israil İran'da İran nerede?
İran merkezli kültürel, itikâdî ve mezhebî etkinin kontrol yörüngesine giren hiçbir topluluğun şerrinden kimse emin olamayacağı gibi hayrına da kimse kefil olamayacaktır. Bu muhtemel etki Türkiye için bir millî güvenlik meselesi olacaktır. Hükümet bu konuda mutlaka çok acil tedbirler almalı, bu amaçla ehli sünnet itikâdı lehine kültür, şuur, fark ve farkındalık üretecek kurumları süratle hayata geçirmelidir. Türkiye için en büyük beka meselesi budur.
DMO mensubu General Ali Reza Askari ve General Hasan Tahrani Mohaddam suikastleri ile Muhsin Fahrizade, Daryuş Rızayinejad, Mecid Şehriyari, Mesud Ali Muhammedi, Mustafa Ahmedi Ruşen, Mesud Alimohammadi ve Ardeşir Hoseinpour gibi nükleer bilim adamlarına yönelik suikastler; Tahran'da düşürülen Ukrayna uçağı, Halep Kasabı Kasım Süleymani suikasti, İran'ın Şam Büyükelçiliğinin bombalanması ve saldırıda DMO mensubu General M. Rıza Zahidi ve M. Hadi Hac Rahimi'nin öldürülmesi, İsmail Haniye Suikasti, 2013 yılında Kusayr çatışmasıyla Suriye iç savaşına İran adına dâhil olan ve Halep'te soykırım uygulayan Lübnan Hizbullah'ının en üst askeri liderlerinden İbrahim Akil, Fuad Şükür, Ali Karaki, Wissam Tawil, Abu Hassan Samir, Taleb Sami Abdullah, Muhammed Nasser ve Abu Ali Rida suikastlerinin tamamını CIA-MOSSAD düzenledi.
İran'ın bu suikastlere cevabı her zamanki gibi "zamanını titizlikle belirleyecemiz ağır ve orantılı intikam" yemini oldu. İsrail bu izzet, gurur ve haysiyet kırıcı, küçük düşürücü operasyonlara en son Lübnan'da Hizbullah yöneticilerinin kullandığı çağrı cihazları, mobil telsizler, iPhone telefonlar, Apple tabletler, araç radyoları, parmak izi okuyucuları, Wi-Fi bağlantılı elektronik cihazları ve evlerdeki güneş panellerini patlatarak devam etti.
İran yine "ağır, acı ve büyük intikam" yemini etti. Aradan iki gün sonra İsrail, Beyrut başta olmak üzere Güney Lübnan'a F35 savaş uçaklarıyla saldırdı ve 180 stratejik hedefi (bina, askeri üs, silah ve mümimmat deposu) vurduğunu duyurdu.
İran ve Hizbullah'tan yine "acı intikam" yeminleri eşliğinde bilindik tehditler geldi. Aynı gece İran ve Hizbullah destekli sözde "Direniş Cephesi" Suriye'nin İdlib kentinde katliam yapmakla meşguldü.
İran’daki ‘derin israil’ iş başında
İran'ın tüm bu saldırılara karşı edilgen ve pasif karakterli kınama ve tehdit etmekle sınırlı tepkisi aslında İran'nın caydırıcı olma kapasitesinden tamamen mahrum olduğunu, savaşmak yerine var olan savaşları ve gerilimleri yöneterek konumunu ve kazanımlarını korumaya çalıştığı, İsrail ve ABD ile sıcak bir çatışmaya girmekten özellikle kaçındığını, merkezi korumak için gerektiğinde çevreyi ve tüm vekil güçlerini kurban etmeye hazır olduğunu, vekil güçlerine vurulan darbeleri bir savaş nedeni olarak kabul etmediğini ve intikam söyleminin İran için realitede bir karşılığının olmadığını gözler önüne seriyor.
Lübnan'da 17-22 Eylül tarihleri arasında ağırlıklı olarak Hizbullah mensuplarının yaşadığı bölgelerde 32 kişinin ölmesine ve yaklaşık 3500 kişinin yaralanmasına neden olan siber saldırılar, Hizbullah'ın değil aslında İran'ın stratejik askerî tedarik zincirine İran'daki derin israilin yaptığı başarılı sızma eylemi olarak gerçekleşti. Bu yüzden İran mahçup ve ezik bir şekilde susmayı tercih etti.
Gerçekte İran'da "derin israil" gerektiğinde her türlü suikasti başarıyla gerçekleştirebileceğini ispat etti.İran'ın eski İstihbarat Bakanı Ali Yunusi'nin 2021 yılında söylediği "Mossad, İran'a öyle bir sızdı ki İranlı yetkililerin can güvenliğini de tehdit edecek boyuta vardı" sözleri aslında gelinen noktayı anlamak için itiraf niteliğinde...
Çürümüş insan kalitesi ve tarihin en ucuz darbesi
31 Temmuz'da vuku bulan İsmail Haniye suikastini aydınlatmak için Hamaney'in talimatıyla Tahran'da özel bir birim kurulmuş, içişleri bakanlığı ve DMO bünyesinde kurulan bu özel birim, Haniye'nin İran'a gelişinden suikast anına kadar geçirdiği tüm anları ve Haniye'nin korumasından sorumlu Ensar el-Mehdi Komutanı Fetullah Camiri başta olmak üzere temas kurduğu kişileri sorguladı.
Özel ekipler casus ihtimali üzerinde durup telefonları ve kameraları tek tek inceledi. Fetullah Camiri başta olmak üzere 32 kişi gözaltına alınsa da aradan iki aydan fazla bir süre geçmesine rağmen en küçük müşahhas bir bilgi ve belgeye ulaşılamadı.
Çürümüş insan kalitesinin ürettiği zaafiyetle İran'da tarihin akışı her zaman kolaylıkla değiştirilmiş. 1953 yılında İran petrollerini millileştiren Başbakan Muhammed Hidayet Musaddık'ı tasfiye etmek amacıyla uygulanan meşhur Ajax operasyonunu hatırlamakta yarar var. MI6 ve CIA tarafından başarıyla uygulanan darbe planının psikolojik ve politik zeminini üretmede dönemin Birleşik Krallık ve ABD yönetimi tarafından tahsis edilen 1 milyar dolarlık "darbe bütçesi"nden sadece 1 milyon dolar kullanılmış ve 999 milyon dolar merkezi bütçeye iâde edilmişti.
ABD başkanlarından Franklin Roosevelt'in torunu olan Kermit Roosevelt hâtıratında, İran'da 3 ile 5 dolara güçlü ve etkili adam satın alıp, Ajax Operasyonu'nda kullandığını yazmakta. Britanya kaynakları "Tarihin en ucuz darbesi" notuyla bu operasyonu tescil etmiş.
- SAVAK’ı israil kurdu
- Şah Muhammed Rıza Pevlevi döneminin istihbarat teşkilatı olan SAVAK bizzat israil tarafından kurulmuştu. SAVAK'ın içinde çok büyük ölçüde devşirilmiş MOSSAD ajanları olduğu gibi iranlı yahudiler de bulunuyordu. Bugün hâlâ Şiraz ve İsfahan'da önemli sayıda yahudi nufusu yaşıyor ve bu yahudiler ülkede oldukça etkili bir nüfuz alanına sahip olarak biliniyor. En meşhurlarından Laricani ailesidir ki, İran siyasetinde oldukça belirleyicidir.
- Ali Laricani, Sadık Laricani, Baqer Laricani, Javad Laricani ve Ardeşir Laricani Irak'ın Necef kentinde dünyaya gelmiş yahudi bir aileye mensuptur. Aradan 71 yıl geçmesine rağmen İran'da değişen bir şey yok. Bugün bile 1 milyon dolarla molla rejimini değiştirmek mümkün...
- İslam ümmetini yıkıma uğratmada sahip olduğu sapkın itikâdî kimya itibariyle kullanışlı olduğu için kontrollü bir şekilde geçici olarak tolere edilen molla rejimi kullanışlı olmaktan çıktığı gün sahipleri tarafından tasfiye edilecektir. İnsanlık için saçtığı tehlikeye bakıldığında israilin muâdili olan İran'dan israile isabet edecek bir müşahhas eylem beklemek büyük bir hata ve gaflettir.
- israilin ürettiği siber terörizm insanlık tarihinde yeni bir tehdit ve tehlike alanı olarak karşımızda duruyor. Sırada ne var? Yolcu uçakları, savaş uçakları, gemiler, akıllı mühimmatlar, elektronik harp sistemleri, nükleer silahlar, nükleer santraller, enerji dönüşüm santralleri; HES, GES ve RES kontrol sistemleri, savunma ve taarruz sistemleri mi?
- İnsanlığı küresel siyonizmin kontrol yörüngesinde tutmak için yapamayacakları hiçbir kötülük yok! Lübnan sadece bir başlangıç, devamı da gelecektir. Dünya harp konsepti tamamen değişti. israil yeni bir terör cephesi açtı insanlığa karşı. Buradan çıkışın ve sapasağlam ayakta durmanın tek yolu yerli ve millî teknoloji hamlesini başarıyla tamamlamaktır. Bu konuda Recep Tayyip Erdoğan'ın başlattığı hamle ülkemiz ve milletimiz lehine tarihin en büyük fırsat penceresi olmuştur.
- Molla rejimi kamalizmin farsça versiyonu
- İran'ın eski Dışişleri bakanı Cevat Zarif, ülkenin doğusundaki Kerman kentinde 25 Haziran 2024 tarihinde cumhurbaşkanı adayı Mesud Pezeşkiyan lehine yaptığı bir seçim konuşmasında muhafazakar aday Sid Celili üzerinden rejimi ve dini lider Ali Hamaney'e şöyle bir soru sormuştu:
- "Sana, Bağdat, Beyrut, Şam ve Kerbela'ya gittiğimde İran'a tabi olmakla ve İran'a öykünerek yaşamakla haysiyet ve izzetinde yükselme ve yücelme olacağına inanan milyonlarca insan gördüm. Ancak ülkemizde bize itaat etmekle, bize tabi olmakla, bize öykünmekle ve bize inanmakla şeref ve haysiyetini kaybedeceğine inanan ve bu yüzden bu ülkeden radikal bir kopuşla uzaklaşan milyonlarca insan var. Siz önce bunun izahını yapın!" demişti.
- Gerçekten de 1979'dan beri rejime yöneltilmiş en isabetli, en doğru, en vurucu, en samimi, en cesur ve en hasbi bir hesaplaşma çağrısıydı bu açıklama. Gerçekten de Allah'ın en güzel sanat eseri olan insanı et ve kemik enkazına indirgemiş, sahip olduğu toplumun insan kalitesinde kıyametler koparmış ve sapkın bir itikâdî kimya uğruna öldürmeyi ibadete dönüştürmüş bu Neo-Safevi Rejimi'ne İran içinden yapılan bu hesaplaşma ve yüzleşme çağrısını anlamlı kılan korkunç bir toplumsal çürümeye şahit oldum İran'da.
- Rüşvet, yolsuzluk, uyuşturucu, sapkın cinsel tercihler, LGBT yayılması, evlilik dışı ilişkiler, ateizm, endüsriye dönüştürülmüş fuhuş, kadın ticareti, eşitsizlik ve adaletsizlik üreten bir eşitlik, tecessüs, kimlik ve medeniyet krizi, fukaralık, adaletsizlik, çaresizlik, sömürü ve servet transferinde kaldıraç olarak kullanılan aşırı enflasyon gibi sorunlu alanlarda şimdiye kadar bilinen tüm ezberleri bozacak korkunç bir patlama yaşanıyor.
- Kamalizmin Farsça versiyonu olan molla rejimini ayakta tutmak için sistemin sahipleri iki çözüm yolunu ideal, gerekli ve yeterli olarak kabul ediyor.
- Birincisi, bu çürümeyi durdurmak yerine çürümeyi yönetmeyi, yer yer derinleştirmeyi ve bazen de tahkim etmeyi tercih ediyor.
- İkinci olarak da geleneksel İslam coğrafyasına rejim ve mezhep ihraç etmeyi çözüm olarak tercih etmiş durumda. Ülkede mâkul ve makbul olmanın tek yolu rejime teslim olmaktan geçiyor. Cahilllerin dindar, yöneticilerin simsar ve mollaların kindar olduğu İran'da, güzelliğin felsefi yorumu olan estetik ve ahlâkın felsefi izahı olan etik parantezi içinde yaşayan mâkul bir çoğunluk da yok.
- Her insan rejimin kontrol yörüngesine zaaflarından yakalanmakta ve kalbini ahlâksızlıklar üzerinden hayata sabitlemeyi içinde bulunduğu çukurdan çıkış yolu olarak kullanmaktadır.
- Şiraz'da yaptığım bir görüşmede muhatabım, siyasete vurguda bulunmaktan özellikle kaçınarak "Biz dünyanın en liberal ve özgür halkıyız aslında. Sizinle aramızdaki tek fark, özgürlüklerimizi kullanırken bunu gizlememizdir. Bizim gizli ve sınırsız özgürlüğümüz, sizin görünür özgürlüğünüzden daha derin ve keskindir" demişti.
Orta sınıfı olmayan bir ülke
Günde 5.200.000 varil petrol üreten ve dünyanın sayılı doğalgaz üreticisi olan ülkede orta sınıf yok. Petrol gelirlerinin yarısı, Devrim Muhafızları Ordusu'na ait. Halkın yaklaşık %75'i alt gelir grubu olan fakir kesimden oluşuyor.
Suç Önleme ve Kamu Hakları Genel Savcısı yardımcısı Gholam Abbas Turki 15 Eylül'de yaptığı açıklamada "2023 yılında İran'da 14-25 yaş arasında 130.000 intihar teşebbüsü olduğunu ve bunun 7 binden fazlasının ölümle neticelendiği" şeklinde bir itirafta bulundu.
Mezhep taassubu ve Hüseyin Fetişizmiyle Ortadoğu'daki tüm ülkeleri yönetilebilir ve yaşanılabilir olmaktan çıkaran İran, Pakistan ve Afganistan sınırına 4 metre yüksekliğinde modüler beton duvarlar inşa ederek sınır güvenliğini ve göç dalgasını durdurmayı hedeflerken, ülkedeki 4 milyon Afganistan ve Pakistanlı göçmeni sınırdışı etmeye hazırlanıyor.
Ülkenin en küçük kasabasında bile İran-Irak savaşında ölenlerin devasa fotoğraflarını "şehit" olarak asan İran'a, elinde tuttuğu Irak, Suriye, Lübnan ve Yemen'den hiçbir sözde "şehit asker" cenazesi gelmiyor. Çünkü Molla Rejiminin İran dışında yönettiği kirli savaşta komuta kademesi dışında savaşan tek bir İranlı asker yok.
Bu askerler Pakistan, Afganistan, Hindistan, Tacikistan, Irak ve Lübnan'da Şiileştirilen gençlerden oluşturulmuş katliam çetelerinden oluşuyor ve hiçbirisi İranlı değil. Bu da rejimi doğrudan taraf olacağı veya olduğu konvansiyonel savaşlar dışında halkla karşı karşıya gelmekten koruyor.
Ancak arada komuta kademesinden bu katliam şebekesini yöneten üst düzey subaylar olursa, bunlar da görkemli törenlerle defin edilerek "ölümsüz şehit" olarak ilan ediliyor ve gençleri "Büyük İran İdeali"ne inanmada bir efsunlama aracı olarak kullanılıyor.
Nüfusun çoğunluğu Türk ama
İran'da nüfusun %55'i Türk ve İran Parlementosunda 115 Türk parlementer görev yapıyor ama Türkçe'nin hiçbir alanda kullanımı söz konusu değil. Ülkenin neredeyse tamamını gezdim ama ülkenin genelinde sadece bir Kafe-Kütüphane'nin girişinde Fuzuli'ye ait bir portrenin altında yine Fuzuli'ye ait bir şiiri Türkçe olarak gördüm:
Mende Mecnûn'dan füzûn âşıklık isti'dâdı var
Âşık-ı sâdık menem Mecnûn'un ancak adı var
Sünni Kürtler ile Beluçlar için idam sehpası
İran'da idam sehpasının kadim müdâvimleri Kürtler ve Beluçlar olmaya devam ediyor. Her iki topluluk da Sünni olduğu için rejime sunulacak adak ve âleme gösterilecek ibret olarak sunuluyor.
Her iki kesim de ülkenin GSMH'dan en düşük düzeyde pay alıyor, kamu hizmetlerinden istifade edemiyor, en insânî kamu hizmetlerinden yararlandırılmıyor. Biri ülkenin güney doğusunda, diğeri ülkenin güney batısı ve batısında yaşıyor. Her iki kesim de sınır ticareti, kaçakçılık ve hayvancılıkla geçimini sağlıyor.
Her iki kesim de erişim ve ulaşımı çok zor sarp arazi ve aşırı dağlık kesiminde yaşıyor. Her iki kesimin de "reform" parantezine hapsedilmiş eşit vatandaşlık ve onurlu yaşam talebi bulunuyor. Her iki kesim de aynı talep üzerinden Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan'ı destekledi. Her iki kesim de eşit ve yaşıt hayal kırıklığını yaşıyor.
Korkunç hak ihlallerine konu olan Sünni Beluçlar ve Sünni Kürtler ile rejim muhalifi olan seküler kesimlerden tutuklu binlerce insanın rejim tarafından Kovid 19 pandemisinde sessizce ve toplu olarak katledildiğini bizzat tanıklarından işittim.
Öyle ki, cezaevlerindeki binlerce tutuklunun bir hüküm giymeksizin sistematik olarak öldürüldüğü, Covid 19 ile bu ölümlerin izah edildiği ve bu konuda küresel pandeminin ölümcül bir silah olarak kullanıldığı iddialarının yıkıcı etkisine mâruz kaldım.
Tavsiye-uyarı-yorum
Tarihin her döneminde tüm insanlığa hukuk ve âdalet ihraç etmiş, tüm insanlığı ahlâk, âdalet, saadet ve merhametle buluşturma esasına dayalı bir nizam-ı âlem inşa etmeyi mutlak varlık nedeni olarak kabul etmiş ve ehli sünnet itikadının yılmaz savunucusu olmayı başarmış; bu minvalde dünya barışını kurmuş ve korumuş millet-i necibemiz için molla rejiminde hayat hakkı ve gelecek arayan bir ifsad hareketinin varlığına yazılmış bir reddiye olarak ciddi bir devlet politikası ihdas edilmelidir.
Zira İran merkezli bu ifsad hareketinin Irak, Suriye, Yemen, Lübnan, Pakistan, Hindistan, Afganistan ve Bahreyn'de nasıl başladığını, yayıldığını; bu itikâdi dönüşümün siyâsi ve dîni sonuçlarının Ortadoğu'da hangi yıkımlara, hangi işgallere ve hangi harita operasyonlarına neden olduğu unutulmamalı.
İran merkezli kültürel, itikâdî ve mezhebî etkinin kontrol yörüngesine giren hiçbir topluluğun şerrinden kimse emin olamayacağı gibi hayrına da kimse kefil olamayacak. Bu olası etki Türkiye için bir millî güvenlik meselesi olacaktır. Hükümet bu konuda mutlaka çok acil tedbirler almalı, bu amaçla ehli sünnet itikadı lehine kültür, şuur, fark ve farkındalık üretecek kurumları süratle hayata geçirmelidir. Türkiye için en büyük beka sorunu kanaatimizce bu husustur.