya çalışıyor. Market raflarını bir anda yağmalayıp bomboş bırakması gibi.
Bu panik havasında enerji şirketlerinin payını da unutmamak gerekiyor. Zira BP ve Tesco Alliance ülkede az sayıda benzin istasyonunu kapatacağını duyurunca ipin ucu iyice kaçtı, akaryakıt kuyrukları daha da uzadı. Her iki şirketin bahanesi de bildik. Yeterli sayıda nakliye şoförü yokmuş. Dünyanın en büyük şirketleri, kesenin ağzını biraz daha açarak rahatlıkla çözebilecekleri işleri neden kördüğüme çevirmeyi tercih edip yangına körükle gidiyor sizce?
Bu kış zorlu geçecek
2018’de yaklaşık 34 milyon Avrupalı, evlerini yeterince ısıtamadıklarını söylemişti. İngiltere’de toptan doğal gaz fiyatları Ocak ayından bu yana yüzde 250, Ağustostan bu yana ise yüzde 70 artış gösterdi. Avrupa doğalgaz fiyatlarını belirleyen Hollanda’daki doğalgaz ticaret merkezi TTF’de fiyatlar, ocak ayında megavat saat başı 16 Euro’dan eylül ortasında 75 Euro’ya kadar yükseldi. Sadece dokuz ayda yüzde 360 gibi bir artış söz konusu. Bu yıl evlerini doğru düzgün ısıtamayanların sayısı bakalım kaç milyona çıkacak?
2018’de yaklaşık 34 milyon Avrupalı, evlerini yeterince ısıtamadıklarını söylemişti. Avrupa doğalgaz fiyatlarını belirleyen Hollanda’daki doğalgaz ticaret merkezi TTF’de fiyatlar, ocak ayında megavat saat başı 16 Euro’dan eylül ortasında 75 Euro’ya kadar yükseldi. Sadece dokuz ayda yüzde 360 gibi bir artış söz konusu. Bu yıl evlerini doğru düzgün ısıtamayanların sayısı bakalım kaç milyona çıkacak?
Avrupa’da geçen yılın beklenenden sert geçmesiyle doğalgaz stoklarında ciddi bir erime mevcut. Nitekim Rus enerji şirketi Gazprom’un Başkanı Aleksey Miller 17 Eylül’de “Avrupa’daki yeraltı depolama tesislerinde doğal gaz açığı 22,9 milyar metreküp seviyesinde. Bu çok büyük bir miktar” diyerek önemli bir tespit yapmıştı.
Stokları yetersiz Avrupa’da, 2022 ilk çeyrek teslimatlı 1 megavat gaz fiyatının 90 avroyu aştığından bahis geçiyor. Geçen yılın rakamı ise 10 avronun altıydı. Benzer bir manzara elektrik fiyatlarında da mevcut. Avrupa Çevre Politikaları Enstitüsü uzmanı Tim Gore hükümetleri uyarıyor: “Bu yıl yine soğuk bir kış geçirirsek, bu zor bir dönem olacak. Fiyatlar yükselmeye devam edecek. Hükümetler şimdiden hazırlanmalı ve hanelere yardım için önlemler almalı.”
İtalya Ekolojik Dönüşüm Bakanı Roberto Cingolani, gelecek aylarda faturalarında yüzde 40’lık bir artış beklemeleri konusunda halkı uyardı. Fransa, 6 milyona yakın düşük gelirli haneye bir kereye mahsus 100 Euro ödeme yapma sözü verdi. İspanya hükümetinin taahhüdü ise fiyatları 2018 seviyelerine indirmek. Peki, verilen bu sözler tutulabilir mi? İspanyolların AB’ye gönderdiği mektup âdeta bir imdat çığlığı. “Dramatik fiyat artışlarına hemen tepki vermek için acilen bir Avrupa yol haritasına ihtiyacımız var.”
AB tam bir curcuna
21-22 Ekim tarihlerinde Brüksel’de gerçekleşen AB Liderler Zirvesi’nin en önemli gündem başlığı enerji fiyatlarındaki artış oldu. Zirve sonunda Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula Von Leyen’in sözleri ise şöyleydi: “AB olarak kullandığımız gazda yüzde 80 dışa bağımlıyız. Liderler daha fazla gaz rezervi için farklı tedarikçilerle görüşmemizi istedi. Ayrıca bundan 10 yıl önce 2 kat pahalı olan yenilenebilir enerji kaynaklarımız, az da olsa enerji bağımsızlığımızı destekliyor. Bu alanda çabalarımız devam ediyor.” İşin aslı, AB içinde hemen her konuda olduğu gibi bu konuda da ciddi bir yarılma söz konusu. Gruplaşmalar dikkat çekiyor. Fransa ile birlikte 10 civarında ülke nükleer santral çözümünden yana. Ekonomik açıdan sıkıntılı İspanya, Yunanistan ve Bulgaristan gibi ülkeler enerji fiyatlarının acilen düşürülmesi için piyasalara müdahale edilmesi fikrinde. Almanya, Hollanda ve Avusturya gibi tuzu kurular, gelecek yıl fiyatların normale döneceği teziyle böyle bir müdahaleye karşı.
Polonya-Macaristan hattında ise ilginç bir itiraz dikkat çekiyor. Bunlara göre enerji fiyatlarındaki yükselişten Avrupa Yeşil Mutabakatı yani AB’nin iklim takıntısı sorumlu.
AB’nin içinde bulunduğu curcuna halini belki de en iyi yansıtan şey Kuzey Akım 2 projesi. Baltık Denizi’nin altından Rusya ile Almanya’yı birbirine bağlayan 1.230 kilometrelik Kuzey Akım 2 boru hattı çoktan tamamlanmış olsa da bürokratik engeller yüzünden doğal gaz sevkiyatı başlayabilmiş değil. AB ve ABD’den Almanya’ya büyük tepkiler yağıyor. En güçlü AB ülkesinin sadece kendi menfaatlerine odaklı bir şekilde Rusya ile bu denli işbirliğine girmesi şimşekleri üzerinde topluyor.
Herkes kendi derdine
AB’nin içinde bulunduğu curcuna halini belki de en iyi yansıtan şey Kuzey Akım 2 projesi. Baltık Denizi’nin altından Rusya ile Almanya’yı birbirine bağlayan 1.230 kilometrelik Kuzey Akım 2 boru hattı çoktan tamamlanmış olsa da bürokratik engeller yüzünden doğal gaz sevkiyatı başlayabilmiş değil. AB ve ABD’den Almanya’ya büyük tepkiler yağıyor. En güçlü AB ülkesinin sadece kendi menfaatlerine odaklı bir şekilde Rusya ile bu denli işbirliğine girmesi şimşekleri üzerinde topluyor.
İtalyan Profesör Carlo Andrea Bollino’ya göre Almanya yanlış yapıyor. Proje ortak bir Avrupa vizyonunun parçası değil. Ayrıca Ukrayna topraklarını gözardı ediyor. Böyle bir durum, Avrupa’nın imajına ve saygınlığına zarar veriyor.
Rusya ile ABD birbirine girdi
Kuzey Akım 2 projesinden hiç de hoşnut olmayan ABD arada bir sivri laflar ediyor. Biden’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan’dan gelen “Rusya’nın enerjiyi baskı aracı ve siyasi silah olarak kullanmak gibi uzun bir tarihçesi var” cümlesi de bunlardan biri.
Moskova’nın buna cevabı gecikmedi şüphesiz. Putin’in sözcüsü Peskov “Bunun yanlış bir değerlendirme olduğunu düşünüyoruz” demekle yetinmedi, ABD’nin uyguladığı yaptırımlarla Avrupa enerji piyasasındaki dengesizliklere katkıda bulunduğunu bilhassa vurguladı.
Almanların tarafı ise belli. Kuzey Akım 2’nin ortaklarından olan Uniper’in CEO’su Maubach “Ruslar son 50 yıldır olduğu gibi gazı güvenilir bir şekilde teslim ediyor” diyerek tartışmaya noktayı koydu.
Tamamen vurgunculuk
Enerji fiyatlarındaki yükselişin artık vurgunculuğa dönüştüğünü, buna müdahale edilmesi gerektiğini yüksek sesle söyleyenler var.
Fransız parlamenter Manon Aubry “Fiyatların artması, vurguncuların daha fazla kazanması anlamına geliyor. Faturayı sıradan insanların ödediği bu sisteme son vermek zorundayız” dedi.
İspanya, Yunanistan ve Bulgaristan gibi ülkelerin piyasalara müdahale edilmesi fikrinde olduğunu zaten belirtmiştik. Dünyanın kişi başına en zengin ülkesi Lüksemburg’un Enerji Bakanı Claude Turmes bile AB’nin bir piyasa reformu yaparak “vurguncuları çökertmesi gerektiğinden” bahsediyor. Ursula von der Leyen’in Brüksel’deki Liderler Zirve’sine katılmadan önce Strasbourg’da dediği de şuydu: “Enerji piyasaları üzerindeki spekülasyonlara son vermeliyiz. Bu yüzden gaz ve enerji piyasalarını daha dikkatli izlemeye başlıyoruz.