İsrail bir örümcek ağı gibi Kıbrıs’ın her tarafını örüyor

MEHMET YÜCE KATIRCIOĞLU
Abone Ol

Yazımızın başlığı, 13 Haziran 2022 tarihli Akit gazetesinde Zeki Akçam ile yapılmış olan önemli röportajın başlığıdır. Sayın Akçam, ‘Kıbrıs Filistin Olmasın’ diyerek, gizlenmeye çalışılan Siyonist tehlikeyi vurguluyor. Kıbrıs’ın Arz-ı mevud / Siyonizm’in sözde vaat edilmiş toprakları içerisinde olup olmadığı hep tartışılmıştır. Zeki Akçam’ın da altını çizdiği gibi Hayfa limanının tam karşısında bulunan Kıbrıs adası, İsrail’in güvenliği ve devamlılığı için jeostratejik açıdan çok önemli.

Osmanlı döneminde Yahudiler, Kıbrıs adası da dahil olmak üzere Osmanlının bütün toprakları üzerinde ticaret yapıyorlardı. Günümüzde de Kıbrıs adasının hem Türk tarafında hem de Rum tarafında önemli sayıda İsrail vatandaşı Yahudi bulunmakta.

Kıbrıs'ın yüzde 42’sini satın mı aldılar?

Daha da önemlisi İsrail vatandaşı bu Yahudilerden bazılarını, biz KKTC vatandaşı yaptık. Bu Yahudiler, KKTC’de 200’e yakın sayıda şirket kurmuşlar. 2004’teki Annan Planı sürecinden sonra geleneksel davranış biçimleri olan gizli hâkimiyet kurma operasyonunu daha hızlandırdılar.

Bütün Kıbrıs adası topraklarının yüzde 42’sini satın alma yoluyla ele geçirdiklerine ilişkin önemli bir iddia var ve bu iddia halen tekzip edilmiş değildir.

KKTC’de yaşayan Yahudilerin ibadet ettiği bir Sinagogları da var. Bütün dini bayramlarını özellikle gösterişli biçimde kutluyorlar. Dahası, adanın Gaziveren bölgesinde İsrailli bir iş adamının adı, o bölgenin bir sahil şeridine verilmiş.

Yahudi lobisinin iki operasyonel kolu var. Bunlar Hristiyan ve Müslüman görünümündeki kripto Yahudiler ve masonlar. Yahudi lobisinin o efsanevî derin gücünü bunlar oluşturur. Musevi Yahudiler, bu kripto Yahudilerin gizli/derin koruması altında yaşarlar.

Kıbrıs'ta Yahudilere özel koruma mı var?

İsrail vatandaşı Musevi Yahudilerin kendilerini gizlemeye gerek duymadan, Müslüman KKTC’de böylesine serbestçe ekonomik gücü ele geçirme girişimine başlayabilmeleri ise kendilerini yeterince güçlü ve güvence altında gördüklerini/hissettiklerini gösteriyor. Öyleyse buradaki belirleyici soru şudur: Bu güvencenin kaynağı kim ve nerededir? Çünkü Türkiye açısından bu sorunun cevabı olağanüstü öneme sahiptir.

Akademisyen Zeki Akçam, KKTC’de İsrail’e pek çok alanda ödüller verildiğini, yakın zamanda bir ödül daha verildiğini belirtiyor. Sayın Akçam, böyle ödüllerin KKTC’nin konuyla ilgili görevli kurullarının onayıyla verilebileceğini, bazı ödüllerin verilebilmesi için bakanlar kurulu kararının da gerekebileceğini, ama böyle bir onayın da, kararın da bulunmadığını vurguluyor.

Kötü günler gelmeden tedbir alınmalı

Sayın Akçam, İsrailli Musevi Yahudiler ’in KKTC’de bu kadar rahat ve pervasız davranabilmelerinin hem Türkiye Cumhuriyeti’nin menfaatleri açısından hem de KKTC’nin güvenliği ve devamı açısından çok kritik olduğunu belirtiyor.

Bu gelişmelerin, bizi gelecekte kötü günlerin beklediğinin işareti olduğunu söyleyen Akçam, bu kritik sürecin sorulmasını zorunlu kıldığı hayâtî soruyu soruyor:

Kıbrıs Filistin mi yapılmak isteniyor?

Tam burada Profesör Samuel P. Huntington’ın ‘Medeniyetler Çatışması ve Dünya Düzeninin Yeniden Kurulması’ başlıklı meşhur ve iddialı kitabının 60. sayfasındaki Yahudilerle ilgili değerlendirmesi bilinmelidir:

  • “Pek çok akademisyen onlardan bahsetmez. Yahudilerin sayısına bakılırsa, Yahudilikten majör bir medeniyet olarak bahsedilemez. Toynbee, Yahudiliği daha eski Süryani medeniyetinden evrimleşen tutuk bir medeniyet olarak tanımlar.
  • Yahudilik tarihî olarak hem Hristiyanlıkla hem de İslam’la ilişkilidir ve birkaç yüzyıl boyunca Yahudiler Batı, Ortodoks ve İslam medeniyetlerinde kendi kimliklerini korumuşlardır. İsrail’in kurulmasıyla birlikte, Yahudiler bir medeniyet olmanın tüm nesnel gerekliliklerine sahip olmuşlardır:
  • Din, dil, gelenekler, edebiyat, kurumlar ve hem toprak hem de politika anlamında bir yurt. Peki, ya öznel tanımlama? Diğer kültürlerde yaşayan Yahudiler, Yahudilik ve İsrail ile tam bir özdeşleşmeden, sözde Yahudiliğe ve içinde yaşadıkları medeniyetle tam özdeşleşmeye kadar uzanan bir süreklilik içinde dağılmışlardır. Ancak ikincisi özellikle Batı’da yaşayan Yahudiler arasında meydana gelir.”
  • (Bkz.Mordecai M.Kaplan, Judaism as a Civilization/ Philadelphia:Reconstructionist Press,1981; 1934, 1. Baskı, s.173- 208)

Amerikalı siyaset bilimci Samuel P.Huntington’a göre, gelecekte savaşlar ülkeler arasında değil kültürler arasında çıkacaktır. Kültürel kimliğin en yüksek derecesi olan farklı medeniyetler kavramı da çatışma potansiyelini analiz etmek için giderek daha yararlı hâle gelecektir. Geçmişte dünya tarihi, Batı medeniyetinde görüldüğü üzere, genellikle hükümdarlar, uluslar ve ideolojiler arasındaki mücadeleleri anlatıyordu.

Ancak Soğuk Savaş’ın bitimiyle dünya siyaseti; Batılı olmayan medeniyetlerin artık dışlanmadığı, aksine tarihi şekillendirmede ve etkilemede Batı ile birlikte rol aldığı yeni bir aşamaya girmiştir.

İddialı olduğu kadar tartışmalı olan ‘Medeniyetler Çatışması’ adlı kitabın yazarı Samuel Huntington böyle söylüyor.

Tam bu noktada, İsrailli üst düzey bir Haham’ın söyledikleri mutlaka bilinmeli ve unutulmamalıdır: Dünyaya gelen bütün insanlar, Yahudilere hizmet etmek için doğarlar!

İçinde bulunduğumuz olağanüstü sürecin finalini bizim bilincimiz ve kararlılığımız belirleyecektir.