İslam geleneksel coğrafyasını terk etti
İslâm geleneksel coğrafyasından taşınarak asırlarca hayat verdiği toplulukları terk etti. Küfür de geleneksel coğrafyasından taşınarak el değiştirdi. İslâm’ın hayat bulduğu yeni coğrafya, geleneksel küfür coğrafyası oldu. Küfrün hayat bulduğu yeni coğrafya, geleneksel İslâm coğrafyası oldu. Küfrün karakteri yıkımdır, İslâm'ın karakteri ihyâ ve inşâdır. İslâm gittiği yeri ihyâ ve inşâ ederken küfür gittiği yeri yıkıma uğratıyor. İslâm artık Arap, Pers, Hint, Türk ve Kürtlerin dini olmaktan büyük ölçüde çıktı.
Geleneksel coğrafyasındaki insan kalitesiyle yollarını ayıran ve bu mevcut insan kalitesini kendisine yakıştırmadığı için reddeden İslâm, bozulmamış insan kalitesiyle buluşarak hayata kaynak ve nizam olmak üzere yeni coğrafyasını inşâ etmeye devam ediyor.
Küfür, hayatla buluştuğu yeni coğrafyasında toplumları kasıp kavuruyor: İşgaller, kanlı iç savaşlar, kaos, şiddet, cehalet, taassup, taklit, israf, zulüm, ahlâkî çürüme, nefret, yabancılaşma, ahlâksızlık, putperestlik, kan, acı, gözyaşı, sapkınlık, cinnet, cinâyet...
İnsanlık, kaderin adâletindeki karşılığıyla buluşuyor. Kaderin adâleti zalimler aleyhine tecelli ediyor.
İslâm taşınıyor ve bu taşınma süreci henüz tamamlanmadı, ezanlar muhatapsız kalıncaya dek sürecek.
İslam taşındıktan sonra
Bu süreçten geriye Yahudileşmede İsrailoğullarıyla, şeytanlaşmada iblisle yarışan yığınlar kaldı. Geriye, Allah'a ve âhiret gününe bakan yüzden mahrum gözler kaldı.
Geriye, Allah'a rıza ve şeytana rabıta ile bağlı, Allah'a ve şeytana eşit mesafede duran bir itikâdî kimya ile bütün değerleri yıkıma uğratan aşırılıkların öznesi olan yığınlar kaldı.
Geriye, beğeni kaygısıyla rehin alınan taklitçi ve tüketici bir insan bakiyesi kaldı.
Geriye, bakan ama göremeyen, dokunan ama hissedemeyen, kendi içinde yalnız, yalnız kendisi için yaşayan edilgen ve pasif karakterli bir 'sosyal hayvanlık’ kaldı.
Geriye, başkası için bakma, görme, giyinme ve yaşama telâşı içinde herkese ait olan köleleştirilmiş yığınlar kaldı.
Geriye, ahlâksızlığın öznesi olan ticârî ve politik olanı ahlâkî ve dînî olana tercih eden ve Allah'ın adıyla aldatan yığınlar kaldı.
Geriye, insanlığı Allah'a, insan olmaya, insan kalmaya, hakkı üstün tutmaya, insanlığın şerefini yücelten âdil şahitlerle eşitlenmeye değil nefsine, otoritesine, efendisine, partisine, liderine, cemaatine, tarikat ve ideolojisine davet eden yığınlar kaldı.
Geriye, Allah'a ve şeytana eşit mesafede duran îtikâdî bir kimya ile kalbini çıkarlarına, çıkarlarını da mukaddesine giydiren, kullanıma elverişlilik esası üzerinden baktığı ve gördüğü her şeye kıymet hükmü tayin eden yığınlar ile bu çürümeyi "dâvâ" olarak pazarlayan simsarlar kaldı.
Geriye emeği, gözyaşını, müsamahayı, ahlâkı, âdâbı, ihsânı, irfânı, iz'ânı, ferâseti, basîreti, şecâati, celâdeti, adâleti, meveddeti, merhameti, insafı, izzeti, hikmeti, fıtratı, şefkat ve hürmeti teferruata indirgediğinden beri karşılıksız hayatların mezarlığına dönüşen kalpler kaldı.
Geriye, liderleri için itibara, grupları için çıkara ve partileri için iktidara talip olmayı mutlak varlık nedenine dönüştüren yığınlar kaldı.
Geriye, hayata hayâsızca yakalanmış ve kalbini ahlâksızlıklar üzerinden hayata sabitlemiş yığınların yağmaladığı acımasız bir zaman dilimi kaldı.
Geriye Starbucks'ta şehvetle Amerika yudumlayan, Mehdî bekler gibi iPhone'un son modelini bekleyen, dudak dolgunluğu ile cüzdan şişkinliği arasında şehveti ilahlaştıran, Marx ve Troçki'den arakladıkları sloganlarla boş vakitlerde solculuk oynayan, tükettikçe kıymet hükmü artacağına içtiği kahve ve kullandığı telefon üzerinden ikna edilen yığınlar kaldı.
Geriye, dinin kendisine talip olmak yerine onun edebiyatıyla vicdanına gusül aldıranlar kaldı.
Geriye, dini 'farkındalık' üretmek ve insanlığı bu 'fark'a şahit tutarak mazlumların hürriyet beraatını almada işlevsel kılmak yerine, dini 'farkedilmek, yükselmek, beğenilmek' için kullananlar kaldı.
Geriye, dinin kendisiyle vicdan, insaf ve merhameti kalbinde inşâ edip insan kalmanın ve yücelmenin mücadelesini vermek yerine, dini yükselmenin kaldıracı olarak kullananlar kaldı.
Geriye, dini siyasete ve siyaseti dinsizliğe âlet ederek varlığını ötekinin yokluğu üzerine inşâ edenler kaldı.
Geriye, dini ideolojik militanlık ve politik holiganlık zemininde iktidar ve devlet aygıtıyla hesaplaşma aracına dönüştürenler kaldı.
Geriye cemaat, tarikat, parti, ideoloji ve meşrebini dinleştiren; lider, efendi, dede, şeyh, gavs ve hazretlerini peygamberleştiren yığınlar kaldı.
Tarihin her döneminde merhamet, ahlâk ve adâletin kutbu olan bu topraklar üzerinde çiğnenen insan kalitesini yeniden ihya ve inşâ etmeden yazılabilecek hiçbir başarı hikâyesi olmayacaktır.
Alimin kindar, yöneticinin simsar ve cahilin dindar olduğu bir cemiyeti yıkımdan kurtaracak hiçbir ahlâkî ve mukaddes öğreti yoktur.
Bizi âlimin ilmi, yaşlının tecrübesi ve gençliğin hevesinin imtizâcından tevellüd edecek bir hakikat kurtarabilir ancak.
Bu amaçla devleti ahlâk ve adâlet ekseninde yapısal olarak yeniden inşâ etmek, yerli ve millî bir karakter üzerinde medeniyet inşâ etme vasfına sahip bir millî eğitim sistemi kurmak, su ve ekmek kadar cârîdir. Bu amaçla devletin İslam'la barışması ve Müslümanlığı benimsemesi gerekir. Aksi takdirde Batılı istihbarat servislerince kontrol edilen, mahzenlerde örgütlenen, kayıtdışı siyaset yaparak devlete şerîk olmayı din adına mutlak varlık nedenine dönüştüren karanlık yapılar oluşur. FETÖ bunun en açık örneğidir. Müştakları olmadığından da kimse emin değildir.
Bahse konu coğrafyadaki insan toplulukları içinde bulunduğu karanlıkla hesaplaşmadan, kendi karanlığını aydınlıkla buluşturmadan Gazze dâhil zulmün etki alanındaki hiçbir mazlum coğrafyaya umut ışığı, koruyucu ve kurtarıcı olamaz. Bir milleti, ahlâksızlığın ve adaletsizliğin yıkıma uğratacağını unutmamak gerekir.
Ticarî ve politik olanın, ahlâkî ve dînî olanla savaşını kaybettik. Teolojik, teknolojik, biyolojik, klimatolojik ve ekonomik cepheleri olan konvansiyonel bir küresel savaşın merkez üssündeyiz; bu asır savaşla başladı ve savaşla bitecek. Nerede, nasıl, kiminle ve niçin konumlandığını herkes bir daha gözden geçirmelidir.
Bütün değerleri imha eden bir aşırılıklar çağıdır yaşadığımız; güçlülerin azgınlığı ve zayıfların zafiyetleri arasında sıkışarak insanlık üç asır zulüm gördü.
Medeniyet savaşını kaybettik; ticarî ve politik olanın ahlâkî ve dinî olanla savaşını... Şimdi tüm insanlığı ahlâk ve adaletle buluşturma esasına dayanan bir nizâm-ı âlemi, bir "merhamet medeniyeti" kurmaktır mutlak varlık nedenimiz. Olmak ölmekle eşitlendi. Kaybedecek hiçbir şeyimiz yok üstelik.
- Boykot
- Tarihin gelişim süreci içinde tüm insanlığa hukuk ve adâlet ihraç etmiş şerefli bir millet ve üstün bir medeniyetin mensubuyuz. Tüm insanlığı ahlâk ve adâletle buluşturma esasına dayalı bir merhamet medeniyeti inşâ etmek ve bu kapsamda mazlumun yanında ve zalimin karşısında konumlanmak zorundayız.
- İnsan ve Müslüman olarak mutlak varlık nedenimiz, küresel siyonizmin kontrol yörüngesinden çıkıp tenezzül etmeyişin kibriyle zalime haddini bildirmektir. Boykot aynı zamanda kâfire tenezzül etmemek üzerine inşâ edilen helâl bir kibirdir. Kibir kâfire karşı Müslüman için bir izzettir.
- Boykotu mazlumlar lehine bir silaha dönüştürüp en acımasız bir şekilde zalimi can damarından vurmakla mükellefiz.
- Boykot, ürünün hammadde hâlinden işletim, dönüşüm, üretim, tedarik, pazarlama, piyasa, pazar, satış ve tüketim süreçlerinin tamamını kapsayan bir hayat anlayışına dönüşmelidir.
- Çokuluslu siyonist sermayeli şirketlerin büyük çoğunluğunun, Gazze soykırımının başladığı 2023 yılı dördüncü çeyrek dönemine ait bilançoları düşük büyüme veya zarar beyanlarıyla dolu.
- 85 milyon nüfuslu Türkiye'yi aynı ideolojik, politik ve dinî idiyette buluşturmak mümkün olmayabilir ve bu çok normaldir de. Ancak 85 milyon insanı, İsrail'in zalim olduğuna ikna edebiliriz. Bunu başardığımız anda tarihin akışını değiştiren bir enerjiyi yeryüzü mazlumları lehine bir silaha dönüştürebiliriz.
- Siyonizm, örgütlü ve kurumsal bir kötülüktür. Bu kötülükle mücadele etmenin yolu, dağınık iyilikleri örgütlemek ve kurumsallaştırmaktan geçiyor.
- Bu kapsamda dengeli, istikrarlı, isabetli, kontrollü ve âdil BOYKOT hareketi için konunun uzmanı olan kişilerce yönetilen STK'ların çalışmaları mutlaka takip edilmeli, bu konuda tüm iletişim platformları bütün imkânlarıyla seferber edilmeli ve kampanyalar icra edilmelidir.
Siyonizm Gazze'nin dışında
• Faiz üzerinden haramla beslenen bir toplum,
• Pornografi ile şahsiyet kimyası ve fıtratı tahrif edilmiş bir toplum,
• Haram gıdalarla sapkın cinsel yönelim ve kimliklere sahip bir toplum,
• Futbol üzerinden düşünme vasfını yitirmiş bağımlı bir toplum,
• Finansal piyasalar üzerinden emek ve alın terini teferruata indirgeyen tamahkâr ve sahtekâr bir toplum,
• Kapitalizmle tüketimin yeniden üretilmesine ve sömürünün nesnesine indirgenmiş zalim bir toplum,
• Medya ve internet üzerinden edilgen, tüketici, pasif karakterli ve düşünme yetisini kaybetmiş bir toplum,
• Sentetik ilaç ve aşılarla hasta ve hastalık hastası bir toplum,
• Modernite ile ahlâk ve masumiyetten yoksun bir toplum,
• Mukaddesi tasfiye edilmiş, et ve kemik yığınından ibaret, tükettikçe kıymet hükmü artacağına ikna edilmiş ve sosyal hayvan tanımına hapsedilmiş bir toplum siyonizmin istediği kıvama çoktan girmiştir.
Türkiye ne yapmalı?
• İsrail’in devlet değil bir terör örgütü olduğunu ve Gazze'de sistematik bir soykırım suçu işlediğini ilân ederek,
• İsrail’in "devlet" olarak tanındığı 24.08.1949 tarihli bakanlar kurulu kararının iptalini,
• Hava sahası ve kara hudut kapıları ile limanlarımızın İsrail’in ticarî ve askerî istifadesine kapatılmasını,
• ABD'nin NATO şemsiyesi altında Türkiye'de bulunan tüm askerî üslerinin, bu kapsamda ABD ve NATO hava savunma sistemlerine senkronize edilen ve İsrail'e doğudan isabet edecek balistik saldırılara karşı İsrail'i korumak için kurulan Kürecik Radar üssünün kapatılmasını,
• DEAŞ'la mücadele etmede oluşturulan sözde koalisyonun silah, mühimmat, lojistik, insan ve imkân ikmalinde kullanılan İncirlik üssünün kapatılmasını,
• İncirlik üssünde bulunan NATO'ya ait nükleer silahların ülke dışına taşınmasını,
• Savaş suçları ve insanlığa karşı işlenmiş veya işlenecek suçlarda ihtiyaç duyulan yargılamalar için Ankara'da uluslararası bir ceza mahkemesinin kurulmasını,
• Gazze'de savaş suçu işleyen İsrail’i fonlayan çok uluslu siyonist Yahudi şirketlerin Türkiye’deki varlıklarına müsadere yoluyla el konulmasını ve hazineye îrâd edilmesini,
• Özel sektörün İsrail'le ticaretinin yasaklanmasını ihtiva eden bir yasa tasarısını TBMM'ye sunarak yasallaşmasını sağlamalıdır.
Gazze'de yaşananları unutmayalım
• Açlık ve susuzluktan toplu ölümler başladı.
• İnsanlar açlıktan at ve eşek eti yemeye başladı.
• Kedi ve köpekler açlıktan sokaklardaki cesetleri yemeye başladı.
• İçilebilir tatlı su kaynaklarını ileten su şebekesi imha edildi.
• Bulaşıcı salgın hastalıklar çocukları hayattan koparmaya başladı.
• İnsanlar gömülecek mezar ve sarılacak kefen bulamıyor.
• On binlerce yaralı tedavi edilmeyi bekliyor.
• İsrail, Refah'ta korkunç bir soykırım ve tasfiye operasyonuna hazırlanıyor.
• Sisi, Mısır'a sürülecek Gazzeliler için "Güvenli Tampon Bölge" inşâ ediyor.
• İslâm ülkeleri, BM ve uluslararası toplumu İsrail'i durdurmaya davet etmekle yetiniyor.
Türkiye olarak ahlâkî üstünlüğüne talip olduğumuz hiçbir eylem pratiğinin kurucu öznesi olamadık.
Bu utancı hangi saikle izah edebiliriz?