İsrail’in sınırları 1948 sınırlarıdır!
Yahudi Siyonizmi’nin derin amacı, Süleyman Mabed’ini aynı yerde tekrar inşa etmek ve ‘’Nil’den Fırat’a kadar Büyük İsrail’’ devletini kurmaktır. Bazı Siyonist Yahudilerin iddialarına göre de Türkiye’mizin Güneydoğu bölgesi işte bu sözde “Büyük İsrail”in sınırları içindedir.
Günümüzde Yahudi lobisinin kurgusuyla öne çıkarılan 1967 sınırları, yasa dışı askerî işgallerle genişletilmiş meşru olmayan sınırlardır.
Burada Siyonist Yahudi kültürünün ısrarla gözden kaçan/kaçırılan çok önemli bir özelliği iyi bilinmelidir: Siyonist İsrail Devleti, bizim anladığımız ve uyduğumuz ahlâk ve hukuk kurallarına göre değil, kuvvet dengesine göre davranır ve ancak kuvvet karşısında geri adım atar. Bu noktada, mason localarının açılış ritüelinde loca başkanının ve birinci nazırın söylediği ritüellik sözler iyi anlaşılmalıdır.
Loca Başkanı: Mabedimizi yapmak için akıl bize yol göstersin.
Birinci Nâzır: Kuvvet işimizi yürütsün.
1970’li yıllarda Ankara’daki Bilgi Mason locasında toplantı öncesi bir sohbetimizde 33. derece Mason Dr. Avukat Necip Alayeli, bu sözlerin derin Siyonist Yahudi kültürünün temel kuralları olduğunu söylemişti.
Günümüzde İsrail’in stratejik davranışlarının bu kurallarla örtüştüğüne özellikle dikkat edilmelidir.
Burada Siyonizm kelimesinin kökeninin nereden geldiğinin bilinmesi gerekir. Çünkü Yahudiler, Firavunlar döneminde Mısır’da yaşıyorlardı ama köle gibi çalıştırılıyorlardı ve hiç mutlu değillerdi. Firavun’un dinine iman etmedikleri için de Firavun onları potansiyel tehlike olarak görüyordu. Yahudi inancına göre o süreçte Allah, Firavun’u uyarıp Yahudileri kurtarmak için Hz. Musa’yı Peygamber olarak gönderdi. Hz. Musa, Firavun’dan kurtulup İsrailoğulları ile birlikte Mısır’dan çıktıktan sonra yönünü sözde “vaat edilmiş” topraklar olarak inandıkları Filistin’e çevirdi. Ama Hz. Musa’nın ömrü sözde vaat edilmiş olduğuna inandığı Kudüs’e ulaşmaya yetmedi. Bu vaadi kutsî kabul eden Yahudiler, Filistin’e “Arz-ı Mev’ud” yani ‘’vaat edilmiş toprak’’ derler.
Hz. Musa’dan sonra peygamberlik ve hükümdarlık Hz. Davud’a verildiğinde İsrailoğulları güçlendiler ve daha önce alamadıkları Kudüs şehrini Yebûsilerden aldılar. Kudüs savaşında ilk olarak “Siyon” kalesi alındı ve daha sonra şehrin tamamı Hz. Davud’un kontrolüne girdi. Böylece Yahudilerin inancına göre “vaat” gerçekleşmiş oldu.
Daha sonra Hz. Davud’un mirası Hz. Süleyman’a intikal etti. Hz. Süleyman, Yahudi devletini genişletip güçlendirdi ve Siyon Dağı’nda kendi adıyla anılacak olan meşhur “Süleyman Mâbedi”ni inşa ettirdi ve “Siyonizm” kelimesinin anlamı işte buradan gelir.
Milattan Sonra 70 yılında General Titus komutasındaki Roma İmparatorluğu ordusu Filistin’i işgal etti, Süleyman Mâbedi’ni yıktı, Yahudileri de Filistin’den uzak yerlere sürdü. Ancak çoğu kaynak buranın Filistin değil Kenan olduğunu kaydeder. Günümüzde Yahudilerin kutsî saydıkları ve ellerini dayayıp dua ettikleri ünlü Ağlama Duvarının (ki orası gerçekte Burak Duvarı’dır), Süleyman Mabed’inden sağlam kalan tek duvar olduğunu iddia ederler ki bu da gerçek değildir.
Roma İmparatorluğu ordularının kullandığı kısa ve kalın/geniş kılıçların adı ‘gladio’ idi. Günümüzde siyasette ve istihbaratta sıkça kullanılan ‘gladio’ kelimesi oradan gelir.
Filistin’e geri dönmek, Filistin’den uzak bölgelere sürülen Yahudilerin derin ve sözde kutsî amacı/Arz-ı Mevud’u olmuştu. Yahudilerin bir kısmı çeşitli entrikalarla Filistin’e geri dönebildi ve İsrail devletini kurdu.
Ama büyük kısmı Filistin’e dönmedi. Bu dönmeyenlerin bir kısmı da “ırk özelliklerini” koruyarak, Hristiyan ve Müslüman dinlerine geçmiş gibi görünmeye ve davranmaya başladılar. İşte bunlar, günümüzde Yahudi Lobisinin “abartılan ve efsaneleştirilen” derin gücünü oluşturuyorlar.
Yahudi Siyonizmi’nin derin amacı, Süleyman Mabed’ini aynı yerde tekrar inşa etmek ve ‘’Nil’den Fırat’a kadar Büyük İsrail’’ devletini kurmaktır. Bazı Siyonist Yahudilerin iddialarına göre de Türkiye’mizin Güneydoğu bölgesi işte bu sözde “Büyük İsrail”in sınırları içindedir.
“İsrail’in sınırları Nil’den Fırat’a kadardır” ifadesi, İsrail Parlamentosu Knesset’te yazılıdır. İsrail bayrağı da bu ifadeye göre çizilmiştir. İsrail’in 1948 yılından bu yana her türlü yasayı ve kuralı çiğneyerek sınırlarını adım adım genişletmesi, işte bu sözde “Büyük İsrail” amacını ifade ediyor.
Günümüzde Mason localarının derin amacı da Süleyman Mabedini ‘’aynı yerde’’ tekrar inşa etmek, en azından bu hususta çalışmaktır.
Yahudilerin Filistin’e göçlerini Haganah adlı gizli Yahudi örgütü organize ediyordu. Filistinliler, İngilizler ve Yahudi tedhiş örgütü İrgun bu çatışmaların baş aktörleriydi.
İngiltere bir süre daha uğraştıktan sonra Filistin’den ayrılmaya karar verdi ve bu konuyu 2 Nisan 1947 tarihinde Birleşmiş Milletler’e götürdü. BM Genel Kurulu iki hafta süren müzakerelerden sonra özel bir komisyon kurdu. Bu komisyona büyük devletler sokulmadı.
BM Filistin komisyonu ve çözümsüzlük
21 Nisan’da Mısır ve Irak, 22 Nisan’da da Suriye, Lübnan ve Suudi Arabistan BM’ye başvurarak, “Filistin’in bağımsızlığının ilânı” maddesinin Genel Kurul gündemine konulmasını istediler. BM Filistin Komisyonu, 16 Haziran-24 Temmuz tarihleri arasında bizzat Filistin’de yaptığı incelemelerden sonra Ağustos ayında raporunu yayınladı. Bu raporda komisyon, oybirliğiyle Filistin’in bağımsızlığını teklif ediyordu. Ama bu bağımsızlık nasıl olacaktı? Bu noktada komisyon ikiye ayrıldı.
Kanada, Çekoslovakya, Guatemala, Hollanda, Peru, İsveç ve Uruguay’ın desteklediği çoğunluk teklifine göre Filistin, Araplarla Yahudiler arasında taksim edilmeli ve iki ayrı bağımsız devlet kurulmalıydı. Kudüs şehri ise milletlerarası statüye sahip olmalıydı.
Hindistan, Yugoslavya ve İran tarafından desteklenen azınlık teklifine göre ise Filistin, Yahudi ve Arap devletlerinden oluşan “Federal” bir devlet olmalıydı. Yahudiler çoğunluğun planını, Araplar ise azınlığın planını istediler. Araplara göre azınlığın planı, Filistin’in toprak bütünlüğünü korumaktaydı. Komisyonun bu iki teklifi, Genel Kurul’un Kasım 1947 tarihindeki toplantısında tartışıldı.
Tartışma sonunda Genel Kurul, Komisyon’un çoğunluk teklifini uygun gördü ve 13 aleyhte, 10 çekimser oya karşı, 33 oyla Filistin’in Araplarla Yahudiler arasında bölünmesine karar verdi. Karara göre, Filistin’de kurulacak olan Arap ve Yahudi devletleri arasında bir ekonomik birlik kurulacak ve Kudüs şehri de milletlerarası statüye sahip olacaktı.
Bu oylamada ABD, SSCB ve Fransa bölünme lehinde oy vermiş, İngiltere ise çekimser kalmıştı. Türkiye, Arap ülkeleriyle beraber Filistin’in bölünmesinin aleyhinde oy kullandı. SSCB’nin, Araplarla ters düşerek bölünme lehinde oy vermesinin iki sebebi vardı.
SSCB ve ABD’nin oyunu
Birincisi; oylamanın yapıldığı süreçte, SSCB’nin Arap ülkelerindeki Komünist Partilerini kullanarak yaptığı kışkırtmalar Arapları korkutmuş ve SSCB’nin aleyhinde tutum almalarına sebep olmuştu.
İkincisi; oylamanın yapıldığı dönemde, Ortadoğu’da İngiliz hâkimiyeti zayıflamış olsa da devam ettiği için SSCB, Ortadoğu’yu karıştırarak İngiltere’nin durumunu sabote etmek istemişti.
SSCB’nin bu hamlesi istediği sonucu vermiş ve bu bölünme kararı bütün Arap dünyasında tepkiyle karşılanmıştı. Arap ülkeleri 17 Aralık 1947 tarihinde Kahire’de yaptıkları toplantıda Filistin’in bölünmesi kararını önlemek için savaşa gitme kararı aldılar. Oylamada bölünme lehinde oy veren ABD, Arapların tepkisi üzerine tavır değiştirip, Filistin’in BM’nin vesayeti altına alınmasını teklif etti. ABD’nin bu teklifi de hem Yahudilerin hem de Arapların tepkisine sebep oldu.BM’nin kararı üzerine İngiltere, 15 Mayıs 1948 tarihinden itibaren Filistin’deki bütün kuvvetlerini çekmiş olacağını ilân etti ve Nisan 1948 tarihinden itibaren kuvvetlerini çekmeye başladı.
Bu çekilme işleminin tamamlanmasından bir gün önce de 14 Mayıs 1948 tarihinde Tel-Aviv’de David Ben Gurion başkanlığında toplanan Yahudi Milli Konseyi, İsrail Devleti’nin kuruluşunu ilân etti. İsrail Devleti’nin meşru sınırları; bu kuruluş tarihindeki/1948’deki sınırlarıdır. ABD, İsrail Devletini 14 Mayıs 1948 günü, kurulduğu gün tanıdı.
15 Mayıs 1948 günü Mısır, Ürdün, Suriye, Lübnan ve Irak orduları İsrail’in üzerine yürümeye başladılar. Birinci Arap-İsrail savaşı başlamıştı. İsrail’in kurulduğu tarihten itibaren İsrail’le Araplar arasında çıkan bütün savaşları İsrail kazanmış ve her savaşta işgal ettiği Arap topraklarını kendi sınırları içine katarak, her türlü hukuk ve ahlâk kuralına aykırı olarak sınırlarını genişletmiş ve bugünkü gayrimeşru sınırlarına ulaşmıştı.
‘Yahudiler bütün milletlerin gizli düşmanıdır’
Tam bu noktada, İsrailli üst düzey bir Haham’ın iki yıl önce yaptığı açıklamayı hatırlatmalı. “Dünyaya gelen bütün insanlar, YAHUDİLER’e hizmet etmek için doğarlar.”
Yine bu noktada biri Batılı, biri Türk olan iki önemli kişinin Yahudiler hakkındaki görüşleri mühimdir. 19. Yüzyılda büyük klasik batı müziği bestecisi Richard Wagner: “Yahudiler, bütün insanların kanındaki mikroplardır.”
20. Yüzyılda büyük Türk Milliyetçisi Hüseyin Nihal Atsız: “Yahudiler, bütün milletlerin gizli düşmanıdır.”
Günümüzde de İsrail’in uygulamakta olduğu vahşet ve kanun/ahlâk tanımazlık bu üç önemli kişinin söyledikleriyle tam olarak örtüşüyor.
Siyonist Yahudi denilen sapık mahlûk işte budur!