‘Hür Filistin'e giden yol Gazze’den geçer!’
İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Balfour, 2 Kasım 1917’de Filistin topraklarını Siyonistlere vadeden meşhur mektubunu Lord Rothschild’e gönderdiğinde Filistin Osmanlı toprağıydı. İngilizler iki defa yüklendikleri Gazze’de ağır mağlubiyete uğramışlar, üçüncüsünü deniyorlardı. İngilizlere ecel terleri döktüren Gazze, Balfour’un mektubundan 5 gün sonra düştü. Filistin’in tamamen elimizden çıkışı ise tam bir 1 yıl sonra Eylül 1918’in sonlarındaki Megiddo muharebesiyle gerçekleşti. Soru şu: Lord Balfour, henüz Osmanlı toprağı olan Filistin’i neye/kime güvenerek Siyonistlere vadetmişti?
Gazze’nin son yüzyılı hep direnişle geçti. Önce İngilizlere direndi, sonra İngilizlerin musallat ettiği Siyonistlere. Gazze, Osmanlı’nın düşmana kök söktüren son karakollarından biriydi. Bugün de Filistin direnişinin son karakoludur.
Filistin ve Gazze’yi iki mühim isimle, Filistin Alimler Cemiyeti Başkanı Şeyh Nevvaf Tekruri ve Şeyh Abdullah Zeydani ile konuştuk. Filistin meselesini hariçten gazel okuyanlardan değil, bizzat Filistinlilerden dinlemek en doğrusudur. Her iki alimin söylediklerine, bilhassa İran-Hamas ilişkisi hakkındaki tespitlerine dikkatinizi çekmek isteriz.
Filistin bugüne dek hep savunmada kaldı. İşgalciye karşı ilk kez bu çapta organize bir hücum yapıldı. Bunu İsrail'in zevaline giden yolun ilk adımları olarak görebilir miyiz Şeyh Tekruri?
Öncelikle şunu söylemek lâzım. Filistin topraklarında yapılan her savaş bir savunma savaşıdır, bunu bir saldırı, bir hücum olarak değerlendiremeyiz. Siyonistler topraklarımızı işgal ettiği sürece bu savaş bir savunma savaşıdır. Biz bir başkasının, ABD veya Rusya'nın topraklarına saldırmadık ki bunun adı hücum olsun. Kendi toprağımızdayız ve kendi toprağımızı savunuyoruz.
"Niçin İsrail'e saldırıyorsunuz" diyenler bu işin gerçeğini bilmiyorlar. İşin gerçeği şudur ki, birileri bizim toprağımızı işgal etmiştir. Burada işgalci olarak bulunuyorlar. Diğer yandan, burası onların vatanı değil ama diyelim ki onların vatanı olsun, Mescid-i Aksâ'ya karşı, bu topraklarda yaşayan insanlara karşı bu kadar suç işlemelerini gerektirir miydi bu? Filistin kamplarına, Cenin ve Tulkerim'deki Nuruş Şems'e her gün baskın yapıyorlar. İnsanların yaşadıkları yerleri harabeye çevirip, gözlerini kırpmadan kadın, çocuk demeden öldürüyorlar. Peki, bizim bunca zulme direnme hakkımız yok mu? Bugün karşılık vermezsek ne zaman karşılık vereceğiz? Altını çiziyorum: Biz hiç kimseye zülmetmiyoruz, zulme karşı direniş hakkımızı kullanıyoruz.
Bu savaş yeni bir başlangıçtır
Mücahitlerin savaşı bu kez düşmanı şaşırtmıştır, buna şüphe yok. Fakat savaşta İslam'ın tayin ettiği ahlâkî değerlere tamamen bağlı kalmışlardır. Mücahitler bebek veya çocuk öldürmemiştir. Kadınlara nasıl davrandıklarını bizzat Yahudi kadınları itiraf etmiştir. Peki, işgalci öyle midir? Hiçbir ahlâkî endişe duymadan her türlü suçu işleyen, kadınları ve çocukları katleden bizzat işgalcinin kendisidir. Bunlar şuurlarını yitirmiş manyaklardan ibarettir. Bu savaş, Allah'ın izniyle Hür Filistin'e giden yolun başlangıcıdır. Elbette kolay değil. Elbette acı çekiyoruz. Çocuklarımızı, kadınlarımızı, evlerimizi, ibadethanelerimizi ve hastanelerimizi bombalıyorlar. Her zaman yaptıkları gibi hınçlarını en zayıflarımızdan alıyorlar. Bunların yaptığı işte budur.
Gazze ve Batı Şeria birleşirse İsrail ikiye bölünmüş olacak. Büyük bir fırsat değil mi bu? Filistin ne zaman bir fikir ve hareket birliğine kavuşacak?
Sadece Gazze değil Batı Şeria da işgalciye karşı tepkisini ortaya koydu. Bu güzel fakat yeterli değil. Siyonistlerin askeri gücünü bölecek şiddette bir hamle yapılması gerekiyor. Ve bu sadece Filistin'in meselesi de değil. Lübnan'dan birkaç roket atıldı ama bu beklentiyi karşılamıyor, bir cephe açılabilir. Lübnan'ın, Hizbullah'ın ikinci bir cephe açma gücü var. Henüz gerekeni yapmış değiller. Ciddi bir Filistinli nüfus barındıran Ürdün de sınıra doğru yürüyüşe geçebilir, âlimler bu konuda insiyatif alabilir. Bu sadece bizim meselemiz değil, ümmetin ve insanlığın meselesi. İslam aleminde, bütün dünyada zulmü lanetleyen gösteriler yapılmalı. Yeryüzünün merhamet ve insaf sahibi insanları harekete geçmeli. Evet, İslam aleminde, Batı ülkelerinde hatta bizzat Amerika'da Siyonist rejimi protesto edenler var, müteşekkiriz ama daha fazlası olmalı, kesintisiz bir şekilde devamı gelmeli.
Hastane bombalayan rezil bir düşman
Mücahitlerle erkek erkeğe savaşı göze alamayan, bu yüzden bütün hıncını masumlardan çıkaran, hastaneleri bombalayan rezil bir düşmanımız var. Elinde bütün askeri imkânları mevcut ancak savaşmak yerine sivilleri bombalamayı tercih eden, askerlik şerefinden mahrum bir düşman bu. Bütün insanlık bu alçaklığa karşı tepkisini yükseltmeli. Bizim mücahitlerimiz nasıl savaşıyorlar, biliyor musunuz? Ellerinde Siyonistlerin mevzilerini gösteren haritalar var. Önce bir hedefi belirliyorlar, sonra oraya operasyon yapıp, sadece askerleri ve güvenlik görevlilerini muhatap alarak görevlerini yerine getiriyorlar. Hiçbir şekilde silahsız sivillere dokunmuyorlar. Kendilerine silah çekmeyenlere ilişmiyorlar. Çünkü bizim mücahitlerimizin öncelikli hedefi insan öldürmek değil sadece düşman unsurları yok etmek.
Sürgünü bizden iyi kimse bilemez
İşgalcilerin uzun zamandır bir Sina planı üzerinde çalıştığı biliniyor. Gazze'yi önce tahliye, sonra ilhak planı bu. Hamas direnişi bu planın tatbikine mâni. Amerikan ve İngiliz gemileri bu plan için mi geldi, ne dersiniz?
Onlar her ne için geldiler ise geldiler. Gazze halkı toprağını asla terketmeyecektir. Bugüne kadarki bütün savaşlar buna şahittir. Sina yarımadası yahut başka bir yer asla Gazze'nin yerini tutamaz, Gazze halkı böyle bir planı asla kabullenemez. Biz Filistinliler olarak 1948 ve 1967 sürgünlerini iyi biliriz, sürgünün ne demek olduğunu bizden iyi kimse bilemez.
Gazze'yi en iyi anlatan şeyi demin siz söylediniz. Amerikan ve İngiliz gemilerinin küçücük bir kara parçası için binlerce millik yolu tepip gelmesi her şeyi anlatıyor zaten. Gazze işte budur. Bu manzara, Siyonist işgalcinin Gazze karşısında iflas ettiğini gösteriyor aynı zamanda. Kendi askeri savaşmaktan korkuyor, savaşa giremiyor tâ Amerika'dan ve İngiltere'den yardım dileniyor.
Burada tabiki Müslüman yöneticilere de görev düşüyor. Böyle bir sürgüne karşı seslerini yükseltmeleri, ABD ve Avrupa'nın Siyonistlerin lehine sürece müdahil olmasına itiraz etmeleri lâzım. Türkiye, Mısır, Suudi Arabistan, Pakistan gibi ülkeler ile İslam İşbirliği Teşkilatı'nın harekete geçip gereken tavrı göstermesi gerekiyor.
Acil müdahale birliği nerede?
Batı cehanının NATO diye bir askeri şemsiyesi var. Rusya'nın ise KGAÖ'sü mevcut. Arap ve İslam dünyasının bırakın bir askeri teşkilatı, küçük bir "Acil Müdahele Birliği" bile yok. Daha vahimi hem Arap Birliği hem de İslam İşbirliği Teşkilatı'ndan dişe dokunur bir protesto sesi bile duyulmuş değil. Bu tabloyu nasıl yorumluyorsunuz?
Bizim açımızdan hazin bir tablo olduğuna şüphe yok. Küçücük bir Gazze'ye karşı ABD'nin ve Avrupa'nın bile teyakkuza geçtiği vasatta Arap ve İslam devletlerinin durdukları yer gerçekten üzücü. Gazze dediğimiz yer sadece 360 kilometre kare. Gazze için Acil Müdahale Birliği'ni geçtim, Yavaş Müdahale Birliği bile yok. Maalesef kimsenin kılı kıpırdamıyor. Umudumuzun ve zaferin sembolü haline gelmiş olan Gazze için, Filistin için artık bir şeyler yapmanın zamanı hâlâ gelmedi mi?
Siyonist devlet kağıttan kaplan
Siyonist devletin kâğıttan bir kaplan olduğunu, plastik bir oyuncaktan ibaret olduğunu ortaya koyan Gazze değil midir?
İsrail'in kendi kendine böbürlendiği coğrafyadaki yenilmezlik efsanesini bitiren Gazzeli mücahitler değil midir?
Filistin'in bağımsızlığına dair umutlarımızı yeşerten yine bizatihi Gazze değil midir?
Gazze'ye ve Filistin'e destek verilmezse kaybeden sadece Gazze ve Filistin mi olacak sanıyorsunuz?
Siyonistler, Filistin'i eline geçirirse soluğu Medine önlerinde alacaklar. Ellerini Kahire ve Şam'a uzatacaklar. Kudüs ve Mescid-i Aksâ ile yetinmeyecekler. Hayber için yürüyecekler. Kendileri söylüyor bunu.
Hamas İran'ın Oyuncağı değil
Türk halkı Gazze'yi ve Filistin'i çok seviyor. Fakat son zamanlarda Aksâ Tufanı'nın İran yardımıyla gerçekleştiği hatta Hamas'ın bir İran kuklasına dönüştüğü yolunda söylentiler mevcut. Bu iddialara ne diyorsunuz?
Öncelikle şunu söylemeliyim, İran'ın bu savaş ile bir alâkası yok, burada hiçbir payı mevcut değil. Ne İran ne de bir başkası. Gazze direnişi hiç kimsenin kuklası olmadı ve de olmayacak. Fakat bu bir delil. Neyin delili? Mesuliyet sahibi bazı kimseler, vazifelerini yerine getirmekten kaçınmak için bu tür söylentileri ortaya atıyorlar. Hedefleri gündem saptırmak ve kendi vazifelerini kamuoyuna unutturmak. Bu kirli propagandanın "Filistinliler topraklarını sattı" propagandasından bir farkı yok. Bunun başka bir versiyonu da "Savaşı niçin Hamas başlattı" sorusuyla kafa bulandırmak. Hamas neyi başlatmış? Her gün bu topraklarda Filistinli kanı dökülmüyor mu? Her gün bu topraklar için can veren Filistinli, nasıl oluyor da kendi toprağını satmakla suçlanabiliyor? Bütün bu propagandalar düşmana ve vazifeden kaçmak için bahane arayan yöneticilere hizmet ediyor. Maalesef bazı insanlar da buna kanıp aldanıyor. Bütün bunlar yalan olduğu gibi bu savaşta yer almanın İran'ın menfaatine olmadığı/olmayacağı da ortadadır. İsmail Heniyye'nin dediği gibi bu savaş, karar ve tatbik itibariyle tamamen Filistin imzası taşımaktadır. Yardımı şöyle dursun, İran'ın bu savaştan haberi dahi olmamıştır. Dolayısıyla bu tür iddiaları ortaya atanların ya cahilliği söz konusudur yahut bir şeyleri gözden kaçırmak için gündem saptırıyorlar.
Bu bir tercih değil mecburiyet
ABD ve İngiltere'nin gemi göndermesi hayra alâmet değil. Batı ile kavgalı olan Rusya ve Çin cihetinden gelen tepkileri biliyorsunuz. Ukrayna'da uzun zamandır devam eden bir savaş zaten mevcut. Ne dersiniz, yeni bir dünya savaşı için bardağı taşıran damla Gazze olabilir mi?
Siyonist işgalcileri bozguna uğratalım kâfi. Yeni bir dünya savaşına gerek yok bunun için. Gazze direnişinin hedefi de bu değil zaten. Biz kendi topraklarımızı savunma derdindeyiz. Başka bir gündem bizi ilgilendirmiyor. Elbette bir dünya savaşı çıkmasın ama İslam ümmetinin bu kadar pasif olmasına da gerek yok. ABD ve Avrupa tavrını net koyuyorsa bizim dostlarımız da tavırlarını net koyabilmeli. O kadar zayıf değiller aslında. İsterlerse bu tavrı pekâlâ gösterebilirler. Biz aslında savaş istemiyoruz. Fakat düşman sözden anlamıyor, sadece güçten, tehdit dilinden anlıyor. Nitekim Allah-ü Teâlâ kitabında "Gücünüz yettiğince kuvvet hazırlayın, onları korkutun" buyuruyor. Bu yüzden onları korkutmak için güçlü olmalıyız. Bu savaş tercihe bağlı, keyfe keder bir savaş değil. Toprağını yitiren bir halkın mecbur bırakıldığı bir savaş.
Türkiye'ye güveniyoruz
Son olarak Türk kardeşleriniz için mesajınız nedir?
Asil Türk milletinin Mescid-i Aksâ ve Filistin sevgisini, Gazze direnişine desteğini biliyoruz. Öncelikle bizi desteklemek için yaptıkları bütün eylemler için teşekkür ediyoruz. Sağolsunlar, varolsunlar. Yapılan bu eylemlerin ses getirdiğini de biliyoruz. İsrail ve ABD temsilcilikleri önünde eylemlerine devam etsinler. Türkiye büyük bir devlet. Türkiye'nin liderliğine, Recep Tayyip Erdoğan'a güveniyoruz. İslam İşbirliği Teşkilatı ve uluslararası toplum nezdinde gereken adımları atacağına inanıyoruz.
Bu adımlar şöyle olmalı:
- Öncelikle Siyonist yapının sivillere tatbik ettiği katliama derhal son verilmeli.
- Sonra ilaç, gıda ve diğer insani ihtiyaçların Filistin halkına ulaşabilmesi için güvenli bir yardım hattı açılmalı.
Dökülen kanı durdurma ve insani yardım sağlama konusunda Türkiye'nin insiyatif alacağını umuyor ve buna yürekten inanıyoruz. Kudüs, Mekke ve Medine'den sonra yeryüzünün en mübarek yeridir. Sadece Mescid-i Aksa değil çevresi de mübarektir. Türk halkı ve İslam ümmetinin bu mübarek toprakları yalnız bırakmaması, sahip çıkması gerekir. Kadınları, çocukları ve hastaneleri korumak ise zaten bir insanlık vazifesidir.
- İşgalciyi defetmek en tabii haktır
- İran bu ümmetin baş belasıdır!
- İsrail'in zaten Gazze'yi boşaltmak gibi bir planı mevcuttu. Hamas bunun hiç de öyle kolay bir şey olmadığını göstermek için bu operasyonu yaptı. Burada bir hücum değil, toprağını savunma var. Filistinliler her zaman olduğu gibi şimdi de kendilerini savunuyorlar. Bu birinci husus.
- İkinci olarak Siyonistler tarafından işgal edilmiş bir ülkeden bahsediyoruz. Filistin işgal altındadır ve işgalciye karşı velev ki hücum yapılmış olsun, bunu nefsi müdafaa olarak görmek gerekiyor. Sizin toprağınızı birisi gaspetmeye kalkıyor ve siz buna tepki veriyorsanız kimsenin size saldırgan demeye hakkı yoktur. Filistinliler başkalarına ait topraklara saldırı düzenlemiyor, başkalarının evlerini silah zoruyla gaspetmeye çalışmıyor. Burası onların kendi topraklarıdır. İşgalciyi defetmek uluslararası hukuk ve Birleşmiş Milletler prensiplerine göre en tabii haktır. Gaspçıdan sana âit olanı geri almaktır bu. Zaten bizim dinimiz kimseyi yok etmeyi emretmiyor. Hakkımızı almayı emrediyor, yaptığımız da budur.
- Filistin bölünmez bir bütündür
- Filistin bölünmez bir bütündür. Kudüs ve Filistin tamamıyla işgal altındadır, kurtarılması gerekir. Gazze'yi Batı Şeria'dan, Batı Şeria'yı Hayfa'dan, Tel Ebib'den ayırmak mümkün değildir. Hepsi Müslüman Filistin'e ait topraklardır. Filistinliler konusuna gelince, her çağda ve her toplumda hatta Hz. Peygamber devrinde bile samimiyetle cihat edenler bulunduğu gibi münafıklar da bulunuyordu. Münafıklar her zaman, her yerde mevcut olabilir. Allah için yapılan bir iş mevcutsa, orada gerçek bir samimiyet varsa münafıklar ellerinden geleni yapsa da ona zarar veremez.
- Demin söylediğimiz gibi Gazze'yi tahliye planı yeni bir plan değil. Batı Şeria'yı da tahliye edip, oradakileri Ürdün'e sürgün etmek istiyorlardı. Fakat Ürdün bunu kabul etmedi. Gazze'nin Mısır'a tahliye planı da Mısır tarafından kabul görmedi. Filistin halkı zaten buna razı değil. 1948’de topraklarından sürülenler bir şekilde oraya dönebilmek için can atıyor.
- Her zaman suskundular
- İslam İşbirliği Teşkilatı ve Arap Birliği'nin suskunluğuna gelince... Bugünün meselesi değil, en başından beri böyle. Laf olsun kabilinden toplanıp cılız sesler çıkarma haricinde bir şey yapabildikleri yok. Ortak bir karar alabilmeleri de mümkün olamıyor. Bunlara bel bağlamıyoruz. Allah-ü Teâlâ “bekleyin, birileri gelecek ve sizi kurtaracak” demiyor zaten. Biz gücümüz yettiğince işgalcilere karşı mücadele etmek zorundayız. Eliyle gücü yeten eliyle, diliyle gücü yeten diliyle... Savaşa girebilen savaşacak, savaşacak imkânı bulamayan protestosunu yapacak. Her ikisine de güç yetiremeyen ise kalbiyle buğzedecek. Zafer için ellerini semaya açacak ve duasını yapacak. Canıyla cihad edemeyen malıyla cihad edecek.
- Bizim askerimiz savaşmak ister ama...
- Bizim niçin bir NATO'muz yok? Çünkü bizim askerimizin eli bağlı. Bunu derken çoğu askerimizin aslında Filistin için can vermeye hazır olduğunu biliyorum. Fakat bu askere emir verenler, hükmedenler ellerini, kollarını bağlıyor. Biliyorsunuz, askeriye gibi kurumları bir avuç rütbeli yahut kıdemli kimseler yönetir. Onlar emir vermeden asker hareket edemez. Emir komuta zinciri var çünkü. Bu kimselere hidayet vermesi, doğru yolu göstermesi için Allah'a dua ediyoruz. Fakat bu bizi kendi mücadelemizi vermekten alıkoymuyor. Biz üzerimize düşeni yapmakla mükellefiz.
- İran bu ümmetin baş belasıdır
- İran konusunu ise üç cihetten ele almak lâzımdır.
- - İlki, dini cihettir.
- İran bildiğiniz gibi Şii bir devlettir ve hiçbir zaman Müslümanların yanında durmuş değildir. Müslümanların sırtında daima bir hançer olarak durur. Tarih boyunca böyle olmuştur. Belki Yemen'deki Zeydiler biraz farklıdır. Fakat İsna Aşeriye Şiiliği, Caferi Şiiliği böyledir. Irak'taki Şii ulemanın bugün “Niye Filistin için savaşalım ki? Mescid-i Aksâ bir taştan ibarettir ve Şii kanı bu taştan daha değerlidir” dediğini duyuyoruz.
- İran bazı bölgelere Şii nüfus yerleştirilmesini istiyor
- - İkincisi, siyasi cihettir.
- Siyaset değişken bir mecradır. Bugün dost olduğunla yarın düşman olabilirsin. Dünkü düşmanla bugün dost olduğun gibi. Bu mecrada menfaatler konuşur. Nitekim yakın zamana kadar Suudi Arabistan ile İran arasında sert bir düşmanlık mevcuttu. Bugün düşmanlık bitti, yerini yumuşama aldı. Bu nedenle İran, Hamas veya başkaları söz konusu olduğunda aynı menfaat çizgisini izliyor. Hamas'a gelince... Arap dünyası Hamas'ı yalnız bıraktı, ona destek vermedi. Buna mukabil İran destek vaadinde bulundu. Fakat bunun karşılığında Hamas'tan bazı tavizler istedi. Mesela bazı bölgelere Şii nüfus yerleştirilmesi gibi. Hamas da bunu kesinlikle reddetti. İran kendince bir siyaset yapma peşinde. Neticede biz İran'ı biliyoruz. Asla Müslümanların yanında olmamıştır, olmaz da.
- Bunlar masonların ve siyonizmin emrinde
- - Üçüncüsü ise milliyet cihetidir.
- Bunlar Fars milletidir. Bunların kendi imparatorluk zamanlarında Ortadoğu'ya hâkim olmak için Roma ile savaştıkları biliniyor. Coğrafyamızda bir hak iddiaları mevcut yani. İslam gelince bunların imparatorluğu darmadağın oldu. Bundan dolayı da İslam'a ve Müslümanlara karşı içlerinde müthiş bir kin taşıyorlar.
- İran diyoruz ama arka planda mason ve dünya siyonizmi var
- İran meselesini böyle özetleyebiliriz. Nitekim İran çizgisindeki Hizbullah bugün atıp tutuyor ama ciddi bir icraat göremiyoruz. İran'dan emir gelmedikçe bunlar kıllarını bile kıpırdatmazlar. İran diyoruz ama arka planda mason mahfili ve dünya siyonizmi mevcut. Asıl emirleri buradan alıyorlar.
- Filistin hür olana dek savaşacağız
- Bu savaş 3. Dünya savaşına evrilir mi bilemem ama kesinlikle durmayacak, işte bunu söyleyebilirim. Filistin hür olana dek bu savaş devam edecek. Burada Türk kardeşlerime ve diğer Müslüman halklara çağrım şudur: Allah-ü Teâlâ bizi mazlumlara yardım etmeye çağırıyor. Müslüman olsun veya olmasın, yardıma koşmak için birinin mazlum olması yeterlidir. Gücü yettiği halde mazlumun yardımına koşmayan, Allah'ın katında günahkâr bir kimse olur. Türk kardeşlerimin böyle bir hassasiyeti olduğunu biliyorum ama biraz daha gayret etmelerini istirham ediyorum. Mazlum kardeşlerine ellerini uzatsınlar.