İnsan eliyle kıyamet:Kısırlaştırılan insanlık yok oluşla yüzyüze

ADEM BİLAL
Abone Ol

Amerikalı doktor, salgın hastalıkları uzmanı Shanna Swan sarsıcı bir tespitte bulunuyor. “Eğer sperm sayısındaki düşüş böyle devam ederse, 2050 yılında çoğu çift üremek için teknolojik imkânlara, laboratuvarlara, dondurulmuş embriyolara, yumurtalara ve spermlere başvurmak durumunda kalacak.” Yani normal şekilde üreme tarih olacak. Bundan sonra insanlık hızla yok oluşa doğru sürüklenecek.

  • “Gençlerimize en az üç, mümkünse daha fazla çocuk tavsiyesinde bulunuyoruz. İşte geçtiğimiz günlerde 2020 nüfus istatistiklerimiz yayınlandı. Ülkemizin nüfusu 84 milyona yaklaşmakla birlikte nüfus artış hızımızın yarı yarıya düştüğünü gördük. Nüfusumuz azalmaya dahi başlayabilir. Avrupa ülkeleri bu tehditle uzunca bir süredir karşı karşıya. Türkiye'nin aynı akıbete dûçar olmasına izin vermeyeceğiz. Bu iş öyle parayla pulla olmaz. Aileye sahip çıkmaktan geçiyor…”
  • Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan

1990 yılında Danimarkalı pediatrik endokrinoloji uzmanı doktor Niels Skakkebaek erkek üreme sağlığını araştırmaya başladı. Onu bu yönde çalışmaya iten neden, erkek çocukların testislerinde yıllardır artan oranda görülen biçim bozukluğuydu. Ayrıca bu duruma paralel şekilde testis kanserinde de inanılmaz bir artış göze çarpıyordu. Sperm kalitesi ile miktarını araştırmanın meseleyi çözebileceğine inanıyordu.

1990 yılında Danimarkalı pediatrik endokrinoloji uzmanı doktor Niels Skakkebaek erkek üreme sağlığını araştırmaya başladı.

Doktor Skakkebaek ve ekibi, konuya dair dünyanın dört bir yanında yayınlanmış tüm çalışmaları gözden geçirdiler. Ve gördüler ki, 1940 yılında ortalama sperm sayısı mililitre (mL) sperm bazında 113 milyon iken 1990 yılında bu sayı neredeyse yarıya, 66 milyona kadar inmişti. Daha vahimi, kısırlığın ciddi bir risk haline geldiği 20 milyonun altında sperm sayısına sahip erkeklerin nüfusu üç misli artış göstermişti.

1992 yılında raporunu yayınlayan Danimarkalı doktor, “Pek de hoş bir mesaj olmadığını biliyorum. Ancak başta insan olmak üzere canlı türleri tehdit altında. Bu durum hepimiz için bir uyanış çağrısı olmalı. Eğer bunu bir nesil içerisinde değiştiremezsek, torunlarımız ve onların çocukları tamamen farklı bir topluma dönüşecek” diyecekti.

İnsanlık yok oluşa doğru gidiyor

Amerikalı doktor, salgın hastalıkları uzmanı Shanna Swan ise daha sarsıcı bir tespitte bulunuyor.

  • “Eğer sperm sayısındaki düşüş böyle devam ederse, 2050 yılında çoğu çift üremek için teknolojik imkânlara; laboratuvarlara, dondurulmuş embriyolara, yumurtalara ve spermlere başvurmak durumunda kalacak.”

Normal şekilde üreme tarih olacak yani. Bundan sonra da insanlık hızla yok oluşa doğru sürüklenecek. Nitekim 2100 yılında dünya nüfusunun ne kadar olacağına dair BM tarafından yapılan tahminler de buna dair işaretler barındırıyor. Fazla iyimser tahminler, dünya nüfusunun o vakitler 15,5 milyarı bulacağını öngörüyor. Normal tahminlere göreyse bu rakam 11 milyar. Gelelim kötümser tahmine... Buna göre dünya nüfusu 2050 yılında 8,5 milyara ulaşarak zirve yapacak ve daha sonra hızla azalmaya başlayacak. Doğurganlık oranı inanılmaz bir şekilde düşmeye başladığı için 2100 yılında 7 milyarlık bir nüfus öngörülüyor.

Normal şekilde üreme tarih olacak yani. Bundan sonra da insanlık hızla yok oluşa doğru sürüklenecek.

Normal bir erkekte sperm sayısı mililitre (mL) başına 15 milyondan 200 milyona değin değişiklik gösteriyor. Dünya Sağlık Örgütü’nün resmi rakamlarına göre sperm sayısı mL başına 15 milyonun altına düşünce kısırlık tanımı söz konusu oluyor. Ancak tıp dünyasında kısırlık için bahsi geçen rakam daha yüksek. Buna göre sperm sayısı mL’de 40 milyondan az olan erkekler kısırlık tehlikesi altında kabul ediliyor. Amerikalı Shanna Swan’ın araştırmasına göre Batı ülkeleri için tehlike çanları çalmaya başladı bile. 1973 yılında ortalama Batılı erkeğin mL’de 99 milyonu bulan sperm sayısı 2011 yılında 47 milyona inmiş durumda. Uzmanların da ifade ettiği gibi, 100 sene önce sperm sayısında normal rakam mL’de 100-120 milyon civarında iken günümüzde 15 milyonun telaffuzu hayli sıkıntılı.

Sadece sperm sayısı mı?

Mesele sadece sperm sayısı da değil. Doğurganlık açısından bakıldığında spermin şekli ve nasıl hareket ettiği de son derece önemli. Döllenme esnasında yumurtaya ulaşıp nüfuz edebilecek hareketliliğe sahip mi? Nitekim saniyede yirmi beş mikrometreden daha az ilerleyen bir sperm hedefine ulaşma konusunda yetersiz kalacaktır. Ayrıca toplam sperm hareketliliği diye bir kavram da söz konusu. Bu açıdan bir erkeğin normal kabul edilebilmesi için toplam sperm hareketliliğinin yüzde 50’yi aşması gerekiyor. Bu oran tüm canlı türleri için aynı değil. Mesela atlarda yüzde 60, köpeklerde ise yüzde 70. Bu rakamların altı kısırlık göstergesi olarak kabul ediliyor.

  • Sperm kalitesi için üç temel kriter söz konusu:
  • - Sayı, yani yoğunluk
  • - Hareketlilik
  • - Morfoloji, yani boyut ve şekil

Bu üç temel vasfın normal şartları temin etmesi doğurganlık açısından önemli. Fakat maalesef yapılan araştırmalar bu vasıfların gün gittikçe kötüye doğru gittiğini gösteriyor. 2003-2013 yılları arasında Boston bölgesinde üniversiteye giden 500 genç erişkini konu edinen bir çalışma, sperm kalitesinde önemli bir düşüşe işaret ediyor. 2003 yılında yüzde 69 oranındaki sperm kalitesi, 2013 yılında yüzde 44’lere iniyor. 2007-2017 yılları arasında ABD çapında yüz binden fazla sperm örneğini inceleyen başka bir araştırma da benzer sonuçları veriyor. Bu düşüş eğilimi sadece ABD veya Batılı ülkelere has bir durum değil. Çin Hunan Eyaleti Sperm Bankası’na donör olarak başvuran genç erkekler arasında nitelikli bağışçıların oranı 2001 yılında yüzde 56 iken, 2015 yılında yüzde 18’e kadar düşüyor.

Geç evlilik de sıkıntılı

Çocuk sahibi olabilmenin önündeki engellerden biri de evlenmek için artık otuzlu-kırklı yıllara kadar bekleniyor oluşu. Zîra yapılan araştırmalara göre bilhassa erkekler kırk yaşını aşınca spermler mutasyona daha hassas oluyor, bu da doğacak çocuk için Down sendromu ve otizm gibi rahatsızlıkları tetikliyor. Ayrıca erkeğin yaşı arttıkça kadının düşük yapma ihtimali de buna paralel olarak artıyor. 40 ve üstü yaşlardaki bir erkeğin eşinin düşük yapma ihtimali, 30 yaş altı erkeğin eşine nispetle yüzde 60 daha fazla. Doktor Shanna Swan’ın da ifade ettiği gibi “yaşlanan sperm” sorununa maalesef kolay bir çözüm henüz bulunabilmiş değil. Üreme teknolojilerinden faydalanma ihtimali elbette söz konusu ancak bu da her derde deva olarak görülemez. Teknolojinin bu alandaki başarısı çok yüksek olmadığı gibi, hastalara başkasının yumurta veya sperminin verilmesi şeklindeki suiistimaller de maalesef söz konusu.

Doktor Shanna Swan

Dr. Swan, 1960-2016 yılları arasında ABD’de kadın doğurganlığının yarı yarıya azaldığını, 2017 yılındaki doğum oranının ise nüfusun kendini yenilemesi için gerekli görülenden yüzde 16 eksik olduğunu söylüyor. Geçenlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Türkiye için söylediklerini bir hatırlayalım. Ülkemiz dâhil olmak üzere bütün insanlığı tehdit eden bir felaketle karşı karşıyayız.

Felaketin temelinde yatan sebepler

Şimdi geldik, can alıcı soruya. Peki, bu felaketin temelinde ne yatıyor?

Çoğumuzun ilk anda aklına gelen sigara tiryakiliği ve hareketsiz hayat tarzı gibi cevapları doğru kabul edelim. Ama bu yeterli mi? Daha doğrusu temel nedenler bunlar mı?

  • Bakın, Dr. Swan 2021 yılının başında piyasaya çıkan “Geri Sayım: Modern Dünyamız Sperm Sayılarını Nasıl Tehdit Ediyor, Erkek-Dişi Üreme Gelişimini Değiştiriyor ve İnsan Irkının Geleceğini Tehlikeye Sokuyor" adlı kitabında nasıl bir tespit yapıyor?

“Çevremizdeki kimyevî maddeler ve modern dünyamızdaki sağlıksız hayat tarzı hormon dengemizi bozuyor, doğurganlığı engelleyebilecek hatta üreme yıllarını terk ettikten sonra bile uzun vadeli sağlık sorunlarına yol açabilecek çeşitli derecelerde üreme hasarına neden oluyor. Sadece insanlarda değil diğer canlı türleri arasında da benzer etkiler meydana geliyor ve bu da yaygın üreme şokunu tetikliyor.”

Doktor Swan, 24 Ocak’ta The Intercept sitesinde yayınlanan mülakatında bu konuyla ilgili mühim şeyler söylüyor.

Modern dünyanın sağlıksız hayat tarzından az evvel bahis geçti. Sigara olsun, ekran başında hareketsiz geçen uzun vakitler olsun, bunlar elbette sakıncalı. Fakat dikkatinizi Doktor Swan’ın ilk tespitine çekelim. Yani “çevremizdeki kimyevî maddeler” bahsine. Zira tam da doktorun uzmanlık alanında bulunuyoruz. Doktor Swan, 24 Ocak’ta The Intercept sitesinde yayınlanan mülakatında bu konuyla ilgili mühim şeyler söylüyor.

Başımızın belâsı kimyevî maddeler

2000 yılında Swan’ın Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi’nden bir dostu, ellerindeki imkânların artık ölçüme imkân verdiğini, dolayısıyla ftalatlar üzerine çalışmasını tavsiye ediyor.

Ftalatlar nedir peki? Günümüzde neredeyse tüm sektörlerde yaygın olarak kullanılan, aslında oldukça sert bir kıvama sahip olan plastiklere bildiğimiz esnek, şeffaf ve dayanıklı yapıyı sağlayan kimyevî madde. Hemen her yaştan çocuğun kullandığı oyuncaklardan tutun, zemin döşeme malzemelerine, gıda ambalajlarından şampuana ve kozmetik ürünlere değin çok geniş bir yelpazede kullanılan bir üründen bahsediyoruz.

Doktor Swan’ın ftalatlar hakkındaki tespitlerine geçelim şimdi.

Doktor Swan’ın ftalatlar hakkındaki tespitlerine geçelim şimdi. Önce fareler üzerine çalışan Swan, çiftleşmeden 18 ila 21 gün sonra ftalatlara maruz bırakılan farelerin üreme organlarında bozukluklar olduğunu farkediyor. İnsanlarda da aynı etkilerin görülüp görülmeyeceğini araştırıyor ve maalesef aynı sendromu insanlarda da tespit ediyor. Üstelik sadece fizikî anormallikler söz konusu değil. Aynı zamanda üreme güdüsünün de ftalatlara maruz kalan insanlarda negatif bir şekilde etkilendiğini ortaya çıkarıyor.

Çocuğunuzun oynadığı oyuna dikkat edin

Mesele sadece ftalatlar da değil. Doktor Swan, bir pestitit türü olan atrazin ve tarlalardaki yabani otları ortadan kaldırmak için kullanılan glisofat gibi başka kimyevi maddelerin de üreme sağlığına hasar verdiğini, bilhassa çocuklardaki hormon dengesini bozduğunu ifşa ediyor.

“Hamileyseniz ve bir erkek çocuk taşıyorsanız, maruz kaldığınız kimyasallar ona plasentadan geçebiliyor. Yani anne karnındaki bebeğin gelecekteki çocuklarını dünyaya getirecek germ hücreleri etkilenmiş oluyor.

“Anneler! Çocuklarınızın ne tür oyunlar oynadığına dikkat edin” diyerek uyarıda bulunan Swan’a göre, hormon dengelerini bozan kimyevi maddelere maruz kalan erkek çocukları, artık silah oyunlarını bırakıp kızların oynadıkları bebeklere ve mutfak gereçlerine yönlenmiş vaziyette.

Sadece çocuklarımızı değil, torunlarımızı, gelecek tüm nesilleri tehdit eden bir felaket bu. Nitekim Swan şöyle diyor:

Kısırlık asrından kıyamet yüzyılına
Gerçek Hayat

“Hamileyseniz ve bir erkek çocuk taşıyorsanız, maruz kaldığınız kimyasallar ona plasentadan geçebiliyor. Yani anne karnındaki bebeğin gelecekteki çocuklarını dünyaya getirecek germ hücreleri etkilenmiş oluyor. Ayrıca bu çocuk doğduktan sonra, bir yetişkin olarak tekrar kimyevî maddelere maruz kalıyor. Buna çifte darbe diyoruz. Bir sonraki nesilde darbenin etkisi iki mislini de aşıyor, üç-dört misline çıkıyor. Çünkü hem genetik yoldan darbeyi alıyorsunuz, hem de yetişkin olduğunuzda maruz kaldığınız kimyevî maddelerden. Bu nedenle doğurganlık ve sperm kalitesi sürekli düşüyor.”