Işıkotokrasi

KEMAL ÖZER
Abone Ol

Mason İsmet İnönü tarafından belirlenen 27 Mayıs darbesinin üyelerinin çoğunluğu mason ve kripto idi. Bir bölümü ise “Kazım Karabekir’in gürbüzleri” olarak anılan ve harp okuluna alınan Ermeni yetimlerden oluşmaktaydı.

Kendileri gittikten sonra, seçilmiş iktidarları kontrol etmek için 27 Mayıs cuntacıları, 1961 yılında Anayasa Mahkemesi’ni kurma kararı aldılar.

  • Amaç, sivillerce idare edilen Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin üzerinde giyotin görevi görmesiydi. Ayrıca “Yüce Divan” sıfatı verilen Mahkeme’nin atanmış üyeleri, bu sayede siyasetçileri muhakeme edecek, yine sivil siyaseti yani siyasi partileri kapatabilecekti. Öyle de oldu.

Nasıl ki, Allah-ü Teâlâ, insanlara Kendinden bir ruh üfürmüştür, her varlığın üreticisi de o varlığa kendi kültür ve değerini üfler/yükler. Kendisine 27 Mayıs ruhu üflenen Anayasa Mahkemesi de yapısı gereği, ömrünün tüm dönemlerinde o ruhtan, o gayeden hiç sap(tırıl)madı.

Başörtüsü yasağı ve partileri kapatma örneklerinde olduğu üzere her zaman vesayetçilerin emrine âmâde olarak kendine yüklenen misyonun gereğini yaptı. Nasıl olmasın, genelkurmay başkanlarını, bakanları, başbakanları, devlet başkanlarını yargılama hakkını elinde tutan, TBMM’yi baypas eden ve orada üye iken kimsenin dokunamadığı bir güç, gerektiğinde darbe çığırtkanlığı da yapar, başka şeyler de…

Geçmişte sayısız örneğini gördük, bugün de görmekteyiz…

Seçilmiş sivil iradeye karşı ‘ışıkotokrasi’ ayarı geçmeye çalışan mahkeme üyesinin aldığı cesaret sadece iltisaklı olduğu yapıyla ilgili değil. Bu cesareti, üyesi olduğu ve el kaldırdığı mahkemenin Işıkçı ve ateşçilere nefes aldırıcı; MİT tırları ihaneti, Gezi kalkışması, S. Demirtaş ile E. Berberoğlu ihanetleri gibi kararlardan alıyor.

AYM, mâzisi bilinen, atanmasındaki roller ifşa olan, kardeşi terör örgütü üyeliğinden yargılanan bir jüristokrat ve ışıkotokratı istifaya zorlamak yerine, “Anayasa Mahkemesinin herhangi bir üyesinin şahsî sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımlar, Anayasa Mahkemesinin kurumsal görüşünü yansıtmaz” diyerek darbe çığırtkanlığı rezaletinden sıyrılmaya çalıştı.

  • Elbette hiçbir şey bitmiş ve bitecek değil, sadece uzatmaları oynayanlar bilmeliler ki, her fani gibi üyeliklerinin de mahkemelerinin de bir sonu var. Bu kez görünen o köy pek uzakta değil.

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, devleti ele geçirme hususunda “Sadece FETÖ değil, sağcı Kemalistler, solcu Kemalistler ve masonlar da devleti ele geçirmeye çalıştı” dedi. Buradaki ‘çalıştı’ kelimesine takılmamak gerekiyor, zîra bu hâlen aynı şekilde çalışmakta olduklarına mâni bir ifade değil. Şeytan yok olmadan o yapılar maksatlarından vazgeçmezler. Sadece araçları, usûlleri ve maşalarını değiştirerek devam ederler.

Diğer mühim gelişme ise karanlık ellerin ısrarla sürdürdüğü sansür maddeleri.

Geçtiğimiz Haziran'dan bu yana birileri ısrarla anayasaya aykırı, vicdanları yaralayan, dünyada bir emsali dahi olmayan ve Türk milletine yakışmayacak bir teklifi gündeme getirmişti.

Bu teklifi, Cumhurbaşkanımız istiyormuş hissiyatı uyandırarak, ansızın geçirmeye çalışan ellerin ateşini/ışığını da yine Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan söndürdü.

Cumhurun sesini işiterek, kanun teklifindeki dillere ve kalemlere kelepçe vurmaya çalışan maddelerin çıkarılması emrini veren Reis-i Cumhur, malum yapıların sözcüleri, bürokrasi ve Meclis’teki uzantılarına; “Milletimizin beklentilerine cevap verecek kanunların hazırlıklarını titizlikle takip ediyoruz. Tüm bakanlıklarımızı ve kurumlarımızı, milletimizin vekilleri aracılığıyla ilettiği taleplere hassasiyetle yaklaşılması konusunda sık sık ikaz ediyorum" dedi.

Şüphesiz ki, Reis-i Cumhur’un bu çıkışı, evvelen yüreklere su serpti, umutsuzlukları dağıttı, kırılan gönüller alındı. Erdoğan’a rağmen TBMM’yi kullanarak yeni vesayetler ihdas etmek isteyenlere de ders oldu.

Vesselam!