Kimin Afrika’sı daha sahici?

SÜLEYMAN ŞAHİN
Abone Ol

İlki Afrika asıllı bir Osmanlı ve Türk subayı olarak ömrü boyunca pilotluk mesleğini icra etti ve bu meslekten şerefiyle emekli oldu. Diğeriyse kendisini ülkesi ABD’ye bir türlü kabullendiremedi. Sağlığında sırf derisinin rengi yüzünden pilot olarak almayan Amerikan Hava Kuvvetleri, muhteşem bir ikiyüzlülüğe imza atarak ölümünden 33 yıl sonra teğmen unvanı verdi.

1883 İzmir doğumlu çocuk, üç kardeşin en büyüğüydü. Babasını erken yaşta kaybetti. Denizci olma hayaliyle Haddehane Mektebi’ne yazıldı. Okuldan mülazım-ı evvel yani günümüz ifadesiyle üsteğmen olarak mezun oldu.

Fransa Afrika’yı nasıl sömürüyor?
Gerçek Hayat

1895 yılında, İzmirli çocuğun bıyıkları henüz terlemeye başlarken çok uzaklarda, dünyanın öbür köşesinde on kardeşin yedincisi olarak başka bir çocuk dünyaya geldi. Amerika kıtasını işgal eden Kristof Kolomb’un adına kurulmuş, ABD’nin Georgia eyaletine bağlı Columbus kasabasında...

İzmirli çocuğun ana-babası Afrika kökenliydi, büyükanne tarafından Nijerya’daki Bornu Emirliği’ne uzanan bir soy ağacına sahipti. Columbuslu çocuğun ise babası Afrika kökenliydi, annesi Creek kabilesinden bir Kızılderili.

O Da Subay Çıkabilirdi

Eugene Bullard boksörlük yaptığı gençlik yıllarında

Columbuslu çocuk da tıpkı İzmirli çocuk gibi okuyup subay çıkabilirdi. Ama olmadı. Sadece ilkokul eğitimi alabildi. Annesinin atalarına ait toprakları işgal etmekle kalmayıp bir de işgalci Kolomb’un adını veren Avrupalı beyazların torunları, ne Kızılderili ne de Afro-Amerikalıların okumasına taraftardı. İzmirli çocuk hiçbir ayrımcılığa uğramadan denizci subayı çıkabilmişken, Columbuslu çocuk için bu sadece bir hayalden ibaretti.

Oralarda öylece bekleyip duramazdı. Kararını verdi, ırkçılığın yolunu kesmeyeceği topraklara doğru açılacaktı. İmkânları araştırdı, sonunda Alman yük gemisi Marta Russ’a kapağı attı. Ver elini Avrupa...

İlk denizci pilot adaylarının teknik kapasiteye sahip olması gerektiğinden daha ziyade çarkçı subaylar tercih edilmişti.

Bu arada İzmirli çocuk teknolojik bilgiyle donanmanın nimetlerinden faydalanmaya başlamıştı bile. 3 Temmuz 1912’de İstanbul Yeşilköy’de (o zamanki adıyla Ayastefanos) bir Tayyare Mektebi faaliyete geçmiş, peşinden Bahriye Nezareti’ne bağlı deniz tayyareciliği için girişilen çabalar meyvesini verince bu mektebin yakınlarına Bahri (Deniz) Tayyare Mektebi açılması kararlaştırılmıştı. İlk denizci pilot adaylarının teknik kapasiteye sahip olması gerektiğinden daha ziyade çarkçı subaylar tercih edilmişti. İşte İzmirli çocuk da seçilen bu 11 kişinin arasındaydı. O artık pilot olacaktı.

Kapağı Avrupa’ya atan Columbuslu çocuk için hiçbir şey o kadar kolay olmadı. Bir müddet İskoçya civarlarında dolandı. Sonra Londra’nın yolunu tuttu. Orada kendisi gibi Afro-Amerikan bir gösteri topluluğuyla yolu kesişti. Ekmek parası için sahnede yeri geldi boks yaptı, yeri geldi türlü türlü maskaralıklar...

Yolu Paris’e düşünce burayı çok sevdi. Kısmetini burada aramak istedi. Sahne gösterileri yapmayı öğrenmişti, bildiği en iyi iş zaten buydu. Yine boks gösterileri yapmaya, sahne performansları sergilemeye devam etti. En azından rızkını çıkarıyor, hoşuna giden bu şehirde yaşayacak kadar para kazanıyordu.

Dünyanın İlk Afrika Asıllı Pilotu

İzmirli çocuk, dünyanın ilk Afrika asıllı pilotu olarak Yeşilköy semalarında süzülmeye başladı.

Derken savaş çıktı. İstanbul Yeşilköy’deki Deniz Tayyare Mektebi 25 Haziran 1914’te, yani savaş çıkmadan kısa süre önce faaliyete geçmişti. İzmirli çocuğun içi içine sığmıyordu. Artık o bir bahri tayyareci yani deniz pilotu olacak, bir kuş gibi mavi göklerde süzülecekti. Savaşın başlaması pek çok şeyi değiştirdi. Önce Deniz Tayyare Mektebi’ne müdür olarak atanan Fransız De Goys, savaşa iştirak etmek üzere kendi ülkesine gitti. Daha sonra yerine Alman bir müdür atandı. Ve eğitim uçuşlarının başlamasıyla dünya tarihinde bir ilk gerçekleşti. İzmirli çocuk, dünyanın ilk Afrika asıllı pilotu olarak Yeşilköy semalarında süzülmeye başladı.

  • Savaşın başlamasıyla Columbuslu çocuğun da kaderi değişti. Mademki Fransa’da yaşıyordu, Fransız ordusunda gönüllü olarak savaşacaktı. Fakat ne de olsa bir yabancıydı. Bir yabancı için savaşa girmenin tek yolu Fransız Yabancı Lejyonu’na katılmaktan geçiyordu. Lejyonda makineli tüfek kullanmaya başladı. Lejyon dâhilinde birçok birlikte savaştıktan sonra onu 170. Fransız Piyade Alayı’na verdiler. Bu alayın Fransız ordusunda bir de lakabı vardı: Ölüm kuğuları. Evet, o artık bir ölüm kuğusu olmuştu. Fakat 5 Mart 1916’da ölümün kıyısından zor döndü. Ağır bir şekilde yaralanmıştı.

Kardeşi Çanakkale’de Şehid Düştü

Ahmet Ali Çelikten

Fransız lejyonunda piyadelik yaparken ağır yaralanan Columbuslu çocuk hastane revirlerinde iyileşmeye çalışırken İzmirli çocuk göklerde süzülmeye devam ediyor, kendisine verilen vazifeleri başarıyla yerine getiriyordu. Bu arada Çanakkale cephesinden acı bir haber geldi. İzmirli çocuğun Ali ismindeki kardeşi şehid düşmüştü. Vatan sağolsundu. Yine de içi daralıyor, yüreğindeki acıyı bastırmak için engin maviliklere açılacağı saatleri iple çekiyordu.

Bullard’ı sağlığında sırf derisinin rengi yüzünden pilot olarak almayan Amerikan Hava Kuvvetleri, muhteşem bir ikiyüzlülüğe imza atarak ölümünden 33 yıl sonra teğmen unvanı verdi.

Yedi aylık bir nekâhet sonrası ancak toparlanabilen Columbuslu çocuk, Fransız Hava Kuvvetleri’ne hava makineli tüfekçi olarak başvurusunu yaptığında İzmirli çocuk pilot olarak gökyüzündeki üçüncü yılını tamamlıyordu. Neyse ki başvurusu kabul edildi ve gereken eğitimi aldıktan sonra 6950 numaralı uçuş lisansıyla Fransız Havacılık Kulübü’ne pilot olarak kaydedildi. Daha sonra gönüllü Amerikan pilotlarının savaştığı Fransızların La Fayette Filosu’na yazıldı. 28 Haziran 1917’de onbaşı rütbesi aldı.

ABD Birinci Dünya Savaşı’na katılınca Fransızların La Fayette Filosu’nda savaşan pilotlar Amerikan ordusuna çağrıldı. Fırsat ayağına gelmişti, ülkesine hizmet etme umuduyla hava kuvvetlerine başvurusunu yaptı. Yıllar onu değiştirse de bulduğu ilk gemiye binip kaçtığı ülkesi hâlâ aynı yerdeydi. Beyaz pilotlar orduya kabul edilirken o edilmedi. Öyle hayal kırıklığına uğramıştı ki, durduk yere bir Fransız memurla fena halde tartıştı. Bu ona çok pahalıya patladı. Pilotluktan alındı, ceza olarak piyade birliğine verildi. Bilin bakalım nereye? Ölüm kuğularına...

İzmirli çocuk bu arada yüzbaşı oldu, 18 Aralık 1917’de ileri derece havacılık eğitimi için Berlin’e gönderildi. Aylarca süren geniş kapsamlı bir eğitimi başarıyla tamamlayıp Temmuz 1918’de vatana döndü. Savaşın son günlerinde tayini memleketi İzmir’e çıktı fakat İzmir’in işgaliyle birlikte yeniden İstanbul’a geldi. İstanbul da işgale uğrayınca buradaki uçakları Anadolu’ya kaçırma harekâtına katıldı. Kaçırılan beş uçaktan üçü Amasra Deniz Tayyare İstasyonu’na gönderildi. Kurtuluş Savaşı bitene dek Amasra’da görev aldı, Karadeniz üzerinde uçuşlar yaparak düşman hareketlerini rapor etti.

Yine Gösteri Dünyası

Yıl 1959 Eugene Bullard asansör görevlisi üniformasıyla katıldığı TV programında.

Columbuslu çocuk savaş bitince yine gösteri dünyasına dönüş yaptı. Gece kulüplerinde çalıştı, caz davulcusu oldu. Bir müddet Paris’te çalıştıktan sonra Mısır’a gitti ve orada sahne aldı. Tekrar Paris’e döndüğünde gece kulübü işletmeye başladı. İkinci Dünya Savaşı çıktığında evlenmiş, iki de çocuğu olmuştu. 1940’ta Almanlara karşı savaşmak için gönüllü oldu, piyade olarak savaşırken yaralandı. Nazilerin elindeki Fransa’da kalamazdı, İspanya’ya kaçtı ve oradan ülkesi ABD’ye geri döndü.

  • İzmirli çocuk ise Kurtuluş Savaşı’nın ardından memleketi İzmir’deki Tayyare bölüğüne atandı. 1928 yılında Hava Müsteşarı oldu. 1949 yılında emekliye ayrıldıktan sonra 1969 yılında vefat etti. Savaş yıllarında evlendiği Preveze göçmeni Hatice Hanım’dan olma beş çocuğun ikisi babalarının yolundan giderek pilotluğu seçti. Kızı, kendisine eş olarak bir pilotu seçti.

Irkçılıktan Yakayı Kurtaramadı

Eugene Bullard 1949 yılında New York polisi ve ırkçı beyazlar tarafından dövülürken.

Columbuslu çocuğa gelince... Kendini zor bela attığı ülkesinde bir türlü dikiş tutturamadı. Parfüm satıcılığı, güvenlik elemanlığı, tercümanlık, her şeyi denedi ama olmadı. Fransa’daki gece kulübü savaşta viraneye dönmüştü. Ayağa kaldırmak istedi, beceremedi. Fransız hükümetinden gelen mali destek ona ancak Harlem’de başını sokacak bir daire alabildi. Yaşlıydı, sırtındaki savaştan kalma yara aman vermiyordu. Fakat bu bile ırkçıları insafa getirmedi. Afro-Amerikalıların haklarını savunmak için düzenlenen bir konserde New York polisi ve ırkçı beyazlar tarafından fena halde hırpalandı. Son olarak Rockefeller Center binasında asansör görevlisi olarak çalıştı. 1959 yılında bir TV programında kendisiyle röportaj yapıldığı vakit sırtında asansör görevlisi olarak giydiği üniforma bulunuyordu. 1961 yılında mide kanserinden öldü.

İzmirli Ahmet Ali Çelikten, Afrika asıllı bir Osmanlı ve Türk subayı olarak ömrü boyunca pilotluk mesleğini icra etti ve bu meslekten şerefiyle emekli oldu.

İmdi...

İzmirli Ahmet Ali Çelikten, Afrika asıllı bir Osmanlı ve Türk subayı olarak ömrü boyunca pilotluk mesleğini icra etti ve bu meslekten şerefiyle emekli oldu. Columbuslu Afro-Amerikan Eugene Bullard ise kendisini ülkesi ABD’ye bir türlü kabullendiremedi. Bullard’ı sağlığında sırf derisinin rengi yüzünden pilot olarak almayan Amerikan Hava Kuvvetleri, muhteşem bir ikiyüzlülüğe imza atarak ölümünden 33 yıl sonra teğmen unvanı verdi.

Söyle ey aziz okur...

Kimin Afrika’sı daha sahici?