Kırık Bir Gururun Kıymıkları
Hepimiz biliriz ki yaşamak, yekdiğeriyle münasebet mecburiyeti demek. Bırakalım kişinin öteki insanlarla münasebetlerini, kendisiyle kurduğu münasebetlerde dahi bizzat kendi gururunu nasıl kırabildiğini hesaba kattığımızda mesele daha da çetrefilleşiyor. Öyle ya, madem ki idamei hayat gururun her fırsatta kırılması demek, o hâlde kişi böyle kırık bir gururun iskeletiyle nasıl yeniden ayağa dikilebilecektir? Hilesiz kabil midir bu?
En münafık tabirler Janus yüzlüleri. Baktığınız yöne göre manâları değişiyor çünkü. Bir öyle görünüyorlar size, bir böyle. Ve siz de hangisine göre nasıl tavır alacağınızı bilemiyor, afallayıveriyorsunuz. Biri hiddetli, öbürü mütebessim çift yüzlü birinin ruh hâlini hangi yüzüne bakarak nasıl kestireceksiniz ki!
- Bu çift suratlı tabirlerden biri gurur. Az önce müspetken biraz sonra menfi. Yakıcı güneş ışınları çekilmeden bastıran sağanak yağış karşısındaki şaşakalma.
Düşünsenize, vakti geliyor, birine gururlu davrandığı için içerliyorsunuz. Yahut da içten içe üzülüyorsunuz onun için. Böylesine gururuna kapılmasaydı o meseleyi nasıl da tereyağından kıl çeker gibi hâlledebileceğine hayıflanıyorsunuz. Vakti geliyor, aynı kişiyi bu sefer gururlu davrandığı için yere-göğe sığdıramıyorsunuz. “Helâl olsun” diyorsunuz, “delikanlı adammış. Ne badireleri atlatırken gene de o menhus teklife iltifat edecek kadar gururunu çiğnemedi.”
Sorulası değil mi, bir tabir zıddını da nasıl böylesine aynı kuvvet ve kudrette içinde barındırabiliyor?
Gururun Tamiratı
Gururumuz kırıldığında, meselâ omuriliğimiz kırılmışçasına içimizde esaslı bir şeylerin yer değiştirdiğini, koca koca kemik parçalarının etimizin en hassas yerlerine battığını hissederiz. Gururumuzun incindiği her seferinde biz de derinden inciniriz.
İncinmesinden farklı olarak gururun kırılması, kişilik direğinin ortadan ikiye bölünmesi. Öylesine içine kapanır benlik; kapaklanır hatta.
- Tersi mümkünmüş gibi zannederiz ama aslen nadide Çin vazosunun tamiri kabildir de, kırılmış bir gururun tamiri külliyen gayrıkabildir. Bir kerecik bile kırılmış gururumuzun incecik kıymıkları, narin bir el dahi yanlışlıkla o Aşil topuğuna değiverdiği her seferinde kanatır derinlerimizi. Bir kere daha içimize kapaklanırız; küçülüp küçülüp ceninleşeyazarız.
Öte yandan hepimiz biliriz ki yaşamak, yekdiğeriyle münasebet mecburiyeti demek. Bırakalım kişinin öteki insanlarla münasebetlerini, kendisiyle kurduğu münasebetlerde dahi bizzat kendi gururunu nasıl kırabildiğini hesaba kattığımızda mesele daha da çetrefilleşiyor. Öyle ya, madem ki idamei hayat gururun her fırsatta kırılması demek, o hâlde kişi böyle kırık bir gururun iskeletiyle nasıl yeniden ayağa dikilebilecektir?
Hilesiz kabil midir bu?
‘Ben’in Gururu Müspet, ‘O’nun Gururu Menfi
Basit bir kadran tahayyül edelim. Yarım daire şeklindeki bu kadranın düğmesini saat yönünde çevirdikçe kibir, gurur ve haysiyet basamaklarında duraklıyorsunuz. Menfiden müspete bir sıralanış. Tam orta yerde, bir nevi sıfır noktasındaki gururun sol yönündeki yüzü kibre dönük, sağ tarafındaki yüzüyse haysiyete. Elbette bu ana durakların arasında ara duraklar da mevcut. Ne ki siz kadranın düğmesini hangi istikamete çevirirseniz çevirin, orta duraktaki gururdan ne nispette uzaklaştığınıza bakmaksızın vaziyetinizi gururdan hareketle tayin ve tespit etmeye devam edersiniz.
Başka bir ifadeyle kendinizi kandırmaya.
Dikkatinizden kaçmamıştır; ifademin zamiri ‘biz’ değil. Çünkü tuhaf bir şekilde biz her daim gururumuzu muhafaza endişesiyle hareket ettiğimize inanırız. Öte yandan başkaları mağrur olmakta, gururuna kapılmakta veya güya haysiyetini korumak için yola çıkmışken nasıl da kibre yuvarlandığını görememekte. Başka bir ifadeyle biz kadranın düğmesini hangi yöne çevirirsek çevirelim, daima kendimizi haysiyeti merkeze alarak böyle davrandığımıza iknanın bir yolunu buluruz. Gelgelelim gururuna yenilense daima ötekiler...
Tıpkı gıyabında başkalarına dair konuşma mevzuundaki gibi biz sadece olup-biteni anlatmaktayken başkaları gıybet etmekte.
Bir Zülfikârdır Gurur
Hayır, her menfinin içindeki müspet meselesinden de, zıddından da bahsetmiyorum. Demek istediğim gurur, tabiatı gereği zülfikâr. Karşıdakini parelediği kadar sahibini de kesebilen bir zehrin hamili. Kında taşınan yılan icabında. Elâlem kadar sahibini de sokabilen.
Münafık bir tabir değil yani. Dikkatle baktığınızda tek seferde her iki yüzünü de aynı ânda görüyorsunuz. Hoş, baktığınız yere ve duruma göre bu yüzlerden biri, ötekinin önüne geçebilmekte ama bu durum gene de onun o kendine mahsus tuhaflığını peçelemiyor. Gururun kendisi zaten peçeli bir yeni gelin. İstediği yüzünü dilediği vakit gösterme imkânına malik; dolayısıyla zor ânlar yaşatabilmekte size. İpiyle kuyuya inemiyorsunuz. Ya bir misina bu ip veya koca dünyayı bir çekiç gibi fırlatıp atacak kadar sağlam bir halat.
Kabullenmekte zorlanırız ama aslen her türlüsü yanıltmaca gururun.
Bir öyle bir böyle, hatta hem öyle, hem böyle, daha da fenası öyleyken böyle, böyleyken öyle bir tabirin işaret ettiği hisse nasıl bir kıymet verecek, ona yüklediğimiz manâyı hangi hakla o durum için geçerli kabul edeceğiz? Manâsı cıvadan hızlı hareket eden, kıymeti de ona mütenasip rakseden bir hisse karşı tavrımızı nasıl belirleyeceğiz? Kim, hangi hakla o ândaki gururunun meşruiyetinden emin kalacak? Ve kim gururunun onu hâlâ hak yolda tuttuğundan dem vurabilecek? Haydi diyelim benliğinin üçüncü tabakası seviyesine irca ettiği nefsine yükledi gurur denilen muvakkaten menfur hissiyatını, peki ruhunun tavrını neye tevil edecek?
Bir avuntudur gurur hâlbuki. Aslen pek bir kıymeti harbiye arzetmediği hâlde nice süfliyatı ulviyet makamına taşıma aldatmacası. İçinde daima değersize bir değer yükleyerek asıl değerliyi örtme hilesi taşır; maharetle haysiyetin arkasına saklanarak.
Zaten öylesine yüce bir varlıktır ki ben, tıpkı Kral Midas nasıl elini tuttuğu her eşyayı altına çeviriyorsa ‘ben’ de hangi mevzua el atsa onu yüceleştirmekte. O şeyi yüceleştirmek üzerinden elbette kendini de.
Nice saraylar inşa ediyoruz içimizde ve ne kudretli saltanatlar inşa ediyoruz. Ama derinlerimizde kurulu bu saltanatta bize dönüp de “Mağrurlanma padişahım, senden büyük A...h var.” diyen her sesi kısıyoruz da, bunun da gafiliyiz.