Kadın şiddetin mağduru mu, yoksa
Şiddet son zamanlarda bizi meşgul eden vakalardan biri… Şiddetin muhtelif lügatlerde ‘hareket veya kuvvetin derecesi’ veya ‘tabiî halinden fazla olma, aşırılık’ mânâlarına geldiği ifade edilmekte. Bizim ilgilendiğimiz kısmı ise, hukûkî yönü ve uluslararası boyutu ile nasıl değerlendirildiği.
Şiddet, bütün duygu ve fizîkî olarak kötü muameleler, kişinin gelişimini ve haysiyetini olumsuz yönde etkileyen veya etkileme potansiyeli olan fiiller olarak değerlendirilmekte. Dolayısıyla şiddet, duygu ve fizîkî olmak üzere iki ana sınıfa ayrılmakta. Bunun yanında ihmal de aslında şiddetin bir sınıfı olarak değerlendirilmekte.
İhmal, yerine getirilmesi gereken muamelelerin yerine getirilmemesidir. Bu tanımlar ışığında medyada, okulda, çevrede hülâsa pek çok yerde karşılaştığım şiddeti ve evde şiddeti tanımlamak istedim.
Çocuğa yalancı emzik şiddet mi?
Mesela, annenin biraz huzur bularak istirahat etmek için çocuğuna yalancı emzik vermesi. Çocuğun emme ihtiyacı kullanılarak, plastik bir parça ile aldatılması. Çocukla ilgilenilmesi gerekirken bunu yapmaması. Dolayısıyla yapılması gerekenin yapılmaması yani ihmal.
Çocuğun beslenme ihtiyacının karşılanacağı zannıyla plastik emziği emmesinde beis görmeyen anne, gerekli vitaminleri alması gerektiği kanaatiyle bu defa da evladına, çiğ yumurta, pekmez, peynir vb. besinleri karıştırıp yedirmeye girişir.
Tadına baktığımız zaman lezzeti olmayan, yetişkin birinin bile tatmaya tahammül edemeyeceği, lâkin faydalı diye evladımıza burnunu sıkıştırıp zorla yedirdiğimiz yiyecekler.
Burnunun sıkıştırılarak zorla yemek yedirilmesi şiddet değildir denebilir mi?
Ayrıca bu yiyecekler gerçekten fayda sağlıyor olabilir mi? Suya okunan güzel sözlerin yâhut da çirkin sözlerin suyun kristallerini değiştirdiği ispatlanmışken, mukayese ile fayda sağlamadığına hükmetmek yersiz olmasa gerek.
Siz de çocuğunu oda hapsine çarptıranlardan mısınız?
Mesela, temizlenen odaların dağıtılmaması ve yâhut oyuncakların toplanılmamasının sonucu olarak çocuğun oda hapsine çarptırılması. Hukukta hürriyeti bağlayıcı ceza olarak tanımladığımız hapis cezasının karşılığı.
Ağır suçlarda uyguladığımız cezalandırma yöntemini, evde oldukça basit bir oyuncak toplamamanın ya da silinen bir vitrinin leke olmaması için uyguladığımız, çocuğa reva gördüğümüz ceza.
Yine çocukla babaları arasındaki iletişim hatasının başlıca fâili olan anneler. Sosyologlar için araştırma konusu olacak bir mesele. Acaba babaların yüzde kaçı annenin azmettirmesi ile çocuğa şiddet uyguluyor?
‘Seni doğuracağıma taş doğursaydım…’
‘Seni doğuracağıma taş doğursaydım’, ‘sütümü sana helâl etmeyeceğim’, ‘artık senin annen olmayacağım’ gibi cümlelerin psikolojik şiddet olmadığını iddia edebilecek olan var mı?
Estetik yaşının 12’ye düştüğünden haberiniz var mı? Ya fizîkî görünümünden memnun olmadığı için çocuğuna estetik yaptıran annelerden… Peki, bu şiddet değilse nedir? Bal gibi şiddet.
Yaşadığı gayri meşru ilişkiye şahit olan evladının öldürülmesi için aşığını azmettiren ‘anne’ diyemeyeceğimiz kadının şiddetine ne demeli?
Farkında olmadığımız yâhut da kimsenin fark etmesini istemediğimiz kadının kadına yaptığı şiddet... Evli bir erkekle gayri meşru ilişkiyi devam ettirip “ne zaman boşanıp benimle evleneceksin” tavrı ile erkeğe psikolojik şiddet uygulayan kadın… Bunun da en önemli mağduru evde kocasını bekleyen kadın… Kadının kadına, erkeğe ve aileye şiddeti.
Bu misaller daha fazla çoğaltılabilir elbette… Zâten çoğunu sizler de biliyorsunuz.
Kur’an-ı Kerim kıssaları anlatan, iyiliği öğütleyen, Dede Korkut masalları okuyan annelerimiz vardı bizim.
Anneliğin sadece bir evlat dünyaya getirmekten ibaret olmadığını bilen annelerimize ne oldu?
Anneliğin aslî görevinin toplumu inşâ olduğunu bilen ve ilmek ilmek toplumu dokuyan annelerimiz sahi neredeler?
Peki, neyi kaybettiğimizin farkında mıyız?
Ne ekersek onu biçeriz. Şiddet ektik, şiddet biçiyoruz. Biz şiddetin mağduru değil, farkında olmadan fâili olduk.