İslam'da mesken fıkhı
İslami kaideler gereği gibi tatbik edilmiş olsa büyük şehirlerin arazileri yağma edilmez, ya mülkiyeti devlette kalmak üzere yeter sayıda mesken inşa edilerek ihtiyaç sahiplerine düşük bir bedelle kiraya verilir yahut sınırlı sayıda mülkiyet hakkı verilerek geniş halk yığınlarının yararlandığı, emlak spekülasyonlarına fırsat vermeyen bir şehircilik anlayışı hakim olurdu. Böyle bir şehircilik aynı zamanda plan dahilinde tatbik edileceği için kimse kimsenin güneşini, rüzgarını ve manzarasını kesemez, bulduğu yere gökdelen dikemezdi.
- “Üç şey insanoğlunun mutluluğudur: İyi bir eş, iyi bir ev, iyi bir binek. Üç şey de insanoğlunun mutsuzluğudur: Kötü bir eş, kötü bir ev ve kötü bir binek.” Müsned-i İmam Ahmed 1448 no.lu hadis
Türkçede ev kelimesiyle birlikte kullanılan mesken kelimesi Kur’an-ı Kerim’de defalarca zikredilmiştir. “Allah, mümin erkeklere ve mümin kadınlara, içinde ebedî kalmak üzere altından ırmaklar akan cennetler ve Adn cennetlerinde güzel meskenler vâdetti.” Tevbe/72
“De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabanız kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız meskenler size Allah’tan, Resûlünden ve Allah yolunda cihad etmekten daha sevgili ise, artık Allah emrini getirinceye kadar bekleyin.” Tevbe/24
Mesken kelimesi “sekene” fiilinden türemiştir. Hareketli durumdan çıkıp sükuna ermeyi, bir yerde huzur bulup sakinleşmeyi, ikamet etmeyi ifade eder. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulur:
“Allah, evlerinizi sizin için bir huzur ve sükûn yeri kıldı.” Nahl/80
Evlerimiz ibadet mekânı olmalı
İslam cemiyet hayatına büyük önem verir. Cemiyet hayatı ise aile ile başlar. Aile müessesesi ne kadar sağlam olursa cemiyet de o derece sağlam ve sağlıklı bir hüviyete kavuşur. Aile kurmak ise ev kurmak demektir. Evlerimiz maddi cihetle yani sıcak, soğuk, yağmur, kar ve fırtınalardan bizi koruduğu gibi manevi cihetle de bizi haram çukurlarına düşmekten korur. Evlerimiz ibadet mekânı olmalıdır. Nitekim bir hadiste Peygamber Efendimiz (sav) şöyle buyurmuştur: “Namazlarınızın bir kısmını evlerinizde kılınız, evlerinizi kabirlere çevirmeyiniz.” Buhari/Salat-52
Mesken mahremiyettir
Herkesin meskeni, kişiye özel mahrem alandır. Bu alanı izin almadan ihlal etmenin hem dünya hem de ahirette bedeli ağırdır. Kişinin ev sahibi yahut kiracı olması bu durumu değiştirmez. Ev sahibi kira kontratı ile evini artık kiracının kullanımına sunmuş, mülkiyet hakkı baki kalmak üzere mesken edinme hakkından kontrat süresince bedel karşılığında feragat etmiştir. Dolayısıyla artık o mesken başkasının mahrem alanıdır. Nitekim Buhari tarikiyle gelen şu iki hadis durumun vahametini gayet net bir şekilde ortaya koymaktadır.
“İzin vermediğin halde bir kimse evine bakar, sen de bir taş atıp gözünü çıkarırsan sana bir sorumluluk düşmez.” Buhari/Hudud-1270
“Bir adam Allah Resulü’nün (sav) odalarının birinden içeri baktı. Onun (sav) elindeki enli bir okla adamın üzerine yürüyüşünü izler gibiyim.” Buhari/İsti’zan 11
- Mesken fıkhını biliyor musunuz?
- İslam'da ayrı bir mesken fıkhî vardır. Bizzat Allahuteala'nın koyduğu kideler gereğince:
- - Evlere kapılardan girmek; “Evlere arka taraflardan girmeniz iyi bir şey değildir; iyilik kötü şeyden sakınmaktır. Evlere kapılarından girin ve Allah’tan sakının ki kurtuluşa eresiniz.” Bakara/189
- - Dışardan seslenmek yerine kapıyı çalıp beklemek; “Ey Peygamber! Sana odaların arkasından seslenenlerin çoğu aklı ermez kimselerdir.” Hucurat/4
- - Selam verip izin aldıktan sonra içeri girmek; “Ey iman edenler! Kendi evlerinizden başkasına izin alıp ev halkına selâm vermedikçe girmeyin.” Nur/27
- - Ev sahibi uygun görmediği takdirde geri dönmek; “Şayet evde kimseyi bulamadıysanız, size izin verilinceye kadar içeri girmeyin. ‘Geri dönün’ denilirse hemen dönün. Çünkü bu, sizin için daha nezih bir davranıştır. Allah, sizin ne yaptığınızı bilir.” Nur/28
- - Hatta evin içinde bile izin istenecek durumları gözetmek gerekir. “Ey müminler! Ellerinizin altında bulunan köle ve cariyeler ile henüz ergenlik çağına girmemiş olanlar, sabah namazından önce, öğleyin üstünüzü çıkardığınız vakit ve yatsı namazından sonra yanınıza girmek için sizden üç defa izin istesinler. Bunlar, mahrem halde bulunabileceğiniz üç vakittir. Bu vakitlerin dışında ne sizin için ne de onlar için bir mahzur yoktur. Birbirinizin yanına girip çıkabilirsiniz. İşte Allah âyetleri size böyle açıklar. Allah, her şeyi bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. Çocuklarınız ergenlik çağına geldiğinde, onlar da öncekilerin izin istedikleri gibi izin istesinler.” Nur 24/58-59
Ev ve otomobil temel ihtiyaçtır
İslam fıkhında havaic-i asliye diye bir kavram vardır. Türkçesi temel ihtiyaçlar olan bu kavram, kişinin hayatını devam ettirmek için zaruri olarak ihtiyaç duyduğu her şeyi ifade eder. Hanefi mezhebine göre mesken ve binek de temel ihtiyaçlar içerisinde yer alır. Kişinin kendi oturduğu eviyle kullandığı otomobili zekât kapsamı dışında tutulur.
İmam Mergınani Hidaye’de temel ihtiyaçları şöyle zikreder:
“Oturulan evde, giyilen elbisede, ev eşyasında, binilen hayvanda, hizmette kullanılan kölede ve kullanılan silahta zekât yoktur. Çünkü bunlar kişinin temel ihtiyacı kapsamındadır.”
Arsa ve mesken spekülasyonu caiz midir?
İslam’ın ilk yıllarında Hz. Peygamber (sav) muhacirlere Medine’de arazi temin etmiş, ev yapanlara yardımda bulunmuştur. Hz. Ömer de halifeliği zamanında Basra ve Kûfe şehirlerini kurarken hazineye ait arazilerden halka ev ve arazi vermiştir. Hatta teşvik babından vergi bile almamış, başkalarına satışı ise yasaklamıştır. Arsa ve mesken spekülasyonunu engellemek içinse Basra ve Küfe şehirlerinde her eve en fazla yarım dönüm bahçe (Tetimme-i Sükna) takdir buyurmuştur.
Nitekim Medine Pazarı’nı kurarken Hz. Peygamber’in (sav) dükkanları parası olana değil pazara erken gelene tahsis yöntemi de bu türden spekülasyonları engelleme amacına matuftur. İslam dini, servetin halkın menfaatini zedeleyecek şekilde bir zümrede toplanmasına izin vermemiştir. Zenginin daha zengin, fakirin daha fakir olduğu bir sistem Müslümanlara ait bir sistem olamaz.
- Düşündüren hadisler
- Hz. Peygamber (sav) birgün dışarı çıkıp yüksek bir kubbe görünce “Bu nedir” diye sorar. Ashab “Ensardan falanca kişiye aittir” cevabını verir. Peygamber (sav) sükut eder. Derken binanın sahibi gelip halkın içinde selâm verir ama Peygamber (sav) selamını almaz. Adam birkaç kez selam verip karşılık alamayınca durumu dostlarına açarak dert yanar. Onlar da “Peygamber senin kubbeni gördü, ondandır” cevabını verirler. Bunun üzerine kubbesini yerle bir eder. Peygamber (sav) tekrar dışarı çıkıp kubbeyi göremeyince ne olduğunu sorar. İnsanlar “Sahibi sizin kendisinden yüz çevirdiğini görünce üzüldü ve onu yıktı” deyince şöyle der: “İhtiyaç fazlası her bina sahibi üzerine bir vebaldir.” Ebu Davud/Edeb-167
- “Her kim bir ev satar da kıymeti ile bir benzerini satın almazsa o parada bereket yoktur.” İbn Mace/Ruhun-24
- Habbab bin Eret’e (ra)’e geçmiş olsun ziyaretine gittik. Karnı yedi yerden dağlanmıştı. ‘Önceki arkadaşlarımızın sevaplarından dünya bir şeyi noksanlaştırmadı. Onlardan sonra öyle bir dünyalığa erdik ki, koyacak yer bulamayıp toprağa yatırdık. Oysa öyle günler yaşamıştık ki, Allah Resulü yasaklamasa ölmeyi temenni ediyorduk’ dedi. Bir diğer gelişimizde ise onu bir duvar inşa ederken bulduk. O zaman da şöyle söyledi: ‘Müslüman harcadığı her şey için sevap kazanır. Ancak şu inşaat işi hariç.” Buhari/Marda-19, Da’avat-30, Rikak-7, Temenni-6, Muslim/Zikr -12, Nesai/Cenaiz-2
- “Nafaka için harcananın hepsi Allah yolunda harcanmış gibidir, bina için harcanan müstesna. Bunda bir hayır yoktur.” Tirmizi/Kıyamet-41
Ev sahibi yahut kiracı olmak
İslam dininde mesken edinmek zaruri bir durumu ifade eder. Bu zarureti mülkiyet veya kira yoluyla gidermek mümkündür. İmkanları el veren hem mülkiyet hem de kira yolunu tercih edebilir. Mülkiyete güç yetiremeyen ise kira yolunu seçmek durumundadır. Mülk edinerek ev sahibi olmak isteyenler için Mecelle’nin 21. maddesi yani “zaruretler memnu olan şeyleri mubah kılar” kidesi işlemez. Zira zaruret olan “mesken edinmek”tir, “mülk edinmek” değildir. Dolayısıyla mülk edinme kasdıyla haram vasıtaya müracaat caiz olarak görülemez.
İslâmî kideler gereği gibi tatbik edilmiş olsa kiracılık ortadan kalkar veya asgari seviyede, kimseyi incitmeyecek bir şekle tebdil olurdu. Büyük şehirlerin arazileri yağma edilmez, ya mülkiyeti devlette kalmak üzere yeter sayıda mesken inşa edilerek ihtiyaç sahiplerine düşük bir bedelle kiraya verilir yâhut sınırlı sayıda mülkiyet hakkı verilerek geniş halk yığınlarının yararlandığı, emlak spekülasyonlarına fırsat vermeyen bir şehircilik anlayışı hâkim olurdu. Böyle bir şehircilik aynı zamanda plan dahilinde tatbik edileceği için kimse kimsenin güneşini, rüzgarını ve manzarasını kesemez, bulduğu yere gökdelen dikemezdi.