Kelâma gelmeyen bir hâl ehli: Lâdikli Ahmed Hüdâî

SAMET TINAS
Abone Ol

Lâdikli Ahmed Hüdâî

aslen Buhara kökenli olup 1888 yılında dünyayı teşrif etmiş. Onu farklı kılan en önemli özelliği Hızır (a.s.) ile tanışması. İlk karşılaşmaları Birinci Dünya Savaşı esnasında Sina Cephesi’nde olur. Muharebe esnasında yaralanır ve kendisinin imdadına Hızır (a.s.) yetişir. Bir daha kendisini görmek istediğini arz edince O’na “İstikamet üzere olması” eğer olursa kendisini bulacakları telkin edilir.

Öyle hâller oluyor ki şu dünyada hiçbir şey gözümüzün gördüğünden ibaret değil. İslâm literatüründeki kerametler ve menkıbelere ‘böyle şeyler olur mu’ diyenler, Lâdikli Ahmed Hüdâî’nin hayatını okuduktan sonra eminiz ki “neler oluyormuş da bizim haberimiz yokmuş” diyecekler.

Okuması yazması olmayan yani ümmî bir zat olan Lâdikli Ahmed Hüdâî, Konya’nın Sarayönü kazasına bağlı Lâdik Kasabası’nda doğmuş. Aslen Buhara kökenli olup 1888 yılında dünyayı teşrif etmiş. Onu farklı kılan en önemli özelliği Hızır (a.s.) ile tanışması. İlk karşılaşmaları Birinci Dünya Savaşı esnasında Sina Cephesi’nde olur. Muharebe esnasında yaralanır ve kendisinin imdadına Hızır (a.s.) yetişir. Bir daha kendisini görmek istediğini arz edince O’na “İstikamet üzere olması” eğer olursa kendisini bulacakları telkin edilir.

Çanakkale Cephesi’nde de Kaşıkçı Dede’nin tasarrufuna mazhar olan Lâdikli’nin gönlünü bekleme ateşi kavurmaktadır. Tam on iki yıl geçmiştir aradan… Lisanı gönlünün feryadını terennüm etmeye başlamıştır artık:

Böyle mi tembih etti evradı veren,

Hak’tan ayrılır mı Hakikat gören,

Aşkın dolusunu eliyle veren,

Çıkıp yollarına bekler bu Ahmed.

Derken Lâdikli’nin “hocam” diye hitap ettiği Hızır (a.s.) bir gün ansızın çıkıp gelir ve ölene kadar da irtibatları devam eder. Gerekli dersleri ve malûmatları aldıktan sonra manevî toplantılara katılmaya başlar. Öyle ki hanımı bir gün kapının çalıp sırtında dört parmak karla Lâdikli’nin eve geldiğini nakleder. Bu hâlin ne olduğunu sorduğunda ise “Sibirya’dan geliyorum hatun çok yorgunum. Allah sonumuzu hayır etsin” cevabını verir.

İşte hayatını Allah yoluna adamış, Hızır (a.s.)’ın muhabbetine nâil olup Onunla dünyayı gezmiş Lâdikli Ahmed Hüdâî hakkında torununun birinci elden anlattıklarıyla müthiş bir eser neşredildi. Eser, Lâdikli’nin hayatı ve divanını esas alarak oluşturulmuş.

Türkiye'nin birçok yerinden Ladikli Ahmet Hüdai'yi ziyaret etmek için geliyorlar.

Kitabın ilk baskısı 2017’de yapılmış ve çok hızlı tükenmiş.

Kitabın giriş kısmında bazı tasavvufî terimleri açmak ihtiyacı hissedilmiş ve ümmîlik, üveysîlik, ricâl-i gayb, kutup, gavs gibi kullanılan ve kimileri tarafından itiraz edilen kavramlar şerh edilmiş. Ardından Lâdikli Ahmed Efendi’nin katıldığı muharebeler hakkında bilgi veriliyor. Menkıbeleri de anlatıldıktan sonra bizzat ses kaydının deşifresi de okuyucunun istifadesine sunuluyor. Kemal Edip Kürkçüoğlu, Tarihi Rubaî, Mahmud Sami Ramazanoğlu, Tahir Büyükkörükçü ve Mustafa Ateş Hoca’nın Lâdikli hakkındaki fikirleri de es geçilmemiş.

Bizleri en şaşırtan husus ise Lâdikli’nin şiirleri. Ümmî bir zatın gönlüne doğan ilhamlar adeta mısralara dökülmüş bir bir. Mirac’dan Kerbelâ’ya, mededden kabir ahvâline kadar birçok mevzu şiirin diliyle anlatılmış.

Kitabın son kısmını ise Lâdikli’nin şeceresi ve lügatçe oluşturuyor.

Allah şefaatine nâil etsin…