Hizbullah’ın hezimeti
MOSSAD kimliğini bildiği tüm Hizbullah mensuplarına tek tek suikast düzenleme imkânı bulsa bu kadar büyük bir başarıyı hayal dahi edemezdi. Çünkü bir tuşla en az 3 bin kuş vurmuştu. Çoğu daha önce Hizbullah mensubu olup olmadığını bilmediği isimlerdi bunlar. Şimdiyse kimler olduğunu tam olarak tespit edebilmesi için 17 Eylül’de 15:45’te kimlerin hastanelik olduğuna dair kayıtlara ulaşması yeterliydi. Bu kayıtlara göre örgütün şemasını tepeden tırnağa şimdi çizebildiğine şüphe yok.
17 Ekim günü yerel saatle 15:45’te Beyrut’ta, Bekaa Vadisi’nde ve Suriye’de eşzamanlı binlerce patlama gerçekleşti. Patlamalar belli tip çağrı cihazlarıyla vukua gelmişti ve cihazları kullananlar Hizbullah mensuplarıydı.
Bu çapta bir saldırı planını yapacak kapasiteye ve motivasyona sahip bölgedeki tek güç israil olabilirdi. Saate bakılırsa insanların en fazla alışverişte veya trafikte oldukları vaktin seçilmesi boşuna değildi. Patlamadan hemen önce üç bip sesi işitilmiş, kullanıcılardan bu sesi duymayanların bellerinde patlamış, duyup da bakmak isteyenlerin ise ellerinde patlayarak birçoğunun gözünün kör olmasına sebep olmuştu. Bir düzine ölünün yanı sıra binlerce yaralı arasında 400 kişinin durumu kritikti.
Telefonların suikast aracı olarak kullanılması yeni bir şey sayılmazdı. En önemli iki örnek 1996’da yaşanmıştı. Mossad, Hamas’ın ünlü bombacısı Yahya Ayyaş’a verilmek üzere içinde bomba düzeneği olan bir uydu telefonu hazırlamış ve kendisine ulaşmayı başarmıştı. 5 Ocak’ta Ayyaş konuşmaya başladığında telefondaki alıcıyı harekete geçirmek üzere bölgeye gönderilen bir uçakla vericiden giden sinyal patlamayı tetiklemeye yetmişti.
Cevher Dudayev’i tasfiye etmek içinse Rus istihbaratı defalarca teşebbüste bulunmuşsa da başarılı olamamıştı. Nokta atışı yerini tespit için kendisine hediye edilen uydu telefonunu takibe almışlardı. Ne var ki yerinin tespiti ancak 7 dakikalık bir görüşmeden sonra mümkün olabiliyordu. 21 Nisan’da Rusya Devlet Başkanı Yeltsin’le yaptığı 15 dakikalık görüşme fazlasıyla yetmişti. Koordinatlara ulaşıldıktan sonra derhal havalanan Su-25 uçakları tam otomobiline bineceği esnada Dudayev’in üzerine füze yağdırmıştı.
Kitlesel suikast
Burada ise binlerce kişi aynı anda suikastın hedefi oluyordu. Tabir caizse bu kitlesel bir suikasttı. Tarihte eşi benzeri olmayan. Mossad tarihe geçecek bir başarıya imzasını atmıştı. Gerçekte ise Hizbullah’ın akıl almaz bir başarısızlığından başka bir şey değildi bu.
Kitlesel suikast planı muhtemelen Şubat ayında yapıldı. Nasrallah bir televizyon konuşmasında uzun uzadıya cep telefonlarının İsrail tarafından nasıl takip edildiğini ve kendiliğinden istihbarat akışı sağladığını anlattı. Konuşmada telefonun en büyük casus olduğunu, telefon kullanıcılarının en kıymetli istihbaratları İsrail’e “meccanen” verdiğini söylüyor ve mensuplarından telefonlarını terk etmelerini istiyordu.
İşe bakın ki bu konuşmayı Mossad’ın da dinlediğini hesaba katmamışa benziyordu. Mossad, Hizbullah’ın yeni bir iletişim aracına yöneleceğini anlamış bulunuyordu. Nasrallah bu karara İran’ın yönlendirmesiyle varmıştı. İran, internete dayalı iletişim cihazlarının takip ve dinleme için sunduğu imkânların farkındaydı ve Hizbullah’ın maruz kaldığı suikastların bu cihazlar marifetiyle gerçekleştiğine inanıyordu. Çözüm internet yerine radyo dalgalarına dayalı çalışan eski tip çağrı cihazlarıydı; hacklenemiyor, takip edilemiyor, dinlenemiyordu.
Bir tuşla 3 bin kuş
Gelin görün ki Mossad hâlâ dinlemedeydi ve Hizbullah’ın bu çağrı cihazlarından temin için Tayvanlı bir şirketle temasa geçtiğini biliyordu. Yahut da örgütün o şirketle temasını sağlayan satın alma birimine sızmayı başarmış ve örgütü o firmaya yönlendirmişti. Her halükârda Tayvanlı şirket 5 bin adet çağrı cihazı siparişini aldı ve kendileri için fason üretim yapan Macaristan’daki firmaya yönlendirdi. Mossad belki de bu aşamada devreye girdi, bilemiyoruz.
Ne gariptir ki Macaristan’daki firma, başkent Budapeşte’nin konutların bulunduğu bir kenar mahalledeydi ve adı kapısında sadece bir A-4 kâğıda yazıyordu. Apartman sakinlerinin verdiği bilgiye göre firmaya gelen giden yoktu. Verilen telefon numarasını açan, mail adresine cevap veren de yoktu. Hizbullah nasıl olmuştu da paravan şirket olduğu aşikâr olan böyle bir muhataba güvenerek yeni “güvenli” iletişim cihazlarını temin etmeye kalkmıştı. Görüleceği üzere Mossad’ın dehasından söz etmek yerine Hizbullah yetkililerinin hamâkatından söz etmek daha isabetli olacaktır.
Mossad kimliğini bildiği tüm Hizbullah mensuplarına tek tek suikast düzenleme imkânı bulsa bu kadar büyük bir başarıyı hayal dahi edemezdi. Çünkü bir tuşla en az 3 bin kuş vurmuştu. Çoğu daha önce Hizbullah mensubu olup olmadığını bilmediği isimlerdi bunlar. Şimdiyse kimler olduğunu tam olarak tespit edebilmesi için 17 Eylül’de 15:45’te kimlerin hastanelik olduğuna dair kayıtlara ulaşması yeterliydi. Bu kayıtlara göre örgütün şemasını tepeden tırnağa şimdi çizebildiğine şüphe yok.
Felç
Bu sadece Hizbullah’ın değil, silahlı mücadele tarihinde herhangi bir örgütün yaşayabileceği en büyük fiyasko, tam mânâsıyla utanç verici bir hezimet. Hizbullah şu an tüm mesaisini, misilleme saldırıları için planlar yapmak yerine, sızmanın nereden kaynaklandığını tespit adına iç soruşturmalarla geçiriyor. Misilleme şurada dursun, 18 Eylül’de ölenlerin cenaze törenleri esnasında yine aynı anda gerçekleşen binlerce patlama, örgüte ikinci şoku yaşatıyordu. Bu ilkinden az bir darbe değildi. Çünkü bu defa patlayanlar telsizlerdi.
Mossad bu defa karargâhları ve hücre evlerini hedef almıştı. Bazı evlerde aynı anda birkaç bombanın birden patlaması bunun göstergesiydi. İsrail, Hizbullah’a sadece çağrı cihazı değil, telsiz de satmıştı. Yani kelimenin tam manasıyla kendilerini vuracak şarapnellerin parasını Hizbullah’ın kendisine ödetmişti.
7 Ekim’den bu yana İsrail’in Hizbullah’a yönelik hamlelerindeki özgüvenin sebebi şimdi daha iyi anlaşılıyor. Elan Hizbullah felçliyken Güney Lübnan işgali her an vuku bulabilir. Başka ne tuhaflıkların vuku bulabileceğini ise bekleyip göreceğiz.