İki taraf da kaybettiİki taraf da kazandı

SEVDA DURSUN
Abone Ol

Bahar Kalkanı harekâtından sonra kararlaştırılan Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Putin arasındaki görüşme 5 Mart tarihinde yapıldı. Yaklaşık 6 saat süren görüşmeler, İdlib'de Türkiye ve Suriye ordularını karşı karşıya getiren gerginliğin azaltılmasına yönelik yeni ve biraz da bilinmez sonuçlar ortaya çıkardı. Suriye’de bitmek bilmeyen savaşta mutabakatla ateşkes ilan edildi. Güvenlik ve Terör Uzmanı Emekli İstihbarat Albayı Coşkun Başbuğ ile Rusya’da yapılan mutabakatı ve Bahar Kalkanı harekâtına kadar gelinen süreci konuştuk. İki tarafın da tam olarak istediğini elde edemediğini söyleyen Başbuğ, “iki taraf da kazandı, iki taraf da kaybetti” ifadelerini kullandı. Bu tabloda acele edilmesinin sebebini ise, dünya genelinde tansiyonun düşürülmesi olarak vurguladı.

Sevda Dursun

Rusya ile görüşmeden sonra Bahar Kalkanı harekâtı bitti diyebilir miyiz? Bu görüşmeden ne çıkarmalıyız?

Güvenlik ve Terör Uzmanı Emekli İstihbarat Albayı Coşkun Başbuğ

Bahar Kalkanı harekâtı bitti diyemeyiz, dondu diyebiliriz. Çünkü ateşkes ilan edildi ama bunun ihlal durumu var. İhlal edildiği an siz tekrar o birlikleri toplamak için zaman kaybedemezsiniz. Şu an ateşkesin sahada karşılığı olup olmayacağını göreceğiz. Biz herhangi bir askerî harekât ve operasyon yapmayacağız. Gözlem noktaları bulunduğu konumu devam ettirecek, şu an arazide konuşlu olan birlikler bulunduğu yerde kendi güvenliğini sağlayacak şekilde kalacak. Eğer gerçekten ateşkes aksaklık yaşanmadan devam ederse, sonraki şartlar bakanlıkların arasında yapılacak görüşmelerle belirlenir. Ancak herhangi bir ihlal olduğunda harekât kaldığı yerden devam eder.

Bu anlaşmanın Astana ve Soçi zirvelerinden farkı ne oldu? Güvenli bölgede değişiklik oldu mu?

Burada Soçi mutabakatında belirlenen bir harita vardı. O bölgedeki yerlerin emniyeti tamamen bizdeydi. O harita maalesef ihlale uğradı. Bu haritayı mevcut durumuyla kabul etmek durumunda kaldık. Rejimin aldığı yerler rejimin kontrolünde kaldı. M4 ve M5 ilk görüşmelerde bizim kontrolümüzdeydi. M4 Karayolunun kontrolünü ortak devriyeyle sağlamaya karar verdik. Rusya ile mutabakatın tek artısı, ateşkesin sağlanması oldu. Bunun haricinde sahadaki şekillenme bizim istemediğimiz şekilde gerçekleşti.

Rusya'nın istediği gibi mi oldu?

İki tarafın da istediği gibi olmadı. Bizim istediğimiz bu değildi. Rusya’nın isteği de bizim gözlem noktalarımızı geriye çekmemiz, alandaki hakimiyeti rejime devretmemizdi. Onlar da elde edemedi. Bu durumda iki taraf da kaybetti, iki taraf da kazandı.

Putin, Geriye Göçü Savundu

Mülteciler konusunda daha iyi noktadayız galiba. Güvenli bölgenin olması mülteci akınını durdurur mu?

Mülteciler konusunda olumlu bir hava var. Putin geriye göçü savundu. Bu durumda rejimle ateşkes ilan edildiğine göre rejimin ele geçiremediği alanlara mülteciler geri dönebilir. Sonraki gelişmeleri artık sahada oluşacak tablo belirleyecek. Daha Rusya ile bakanlıkların yapacağı 7 günlük bir çalışma var. O çalışmanın detaylarını bilmiyoruz. 7 gün sonunda yavaş yavaş kimin hangi bölgede bulunacağı veya hangi gözlem noktalarındaki kuşatılmışlığın nasıl aşılacağı netleşecek. Biraz daha beklemek lazım.

  • Bu tabloda acele etmemizin sebebi, insanlar Avrupa kapısının önünde yığıldı ve orada kötü muamele görüyor. Dünya genelinde tansiyonu düşürmek lazımdı. Onun için ivedelikle ana başlıkları belirlediler. Çok genel başlıkla ateşkes sağlandığını ve bunun olumlu bir adım olduğunu, görünen tablo ile iki tarafın da kazanan ve kaybeden olduğunu söylemek mümkün.

Astana Süreci Böyle Başladı

Bahar Kalkanı harekâtına gelinen süreci kısaca özetler misiniz? Ne oldu da biz bu harekâtı başlattık?

Hemen yanı başımızdaki Suriye olayları patlak verdiğinde, buradaki kanı durdurmak niyetiyle yol arkadaşı aradık. Rusya ve İran’dan olumlu cevap gelince Astana sürecini başlattık.

Sınırımızın hemen güneyinden başlayan Şam’ın kuzeyine kadar, insani nüfus olarak da en yoğun olan bölgeyi öncelikle gerginliği azaltma olarak adlandıralım ve bu coğrafyada bir ateşkes sağlayalım dedik.

Buradaki taraflar silahı bıraksın ve avucundaki bütün sorunları masaya döksün, siz rejim tarafına hakem olun, biz de muhalif grubuna hakem olalım. Bunların hepsinin çözümünü masada üretelim ve ardından da anayasa süreci dahil Suriye’deki insanların kendini temsil eden bir yönetimi başına geçirdiği bir dönem başlatalım dedik.

Buna Rusya da İran da tamam dedi ve biz bunun üzerine Astana’da ilk toplantıyı gerçekleştirdik. Astana’da varılan anlaşma gereği Şam’ın kuzeyinden, Türkiye’nin güneyine uzanan ince uzun bir koridoru dörde böldük. Biz o dört bölgede İdlib’in tamamını aldık. İdlib, Gazze’den sonra metrakareye vurduğun zaman nüfus yoğunluğu fazla olan dünyada ikinci bölge. O hale getirildi.

Esed İdlib'de Katliam Yapacaktı

Nasıl o hale geldi İdlib?

2011’de Arap Baharı yaftasıyla başlayan süreç, Suriye coğrafyasının geneline yayılmıştı. Bu durum Suriye rejimini ciddi anlamda zorladı. Ve Esed İngiliz kurnazlığı ile “Bana silah çeken, baş kaldıran kim varsa İdlib bölgesinde toplandığı an, haklarında hiçbir kanuni ve hukuki işlem yapmayacağım” dedi. Aslında Esed’in görülmeyen niyeti, kimyasal silahı ülkesinde çok rahat kullanan kanlı bir lider olduğu için, muhalifleri İdlib’de toplayıp, orayı bir anda etkisiz hale getirmekti.

  • Fakat gelişen olaylar, Türkiye’nin devreye girmesi, Astana gibi süreçten sonra, Soçi zirvesi yapıldı. İran’ın da katıldığı Soçi mutabakatında şu kararlar alınmıştı; Biz İdlib’in iç bölgesinde 13 gözlem noktası oluşturacağız, bu gözlem noktalarında Mehmetçik görev yapacak ve İdlib bölgesinin içinden rejime yönelik herhangi bir saldırının olmamasını sağlayacak.

Bunun üzerine kritik bölgeler tespit edildi. Taraflar birbirlerine oraya götürecekleri güçleri deklare etti. Rusya ile İran da dıştaki çemberi emniyete alma görevini üstlendi, yani rejimden içeriye gelecek saldırıları önleyelim dediler. İçteki ve dıştaki gözlem noktaları hayata geçti. Hatta ortak devriyeler başladı. Bu devriyeler başlangıçta iş gördü.

İçteki hâkim unsurlar silah bırakmayı nasıl kabul etti? Onlar için riskli değil miydi?

Esed: “Bana silah çeken, baş kaldıran kim varsa İdlib bölgesinde toplandığı an, haklarında hiçbir kanuni ve hukuki işlem yapmayacağım”

Bize güvenerek silahlara veda ettiler. Orada üç dört ay boyunca bir mantar tabancası dahi patlamadı. Ta ki birileri rahatsız olana kadar. O birileri işte o anda devreye girdi ve dışarıdan içeriye doğru saldırılar gerçekleştirdi. Rusya’nın gerekçesi, üs bölgelerine terörist saldırıları iddiasıydı. Nerede ve nasıl olduğunu sorduğumuzda, bunun cevabını veremediler, ama onu bahane gösterip saldırıları giderek arttırdılar. İçeride de hareketlenme başlayınca ok yaydan çıktı.

Dağıldı, dağılıyor denilen masa o sırada mı dağıldı?

O güne kadar büyük bir huzurla giden süreç, sürekli yara aldı. Bu saldırılar karşısında doğrudan rejimi hedef alan açıklamalar yapılsa da Astana ruhu çökmesin veya taraflarla gerginliği tırmandırmayalım diye, Rusya’nın bu eylemlerin arkasında olduğunu bilmemize rağmen, bu açıklamaları doğrudan rejime yönelik yaptık. Ama baktık ki, bu işler kesilmeyecek, artık yavaş yavaş söylemler değişti. O dönemlerde bu hep görmezden gelindi. Türkiye sürekli sınandı. Bölgede sürekli kan aktı. Ve oradaki insanlar evvelden olduğu gibi sınırımıza dayanmaya başladılar.

Bu Başarıyı Hiç Kimse Beklemiyordu

Bu sürecin sonucunda Erdoğan “Artık kendi göbeğimizi kendimiz kesmenin zamanı geldi” dedi ve İdlib’deki hareketlilik ondan sonra mı başladı?

O cümlenin hemen sonrasında hareketlilik başladı. Bir anda şu ana kadar yapılamayan en büyük yığılmayı yaptık bölgeye. Artık masa ve saha birlikte yürüyecekti. Rusya’ya ve oradaki taraf devletlere şubat sonuna kadar da bir süre tanıdı Erdoğan.

İlk atağımızı askeri birlikleri İdlib bölgesine görevlendirmekle gösterdik dünya kamuoyuna. Rusya’nın en etkilendiği ve korktuğu dönem oldu bu. Sekiz şehidimizi ilk olarak işte bu süreçte verdik.

Rusya’nın niyeti şehitler nedeniyle içteki kamuoyunu hareketlendirmek ve Türkiye’nin sahada atacağı adımları engellemekti.

Fakat Türkiye bir adım geri atmadı. Ardından Rusya 4 şehit veridiğimiz ikinci saldırıyı gerçekleştirdi. Bunun üzerine lokal operasyonlar yapmaya başladık bu bölgede. Rusya, hem 5 Mart görüşmesine bir alt yapı olsun hem de bu süreci kendi istediği noktaya getirmek için 33 şehit verdiğimiz o olayı düzenledi.

Rusya, Türkiye’nin burada bir şok yaşayacağını düşündü, fakat tam tersi, bütün Türk milleti o acıyı bağrına bastı, hiçbir çatlak ses çıkmadı, bütün toplumda bu işin artık milli bir dava olduğu benimsendi ve Türkiye bunun üzerine hemen o gece bir askeri harekâta girişti. İşte vurulan tanklar, toplar, düşürülen helikopterler, keza Rusya’nın düşürülen uçağı ve 2500’e yakın rejimin askeri bir iki günlük süre içerisinde etkisiz hale getirildi. Bu başarıyı Rusya dahil hiç kimse beklemiyordu.

Yüz Yıl Önceki Haritalar Değişecek

Harekâtın adının Bahar Kalkanı olmasının sebebi neydi?

Siz bunlara seyirci kalır ve uzaktan seyrederseniz, yakın zamanda İdlib’i Konya’da, Şanlı Urfa’da, Mardin’de, Gaziantep’te, Ankara’da yaşıyor olacağız.

Devletlerin kendine has konuşma lisanı vardır. Yani yapacağınız hareketle veya kaldıracağınız iki uçakla veya vereceğiniz bir isimle karşı tarafa mesaj verirsiniz.

Bahar Kalkanı harekâtına bu ismin verilmesi de bu harekâtın nereye evrileceğine ve hedefin ne olduğunu gösteriyor. Arap Baharı diye başlatılan ama gerçekte Arap kışı olan o siyonist kanadın başlatmış olduğu 2010’daki süreçe atıf yaparak, “yaşadığınız kış dönemi artık bitti, gerçek bahara doğru bir yolculuk başlıyor” diye mesaj vermek istiyoruz. Bunu da yaparken aslında Afrika’yı da işin içine alacak, oradaki coğrafyayı da etkileyecek geniş kapsamlı bir harekâtın daha ilk safhası. Cumhurbaşkanımız geçen günkü konuşmasında başlatılan bu harekâtın yüz yıl önceki haritaları etkileyeceğine vurgu yapmıştı. Biz İdlib odaklı gidiyoruz ama bu harekât İdlib’te başlasa da, yakın zamanda çok geniş bir coğrafyayı kapsayacak.

Harekat ne zaman sona erecek? Hedefimiz ne peki?

Askeri literatürde de yer bulan bir söz vardır; “Ortadoğu’ya ne zaman gireceğinizi kestirebilirsiniz ama ne zaman çıkacağınızı bilemezsiniz.” Buna bir gün kesmek yanlış olur ama buradan bir geri dönüş olmayacağını kesinlikle söyleyebiliriz. Bir adım geri atarsanız, Hatay’ı verirsiniz.

  • Öte yandan esas sorgulanması gereken şu; Rusya hayal ettiği her şeye kavuştu, sıcak denize indi, Suriye rejimi üzerinde inanılmaz bir hakimiyet kurdu, Türkiye Rusya’yla askeri ve ekonomik anlamda da işbirliğine gitti.

1991’den bu yana sürekli kan kaybeden bir ülkeydi. Putin, eski Rusya’yı geri getirmek için önemli hamleler yaptı. Ve o ilk günkü itibarına kavuşmak için de şu son bir yılda Türkiye’nin sunduğu fırsatları yakaladı. Ama Rusya enteresan bir şekilde bu fırsatları elinin tersiyle itip, Türkiye yerine Esed’le işbirliğine gitti.

Her Devletin Bir Paraleli Var

Neden böyle yapmış olabilir?

Rusya’nın içerisinde de paralel devleti arayacaksınız. Siyasonist kanadın en hakim olduğu ülkelerden birisi Rusya’dır. Bu odaklar, Türkiye’nin Suriye coğrafyasında Rusya’yla yüzyüze gelmesi için yoğun gayret içindeler.

Putin eğer görüşmelerinde samimiyse, kendi içinde ciddi bir araştırmaya gidip, bu sabote eden kuruluş ve kadroları bulması gerekiyor.

Aslında aynı cümleleri biz Amerika için de kurduk. Trump’ın 2. bir mekanizmanın esiri olduğunu söyledik, ki onun doğru olduğu aylar sonra ortaya çıktı. Şu an iki Amerika’yı konuşuyoruz. Tıpkı darbe girişiminden önce Türkiye’nin içinde olan paralel devlet gibi. Bunların niyeti dünyayı ele geçirmek, tek dünya devleti, tek kutuplu, tek bayraklı, tek dinli bir devlet kurmak. Bu yapı sadece Türkiye’ye yapmadı bu planı. Her devletin bir paraleli var.

Doğrudan Hedef Türkiye

Suriye’de ne işimiz var deniyor ya, tersten bir okuma yapacak olursak, bu harekâtları yapmasaydık nasıl bir senaryoyla karşı karşıya kalırdık?

Bu harekâtları yapmadan önce Halep kan gölü olduğu gibi Reyhanlı da kan gölüydü. Dikkat ederseniz artık içeride hiçbir terör saldırısı olmuyor. Çünkü FETÖ denilen içimizdeki hain şebekeyi yok etmişiz ve dışarıda da FETÖ ile işbirliği içinde olan diğer organları da neredeyse özellikle Irak coğrafyasında bitme noktasına getirmişiz.

Siz bunlara seyirci kalır ve uzaktan seyrederseniz, yakın zamanda İdlib’i Konya’da, Şanlı Urfa’da, Mardin’de, Gaziantep’te, Ankara’da yaşıyor olacağız.

Eğer bu harekatları yapmasaydık, yakın gelecekte, dağılan ve hapsolan bir Anadolu’yu rahatlıkla yaşayacaktık. Libya’yı, İdlib’i veya Irak’ı karıştıran yapılar, zannetmeyin ki Anadolu’yu teyet geçecek. Aslında doğrudan odaklandığı yer Türkiye.