İsrail bayrağı suç delilidir

MEHMET YÜCE KATIRCIOĞLU
Abone Ol

AK Parti öncesinde Türkiye’nin derinlerine kadar sızmış olan Yahudi lobisi işte böyle ihanet hâkimiyeti kurabilmişti. Bu analiz yazımızın başlığı olan İsrail sözde bayrağı, İsrail sözde devletinin var olan bütün kanunlara göre suçlu olduğunun sağlam delilidir. Ama Yahudi lobisinin küresel derin gücü, bugüne kadar bunun üzerine gidilmesini engelledi

İsrail’in bayrağı da en az kendisi kadar şöhretlidir. Ama her ikisinin şöhreti de çok kötü.

Bilindiği gibi İsrail bayrağındaki iki düşey çizgi Nil ve Fırat nehirlerini, bu iki çizgi arasındaki Davut yıldızı da bu iki nehir arasındaki toprakların İsrailoğulları’na vaad edildiğini ifade eder. Bu çok iddialı vaad kavramının kimin tarafından yapıldığı da tartışmalıdır. Bizim inandığımız Yüce Yaratıcımızın (c.c.) böyle bir vaad yapmadığı ve asla yapmayacağı, her Müslüman tarafından çok iyi bilinir.

Bu vaad edildiği iddia edilen toprakların İbranice ifadesi ‘’Arz-ı Mev’ud’’/Vaad edilmiş topraklardır. Bu noktada Yahudilerin, kendilerine bu toprakları vaad ettiğine inandıkları/iddia ettikleri Allah kavramının, İbranice’de Yahova olarak ifade edilen kavram/varlık olduğu iyice anlaşılmalıdır.

Bu kavramın, bizim inandığımız Yüce Allah-ü Teâlâ ile hiçbir ilgisi olmadığı da çok iyi bilinmelidir.

Zaten bizim inandığımız Yüce Allah’ımıza inanan hiçbir kişi Yahudilerin hâlen yapmakta oldukları ve inançlı insanların “kanını donduran” vahşeti asla yapamazdı.

Yine bu noktada yüksek mevkideki bir İsrailli Haham’ın iki yıl önceki akıl dışı “Dünyaya gelen bütün insanlar, Yahudilere hizmet etmek için doğarlar” palavrası akılda tutulmalıdır.

İsrailli Haham’ın bu akıl dışı ve sapık iddiası, Yahudi ırkının sapık ruh yapısının da hem ifadesidir hem de delilidir.

İsrail bayrağının ifade ettiği bu sapık iddia, İsrail parlamentosu Knesset’te de aynen yazılıdır: ‘İsrail'in sınırları Nil'den Fırat'a kadardır’

Buraya kadar ideolojik boyutta kısaca değerlendirdiğimiz bu sapık iddialar ve de “İsrail’in sınırları Nil’den Fırat’a kadardır” şeklindeki amaç, Milletlerarası Devletler Hukuku’na göre de suçtur.

7 Ekim tarihinde başlayan İsrail saldırısı bu yazının yazıldığında 4 günlük ara verilmişse de aslında devam ediyordu. Gazze’ye havadan, karadan ve denizden yapılan bu İsrail saldırılarında şehid olanların sayısı, Filistin kaynaklarına göre 20 bine yaklaşmıştı. Sayıları 5 binin üzerinde olan kayıplar bu sayıya dahil değildi. Batı Şeria’daki saldırılarda da 210’dan fazla Filistinli şehid düştü. Toplam saldırılarda yaralanan Filistinlilerin sayısı da 35 bini aşmış, 2 milyona yakın sayıda Filistinli de evlerini terketmek zorunda kalmıştı.

27 Aralık 2008’deki “Dökme Kurşun Harekâtı” adlı İsrail saldırıları da 18 Ocak 2009 tarihindeki ateşkes anlaşmasına kadar sürmüştü. Bu saldırılarda da 313’ü çocuk olmak üzere 1414 Filistinli şehid olmuş ve çoğu ağır olmak üzere 5300 Filistinli de yaralanmıştı.

Sözde İsrail devleti dünyadaki en organize terör örgütüdür!

Her adım sözde vadedilmiş topraklara biraz daha yaklaşmak için

Bu saldırıların gerekçesi olarak da İsrail aynen bugün yaptığı gibi Filistin tarafından yapıldığını iddia ettiği roket ve havan saldırılarını göstermişti. Daha önceki harekâtların sonucunda olduğu gibi 2008’deki harekâtın sonucunda da İsrail’in sınırları biraz daha genişlemişti.

Bu son harekâtı başlatan İsrail Başbakanı Netanyahu, “amacına ulaşıncaya kadar harekâtın süreceğini” ısrarla söylüyor. Netanyahu’nun sözünü ettiği amaç, İsrail’in sınırlarının biraz daha genişlemesidir. Yani “Vadedilmiş Topraklar” dedikleri sınırlara biraz daha yaklaşmasıdır!

Bu suçu başkası işlese yer yerinden oynar

İşte İSRAİL BAYRAĞI DA KNESSET’TEKİ “İSRAİL’İN SINIRLARI NİL’DEN FIRAT’A KADARDIR” yazısı da bu suçu ifade ediyor.

Yani İsrail’in bayrağı da İsrail parlamentosundaki yazı da İsrail’in çevresindeki Birleşmiş Milletler üyesi meşru devletlerin, meşru sınırları içerisindeki toprakların İsrail’e ait olduğunu ifade ve iddia ediyor. Bu var olan bütün hukuk yasalarına göre suçtur.

Yani İsrail Bayrağı da İsrail Parlamentosundaki yazı da İsrail’in suçunun delilidir.

Dahası bu bayrak da bu yazı da siyonist ideolojinin de gasp ideolojisi/suç ideolojisi olduğunun delilidir.

  • Suudi içinde çok mason var
  • İsrail’in çevresindeki ülkelerin hepsi Müslümandır. Ama Suudi Arabistan başta olmak üzere bunların hiçbiri İsrail’e petrol ambargosu uygulamayı kabul etmiyor. Tam bu noktada, Suudi ailesinde çok sayıda Mason olduğunu özellikle vurguluyoruz. Suudilerin günümüzdeki veliaht prensi Muhammed bin Selman da masondur.
  • Günümüzde dünyada en yaygın olan masonluk, Skoç Riti’ne bağlı olan Masonluktur. Bu rite bağlı olan Büyük Locaların dünyada tanınması/meşru kabul edilmesi için İngiltere Büyük Locası’ndan onay alması/kabul edilmesi şarttır. Ama İngiltere Büyük Locasının onayı ile meşru olabilen bu Büyük Locaların ve locaların tamamına yakını, günümüzde Yahudi lobisinin hâkimiyeti altına girmiştir.
  • İşte bu sebeple Suudi Arabistan ve petrolcü Arap ülkeleri, İsrail’e petrol ambargosu uygulayamıyor. Petrol ambargosu, İsrail’in güvenliği için en büyük tehditlerden biridir.

Yahudi ve Mason lobisine dikkat

Günümüzde Yahudi lobisinin dillere destan olan ama aynı zamanda fazla abartılan derin gücü, Hristiyan ve Müslüman görünümlü Kripto Yahudiler ile masonlardır.

Türkiye için büyük tehdit oluşturmuş olan 1997 yılındaki kötü şöhretli 28 Şubat sürecinin mimarı olan Orgeneral Çevik Bir hem Yahudi kökenli hem de Masondur.

28 Şubat sürecine destek vermiş olan, şimdi de CHP’ye destek veren/CHP’li Hikmet Çetin de Yahudi kökenlidir. Hikmet Çetin hem TBMM Başkanlığı hem de Dışişleri Bakanlığı yapmış, önemli ve hâlen etkili bir siyasetçidir.

İsrail'i ziyaret etmek onurmuş, hadi oradan

Hikmet Çetin’in 3 Aralık 2002 tarihinde İsrail’de bir konferansta yaptığı konuşmada söyledikleri iyi bilinmeli ve unutulmamalıdır:

“Türkiye, İsrail’i tanıyan ilk Müslüman ülke oldu ve Arapların, İsrail’le ilişkilerin kesilmesi için yaptığı bütün baskılara göğüs gerdi… 1993 Aralık ayında İsrail’i resmi olarak ziyaret eden ilk Türk Dışişleri Bakanı olmanın onurunu yaşadım. 1999 Mart ayında aynı onuru bu kez Meclis Başkanı olarak yaşadım… Türkiye için İsrail ile ilişkileri geliştirmek tarihi, stratejik ve geri döndürülemez bir karardır…”

Tam bu noktada, Yunanistan’ın eski Dışişleri Bakanı ve geveze lâkaplı Pangalos’un, Dışişleri Bakanlığından ayrıldıktan sonra söyledikleri de hatırdan çıkarılmamalıdır: “Türk Dışişleri Bakanlığı, Türklerin değil, Selanikli Yahudi kökenlilerin hâkimiyetindedir.”

Pangalos 1996-1999 yılları arasında Yunanistan Dışişleri Bakanıydı.

Biz, yeni Dışişleri Bakanımız Sayın Hakan Fidan’ın yönetimindeki Dışişleri Bakanlığımızın tam anlamıyla yerli ve millî istikamette ve çok başarılı bir dış politika izlediğini görüyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ı ve Sayın Dışişleri Bakanımız Hakan Fidan’ı hem kutluyoruz hem de başarılarının devamını diliyor ve saygılarımızı sunuyoruz.

‘Çiller'e surların yıkıcısı sıfatını veriyorum’

Başbakan Tansu Çiller 1994 yılının Kasım ayında İsrail’e yaptığı gezide “Arz-ı Mevud ülkesine ziyarette bulunan ilk Türkiye Başbakanı olmanın gururunu duyuyorum” demişti.

Başbakan Tansu Çiller, Arz-ı Mevud sınırlarının içine Türkiye’nin güneydoğu bölgesinin de dahil olduğunu elbette ki biliyordu. Peki, bu İHANET sözlerini nasıl söyleyebilmişti? Elbette derin duygularına hâkim olamadığı içindi. Çünkü Tansu Çiller Yahudi kökenlidir.

İsrail’in Müslümanları katletmeye başladığı günlerde İsrail’e giden ABD Dışişleri Bakanı Blinken’in “Bir Yahudi olarak burada bulunmaktan mutluyum” demesi ile Tansu Çiller’in İsrail ziyaretinde söylediği skandal/ihanet sözlerinin aynı derin duygunun ifadesi olduğuna özellikle dikkat edilmelidir. Yahudilerin çok güçlü/sapık ırkçı idiyet duyguları, bazı çok önemli pozisyonlarda bile kendilerini kontrol etmelerini engelleyebiliyor.

Başbakan Tansu Çiller’in İsrail ziyaretinde İsrail Başbakanı İzak Rabin, bütün dünya kamuoyuna mesaj verircesine Çiller’e hitaben şöyle demişti: “İsrail halkının ve devletinin ebedî başşehri Kudüs’te sizi görmekten mutluluk duyuyoruz. Kudüs’ü çevreleyen surları Kanuni Sultan Süleyman yaptırdı. Torunu olan T.C. Başbakanı Tansu Çiller’e surların yıkıcısı sıfatını veriyorum.”

Çiller, bu konuşmaları yüzündeki o meşhur tebessümü ile dinlemiş ve Yahudi liderlere şöyle demişti: “Perez ve Rabin, Ortadoğu’ya barışı getiren iki kahramandır… Bu konumum şüphesiz benim için ayrıcalıktır. Bu ziyaret aslında çok geç kalınmış bir ziyarettir.’’

Tansu Çiller’in bu İsrail ziyaretinde, İsrail Başbakanı tarafından karşılanırken çekilen fotoğrafında yüzündeki o ünlü tebessümü açıkça görülebiliyor. Bu fotoğraf bizde de vardır.

Çiller bu ziyaretinde tarihi bir gaf daha yapmış ve Yahudilere “Kardeşlerim” diye hitap ettikten sonra muharref Tevrat’tan ayetler okumuş ve “vaad edilmiş topraklardan” bahsetmişti. Dahası İsrailli yöneticilerle birlikte “kökten dinciliğe ve radikal İslâm’a karşı” birlikte mücadele edilmesi sözleri de verilmişti.

Başbakan Tansu Çiller 1994 yılının Kasım ayında İsrail’e yaptığı gezide “Arz-ı Mevud ülkesine ziyarette bulunan ilk Türkiye Başbakanı olmanın gururunu duyuyorum” demişti.

Bu deliller İsrail'i bitirir

AK Parti öncesinde Türkiye’nin derinlerine kadar sızmış olan Yahudi lobisi işte böyle ihanet hâkimiyeti kurabilmişti. Bu analiz yazımızın başlığı olan İsrail sözde bayrağı, İsrail sözde devletinin var olan bütün kanunlara göre suçlu olduğunun sağlam delilidir. Ama Yahudi lobisinin küresel derin gücü, bugüne kadar bunun üzerine gidilmesini engelledi.

Şimdi oluşan küresel ortam hem İsrail’i hem de baş suç ortağı ABD’yi köşeye sıkıştırdı.

Şimdi yapılması gereken hem bayrağının oluşturduğu delil üzerinden hem de hâlen sürmekte olan olağanüstü katliamın suçlusu olarak iki ayrı dava açılarak, İsrail’i ‘’Uluslararası Ceza Mahkemesi’’ne götürmektir.

Bu iki olağanüstü dava hem Türkiye’mizin hem de Saygıdeğer Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın küresel gücünü de çok arttıracaktır.

Sözde İsrail devleti dünyadaki en organize terör örgütüdür!