Kemalizmyükselmiyorzemin alçalıyor, hepsi bu
Vaziyet hiç de sanıldığı gibi Kemalizmin yükselişine işaret etmiyor. 15 Temmuz günü FETÖ marifetiyle tezgâhlanan “İslâm’ı içerden vurma” tezinin başka bir tezahürü sadece. İttihatçı saflardan devşirilenler ile paralanıp pirelendikçe İttihatçı devşirmelerin safına geçen omurgasız-iliksiz sürüngenlerin zemini oyarak alçaltma faaliyeti. Evet, ortada bir irtifa yok. Sadece zemin alçalıyor, hepsi bu.
Önce Optimar Araştırma Şirketi’nin 13-15 Temmuz tarihlerinde 26 ilde yaptırdığı anketten söze girelim. Hani şu Ertuğrul Özkök’ü coşturan ve sevinçten “2010’lu yılların başında bir sosyolog olarak görüşümü şöyle yazmıştım: Türkiye’de İslâmî anlamda bir muhafazakârlığın geleceği yoktur” cümlesini kurduran anketten. Optimar vatandaşlara “Siyasal kimlik olarak kendinizi nasıl tanımlarsınız” diye sormuş ve şöyle bir tablo ortaya çıkmıştı:
Ankete ilişkin Optimar’ın başkanı Hilmi Daşdemir’in yorumu ise şu şekilde olmuştu:
“İnsanların, kendilerini siyasal kimlik olarak nasıl tanımladıklarına baktığımız zaman Atatürkçü ve milliyetçi olarak tanımladıklarını gördük. Bu toplumun genel bir fotoğrafıdır. AK Parti içerisinde de kendisini Atatürkçü olarak tanımlayan ciddi bir kesim var.”
Ankete ilişkin en ilginç yorumlardan birisi de Yeniçağ yazarı Arslan Bulut’a ait. Bakın, 3 Ağustos tarihli yazısında ne demiş?
“Atatürkçüyüm diyenlerle Milliyetçiyim diyenler yüzde 47.3 ama iktidarda Mısır’daki İhvancıların peşinden giden ve milliyetçiliği cahiliye dönemi düşüncesi olarak gören, ümmette siyasi birlik arayan, yani Türk Milleti gerçeğini reddeden, bunlarla da yetinmeyip her türlü milliyetçiliği ayaklarının altına aldığını açıklayan zihniyete sahip kişilerin kurduğu parti var!”
ANADOLU GERÇEĞİNDEN HABERSİZLER
Türkiye 1923 yılından 1950 yılına değin tam 27 yıl tek parti iktidarı altında yaşadı. Bu 27 yıllık iktidarın karnesini öğrenmek için -hadi aradaki Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası ile Serbest Parti tecrübelerini es geçelim- ilk demokratik seçimlerin neticesine bakmak yeterli. ‘Açık oy, gizli tasnif’ esasına dayalı 1946 seçimleri CHP’ye bir 4 yıl daha kazandırmaktan başka işe yaramadı.
Ülkemizde ilk serbest seçim olarak kayda geçen 1950 seçimleri henüz 4 yıllık bir partiyi iktidara taşırken ülkenin kurucu partisi olmakla övünen CHP’yi yerle bir etti. Parlamentodaki 487 sandalyenin 416’sını alan Demokrat Parti başarısını Anadolu insanının teveccühüne borçluydu. Anadolu insanı Demokrat Parti’yi niçin desteklemişti?
Buyrun, zamanın gazetecilerinden Emin Karakuş’un ‘40 Yıllık Bir Gazeteci Gözü İle İşte Ankara’ isimli hatıratına bir göz atalım.
“1954 yılı seçim propagandası gezileri sırasında Başbakan Adnan Menderes’e üç gazeteci arkadaşı olarak eşlik ediyorduk. Ben Sabahattin Sönmez ve Mekki Sait Esen, aynı otomobil içinde Menderes’i izliyor, onun yaptığı konuşmaları gazetemize bildiriyorduk. Otomobilde şoförle birlikte dört kişiydik. Günün belli başlı konuları üzerinde konuşurken, Erzurumlu olduğunu daha sonra öğrendiğim şoför bana döndü:
- Bey, dikkat ettim, sen bizim partinin aleyhinde bulunuyorsun. Öbür arkadaşların ileri sürdüğü düşüncelere karşısın.
Bunun üzerine şoföre döndüm.
- Söylediklerim yalan mı?
Şoförün cevabı şu oldu:
- Doğru söylüyorsun, doğru söylüyorsun, ama bir şeyi unutuyorsun.
- Neyi?
- Değil mi ki, bu parti bize Allah-ü Ekber dedirtmiş, minarelerimizde bunu bize duyurmuştur, bu bize yeter. Bunun dışında Demokrat Parti ne yaparsa yapsın, hiçbir değeri yoktur. Bizi dinimize kavuşturan bu parti olmuştur. Şimdi kimseden çekinmeden “Çok şükür Müslümanım” diyebiliyorum.
Şoföre söyleyecek bir söz yoktu, onun inancı buydu. Demokrat Parti, Arapça ezanı yeniden okutmaya başlatmakla, oy bakımından çok önemli bir atılımda bulunmuştu.”
SOSYOLOJİYİ DOĞRU YERDEN OKUMAK
Optimar anketinin tek boyutlu verilerinden güdük neticeler çıkarıp aforizma kasanların ‘Anadolu gerçeği’ni hesaba katmadıkları ortada. Anadolu insanı ezanı yasaklayan, kendi değerlerini hiçe sayan zihniyeti -velev kendisini ülkenin kurucusu olarak görsün- her defasında yerle yeksan etmeyi bildi. İşte bu yüzden astığı astık, kestiği kestik 27 Mayısçılar da, “Bin yıl sürecek” diye naralar atan 28 Şubatçılar da ilk seçimde boylarının ölçüsünü aldı, tarihin izbe koridorlarında birer hayalete dönüştü.
Hadi bakalım, 27 Mayısçı Milli Birlik Komitesi’nin anlı şanlı üyelerini hatırlayan kaç kişi var? 28 Şubat’ın herkesi andıçlayan Çevik Bir’ine ne oldu sahi? Şu sıralar nerede, kiminle iş tutuyor? Bu ülkenin ‘kurucu değerlerinin yılmaz bekçileri’ olduklarını iddia eden İttihatçı artıklarının akıbeti hep aynı. Çünkü ideolojik taassupları gözlerini kör etmiş, sosyolojiyi doğru yerden okumayı hiçbir zaman beceremiyorlar. Sosyolojiyi doğru yerden okumayı beceremedikleri için de 1950’den bu yana hiçbir seçimden tek başına iktidar çıkamadılar. Ve de hiçbir zaman ÇIKAMAYACAKLAR...
KİMSE ÇANTADA KEKLİK DEĞİL
Bu durumu Anadolu insanının ‘çantada keklik’ olduğuna yoranların da akıbeti hiç parlak olmayacak, böyle biline. Anadolu insanı İttihatçı artıklarına her defasında dersini verdiyse birileri bunu kendi hesabına yazma yanlışına düşmemeli. Madem öyle, Anadolu insanını en fazla öfkelendiren şeyin ne olduğunu da söyleyelim: “İttihatçı zihniyete benzemeye çalışmak!”
İttihatçı zihniyetin eskilerinden kırpılarak yıldıza dönüşenleri ‘toplum hafızası’ kayıt altına alıyor. Emanet olarak verilen iktidarı tam bir İttihatçı hoyratlığıyla yağmalayan, paralandıkça pirelenen, sağı-solu, kaşı-gözü oynamaya başlayanları da... Anadolu insanı nâmına yola çıkanların yapacağı en büyük yanlış, bir zamanlar Anadolu insanına racon kesenlerin yaptığı gibi ‘kendini merkeze koymak’ olur.
Nitekim Anadolu insanı rahmetli Osman Yüksel Serdengeçti’nin şahsında kendisini aşağılayan zihniyetin küstah narasını asla unutmuş değildir. İttihatçı zihniyetin bütün seçimlerde yediği tokatların yekûnu işte bu küstah naraya çıkar:
“Ulan öküz Anadolulu! Sizin milliyetçilikle, komünizm ile ne işiniz var? Milliyetçilik lâzımsa bunu biz yaparız. Komünizm gerekirse onu da biz getiririz. Sizin iki vazifeniz var: Birincisi, çiftçilik yapıp mahsul yetiştirmek. İkincisi, askere çağırdığımızda askere gelmek!”
İRTİFA YOK, ALÇALAN ZEMİN VAR
Anadolu insanının sözcülüğüne soyunanların İttihatçı cenaha yerden temenna babında günümüzde belki sadece Kuzey Kore televizyonlarında görülecek salya sümük 10 Kasım görüntülerini saatlerce vermeye çalışması, “İngilizler bile Atatürk anıtına çelenk koydu, saygı duruşunda bulundu” minvalinde haberler yapması hayra alamet değil.
Vaziyet hiç de sanıldığı gibi Kemalizmin yükselişine işaret etmiyor.
15 Temmuz günü FETÖ marifetiyle tezgâhlanan “İslâm’ı içerden vurma” tezinin başka bir tezahürü sadece. İttihatçı saflardan devşirilenler ile paralanıp pirelendikçe İttihatçı devşirmelerin safına geçen omurgasız-iliksiz sürüngenlerin zemini oyarak alçaltma faaliyeti.
Yaşadıklarımız, neticede yaptıkları sihirle Musa Peygamberi (a.s.) teslim olmaya zorlayan sihirbazlar misali Anadolu ruhunu teslim olmaya zorlayan kadronun manipülasyonu. Evet, ortada bir irtifa yok. Sadece zemin alçalıyor, hepsi bu.
TUZAK BÜYÜK!
İttihatçı zihniyetin binbir surata bürünebilme özelliğini sakın ola ki unutmayalım. Dün “Komünizm gelecekse onu da biz getiririz” diye höykürenlerin bugün “İslam gelecekse onu da biz getiririz” moduna büründüğü açıkça görülüyor. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde doğrudan kendi cenahlarından birileri yerine kara budunun kendinden bildiği, muhafazakar kisveli isimleri aday çıkarma telaşları bu durumun en basit göstergesi.
Tuzak büyük derken dikkati çekmek istediğimiz yer aslında burası değil. Daha tehlikeli bir durum söz konusu.
İçimize sızdırılan ve de içimizden devşirilenler marifetiyle kendilerini asla tek başına iktidar yapmayan/yapmayacak sistemi ustaca “bizim elimizle değiştiren”, üstelik aleyhte yaygara koparıp bir de narkozu vuran son derece tehlikeli bir akılla karşı karşıyayız.
“Karşı cenahın aldığı oy en fazla yüzde 40’a çıktı, o da bir-iki defa. Yüzde 25-30 bandını aşmaları mümkün değil. Dolayısıyla Başkanlık Sistemi köklerini kurutur” söylemiyle bizim cenahı ikna edenlerin neyin peşinde olduğunu rakamlar gösteriyor. Erdoğan gibi bir liderle seçimlerde yüzde 50’yi zor bela aşan tabelayı hala göremiyorsak kendi ipimizi kendi elimizle çekiyor, zemini oyanlara yardım ediyoruz demektir.