Kaç Joker devrim yapar?

MEHMET ÖNDER
Abone Ol

Özellikle gençlerin ve genel olarak toplumun gazını almak, ezilen hor görülen bireyin yakıp yıkıp zarar vermesini meşrulaştırmak ve seyrettikten sonra herkesin kendi edilgenliğinde hayatına kaldığı yerden devam etmesini sağlamaktan başka da bir şey vadetmiyor.

Ömer Muhtar filmi ve Cufra’nın geleceği
Gerçek Hayat

Amerika’nın Minneapolis şehrinde polis tarafından gözaltına alındığı esnada dakikalarca boynunun sıkılması neticesinde boğularak ölen George Floyd adlı siyahinin ardından yaşanan sokak olaylarının temel nedeni her ne kadar ırkçı bir yaklaşımın sonucu olarak görülse de tek nedenin bu olmadığı çok açık. Korona süreciyle birlikte sıkça dillendirilen, “Amerika’nın bir virüs saldırısıyla Çin’i yükselen güç olmaktan çıkartıp, ekonomik ve sosyolojik buhrana sürükleme” iddiasını, yaşanan hadiselerin bir bir çürüttüğünü görüyoruz.

Virüsü ürettiğini iddia ettikleri Amerika, virüsten en çok etkilenen ülke haline gelmiş durumda.

Amerika’da salgınla birlikte artan bireysel silahlanma çabası, bireylerin birbirilerine ve devlete duyduğu güvensizliğin en somut göstergelerinden sayılabilir. Virüs nedeniyle Siyahiler ve İspanikler gibi alt sınıf olarak görülen, sağlık hizmetlerine erişmekte güçlük çeken kesimde, beyazlara oranla yaklaşık iki kat fazla ölümün yaşanması, bu güvensizlik ortamının ve sınıfsal ayrımın ne boyutta olduğunu anlatabilir. George Floyd’un polis tarafından öldürülmesiyle birlikte yaşanılan sokak olayları da zemini sermaye sahipleri tarafından hazırlanmış bir çöküşün ayak sesleri olarak okunabilir.

Biz Bu Filmi Görmüştük

2019 yılında gösterime giren Joker filminde anlatılanlar, şu sıralar Amerika’da yaşanan sokak hâdiselerine benzerlik gösteriyor.

Uzun süredir emperyalist hegemonyayı kutsamakla görevli olan Hollywood ve onun Netflix türevi uzantıları, her zaman yaptıkları gibi kurguladıkları geleceği insanların özellikle de gençlerin zihinlerine yerleştirmek için filmler çekiyorlar. Salgın süreciyle birlikte toplumun en az tepki gösteren ve duruma en fazla uyum sağlayan kesimi olan gençler, yıllardır seyrettikleri bu filmler, diziler ve oynadıkları bilgisayar oyunları nedeniyle her türlü felaket senaryosuna alışkın vaziyetteler.

V For Vendetta, Joker, La Casa de Papel ve benzeri, her seviyeden insanın ilgisini çeken ve çok seyredilen yapımlar toplumun avantajlı ve dezavantajlı kesimlerini birbirlerine düşman gibi göstererek bir çatışma ortamının güzellemesini yapıyorlar.

Son zamanlarda sınıf çatışmaları ve sokak olaylarını konu alan filmler ve dizilerin bu oranda artış göstermesi kültürel iktidarın, toplumları neye hazırlamak istediğini anlamamız adına bir ipucu olabilir. V For Vendetta, Joker, La Casa de Papel ve benzeri, her seviyeden insanın ilgisini çeken ve çok seyredilen yapımlar toplumun avantajlı ve dezavantajlı kesimlerini birbirlerine düşman gibi göstererek bir çatışma ortamının güzellemesini yapıyorlar. Fakat konu edindikleri çatışmalar sistemi değiştirip dönüştürebilecek bir şey olmaktan ziyade, anarşiyi ve kaosu tetikleyip oluşan ekonomik krizlerle, zenginin daha zengin fakirinse daha fakir olmasına neden oluyor. Bir filme beş yüz milyon dolar yatırım yapabilecek gücü olan insanların kendilerine bu imkânı veren sistemi gerçek anlamda eleştiremeyeceği de ortada.

  • Tıpkı Türkiye’de Çav Bella’yı minarelerden çalarak devrimcilik oynayan zihniyetin zengin semtlerden oy alan, bir bankanın ortağı olan ve sermayeyle yakın ilişki kuran ‘sol’ partiyle gönül ilişkisi olması gibi ve yine bu zihniyetin ülkenin en güçlü sermaye odaklarının finansörlüğünde, Gezi kalkışmasının içinde yer alması gibi tutarsız bir durum.

Sokak Hareketinden Devrim Çıkmaz

İnsanlar sokağa dökülüp yüzlerinde Joker maskeleri, ellerinde taş sopa ya da silahla düzeni yendiğini, sorunları çözdüğünü zannediyor.

2019 yılında gösterime giren Joker filminde anlatılanlar, şu sıralar Amerika’da yaşanan sokak hâdiselerine benzerlik gösteriyor. Filmin konusu seyretmeyenlere bile fikir verebilir; Joker diye bilinen Arthur Fleck, Gotham şehrinin yoksul bir mahallesinde yaşayan, psikolojik sorunları olan ve palyaçoluk yapan bir karakter. Arthur, sağlık problemleri nedeniyle devletten aldığı tek yardım olan terapi seanslarının ekonomik tedbirler yüzünden kaldırılmasıyla daha derin bir boşluğa düşer. Toplumda gördüğü sosyal zorbalıkların da etkisiyle giderek bir anti kahramana dönüşür. Buraya kadar olan kısımda filmin diğer anti kahraman hikâyelerinden pek bir farkı yok gibi görülebilir ancak filmin diğerlerinden ayrıştığı esas nokta sınıfsal çatışmanın ve sınıflar arasındaki ayrımın çok net işlenmesi denilebilir.

Devrim Değil Devirim

Slavoj Zizek

Filmde yaşadıklarının etkisiyle kötü bir karaktere dönüşen Arthur, üst sınıfa mensup olan birkaç zengini öldürdü diye yaşadığı şehirde ‘zenginlerin belası’ olarak adlandırılıp kahramanlaştırılıyor. İnsanlar sokağa dökülüp yüzlerinde Joker maskeleri, ellerinde taş sopa ya da silahla düzeni yendiğini, sorunları çözdüğünü zannediyor. Filmde asiler, anarşistler, radikal eylemciler olarak gösterilen bu kitlenin sistemi yıkamayacağını çok basit bir okumayla anlayabiliyorsunuz. Kapitalist film endüstrisinin üretimi olan Joker, bir devrim nasıl yapılırdan ziyade az gelişmiş ve yarı sömürge olan ülkelerde istenmeyen bir yönetim nasıl devrilir sorusuna birkaç yavan cevap vermekten öteye gitmiyor.

  • Özellikle gençlerin ve genel olarak toplumun gazını almak, ezilen hor görülen bireyin yakıp yıkıp zarar vermesini meşrulaştırmak ve seyrettikten sonra herkesin kendi edilgenliğinde hayatına kaldığı yerden devam etmesini sağlamaktan başka da bir şey vadetmiyor.

Böcekleşen Batı

Noam Chomsky

Geçen sene çekilen filmindeki bu halk isyanının gösterildiği sahnelerle, 2020 yılında Minneapolis’te yaşananlar arasındaki bağlantı sosyal medyada sıkça paylaşıldı. Siyahi vatandaşların yaşadıkları ayrımcılığa verilen tepkiler hem Amerika’da hem de Avrupa’nın pek çok ülkesinde protestolarla sürüyor. Ama Joker filmine değinirken bahsettiğimiz gibi kitlelerin şiddet, talan ve yağma sonucunda ulaştıkları katarsis ve geçici çözümlerden Batı’nın ahlaki değişimini beklememek gerekiyor. Noam Chomsky ve Slavoj Zizek gibi isimlerin televizyon ekranlarına çıkarak bu salgının akabinde batı tarzı yaşam sistemini eleştirip biz nasıl bu hale geldik minvalinde konuşmalar yapması, Kafka’nın Dönüşüm’ünü akla getiriyor. Özetle, batı en ufak bir düzen bozulması ertesinde kendi haline bakıp nasıl ‘böcek’ olduğunu tartışmaya devam ediyor...